Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1586 E. 2022/1625 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2022/1429
KARAR NO : 2022/1560

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/11/2016 (Dava) – 16/06/2022 (Karar)
NUMARASI : 2022/10 Esas – 2022/431 Karar
DAVA : Rücuen Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 19/10/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 19/10/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/06/2022 tarihli 2022/10 Esas ve 2022/431 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili, davadışı ….A.Ş.’nin müvekkili şirkete “inşaat all risk sigorta poliçesi” ile sigortalı olduğunu, 10.12.2015 tarihinde poliçe kapsamındaki manlift iş makinasının U/G menhole düşerek hasarlandığını, davalı …’in denetiminde olan servis yolunda meydana gelen kazadaki trafik kontrolü ve yönlendirmelerdeki eksikliklerin davalının sorumluluğunda olduğunu, kazaya karışan manliftin dava dışı sigortalı tarafından uzun süreli olarak olarak tedarikçi firma ….Şti’nden kiralanmış olup, kaza anında manlift sertifikası sahibi olan ve taşeron firma …Şti.çalışanı olan … tarafından kullanılmakta olduğunu, meydana gelen kaza nedeniyle yapılan inceleme sonunda belirlenen hasar tutarı olan 37.042,48 TL’nin 06.06.2016 tarihinde banka havalesi ile müvekkili tarafından sigortalısına ödendiğini, yapılan ödeme ile müvekkili şirketin sigortalısının haklarına halef olduğunu ve ödemiş olduğu tazminatı rücuen tazmin etmeye hak kazandığını, hasarın oluşumunda kusuru bulunan davalı tarafa yasal zorunluluk bulunmamasına karşın müvekkili tarafından ödemeye davet mektubu gönderildiğini, ancak netice vermediğini belirterek, müvekkili şirket tarafından sigortalıya ödenmiş olan 37.042,48-TL hasar tazminatının ödeme tarihi olan 06.06.2016’dan itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan rücuen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili, müvekkiline husumet yöneltilmesinin hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin kaza konusu yerde davadışı … A.Ş. tarafından yapılması planlanan rafineri yatırımı için kendisine ait … mevkii … ada … parsel sayılı taşınmaz üzerinde … A.Ş. lehine 30 yıl süreli müstakil ve daimi nitelikte üst hakkı tesis ettiğini, bu taşınmaz üzerinde … A.Ş.tarafından rafineri inşa çalışmaları başlamış olup devam ettiğini, kazanın yaşandığı yerin de söz konusu rafineri inşaatının yapıldığı alan olup, müvekkilinin bu çalışmalardan veya davacı tarafından iddia edilen eksiklik veya aksaklıklardan dolayı herhangi bir kusuru ve sorumluluğunun bulunmadığını, davanın müvekkili bakımından husumet yönünden reddi gerektiğini, bu nedenle kusura ilişkin iddiaları da kabul etmediklerini, iş makinasının hasar görmesinde iş makinası operatörünün kusurlu olduğunu, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacı tarafın talebinin fahiş olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini
talep etmiştir.
DAİREMİZ KARARI:
Yerel mahkemenin daha önceki “….DAVANIN KISMEN KABULÜNE, 22.225,49 TL’nin ödeme tarihi 06.06.2016’dan itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine” şeklindeki kararının Dairemizce, “…4721 S. TMK’nın 826.maddesinde; ‘Bir taşınmaz maliki, üçüncü kişi lehine arazisinin altında veya üstünde yapı yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek yetkisi veren bir irtifak hakkı kurabilir. Aksi kararlaştırılmış olmadıkça bu hak, devredilebilir ve mirasçılara geçer. Üst hakkı, bağımsız ve sürekli nitelikte ise üst hakkı sahibinin istemi üzerine tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir. En az otuz yıl için kurulan üst hakkı, sürekli niteliktedir.’ denilmiş, 827. maddede de; ‘Üst hakkının içerik ve kapsamıyla ilgili olarak resmi senette yer alan, özellikle yapının konumuna, şekline, niteliğine, boyutlarına, özgülenme amacına ve üzerinde yapı bulunmayan alandan faydalanmaya ilişkin sözleşme kayıtları herkes için bağlayıcıdır.’ şeklinde düzenleme yapılmıştır. Somut uyuşmazlıkta; davalı ….A.Ş. vekili davanın başından itibaren dava konusu iş makinesinin hasara uğradığı yer ile ilgili olarak davadışı … A.