Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1562 E. 2022/1391 K. 28.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2020/1562
KARAR NO : 2022/1391

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/07/2016 (Dava) – 21/12/2018 (Karar)
NUMARASI : 2018/819 Esas – 2018/1402 Karar
DAVA : Alacak (Ticari İşletmenin Devrinden Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 28/09/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 28/09/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21/12/2018 tarihli 2018/819 Esas ve 2018/1402 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı taraf dava dilekçesinde özetle; 2004 yılında kendi arazisinden çıkan, bölgenin en güzel doğal kaynak suyunu Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek ozonsuz olarak kaynaktan çıktığı şekliyle tüketiciye arz edebileceği bir işletme hayal ettiğini ve bu hayalini 2005 yılında realize etmeye başladığını, fabrikanın üretim için gerekli olan kaynak suyunu temin için muhtelif şahıslardan içerisinde kaynak suyu bulunan taşınmazlar satın aldığını, bu taşınmazları işletmenin kaynak suyu ihtiyacını temin amacıyla kemdi adına satın aldığını, üretimini yaptığı kaynak suyunu “…” markası ile ismi ve logosunu şirketi adına tescil ettirdiğini, ancak üretime başladıktan sonra ekonomik sıkıntıya düştüğünü, borçlarını ödeyemediğini, hakkında icra takibi başlatıldığını, işletmeyi satmayı ve alacağı para ile mevcut tüm borçlarını kapatıp yeni bir iş kurmayı amaçladığını, bu doğrultuda davalı şirket temsilcisi ve sahibi … ile yapılan pazarlık neticesinde, yeni bir şirket kurma, kurulacak bu şirketin % 20′ lik pay karşılığında fabrika ve müştemilatının üzerinde kurulu olduğu taşınmazın ve işletme için gerekli kaynak suyu temin eden altı adet taşınmazın ve suyun nakli için döşenen isale hattının yeni şirket kurulana kadar davalılara devir ve temliki hususunda mutabakata vardıklarını, 02/07/2007 tarihli iki adet emlak alım satım protokolü imzaladıklarını, davalılar ile yapılan anlaşma gereğince kendisinin üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiğini, adına kayıtlı içinde kaynak suyu bulunan 3 adet taşınmazı da hiç para almadan devir ve temlik ettiği halde davalıların aynı vefayı göstermediklerini, protokol şartlarına uymadıklarını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 3 adet taşınmazın bedeli olan 1.250,00 TL ile ve her iki sözleşme nedeniyle alacağından bakiye kalan 867.089,46 TL’ nin toplamı olan 2.117,089,46 TL’ nin taşınmazların devir tarihi olan 31/12/2007 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu satış işleminin 2007 yılında yapıldığını, zamanaşımı itirazlarının olduğunu, davacıya kimden ne kadar alacaklı olduğu hususunun açıklattırılması gerektiğini, zira bu konuda bir belirsizliğin mevcut olduğunu, alacağın tamamını kendisi için mi talep ettiğini, yoksa bir kısmının … Şti. için mi talep edildiğini, yine bunun gibi, ne kadarının müvekkili …’den ne kadarının müvekkili şirketten talep edildiğini açıklamak zorunda olduğunu, davacının … .