Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1346 E. 2022/986 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1346
KARAR NO : 2022/986

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/11/2018 (Dava) – 15/05/2019 (Karar)
NUMARASI : 2018/243 Esas – 2019/79 Karar
DAVA : Marka Hükümsüzlüğü
BAM KARAR TARİHİ : 09/06/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 09/06/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 15/05/2019 tarihli 2018/243 Esas ve 2019/79 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı adına kayıtlı 2016/31399 ve 2016/31400 nolu markaların müvekkili adına tescilli 2013/63021 ve 2013/58323 nolu markalar ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, kötü niyetli olarak davalı tarafından tescillendiklerini, Bursa 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/483 Esas sayılı dosyası üzerinden alınan bilirkişi raporu ile dava konusu markaların kullanımlarının karıştırılması ihtimalinin yüksek olduğunun açıkça görüleceğini belirterek, müvekkilinin markaları ile ayırt edilemeyecek kadar benzer şekilde ve kötü niyetli olarak tescillenmiş davalıya ait 2016/31399 ve 2016/31400 nolu markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin kötü niyetli olmadığını, markaların gerek şekil ve gerekse diğer unsurlar bakımından benzer olmadığını, 2016/31400 nolu markanın müvekkili adına tescilli olduğunu, 2016/31399 nolu markanın ise tam olarak tescilinin gerçekleşmediğini, bu nedenle dava tarihi itibariyle tescili henüz gerçekleşmediğinden dava konusu edilemeyeceğini, iki tarafın hitap ettiği müşteri kitlesinin de farklı olduğunu belirterek, açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNCE VERİLEN KARAR:
Mahkemece;”…. davanın kısmen kabulüne, 2016/31399 nolu marka bakımından açılan dava vakitsiz olduğundan reddine, 2016/31400 nolu markanın davacı markalardan iltibas tehlikesi bulunmakla hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, markaların kaydına konulan ihtiyati tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamına, karar kesinleştiğinde kendiliğinden kalkacağına,…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davaya konu edilen 2016/31400 numaralı müvekkil adına tescilli marka ile davacıya ait markalar gerek şekil ve gerekse diğer unsurlar açısından benzer olmadığı gibi tescilin de kötü niyetli olmadığını, davaya konu edilen davacıya ait şekil ve müvekkil davalıya ait şekil markaları görsellerinde de aşikar olduğu gibi sadece iki aynı şeklin yan yana konulmuş olması dışında hiç bir benzerlik olmadığını, müvekkili adına olan 2016/31400 no.lu marka “…” şeklinde olup, tasarım açısından halk dilinde “… ” olarak bilinen davacı markası ile hiç bir benzerlik taşımadığını, mahkemenin gerekçeli kararında davacı markası “…” harfinin yatık hali olarak nitelendirilmişse de davacı markası için “…” işaretini andırma halinin daha baskın olduğunu, davaya konu davacı ve davalı markalarının hitap ettikleri tüketici kitlesi açısından da farklılık arz ettiğini, ayrıca ürün kaliteleri, fiyatlandırma ve satış noktalarının da tamamen farklı olduğunu, davacının ürettiği ürettirdiği ürünler kendisi yada yetkili bayileri aracılığı ile satışa arz edilmekte satın alan tüketici kitlesinin de bunu bildiğini, davalının ürettiği/ürettirdiği ürünlerde ise bu şekilde bir dağıtım ve satış ağı söz konusu olmadığını, yani her iki marka aynı anda aynı satış noktasında satışa arz edilmediğini, bu nedenle de davacının iddia ettiği gibi halk nezdinde davacı markaları ile ilişkilendirme ve karıştırılma ihtimalinin söz konusu olmadığını, kararın kaldırılarak tümden davanın reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, marka hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Davacı şirkete ait olan “…” marka ürünlerin, spor kıyafet, çanta, gözlük ve ayakkabı olduğu, dosyaya sunulan belgelerden davalıya ait olan marka ürünlerin ise ayak giysileri, ayakkabılar, terlikler ve sandaletler olduğu anlaşılmıştır.
Mahkemece uzman bilirkişi heyetinden, 05/04/2019 havale tarihli bilirkişi raporu alınmış, raporda çoğunluk görüşüne göre özetle, dava konusu taraf markalarının benzer olduğu, bu benzerliğin tüketici nezdinde markaların karıştırılmasına neden olacağı, aynı sınıfta tescilli oldukları, davalının kötü niyetli olarak marka tescilinde bulunduğuna dair mahkemece değerlendirme yapılması gerektiği, tanınmış marka kriterinin davacı markasında olup olmadığına yönelik araştırmanın yapılmasında dosyadaki verilerin yeterli olmadığı tespiti yapılmış, mahkemece anılan görüş dosya kapsamına uygun ve denetime elverişli bulunarak yazılı şekilde karar verilmiş, davalı vekilinin kabul edilen marka hükümsüzlüğü kararı yönünden istinaf isteminde bulunduğu anlaşılmıştır.