Ş. lehine 30 yıllık üst hakkı tesis edildiğini, bu nedenle müvekkili şirketin kaza yeriyle ilgili hukuki sorumluluğunun bulunmadığını beyan etmiş, delil olarak da tapu kayıtlarına, keşif ve bilirkişi incelemesine dayanmış olduğu görülmüştür. Buna rağmen; davalının bu yöndeki savunmalarına ilişkin yerel mahkemece herhangi bir araştırma yapılmamış olduğu, bildirilen delillerin toplanmadığı ve alınan bilirkişi raporlarındaki ‘kaza yerinin davalı …’in sorumluluğunda olmadığına dair bir veri olmadığı’ şeklindeki dayanaksız görüşüne istinaden hüküm tesis edildiği anlaşılmakla, mahkeme kararının bu nedenle eksik incelemeden dolayı kaldırılması gerekmiştir. Mahkemece yapılması gereken iş; yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri de dikkate alınarak, husumet yönünden ileri sürülen savunmaya dair tapu kayıtları ve özellikle üst hakkına ilişkin resmi akit tablosunun getirtilerek, kaza yerinde fen bilirkişi, inşaat mühendisi ve sigorta uzmanından oluşan heyetle keşif yapılması suretiyle davalı vekilinin itirazlarını da karşılayacak ve kaza tarihi itibariyle üst hakkı ve kapsamını belirleyecek şekilde bilirkişi heyet raporu alınması, sorumlulukların ve yargılama sırasında taraflarca itiraza uğrayan kusur oranlarının da tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesinden ibarettir. Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca eksik incelemeden dolayı kaldırılması gerekmiş, davalı vekilinin zarar hesabına ilişkin istinaf itirazlarının karar kaldırma nedenine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir…” gerekçeleriyle kaldırıldığı ve mahkemece yeniden yargılama yapıldığı anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Yeniden yapılan yargılama sonucunda mahkemece, “….İzmir BAM’ın kaldırma kararı çerçevesinde gerekli belgeler ve tapu kayıtları celp edilerek mahallinde keşif yapıldığı, keşif sonrası düzenlenen bilirkişi raporu ile davaya konu kazanın meydana geldiği alanın davalının maliki olduğu taşınmazın sınırları dışında kaldığının tespit edildiği, kural olarak, bir üst irtifakına dayalı olarak başkasına ait taşınmazda sürekli kalmak üzere inşa edilen yapıların mülkiyetinin, irtifak hakkı sahibine ait olduğu (TMK. md. 726), böylece üst irtifak sahibinin, taşınmaz maliki aleyhine sözleşmeyle, mülkiyet hakkını daraltıcı şekilde taşınmaz üzerinde 2. mülkiyet edinmeye varan ölçülerde kullanım devir ve tasarruf yetkisine sahip olduğu, taşınmaz üzerinde dava dışı şirketler adına bir çok üst hakkı bulunduğu, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, kurulan üst hakları kapsamında, davalının davaya konu kazanın bulunduğu iddia edilen taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin sınırlandığının açık olduğu, kaldı ki, kazanın, taşınmazın parsel sınırlarının dışında bulunan alanda meydana gelmiş olduğu, yani, davalı tarafından taşınmaz üzerinde 3. kişilere üst hakkı tanınmış olduğu, üst hakkı kapsamında ilgili şirketler tarafından çeşitli tesisler kurularak taşınmazın kullanılmaya başlandığı ve bu kullanımın yapılan keşif sırasında tespit edildiği üzere taşkın kullanım yapılarak devam etmiş olduğu, her ne kadar kazanın meydana geldiği alan tesislerin içinde görünmekte ise de, parsel sınırlarının dışında kalmakta, taşkın kullanım nedeni ile tesis sınırları içerisinde kalmakta olduğu, davalının, taşkın kullanım nedeni ile yol açtığı zararlardan sorumlu tutulmasının ise yasal olarak mümkün bulunmadığı, yapılan tüm açıklamalar, bilirkişi raporu, Bölge adliye mahkemesi kararı dikkate alındığında, davaya konu kazanın davalıya ait olan ve üzerinde gerek kaza tarihi, gerekse dava tarihi itibarı ile 3. kişilere üst hakkı tesis edilmiş bulunan taşınmazın parsel sınırları dışında meydana gelmiş olması, üst hakkı nedeni ile davacının tasarruf yetki ve ehliyetinin sınırlanmış olması, taşkın kullanım nedeni ile neden olunan zararların taşkın kullanımı yapan üst hakkı sahibinden talep edilmesi gerektiği anlaşılmakla, DAVANIN REDDİNE…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili tarafından, “…….’in denetiminde olan bir alanda meydana gelen işbu kazadaki