Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1368 E. 2022/1131 K. 05.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1368
KARAR NO : 2022/1131

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/02/2017 (Dava) – 23/05/2019 (Karar)
NUMARASI : 2018/995 Esas – 2019/639 Karar
DAVA : Tazminat (Rücuen)
BAM KARAR TARİHİ : 05/07/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 05/07/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/05/2019 tarihli 2018/995 Esas ve 2019/639 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket nezdinde ZMMS poliçesi ile sigortalı olan … plaka sayılı aracın 03/12/2015 tarihinde dava dışı sürücü … tarafından ehliyetsiz ve alkollü olarak sevk ve idare edilmekte iken %100 kusurlu olarak … plakalı araca arkadan çarpması sonucunda …’in vefat ettiğini, kazada vefat eden mirasçıları tarafından müvekkil şirkete yapılan destekten yoksun kalma tazminatı talepli başvuruya istinaden hasar dosyası açıldığını, 92.265,00-TL tazminatın 29/04/2016 tarihide poliçe limiti kapsamında destekten yoksun kalanlara ödendiğini, tazminat ödeyerek poliçeden kaynaklanan sorumluluğu yerine getiren müvekkilinin sigorta sözleşmesinin karşı akidi olan davalı sigortalısına rücu etme hakkına sahip olduğunu belirterek dava konusu aracın trafik kaydına ve davalının mal varlıklarına ihtiyati tedbir konulmasını, davalıya ödenen 92.265,00-TL’nin 29/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek olan avans faizi ile birlikte hasiline yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davada görev yönünden yetkili Mahkemenin İzmir Tüketici mahkemeleri olduğunu, müvekkilinin kaza tarihi itibariyle aracın işleteni olmadığını, müvekkilinin kira sözleşmesi ile birlikte işleten sıfatını devrettiğini, kazaya sebep olan …’ın bu aracı kiracı olan … isimli kişiden hırsızlamış olduğunu müvekkilinin sigorta sözleşmesi uyarınca bir sorumluluğunun olmadığını, belirterek davanın görev nedeniyle reddine davanın usulden reddedilmediği taktirde haksız ve dayanaksız davanın husumet nedeniyle reddine yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece, ”…davanın kabulü ile; 92.265,00 TL nin 29/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili katılma yoluyla istinaf başvuru dilekçesinde özetle; 92.265,00 TL tutarındaki ödemenin rücusu maksadıyla taraflarınca davalıya karşı İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/211 Esas sayılı dosyası ile tazminat davası açıldığını, bu dosyanın yerel mahkeme olan İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/995 Esas 2019/639 K. sayılı dosyasında birleştiğini, birleştirme talep ettikleri İzmir 7. Tüketici Mahkemesi’nin 2017/394 Esas sayılı dosyasına konu alacak miktarı 92.265,00-TL olup, yerel mahkeme İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/995 Esas davaya konu edilen dava değeri olan ek ödeme miktarının 4.250,00-TL olduğunu, dava konusu kaza nedeniyle müvekkili şirketin toplam alacağı 96.515,00-TL olup, ödemeyi ispatlar dekont doğrultusunda davanın tam kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, bilirkişi heyeti incelemesinde davadaki haklılıklarının ispat edildiğini fakat asıl dava değeri hesaplanmadan birleşen dava incelenip rapor hazırlandığını, Yerel mahkeme gerekçeli kararında da asıl dava hakkında hüküm kurmadan birleşen dava için karar verip davanın kabulüne karar verdiğini, asıl ve birleşen dosya hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken Yerel mahkemenin asıl dosya hakkında hüküm kurmamış olmasının hatalı olduğunu, asıl dava yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek davalı tarafın istinaf taleplerine ilişkin cevapları doğrultusunda davalı tarafından istinaf edilen hususların reddine, katılma yoluyla istinaf taleplerinin kabulü ile İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/995 Esas 2019/639 Karar sayılı ilamının istinaf denetimi yapılarak yeniden inceleme ve yargılama yapılmasına karar verilmesine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkilinin profesyonel olarak araç kiralama işi yaptığını, aracı belirsiz ve uzun süreli olarak … isimli kişiye kiraya verdiğini, kaza anında aracı kullanan … isimli şahsın ise aracı kiracı olan …’dan kullanmak üzere hırsızladığını, dolayısıyla öncelikle müvekkilinin aracı uzun