Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1407 E. 2022/1081 K. 29.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2020/1407
KARAR NO : 2022/1081

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/07/2017 (Dava) – 10/07/2019 (Karar)
NUMARASI : 2017/422 Esas – 2019/459 Karar
DAVA : Genel Kurul ve Yönetim Kurulu Kararlarının Butlanı

BAM KARAR TARİHİ : 29/06/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 29/06/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/07/2019 tarihli 2017/422 Esas ve 2019/459 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 12/11/2009 tarihinde davalı şirkette hisse devraldığını, hisse devir sözleşmelerinin Karşıyaka 2. Noterliği’nde yapıldığını, devirlerden sonra şirket hisselerinin %37’sine sahip olan müvekkilinin şirkete durumu ihtarname ile bildirdiğini, ancak davalı şirketin bu devirleri pay defterlerine kayıttan kaçındığını, şirket aleyhine dava açtıklarını, Menemen 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/61 E.-2015/291 K.sayılı dosyasında görülen davanın 20/05/2015 yılında kabul edildiğini, Yargıtay nezdinde temyiz edilen kararın 17/03/2017 tarihinde kesinleştiğini, şirkette sadece müvekkiline karşı kötü niyetle kayıt işleminden imtina edildiğini, diğer pay sahiplerine aynı tavrın sergilenmediğini, şirketin kimlerce yönetildiği, Genel Kurullarda alınan kararların ve şirketin mali durumu incelendiğinde sözkonusu imtina amacının ortaya çıkacağını, şirket içerisinde eşit işlem ilkesine aykırı davranıldığını, Yönetim Kurulu üyelerinin açıkça hakkın kötüye kullanımını oluşturan davranışları ile dürüstlük kuralını da ihlal ettiğini, müvekkilinin ticari haklarının gasp edildiğini ve edilmeye de devam edildiğini, 2016 yılı Genel Kurulu hariç hiçbir genel kurula müvekkilinin davet edilmediğini, tüm kararların müvekkilinin yokluğunda alındığını, 2016 yılındaki Genel Kurula ise müvekkilinin yolda olduğunu ve kurula katılacağını arayarak şirkete bildirmesine rağmen müvekkili beklenmeden yokluğunda karar alındığını, müvekkilini kötü niyetle şirketin işleyişine dahil etmek istemeyen Yönetim Kurulunun müvekkilinin haberi olmadan Yönetim Kurulu üyelerine maaş bağladığını, bu kişilerin yoğun bir faaliyeti olmayan şirketten her ay maaş almakta olduğunu, müvekkilinin kar payını da alamadığını, tüm hisse devirlerinin müvekkilinin rızası dışında olduğunu, şirketin Menemen’de bir adet gayrimenkulünün kiraya verildiğini, bundan başka Aliağa Organize Sanayi Bölgesi’ ndeki arazisinin atıl bırakılarak şirketin zarara uğratıldığını, müvekkilinin buraya fabrika yapmak istediğini ve şirketin de bu sayede büyüyeceğini defalarca dile getirmesine rağmen Yönetim Kurulu üyelerinin müvekkilini şirketten uzak tutmaya çalıştığını, şirket genel kurul kararlarının tümünün geçersiz olduğunu, iptal edilmesi gerektiğini, TTK 445.maddesi uyarınca kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine iptal davası açılabildiğini, çağrının usulüne göre yapılmamasının, gündemin gereği gibi ilan edilmemesinin yetkisiz kişilerin genel kurula katılmasının ve oy kullanılmasına haksız olarak izin verilmemesinin bu davanın konusu olabileceğini, genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma süresinin zamanaşımına girdiği kabul edilse dahi kararların butlanla malul olduğu gerçeğinin aşikar olduğunu, genel kurul kararlarının yok hükmünde olduğunu, batıl genel kurul kararlarının baştan itibaren hüküm doğurmadıklarını, mahkemece re’sen dikkate alınması gerektiğini, yasada genel kurul kararlarının hangi hallerde butlan sayılacağının belirtildiğini, tespit davasının 3 aylık hak düşürücü süreye ve herhangi bir zamanaşımına bağlı olmaksızın her zaman açılabildiğini, ancak mahkeme kararı ile şirkete hak sahibi olduğunu kabul ettirebilen müvekkilinin bir kez dahi yönetimde söz sahibi olamadığını ve toplantılara da çağrılmadığını belirterek, davalı şirketin 2009, 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015, 2016 Genel Kurul Kararları ile Yönetim Kurulu Kararlarının butlanının tespiti ile yok hükmünde sayılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalının davaya cevap vermediği anlaşılmıştır.