eksikliklerin giderilmesinin davalının sorumluluğunda olduğunu, her ne kadar bilirkişi raporunun 5.sayfasında ‘davaya konu kaza mahallinde bulunan ve kazaya neden olan vana çukurunun .. ada … nolu parsel sınırlarının dışında kaldığı ve kadastral yolda yapılmış olduğu anlaşılmıştır’ denilmekteyse de, öncelikle raporda da tespit edildiği üzere kazaya vana çukurunun neden olduğunun belirtilmesi gerektiği, bu alanın fiilen davalı tarafından kullanıldığının rapor ile sabit olduğunu, dolayısı ile davalının açmış olduğu vana çukurundan dolayı sorumluluğu bulunduğunu, yine raporda da belirtildiği üzere her ne kadar … ada … nolu parselde üst hakkı tanınmış olsa da kazaya sebep çukurun bu parselin dışında ve davalının sorumluluğunda bulunan kadastrol yolda yapıldığını ve kullanıldığını, raporda şu şekilde belirtildiğini; ‘..Mülkiyet sınırının dışında ve …. caddesi kenarı boyunca yapıldığı, mülkiyet sınırı ile bu güvenlik duvarı arasında kalan güvenlik sahasının da fiilen yol ve mıcır banket olarak kullanılmakta olduğu, vana çukurunun ise … ada … nolu parsel sınırlarının dışında, güvenlik duvarının içindeki mıcır banket üzerinde yapıldığı’, yani rapora göre de kaza her ne kadar davalının mülkiyetinde olmayan bir yerde meydana gelmişse de bu alan yine davalı tarafından kafes ve dikenli teller ile çevrilmiş ve fiilen davalı tarafından kullanılan bir yer olduğunu, bu alanda meydana gelen hasardan davalının sorumlu olduğunu, buna rağmen mahkemece verilen ret kararının hatalı olduğunu, müstakil ve daimi üst hakkı başkasına ait bir arsanın altında veya üstünde inşaat yapmak veya mevcut inşaatı yerinde tutma hakkının olup davalının sorumluluğunu ortadan kaldıran bir durum olmadığını, alınan tüm raporlarda davalının bakım ve denetim sorumluluğunu yerine getirmediğinin belirtildiğini, kusur oranlarını da kabul etmeseler de davalının sorumluluğu olduğunun açık olduğunu, taşkın kullanımın davalı tarafından yapıldığının bilirkişi raporuyla tespit edilmiş olmasına rağmen davanın reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğunu, rapora itirazları dikkate alınmaksızın ve hatalı değerlendirmelerle verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, mazeretli oldukları son celsede yokluklarında karar verilmesinin de hukuki dinlenilme haklarının ihlali olduğunu….” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, “inşaat all risk sigorta poliçesi”nden kaynaklanan sigorta tazminatının rücuen tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta davalı şirket vekili, davanın başından beri dava konusu iş makinesinin hasara uğradığı yer ile ilgili olarak davadışı … A.Ş. lehine 30 yıllık üst hakkı tesis edildiğini, bu nedenle müvekkili şirketin sorumluluğunun bulunmadığını beyan etmiş, delil olarak tapu kayıtlarına, keşif ve bilirkişi incelemesine dayanmış olduğu görülmüştür. Mahkemece, Dairemiz karar kaldırma kararından sonra sözkonusu savunmaya dair tapu kayıtları ve özellikle üst hakkına ilişkin resmi akit tablosunun getirtilerek kaza yerinde fen bilirkişi, inşaat mühendisi ve sigorta uzmanından oluşan heyetle keşif yapılması suretiyle bilirkişi raporu alındığı, davalının davadışı şirket adına 30 yıl süreli üst hakkı tesis ettiği savunmasının doğrulandığı, ayrıca üst hakkı tesis eden şirketçe taşkın inşaatlar yapıldığının ve davaya konu kazanın meydana geldiği yerin ise davacıya ait taşınmaz sınırlarında olmayıp, kadastral yol sınırında gerçekleştiği, ancak lehine üst hakkı tesis edilen davadışı şirketin fiili hakimiyeti altında olduğunun ve davalı şirketin herhangi bir tasarrufunun bulunmadığının anlaşıldığı, mahkemece buna istinaden davanın reddine karar verildiği görülmüş, mahkemece verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından davacı vekilinin istinaf itirazlarının esastan reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacı vekilinin Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/10 Esas – 2022/431 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacıdan alınması gereken istinaf karar harcı peşin alınmış olduğundan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 19/10/2022