süreli olarak kiraya verdiği anda işleten sıfatını kaybettiğini,ayrıca kazayı yapan … isimli kişiye aracın teslim edilmediğini, müvekkilinin kiracısı olan …’e aracı teslim ettiğini; … isimli kişinin ise kiracı …’dan habersiz olarak aracı alıp kazaya karıştığını yani …’ın ehliyetsiz ya da alkollü araç kullanmış olmasının da müvekkilini bağlar bir tarafı bulunmadığını, … isimli kişiyi müvekkilinin tanımadığını dolayısıyla kullanmak üzere araç teslim etmediğini, ayrıca müvekkilinin kaza tarihinden 32 gün evvel (02.11.2015 tarihinde) dava dışı … isimli kişiye aracı kiraladığını, kira sözleşmesi belirsiz süreli olduğundan bitiş tarihinin de doğal olarak yazılmadığını, müvekkilinin araç kiralama işi yaptığı ve kaza tarihinde aracı … isimli kişiye kiraladığına şüphe bulunmadığını, burada önemli olan hususun 32 gün önce kiralanmış olan ve kirada kullanılmakta devam eden bu aracın kira sözleşmesinin uzun süreli sayılıp sayılmaması olduğunu, 32 gündür devam eden bu sözleşmenin bitiş tarihinin belirli olmamasının bile bu sözleşmenin uzun süreli sözleşme sayılmasına ve müvekkilinin işleten sıfatının ortadan kalkmasına yeterli olduğunu, Yüksek mahkeme kararlarında da uzun ve kısa süreli sözleşmeler için ayırıcı bir süre bildirilmeyip, olaya göre çözümlenmesi gerektiğinin belirtildiğini, bu durumda somut olayda 32 gündür devam eden ve kaza olmasaydı devam edeceği anlaşılan bu sözleşmenin uzun süreli olmadığı yönündeki takdirin, dolayısıyla müvekkilinin işleten sıfatının devam ettiği yönündeki kabulün de hukuka aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmilini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; davacı sigorta şirketi tarafından ZMMS poliçesi kapsamında dava dışı 3.kişilere ödenen destekten yoksun kalma tazminatının davalı sigortalısından rücuen tahsili istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup, karar davalı vekilince ve davacı vekili tarafından katılma yoluyla istinaf edilmiştir.
Somut olayda,03/12/2015 günü saat: 02:00 sıralarında sürücü …sevk ve idaresindeki … plakalı sayılı araç ile aynı istikamete önünde seyir eden sürücü müteveffa … sevk ve idaresindeki … plaka aracın arka kısmından çarpması neticesinde ölümlü trafik kazası meydana geldiği, davacı tarafından … plaka sayılı aracın davalı … adına davacı tarafından 23/07/2015 tarihinde düzenlenen, ZMMS Sigorta Poliçesi ile 23/07/2015-23/07/2016 tarihleri arasında teminat altına alındığı, kazanın teminat süresi içerisinde meydana geldiği, davacı tarafından kazada vefat eden …’in eşi ve babasına 29/04/2016 tarihinde 92.265,00 TL destek tazminatı ödemesi yaptığı anlaşılmıştır.
Karşıyaka Trafik Denetleme Şube Müdürlüğünde görevli emniyet görevlileri tarafından düzenlenen kaza tespit tutanağında, sigortalı araç sürücüsünün KTK’nın 48/5 maddesi (alkollü araç kullanma) gereğince asli ve tam kusurlu olduğu belirtilmiş, ayrıca tutanakta sürücünün ehliyet durumu belge yok olarak işaretlenmiştir.
Mahkemece yapılan araştırmada, sigortalı araç sürücüsü …’ın sürücü belgesinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
Nörolog doktor, aktüer bilirkişi ve otomotiv uzmanı bilirkişiden oluşan bilirkişi heyeti tarafından tanzim edilen 04/03/2019 havale tarihli raporda özetle; kazanın meydan gelmesinde, … plaka sayılı araç sürücüsünün “%100 oranında tam ve asli kusurlu” olduğu, … plaka sayılı araç sürücüsünün ise “kusursuz” olduğu, kaza nedeniyle, … plakalı araç sürücüsünün vefat ettiği, kaza sırasında davalı yana sigortalı … plakalı araç Sürücü …’ ın 1,80 promil alkollü olduğu ve sürücüdeki bu alkol oranın kazanın neydana gelmesinde salt etkili olduğu, Kazaya karışan ve davalı …’a ait ve dava dışı …tarafından kullanılan … plakalı aracın Karayolları Motorlu Araçlar ZMMS Poliçesinin 23.07.2015-23.07.2016 tarihleri arasında … A.Ş. tarafından düzenlendiği,01.06.2015 tarihli Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlan B.4 gereğince ödeme yapan sigorta şirketinin kendi akidi olan sigortalısına, dava dışı zarar görene ödemek zorunda kaldığı miktarı rücu hakkı olacağı, davacı tarafından kazada vefat eden …’in vefatı ile eşi ve babasına 29.04.2016 tarihinde 92.265,00 TL ödeme yaptığı, yapılan hesaplamada işbu destek zararın toplam 95.780,72 TL olarak daha fazla hesap edildiği belirtilmiştir.