556 sayılı KHK m. 8/1-b hükmü, “..Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu maddede düzenlenen nisbi tescil engeli esasen, marka hukukuna hâkim olan öncelik ilkesine vurgu yapmakta olup, markayı önce tescil ettiren veya başvuru konusu yapan kişinin korumadan öncelikli olarak yararlanacak olmasını ifade eder.
Söz konusu nisbi tescil engelinin uygulanabilmesi için her şeyden önce marka başvurusuna konu işaretin daha önce tescil ettirilmiş bir marka veya tescil başvurusuna konu edilmiş bir işaret ile aynı veya benzer olması gerekir. Markaların benzerliğinin değerlendirilmesi, markada yer alan kelime veya şekil unsurlarının birlikte yarattığı bütüncül izlenime göre yapılmalıdır. İki marka arasındaki benzerlik araştırması yapılırken, ortalama tüketicide görsel, işitsel ve kavramsal olarak karışıklığa yol açılıp açılmadığına bakılır.
556 sayılı KHK’nın nispi ret nedenlerini içeren m. 8/1-b uyarınca, tescil edilemeyecek bir marka tescil edilmişse, m. 42/1-b uyarınca markanın hükümsüzlüğü talep edilebilir. Dolayısıyla KHK m.8/l-b ve m. 42/1-b maddesinin uygulanabilmesi için markalar ve mal/hizmetler arasında ayniyet veya benzerlik ile halk nezdinde karıştırılma olasılığının bulunması gerekmektedir
Yargıtay HGK’nın 2017/11-139 Esas 2020/765 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere markalar arasında karıştırılma ihtimalinin varlığı incelenirken, inceleme konusu markaların “benzerlik derecesi, mal ve hizmetlerin benzerlik derecesi, inceleme konusu mal ve hizmetlerin tüketicilerinden oluşan ortalama tüketici kitlesinin bilinç ve dikkat düzeyi” gibi hususlar dikkate alınmalı, halkın iki marka arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalinin, görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, karşılaştırılan işaretler arasındaki benzerlik, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabileceği dikkate alınmalı, ortama tüketici nezdinde markaların aynı işletmeye ait ancak farklı markalar olduğu ve bu işletmeler arasında ekonomik ve organik bağlantı bulunduğu düşüncesine de yol açması karıştırılma ihtimali olarak değerlendirilmeli, markaları taşıyan ürünlerin ortalama tüketicilerinin dikkat düzeyleri yüksek olmalarına rağmen markaları ilişkilendirme ihtimali gözetilerek, karıştırılma ihtimali tespit edilmelidir.
Ayrıca, karıştırılma tehlikesinin değerlendirilmesinde malların ve hizmetlerin benzerlik derecesi ile markaların benzerlik derecesi arasında karşılıklı bir bağlantı mevcut olup, buna göre örneğin markaların kullanıldığı mal ve hizmetler arasında düşük benzerlik derecesi, markalar arasındaki benzerlik derecesinin yüksek olmasıyla dengelenebilir. Bu değerlendirmede özellikle, tescilli markanın tanınmışlık derecesi arttıkça mal veya hizmetler arasındaki benzerlik derecesi az olabilir.
Somut olayda, taraflara ait markalar karşılaştırıldığında, davacıya ait 2013/63021 ve 2013/58323 sicil numarasıyla tescilli şekil markalar ile davalıya ait 2016/31400 sicil numaralı şekil markalarının arasında görsel anlamda bir benzerlik bulunduğu, markaların tescilli olduğu sınıflar incelendiğinde ortak olan sınıfın 25. sınıf olduğu, taraflara ait markaların benzer ihtiyaçları giderdiği, birbirleri yerine ikame edilebildikleri, rekabet edebildikleri, kullanım yöntemleri ile amaçlarının aynı olduğu dolayısıyla taraflara ait markalar arasında karıştırılma olasılığı bulunduğu, davalı markalarının tescil edildikleri tarihten itibaren kullanıldığı, öncesine dair kullanımları ve bu nedenle ayırt edicilik özelliği kazandıklarına dair delil bulunmadığı, sonuç olarak davacı markası ile davalı markaları arasındaki benzerlik nedeniyle karıştırılma tehlikesinin ve 556 Sayılı KHK nın 8/1-b kapsamında nispi tescil engeli şartının bulunduğu, bu nedenle KHK 42. maddesi uyarınca hükümsüzlük şartlarının oluştuğu anlaşılmıştır.
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, HMK.nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak, davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İzmir Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 15/05/2019 tarihli 2018/243 Esas ve 2019/79 Karar sayılı kararına karşı, davalı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-a)İstinaf kanun yoluna başvuran davalı tarafından alınması gereken 80,70 TL istinaf karar ve ilamı harcından, istinafa gelirken peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir olarak kaydına,
b)İstinaf başvuru harcı olarak davalıdan alınan 121,30 TL’ nin hazineye gelir olarak kaydına,
3-Davalı tarafından istinaf yargılaması sırasında yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
5-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesince istinaf edene iadesine,
6-Gerekçeli kararın tebliği işlemlerinin kararın temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemiz tarafından yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay 11. Hukuk Dairesi nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere 09/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.