Şti. ile herhangi bir ilişkisi olmadığını, dolayısı ile bu tüzel kişilik yönünden davanın bundan dolayı reddinin gerektiğini, davacının 5.000.000-TL’lik dediği bedelin aslında 4.000.000-TL olduğunu, davacının mahkemeyi yanıltmaya çalışarak 02.12.2007 tarihli sözleşmeleri sunduğunu, oysa satış konusu tesisin, arazilerin ve kaynakların detaylı incelenmesini müteakip taraflar arasında 04.12.2007 tarihli sözleşmeler yapıldığını ve toplam bedelin 4.000.000-TL olarak revize edildiğini, davacının bu sözleşmeleri gözden kaçırmaya çalıştığını (davacı …’in müvekkiline yönelik dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçunun sabit görüldüğüne dair Ağır Ceza Mahkemesi kararını da sunduklarını), düzenlenen 04.12.2007 tarihli sözleşmede su kaynaklarının da bulunduğu taşınmazların 1.150.000-TL bedel ile ve tesisin bulunduğu arazi ve tesis-müştemilatı için ise 2.850.000-TL olmak üzere, toplam bedelin 4.000.000-TL olduğunu, %20 hissenin sözkonusu olmadığını, 04.12.2007 tarihli sözleşmelerden 1.150.000-TL’lik olanının 7.maddesinin aynen şu şekilde olduğunu; ”Bu protokol taraflar arasında imzalanmış diğer protokol ve belgeler arasında en son düzenlenmiş olan protokol olup buradaki hükümler geçerlidir.”, yani tarafların sonradan fiyatı revize ettiklerinin ve 4.000.000-TL olarak anlaştıklarının açık olduğunu, 02.12.2007 tarihli sözleşmelerin bir hükmünün kalmadığını, davacı ve şirketi … Şti. imzalı 13.12.2007 tarihli “beyan” başlıklı belgede; “02.12.2007 tarihli emlak alım satım protokolünde ….Şti. tarafından … Şti. ne satışı yapılan tesis ve taşınmazın yeni kurulacak şirket vasıtası ile % 20 hissesinin …’e ait olacağı belirtilmiş ise de, bu kez … ve …Şti bu hisse haklarından vazgeçmişler ve tesis ve taşınmazların tamamını …Şti. ve …’ye satmış oldukları ve gerek taşınmazlar gerekse tesis üzerinde hiç bir hak talep etmeyeceklerini kabul ve taahhüt ederler.” şeklinde beyanda bulunduklarını, bu belgenin hem davacı hem …. Şti. tarafından imzalandığını, anlaşılan satış bedeli 5.000.000-TL değil 4.000.000-TL olup davacının dava dilekçesindeki beyanında da, 4.132.910,54-TL ödendiği belirtildiğine göre satış bedelinin tamamen ödenmiş olduğunun son derece açık olduğunu, müvekkilinin anlaşılanın da üzerinde ödeme yapmak zorunda bırakıldığını (sonradan ortaya çıkan ve davacının kötüniyetle gizlediği piyasa borçları, maliyeye olan borçlar vs sebeplerle), müvekkilinin herhangi bir borcu olmayıp tam tersine fazladan ödediği tutarlar olduğunu, davacının diğer bir alacak iddiasının da üç adet taşınmazın satış bedelini almadığına dair olduğunu, bu iddiasının gerçek dışı ve dayanaksız olduğunu, bedelin ödendiğinin resmi memur önündeki yazılı beyan ile sabit olduğunu, taşınmazların satışında 31.12.2007 tarihli ve 9094 yev.nolu resmi senette görüldüğü üzere bedelin nakden ve tamamen alındığını, davacı aksini iddia ediyor ise ancak ve ancak aynı kuvvette bir belge ile bunu ispat etmesi gerektiğini, ispat yükünün davacıya ait olduğunu, davacının bu sözde alacağını bugüne kadar, neredeyse 10 yıl içinde niçin dile getirmediğini, “fabrikayı, makineleri, arazileri, su kaynaklarını sattım ama kaynaklardan fabrikaya su taşıyan boruları satmadım” diyerek borular üzerinde hak ettiği ve bu şekilde para kopartmaya çalıştığı boru hattı davasında (Nazilli 2.Asliye Hukuk Mah. 2009/52 E 2010/216 K) yerin altındaki borular için bile alacak iddiasında bulunup dava açarken, parasını almadığını şimdi iddia ettiği 3 taşınmazın bedeli için neredeyse 10 yıla yakın bekleyip, bunu dile getirmemesinin mümkün olmadığını, müvekkillerinin davacıya herhangi bir borçları bulunmadığını beyanla, ….