1-Davacı Vekilinin İstinaf İtirazları Yönünden Yapılan İncelemede:
Davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf itirazının dosya kapsamına uygun olmadığı, dosyada asıl ve birleşen dosyaların bulunmadığı anlaşılmış; davalı vekilince istinaf dilekçesinde belirtilen esas numaralarının görevsizlik kararı öncesi; 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/211 esas numarası olduğu, mahkemece 12/10/2017 tarihli , 2017/211 E.- 2017/1085 K. sayılı ve görevsizlik kararı verilmesi üzerinde dosyasının İzmir 7. Tüketici Mahkemesine gönderildiği ve 2017/394 esas numarasını aldığı, mahkemenin de 24/05/2018 tarihli, 2017/394 E.- 2018/353K.sayılı karşı görevsizlik kararı üzerine meydana gelen görev uyuşmazlığı sonucunda, İzmir BAM 6. HD 05/07/2018 tarihli, 2018/1178E.-2018/1235K. Sayılı kararı ile Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli mahkeme olarak belirlendiği ve dosyanın görülmekte olan davada 2018/995 esas numarasını aldığı; davacı vekilinin bilirkişi raporuna ilişkin 13/03/2019 tarihli beyan dilekçesinde de aynı şekilde dosya ile uyumlu olmayan şekilde birleştirme talepli dosyadan bahsettiği ancak dosya kapsamında beyanlarını destekler herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı, davacının istinaf itirazına ilişkin hususları somutlaştırmadığı, gibi yukarıda belirtildiği üzere birleşen dosyanın da bulunmadığı, belirtilen nedenlerle davacının itirazlarının incelenmesinde dosya kapsamı ile uyumsuzluğu nazara alınarak değerlendirme yapılamadığı ve davacı vekilinin istinaf itirazlarının reddi gerektiği anlaşılmıştır.
2-Davalı Vekilinin İstinaf İtirazları Yönünden Yapılan İncelemede:
2918 sayılı KTK.nun 48. maddesinde; alkollü içki alması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
Kaza ve poliçe tanzim tarihinde yürürlükte olan Karayolları Motorlu Taşıtlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik Sigortası) Genel Şartlarının B.4.d maddesinde ise tazminatı gerektiren olayın, işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa ödemede bulunan sigortacının sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre tazminatın kaldırılması veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene rücu edebileceği açıklanmıştır.
Gerek KTK’nun 48. maddesinde gerekse taraflar arasındaki akdi ilişkinin koşullarını belirleyen ZMMS poliçesi genel şartlarına göre riziko, işleten veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş olmalarından ileri gelmiş ise, olaydan zarar görenlerin zararları limit çerçevesinde sigortacı tarafından karşılandıktan sonra kendi âkidi olan sigorta ettirene rücu edebilme hakkı tanınmış bulunmaktadır.
Maddenin açık düzenlemesi karşısında alkollü araç kullanma iddiasına dayalı rücu davası sigortacı tarafından kendi âkidi aleyhine açılmalıdır. Aksi halde davanın pasif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesi ile reddi gerekir. Poliçe Genel Şartlarının B.4 maddesinde “ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene rücu edebilir” hükmü mevcuttur. Şu halde sigortacı davayı ancak kendisiyle sözleşme yapan kişiye karşı açabilecektir.
Yukarıdaki açıklanan düzenlemelerden anlaşıldığı üzere; taraflar arasındaki Poliçenin Genel Şartlarına göre sigortacının rücu hakkının doğumu için kazanın salt (münhasıran) alkolün etkisiyle meydana gelmiş olması gerekmektedir; tek başına sürücünün alkollü olması sigortacıya rücu hakkı vermez. Aracı sürenin, alkolün tesiri altında olup, güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş olması halinde, meydana gelen kazanın sürücünün alkollü oluşunun bir sonucu olması gerekir.
