Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1424 E. 2022/1083 K. 29.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2020/1424
KARAR NO : 2022/1083

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/10/2017 (Dava) – 06/11/2018 (Karar)
NUMARASI : 2017/1213 Esas – 2018/1243 Karar
DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 29/06/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 29/06/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/11/2018 tarihli 2017/1213 Esas ve 2018/1243 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin uluslararası nakliye işleri organizasyonu alanında faaliyet göstermesi dolayısıyla müşteri ve tedarikçi portföyü yurtdışı menşeli şirketlerden oluştuğunu, davalılar … ve …’nin, müvekkili şirkette çalıştıkları dönemde şirket yetkililerinin talimatları doğrultusunda yurtdışındaki müşteriler ve tedarikçiler ile görüşme yapan ve irtibatta bulunan çalışanlar olduğunu, davalılar … ve …’nin, müvekkili şirket bünyesindeki çalışmalarına hiçbir haklı nedenleri olmadığı halde 28.09.2017 tarihli noter bildirimi ile kendileri son verdiklerini, işten ayrılmalarının akabinde hemen çalışmaya başladıkları “…” isimli taşımacılık şirketi adına müvekkili şirketin müşterilerine gerek mail ve gerekse telefon yoluyla ulaşan davalıların, müvekkili şirketten edindikleri gizli bilgileri kullanmak suretiyle müvekkili şirkete zarar vermeye ve kendilerine haksız menfaat temin etmeye çalıştıklarını, … ünvanlı şirketin, müvekkili şirketin iştigal konusunda faaliyet göstermediği halde davalıların müvekkilinin müşteri portföyünü bu şirkete taşımaya çalışmaları ile aynı konuda faaliyet gösterme çabası içine girdiklerini, davalıların bu eylemlerinin özen ve sadakat borcuna aykırılık teşkil ettiği gibi haksız fiil ve haksız rekabet niteliğinde olduğunu belirterek, bu nedenlerle davalıların müvekkili şirketten elde etikleri bilgileri ve müvekkili şirketin uzun yıllara dayalı olarak yoğun emek ve yatırım sonucu oluşan müşteri portföyünü kullanmak suretiyle müvekkili şirketin zararına kendilerine haksız menfaat teminine yönelik eylem ve işlemlerine son verilmesine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL maddi tazminatın ticari işlerde uygulanan avans faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; iş sözleşmesi sona erdikten sonra işçinin rekabet etmeme borcunun ancak bir sözleşmeyle kararlaştırılabileceğini, taraflar arasında rekabet yasağına dair bir sözleşme bulunmadığını, hatta taraflar arasında akdedilmiş bir iş sözleşmesi de bulunmadığını, müvekkillerinin eğitimlerinin ve çalışma alanlarının lojistik üzerine olduğunu, yeni işe başlamaları nedeni ile davacının uğradığı bir zararın da bulunmadığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…SGK’ dan gelen yazı cevaplarında, davalıların, davacı şirkette çalışmalarına dair kayıt bulunduğu, davacı tarafça iş sözlemesi sunulmadığı, taraflar arasında yazılı bir iş sözleşmesi olmadığı, davanın; dava dilekçesindeki açıklanışına göre haksız rekabete dayalı tazminat davası niteliğinde olup davanın dinlenebilmesi için taraflar arasında yazılı iş sözleşmesi içerisinde veya iş sözleşmesi dışında ayrı bir yazılı sözleşme ile haksız rekabet hükümlerinin yasada belirtilen koşullara uygun olarak düzenlenmesinin gerektiği, davacı tarafın dava dilekçesini bu minvalde açıklamış olmasına rağmen duruşmada bu kez davasını haksız fiile dayalı olarak açtıklarını ifade ettiği, davalıların yeni iş kurmaları ve müşterilerle irtibata geçme eylemi haksız fiil ile değil haksız rekabete dayalı olarak açıklanabileceğinden davacının bu ifadesinin yerinde olmadığı ve davalı tarafça da aynı şekilde anlaşılmak sureti ile haksız rekabet eyleminin kabul edilmediği görülmekle, taraflar arasında yasanın aradığı koşulları barındıran bir rekabet yasağı içeren sözleşme bulunmadığından DAVANIN REDDİNE…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili tarafından, “….Davanın konusunun, davalıların müvekkili şirket