Şti.’nin davacı ile herhangi bir ilişkisi olmaması sebebiyle borcunun olması da sözkonusu olamayacağından bu davalıya yönelik istemin bu nedenle reddine, diğer müvekkili … yönünden ise, müvekkilinin yaptığı ödemelerin belgelenmiş olması karşısında davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…Olayda Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi gereğince 10 yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerektiğinden ve davanın açıldığı tarihte henüz bu süre dolmadığından, zaman aşımı itirazının haklı görülmediği, protokoller ile kararlaştırılan miktar ve ödemeler konusunda uyuşmazlık bulunmaması nedeniyle mahkemece defter incelemesine gerek görülmediği, davacı vekilinin bu davada her iki protokol nedeniyle ödenmeyen 867.089,46 TL ile davalılara bedelsiz olarak devir ve temlik edildiğini ileri sürdüğü 3 adet taşınmaz bedeli olan 1.250.000,00 TL toplamı 2.117.089,46 TL’nin tahsilini istediği, davacı ve davacıya ait … Şti.nin imzaladıkları 13/12/2017 tarihli ‘beyan’ başlıklı belge ile birlikte davacı …’in ve sahibi olduğu şirketin 02/12/2017 (04/12/2007) tarihli emlak alım satım protokolünde kararlaştırılan dava konusu %20 hisse haklarından vazgeçtiği, yine bu belge gereğince davalılara satmış oldukları gerek taşınmazlar gerekse tesis üzerinde hiçbir hak istemeyeceklerini de kabul ve taahhüt etmiş oldukları, davacı tarafın, bu belgedeki imzayı inkar etmediği gibi bu belgeyi hükümden düşürecek ya da geçersizliğini gerektirecek herhangi bir itiraz da ileri sürmediği, söz konusu belge ve taahhüt kapsamında davacı tarafça iki adet protokolde belirtilen haklardan vazgeçilmiş olması nedeniyle protokollere göre alacaklı olduğunu ileri sürdüğü dava konusu 867.089,46 TL tutarındaki alacak hakkından da vazgeçmiş olduğunun kabul edildiği, bu isteğin haklı görülmediği, davalılara devredilen 3 adet taşınmazın toplam bedeli olan 1.250.000,00 TL’ye ilişkin isteğe gelince; bu taşınmazların davacı tarafça davalılara devir işlemleri Tapu Sicil Müdürlüğü’nde resmi olarak yapılmış olduğu, düzenlenen resmi senetlerde taşınmaz bedellerinin nakden ve tamamen alındığı hususu belirtilmiş olup, resmi nitelikteki bu belgelerin aksinin yine aynı güçteki delil ve belgelerle yazılı olarak ispat edilmesi gerektiğinden, davacı tarafça resmi senedin aksini ispatlayacak nitelikte aynı güçte delil sunulmadığından, bu miktara yönelik istek de haklı bulunmamış olmakla, haklı görülmeyen DAVANIN REDDİNE…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili tarafından, “….Tarafların, davalının devir ve temlik aldığı fabrika ve müştemilatı ile üzerinde kurulu olan iki adet taşınmazın ve her 2 protokolle davalılara devir ve temlik edilen 6 adet taşınmazın ayni sermaye olarak konacağı ve anlaşmadan itibaren bir ay içinde kurulacak yeni bir şirketin (kuruluş sermayesinin tamamı … tarafından karşılanmak üzere) %20 hissesinin verileceği konusunda anlaştıklarını, bu satış işleminin toplam değerinin 5.000.000-TL olduğunu (İlk protokol 2.850.000-TL, ikinci protokol 1.150.000-TL ve %20 hisse karşılığı 1.000.000-TL), davalının kararlaştırılan tarihlerde olmasa da 5.000.000-TL satış bedelinden 4.132.910-TL’sini 1 yıl boyunca parça parça ödediğini, yeni şirketin ise hiç kurulmadığını, tarafların, anlaşmadan 11 gün sonra 13 Aralık 2007 tarihinde bir araya gelerek birlikte kurmaya karar verdikleri yeni şirketi kurmamaya karar verdiklerini, bu karar gereğince müvekkilinin ‘beyan’ şeklindeki belgeyi imzalayarak davalıya verdiğini, bu belge ile hiç kurulmayan yeni şirketteki %20 hisse ve yeni şirkete ayni sermaye olarak konması gereken ancak konmayan tesis ve taşınmazlar üzerinde hiçbir hak talep etmeyeceğini kabul ve taahhüt ettiğini, mahkemenin 13/12/2007 tarihli ‘beyan’ başlıklı belge ile davacının alacak hakkından da vazgeçmiş olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verdiğini, ancak bu belgeye ilişkin hukuki değerlendirmesinin yerinde olmadığını, alacaklının borçlunun muvafakatini almadan alacağından vazgeçemeyeceğini, taraflar arasında imzalanan iki adet emlak alım-satım protokolünün tarihinin 02.12.2007 olduğunu, davalının bu sözleşmelere göre ödemesi gereken 5.000.000-TL’nin 4.132.910-TL’sini 1 yıllık bir süreçte parça parça ödediğini, davacının alacağından vazgeçtiği kabul edilen ‘beyan’ başlıklı belgenin tarihinin 13.12.2007 olduğunu, davalının, davacıya ödemesi gereken 5.000.000-TL satış bedelinin 4.132,910,54-TL’sini yaklaşık 1 yıllık içerisinde parça parça ödeyip 867.089,46-TL bakiye borcu kaldığını, bir an için davacının tarafların anlaşmaya vardığı tarihten 11 gün sonra 13.12.2007 tarihinde alacağından vazgeçtiği ve davalının davacıya hiç bir borcu kalmadığı kabul edildiğinde, o zaman davalının davacıya neden 1 yıl boyunca parça parça 4.132.910-TL ödeme yaptığının açıklanması gerektiğini, davalı vekilinin Nazilli 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/52 Esas sayılı dava dosyasına sunduğu 09.10.2010 tarihli temyize cevap dilekçesinde de; bütün bunlar için davacıya banka kanalıyla 5 trilyonu geçen miktarda ödeme yaptığını beyan ettiğini, davalının davacıya İ3.12.2007 tarihi itibarıyla borcu yoksa niye bu tarihten 3 yıl sonra 5 trilyonu geçen miktarda ödeme yapıldığı hususunda bir beyanda bulunması gerektiğini, 13.12.2007 belgedeki beyanı ile müvekkili davacının ‘%20 hissenin karşılığı olan 1.000.000-TL’ den ve ‘tesis ve taşınmazların bedeli olan 4.000.000-TL’ den asla vazgeçmediğini, davacının satış bedelinden vazgeçmiş olduğunu kabul etmenin onun sahibi olduğu tesisi ve 8 adet taşınmazı bedelsiz olarak davalıya sattığını söylemek olduğunu, bunun fiilen ve hukuken mümkün olmadığını, borçlar hukuku anlamında bu belgenin borcun ifa edildiğini göstermek için davacı tarafından imzalanan bir belge olmadığını, talepleri gibi davalı şirketin ticari defter ve kayıtları celp edilip bilirkişi marifetiyle incelenmiş olsaydı, ibra olarak kabul edilen bu belgeye rağmen davalının %20 hisse karşılığı 1.000.000-TL ve devir aldığı tesis ve taşınmazların bedeli olarak 5.000.000-TL’nin 4.132.910-TL’sini 1 yıllık süreçte müvekkiline parça parça ödediğinin, bakiye 867.089,46-TL borcu kaldığının görülecek olduğunu, müvekkilinin bu belge ile alacağından asla vazgeçmediğini, taşınmaz satışlarının kanun gereği resmi şekle tâbi olduğunu, uygulamada devlet tarafından hazırlanan matbu sözleşmelere esaslı nokta olarak yer alması gerekli ve zorunlu olmadığı gibi hukuki işlemi yapan taraflar bu konuda irade de beyan etmedikleri halde, ‘bedeli nakden ve peşin aldım’ şeklinde ibareler eklendiğini, devlet adına işlem yapan tapu dairelerinin şayet satıcı sözleşmeye bu şekilde yazıp imzalamaz ise devir işlemini yapmadığını, bunun birçok sıkıntıyı beraberinde getirdiğini, resmi senetlerde ‘bedeli nakden ve peşin aldım’ şeklindeki kayıtlara zorunlu