Hükme esas alınan 04/03/2019 tarihli bilirkişi heyet raporu hüküm kurmaya elverişli olup, davalının tescil maliki olduğu … plakalı sigortalı araç Sürücü …’ ın 1,80 promil alkollü olduğu ve sürücüdeki bu alkol oranın tek taraflı kazanın neydana gelmesinde salt etkili olduğu anlaşıldığından, mahkemece verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamında sigortacı ödemiş olduğu tazminatı, zarara neden olan sigorta ettirenden, halefiyet prensibi gereğince rücu hakkı, 2918 sayılı KTK’nin 95/2 maddesi ile kaza tarihinde ve poliçe tanzim tarihinde yürürlükte olan 01/06/2015 tarihli Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında düzenlemeye tabi tutulmuştur. ZMMS Poliçe Genel Şartlarının 4. maddesinde düzenlenen ağır kusur veya kasıt hali, oto yarışına katılma, ehliyetnamesiz motorlu araç kullanmak, uyuşturucu veya alkollü olarak araç kullanmak istiap haddinin aşılması, aracın çalınması veya gasp edilmesinde işletenin kusuru gibi hallerin herhangi birinin varlığı sigortacının sigortalısına rücu sebeplerindendir.
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde yapılmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/I.maddesinde, işletenin hukuki sorumluluğu düzenlenmiş, anılan Kanun’un 3.maddesi ile işletenin tanımı yapılmıştır. Buna göre işleten; “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışla alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görünen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı maddenin son cümlesinde ise; “Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde sorumluluk kapsamı açıklanmıştır.
Somut olayda; dava dışı kiralayan …’in sigortalı aracı 30/10/2015 tarihinde kiraladığı, dava konusu kazanın ise 03/12/2015 tarihinde dava dışı sürücü …tarafından ehliyetsiz ve aynı zamanda 1,81 promil alkollü olarak sevk ve idare edilmekte iken meydana geldiği, kazanın meydana gelmesinde sigortalı … plakalı araç sürücüsünün %100 oranında asli ve tam kusurlu olduğu anlaşılmıştır. Karşıyaka Vergi Dairesi cevabi yazısında davalının kaza tarihinde araç kiralama işiyle ilgili vergi mükellefiyetinin bulunduğu belirtilmiştir. Davalı vekili her ne kadar, aracın Rent A Car işi yapan müvekkilinden … tarafından kiralandığını ancak kaza anındaki sürücüsü …’ı tanımadığını, araç sürücüsünün kiralanan sigortalı aracı kiralayandan çaldığını, kiralayan ile yapılan kiralama sözleşmesinin uzun süreli olduğunu, bu nedenle müvekkilinin araç işleten sıfatını taşımadığını iddia etmiş, yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre uzun süreli kiralama sözleşmesi bulunması halinde kiracının işleten olarak kabul edileceği beyan edilmiş ise de; davalı vekili tarafından sunulan belgeye göre, davalı ile dava dışı ihbar olunan kiralayan … arasında adi yazılı şekilde 02/11/2015 tarihinde aracın geri teslim tarihi belirtilmeksizin Oto Kiralama sözleşmesi akdedildiği, sözleşmeye istinaden 02/11/2015 tarihinde düzenlenen bononun açık senet şeklinde düzenlendiği, kiralayan …’in keşideci olarak, sigortalı araç sürücüsü …’ın ise kefil olarak imzalandığı; sözleşmenin incelenmesinden, sözleşmede uzun süreli kiralama kabul edilecek şekilde kiralama süresi belirtilmediği gibi, belirtilmiş olsa bile tek başına bu şekilde sözleşme düzenlenmiş olmasının da yeterli olmadığı, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerektiğinden, davalının sözleşmeyi destekler diğer delilleri de sunması gerektiği, kaldı ki sözleşme tarihi ile kaza tarihi nazara alındığında kiralamanın uzun süreli kabul edilemeyeceği, dosya kapsamında davalının iddiasını destekler şekilde bunun aksini gösterir başkaca bir bilgi ve belgenin de bulunmadığı, ileri sürülen hususun davalının araç işleten sıfatını ortadan kaldırmayacağı; davalının hem araç maliki hemde ZMMS poliçesi de davalı adına düzenlenmiş olduğundan akdin tarafı olduğu, davacı sigorta şirketinin rücu davasını araç işleteni olan davalıya karşı açtığı anlaşılmakla, yasal düzenlemelere göre davalının pasif husumet ehliyetinin bulunduğu, bu nedenle davalı vekilinin istinaf itirazının reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekili ve davalı vekilinin İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/05/2019 tarihli 2018/995 Esas ve 2019/639 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2- a)Davacı taraftan alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından peşin alınan 72,60-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 8,10-TL’nin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
b)Davalı taraftan alınması gereken 6.302,62-TL istinaf karar harcından peşin alınan 1.575,50-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 4.727,12-TL’nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
3-Davacı ve davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 05/07/2022