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “….Tüm deliller değerlendirildiğinde, hükme esas alınan bilirkişi raporu ile de belirlendiği üzere, davacının davalı şirketteki hissesinin %33,67 olduğu, davacının adresinin şirket kayıtlarında olduğu, Menemen 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/61 E.-2015/291 K.sayılı kararın tesisinden 1 gün sonra 2014 faaliyet yılına ilişkin 27/05/2015 tarihli genel kurul toplantısının ve bilahare 2015 faaliyet yılına ilişkin 27/05/2016 tarihli genel kurul toplantısının gerçekleştirildiği, 2014 ve 2015 yılları için iadeli taahhütlü mektup ile genel kurul çağrısının yapılmamış olduğu, genel kurulda alınan kararların kar payı dağıtımına ve yönetim kurulu seçimine ilişkin olduğu, davacıya 2014 ve 2015 yılları genel kurullarında kar payı verilmediği, kar dağıtım tablosunda da yer verilmediği, davacının sonuçları etkileyecek hisse miktarına sahip olduğu, davacı pay sahibinin genel kurula katılma, asgari oy gibi vazgeçilmez nitelikteki haklarının ortadan kaldırıldığı, anonim şirketin temel yapısının bozulduğu, bu sebeple davalı şirketin 2014 faaliyet yılına ilişkin 27/05/2015 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan tüm kararların ve 2015 faaliyet yılına ilişkin 27/05/2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan tüm kararların TTK’nun 447.madde hükmü uyarınca batıl olduğunun anlaşıldığı, davalı şirketin üçüncü kişilerle ticari ilişkilerinin ve kamu düzeninin korunması gereği, hukuki işlem güvenliği ilkesi, anılan genel kurul kararlarının ve yönetim kurulu kararlarının kapsamları gözetildiğinde, Menemen 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/61 E.-2015/291 K.sayılı kararın tesis tarihi olan 26/05/2015′ den önce gerçekleştirilen genel kurul kararlarının ve dava konusu edilen tüm yönetim kurulu kararlarının iptali talebi yerinde görülmemekle, sonuç olarak; DAVANIN KISMEN KABULÜNE, davalı şirketin 2014 faaliyet yılına ilişkin 27/05/2015 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan tüm kararların ve 2015 faaliyet yılına ilişkin 27/05/2016 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan tüm kararların batıl olduğunun tespitine, sair tüm taleplerin reddine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davalı vekili tarafından, “….Davacının iktisap ettiği hisse senetlerinin şirketin pay defterine kaydını temin için açtığı diğer davanın kabul kararı ile sonuçlandığını, ancak kararın kendilerince 28.08.2015 tarihli dilekçeyle temyiz edildiğini, Yargıtay 11. HD’nin E.2015/12787-K.2017/592 sayılı kararıyla 06.02.2017 tarihinde onanmasına karar verildiğini, Yargıtay ilamının 27.02.2017 tarihinde müvekkili şirkete tebliğ edildiğini ve şirket tarafından 01.03.2017 tarihinde hisse devirlerinin pay defterine kaydına karar verilerek şirket defterine kaydedildiğini, gerekli ticaret sicili ilanlarının da tamamlandığını, 6762 sayılı TTK 417/son maddesinde; ‘Şirkete karşı ancak pay defterinde kayıtlı bulunan kimse ortak sıfatını haizdir’ denildiğini, 6102 sayılı Yeni TTK’nın 499. maddesinde de benzer kabulle; ‘Şirketle ilişkilerde, sadece pay defterine kayıtlı bulunan kimse pay sahibi olarak kabul edilir.’ denildiğini, müvekkili şirketin bu maddelere istinaden davacının pay defterine kayıt tarihine kadar olan önceki yıllarda davacıyı genel kurula çağırmak zorunluluğu bulunmadığını, bu nedenle ‘davacının hissedar oluşunun mahkemenin 20.05.2015 tarihli kararı ile sabit olduğu’ şeklindeki bilirkişi beyanı ve bu yöndeki mahkeme kararının doğru olmadığını, zira karar temyiz edildiği için kesinleşmediğini, infaz kabiliyetinin olmadığını, kesinleşmesine müteakip davacının 01.03.2017 tarihi itibarıyla şirket pay defterine kaydedildiğini, dolayısıyla 2014 ve 2015 faaliyet yılları olağan genel kurullarına davacının çağrılmamasının yasaya aykırı olmadığını, davacının şirketteki hissedarlardan satın aldığı hisselerin oranının toplamda %33,67 olduğunu, diğer ortakların hisseleri toplamının %66,33 olduğunu, 2014 ve 2015 yılları olağan genel kurullarında % 55,33 payın toplantıda hazır bulunduğunu, kararların, belirtilen olağan toplantılarda bulunanların tamamının ‘Kabul’ oyları ile alındığını, dolayısıyla davacının oylarının sonucu etkileyecek bir durumunun da bahis konusu olmadığını, kararın hüküm fıkrasında ‘Davanın kısmen kabulüne, sair tüm taleplerin reddine’ denildiğini, buna rağmen yargılama giderlerinin tamamının müvekkili şirkete yüklendiğini, ret/kabul oranına göre hesaplanmasının ayrıca davanın bir kısmının reddedilmiş olması nedeniyle davalı vekili lehine vekalet ücretine karar verilmemiş olmasının da diğer bir yanlış olduğunu” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiş, DAVALI VEKİLİ TARAFINDAN SUNULAN 23/09/2020 TARİHLİ BEYAN DİLEKÇESİ İLE DE; “…Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişinin, görülmekte olan davada davacı yerine geçeceği ve davanın kaldığı yerden itibaren devam edeceğini, davacının 3030 hissesinin tamamını Menemen 2. Noterliği’nden tanzim ve tasdik edilmiş 24/12/2019 gün ve 11211 numaralı ‘Anonim Şirket Pay Devri’ ile … isimli bir kişiye devrettiğini, devralanın devreden ile birlikte şirkete yaptığı 27/12/2019 tarihli müracaatı üzerine şirketin devralanı YK’nın aynı tarihli kararıyla ‘Şirket Ortaklar Pay Defterine’ kaydettiğini, somut uyuşmazlıkta mahkeme kararının henüz kesinleşmediğini, yargılama sonuna kadar ortaklık sıfatının devam etmesi gerektiğini, davacının yargılama sırasında davalı şirketteki hisselerini devretmiş olması nedeniyle yargılama sırasında bu sıfatının sona erdiğini, öncelikle istinaf dilekçesinde belirttikleri nedenlerle davanın esası üzerinden bozma kararı verilmesini, bu uygun görülmediği takdirde, davacının hisse devrinden dolayı davacılık sıfatı kalmadığından sıfat yokluğundan dolayı kararın bozulmasını…” beyan ettiği anlaşılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, anonim şirket genel kurul ve yönetim kurulu kararlarının batıl olduğunun tespiti ve yok hükmünde sayılması istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davacı tarafın talebi, davacıya GK ve YK toplantısı çağrısı yapılmadığından ve bu toplantılarda hisse devirleri, YK’ye maaş ödemeleri ve ortaklara kar payı dağıtımı kararları alınmış olduğundan, davacının ortaklıkta hiç irade beyan etme fırsatı bulamadığından bahisle bu toplantılarda alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Davalı vekilinin istinaf dilekçesi sunduktan sonra dosyaya sunmuş olduğu 23.09.2020 tarihli dilekçesi ile davacının davalı şirketteki tüm hisselerini mahkeme kararından sonra davadışı 3. bir kişiye devrettiğini, bu nedenle hüküm kesinleşinceye kadar devam etmesi gereken ortaklık sıfatının kalmadığını belirterek, bu hususta birtakım belge suretlerini de sunmuş olduğu görülmektedir. Davacının talebinin içeriği dikkate alındığında, mahkemece davacının ortaklık sıfatının devam edip etmediği, pay devir işleminin gerçek olup olmadığı ve kesinleşip kesinleşmediği hususları araştırıldıktan sonra, davacı tarafın beyanı da alınmak suretiyle dava şartı olan ve her aşamada gözetilmesi gereken hukuki yarar şartının varlığının değerlendirilmesi için mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılması gerekmiştir (Benzer yönde bknz. Yargıtay 11. HD 2018/835 E.-2019/5869 K, 2018/4345 E.-2019/5369 K.).
Kabule göre de, mahkemece hüküm kısmında “hakkaniyet gereğince” denilerek yargılama giderlerinin davalı tarafa yüklendiği ve yine davalı yararına vekalet ücretine de hükmolunmadığı görülmüş olup, davanın kısmen kabul edilmesi durumunda her iki taraf yararına da vekalet ücretine hükmedilmesi ve yine kabul-red oranına göre yargılama giderlerine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi de doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin istinaf itirazlarının kısmen kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davalı vekilinin istinaf itirazlarının KISMEN KABULÜNE; Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/422 Esas-2019/459 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının karar kaldırma nedenine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
4-İSTİNAF AŞAMASINDA; davalı tarafından yatırılan 44,40-TL istinaf karar harcının istek halinde davalı tarafa iadesine,
5-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 29/06/2022