olarak yer verilmesi sonucunda, satıcının peşin ve nakden almadığı parayı aldığı şeklindeki kaydı imzalamak zorunda kaldığını, müvekkilinin protokollerde taahhüdü de olmadığı halde davalı ile ortak kurulacak yeni şirketin kaynak suyu sıkıntısı çekmemesi ve pazarda daha güçlü bir yere sahip olmasını sağlamak için davalıya güvenerek sahip olduğu, tapuda adına kayıtlı (içinde kaynak suyu bulunan) 3 adet taşınmazı 1.250.000-TL bedelle davalı şirkete devrettiğini, her ne kadar resmi senette, memur tarafından zorunlu olarak yazdırılan kaydı imzalamış olsa bile satış bedeli olan paranın müvekkiline hiç ödenmediğini, resmi senetteki bu kaydın aksinin ispatı için davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarını delil olarak göstermiş olmalarına rağmen davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarının resmi senede karşı ‘aynı güçte yazılı delil ve belge’ olmadığı gerekçesi ile kabul edilmediğini, TMK’ nın 7. maddesi gereğince belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturan resmi sicil ve senetlerin içeriğinin doğru olmadığının ispatının kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça herhangi bir şekle bağlı olmadığını, müvekkili davacının satış bedeli paranın ödenmediğini davalı şirketin ticari defter ve kayıtları ile ispat etmesinin yasal olarak mümkün olduğunu, davalı şirketin devir ve temlik aldığı taşınmazları şirketin kayıtlarında girdiklerini, aktiflerinde durduğunu, ancak bu taşınmazların satış bedeli paranın davacıya ödendiğine dair hiçbir kayıt ve belge olmadığını, yani satış bedeli olan 1.250.000-TL’nin halen şirket kayıtlarında borç olarak durduğunu….” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, ticari işletme devrine dair protokole uyulmadığından bahisle alacak istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
1-Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelemesinde; davacı 02.12.2007 tarihli iki ayrı protokole dayalı olarak, yeni şirket kurulması kaydıyla devrettiği, ancak yeni şirket kurulmaması nedeniyle davalı tarafça kendisine ödenmesi gerekirken ödenmeyen bakiye taşınmaz bedelini ve yine bu yeni şirket kurulmadığından %20 ortaklık hissesi olarak kendisine yönelik edim ifa edilmediğinden bunun karşılığı olarak 1.000.000-TL bedeli talep etmekte, davalı taraf ise davacının sunduğu protokollerden sonra taraflar arasında 04.12.2007 tarihli yeni bir protokolle revize işlemi yapıldığını, protokol içeriğinde de bu yeni tarihli protokolün geçerli olduğunun açıkça yazılı olduğunu, davacıya borcun ödendiğini, hatta fazladan ödeme dahi yapıldığını, talebin haksız olduğunu savunmaktadır.
Dosyaya sunulu protokoller incelendiğinde, 04.12.2007 tarihli protokolün geçerli olacağının taraflar arasında açıkça kararlaştırıldığı, protokollere göre devredilen taşınmazlarla ilgili davacının (haciz-ipotek vs) borçlarının da alıcı tarafından satım bedeline mahsuben ödeneceğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.
Yine, 13.12.2007 tarihli davacı beyanını içerir “beyan” başlıklı belgede, davacının %20 hisse haklarından vazgeçtiğinin, ayrıca 02.12.2007 tarihli protokolde bahsedilen tesis ve taşınmazların tamamının davalı tarafa satılmış olup, taşınmazlar ve tesisler üzerinde davacının hiçbir hak talep etmeyeceğinin yazılı olduğu, davacı tarafça tüm bu belgelerdeki imzanın kabul edilmekte olduğu da anlaşılmaktadır.