ile aynı konuda faaliyet gösteren bir şirkette çalışmaları olayı olmadığını, davalıların müvekkili şirketin müşterilerine gerek mail ve gerekse telefon yoluyla ulaşarak müvekkili şirketten edindikleri gizli bilgileri kullanmak suretiyle müvekkiline zarar vermeye ve kendilerine haksız menfaat temin etmeye çalışmaları dolayısıyla işbu davanın açıldığını, müvekkili şirketin uzun yıllara dayalı olarak sarf edilen yoğun emek ve yatırımlar sonucu edindiği müşteri portföyündeki yabancı şirketlere davalıların, edindikleri bilgileri kullanmak suretiyle ulaşarak müvekkili şirkete zarar verme ve kendilerine menfaat temin etme çabalarının haksız fiil niteliğinde olup hukuk düzeni tarafından korunmayacağını, bu durumun salt rekabet yasağı olarak kabul edilerek yazılı sözleşme bulunmadığından bahisle kabul görmesinin mümkün olmadığını, MK 2. maddesi gereğince bir hakkın kötüniyetli olarak kullanılmasının hukuk düzeni tarafından korunmayacağını, TBK 396. maddesinde işçinin özen ve sadakat borcunun düzenlendiğini, davalıların müvekkili şirketten ayrılmalarının hemen akabinde rakip firmada birlikte işe başlamaları ve başkaca bir çalışmaya girmeksizin direk olarak müvekkili şirkette iş gördükleri sırada öğrendikleri iş sırlarını kullanarak yurtdışındaki müşterilerini yeni çalıştıkları şirket ile çalışmaları konusunda iknaya çalışmalarının müvekkili şirketin haklı menfaatini ihlal ettiğini, davalıların müvekkili şirketin bir çok müşterisine ulaşarak yeni çalışmaya başladıkları şirket ile çalışmaları yolunda telkinde bulunduklarını, bu durumun bizzat müvekkili şirketin müşterileri tarafından şaşkınlık içinde müvekkili şirket yetkililerine bildirildiğini, haklı bir itibara sahip olan müvekkili şirketin, müşterilerinin sorularına muhatap kaldığını, bu hususların tanık beyanları ile sabit olduğunu, ilk derece mahkemesinin delillerini toplamadan eksik inceleme ile davanın reddine karar verdiğini, davanın reddi kararının ve gerekçesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu….” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, haksız rekabetin men’i ve maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, taraflar arasında rekabet yasağı sözleşmesi olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, verilen karar ve gerekçesi yerinde olmamıştır.
Şöyle ki; bilindiği üzere 04.06.1958 tarih ve 15/6 sayılı İBK uyarınca hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ile bağlı olup, hukuki tavsiflerle bağlı değildir. Hakim kanunları re’sen uygulamakla ve davayı neticeye bağlamakla görevlidir. Davaya konu somut olayda, davalılara isnat edilen maddi eylem, 6102 S. TTK’nın 54 vd. maddeleri kapsamında yer alan haksız rekabet kuralları uyarınca inceleme yapılmasını gerekli kılmaktadır. Zira, esasen dava dilekçesinde de davalıların haksız rekabet teşkil eden eylemleri nedeniyle davacı şirket menfaatlerinin zarara uğradığı açıkça iddia edilmiştir.
Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş; TTK 54 vd. maddeler uyarınca davacının sunduğu tüm deliller incelenerek, davalıların iş hayatına ilişkin çalışma özgürlüğünü aşacak şekilde bahse konu düzenlemeler uyarınca haksız rekabet teşkil edecek boyutta bir eylemlerinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi, tespiti halinde ise davacının zararının belirlenmesinden ibarettir. Bu nedenle, davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmüş, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile verilen kararın HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılması gerekmiştir (Benzer yönde bknz. Yargıtay 11. HD. 2015/6937 E.-2016/1074 K., 2015/9823 E.- 2015/9981 K).
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜNE; İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1213 Esas – 2018/1243 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacı tarafından yatırılan 44,40-TL istinaf karar harcının istek halinde davacı tarafa iadesine,
4-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 29/06/2022