Davacı, bahse konu beyan belgesi ile yeni şirket kurulmayacağı anlaşıldığından %20 hisse devri ve taşınmazların devri ile sınırlı olarak vazgeçmeye dair bu şekilde beyanda bulunduğunu, ancak bunların karşılığı olan “alacak” hakkından vazgeçmediğini, nitekim davalı tarafça 13.12.2007 tarihli bu belgeden sonra kendisine bir yıl içinde farklı tarihlerde alacak hakkına dair kısmi ödemeler yapıldığını, bunun da kendisinin iddiasını doğrulamakta olduğunu ileri sürmüş, bu kapsamda davalı taraf defterleri incelendiğinde davalıda alacağı olduğuna dair iddialarının davalı tarafın bizzat kendi kayıtları ile doğrulanacağını ileri sürmüştür.
Davacının delillerinde, davalı defterleri, bilirkişi ve yemin deliline açıkça dayanılmış olduğu görülmüştür.
Mahkemece, ödeme miktarları bakımından ihtilaf olmadığından bahisle defter incelemesi yapılmadığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında ödeme yapılması gerekip de ödenmeyen tutarlar olduğu konusunda ihtilaf bulunmakta olup, bu yönde davacının delil olarak dayandığı davalı taraf defterlerinin incelenmemesi eksik inceleme olmuştur. Bu kapsamda, %20 pay karşılığına dair ve 3 adet taşınmazın devri bakımından bizzat davalı defter ve kayıtlarında davacıya borç gözüküp gözükmediğinin araştırılması, bu konuda uzman bilirkişi eliyle davalının ticari defter ve kayıtlarının ayrıntılı olarak incelenmesi, yine, kabule göre davacının dava dilekçesinde açıkça “yemin” deliline dayandığı halde mahkemece bunun hatırlatılmamış olması da doğru olmadığından, defter incelemesi sonucuna göre bu hususta da işlem yapılması gerektiğinden, kararın eksik incelemeden dolayı kaldırılması gerekmiştir.
2-Bu hususlara ek olarak; re’sen dikkate alınması gereken pasif husumet konusu da ele alınmalıdır. Şöyle ki; davacı ve davalı tarafın sunduğu protokollerde (ve tapuda davacının işlem yaptığı şirket) davacının muhatabı şirket olarak ….Şti iken, açılan davada davalı olarak gösterilen şirket ….Şti’dir. Dava dilekçesinde deliller kısmında davalı şirketin ünvan değişikliği yaptığı ileri sürülmüşse de, dosyadaki davalı şirkete ait vekaletnamede her iki şirketin de adı yazılarak vekaletname düzenlenmiş olduğu görülmekle, bahse konu şirketlerin ayrı tüzel kişilik olup olmadıkları, ünvan değişikliği olup olmadığı hususunda ihtilaflı bir durum oluşmuştur. Davalı taraf cevap dilekçesinde de benzer yönde bir savunma olduğu gözetilerek, mahkemece bu durumun netleştirilmesi, farklı iki şirket sözkonusu ise davalı şirket bakımından pasif husumet durumunun ve husumetteki yanılgının HMK 124/4.maddeye göre kabul edilebilir bir yanılgı olup olmadığının taraf açıklamaları da alınarak sonucuna göre mahkemece değerlendirilmesi gerekmektedir.
3-Yine, davalı şirket için dosyaya vekaletname sunulduğu, ancak şahsen kendi adına davalı … tarafından verilen bir vekaletnameye dosyada rastlanmadığından, HMK 114/1-f maddesi de gözetilerek, bu husus da diğer kaldırma sebeplerinin yanında re’sen karar kaldırma nedeni olarak görülmüştür.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜNE; İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/819 Esas – 2018/1402 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacı tarafından yatırılan 88,80-TL istinaf karar harcının istek halinde davacı tarafa iadesine,
4-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 28/09/2022