Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1306 E. 2022/889 K. 01.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1306
KARAR NO : 2022/889

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/03/2019 (Dava) – 27/06/2019 (Karar)
NUMARASI : 2019/35 Esas – 2019/117 Karar
DAVA : FSEK Tecavüzün Ref’i, Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 01/06/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ: 01/06/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 27/06/2019 tarihli 2019/35 Esas ve 2019/117 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili, “…” şeklinde vücut bulan eserin müvekkilince meydana getirildiğini, müvekkilinin 2013 yılında … Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü 2. sınıf öğrencisi olduğunu, davalı şirket olan … Şirketi ile müvekkilinin öğrencisi olduğu fakültenin bir araya gelerek proje sloganının bulunulması hususunda “Yaratıcı Yazarlık Dersi” kapsamında yarışma adı altında öğrencilerin zorunlu iştirakinin sağlandığını, slogan bulunması davalı şirketçe her ne kadar “yarışma” adı altında düzenlenmişse de, eserlerin ders kapsamında nota tabi tutulacağı ve öğrencilerin dersi geçip geçmeyeceklerinde değerlendirme altına alınacağının belirtildiğini, dolayısıyla öğrencilerin katılımlarının davalı şirketçe zorunlu hale getirildiğini, öğrencilerin katılımının gönüllülük esasına dayanmaması ve dersi alan her öğrencinin katılımının zorunlu tutulması sebebiyle bir yarışmadan bahsedebilmenin mümkün olmadığını, öğrencilerce meydana getirilen eserlerin davalı şirketçe kullanımından dolayı öğrencilerin bir “oluru”nun alınmadığını, müvekkiline ait olan “…” şeklindeki fikir ürünü eserinin birinci seçildiğini, müvekkiline plaket verildiğini, öğrencilerce ortaya çıkarılan eserlerin proje kapsamında kullanılıp kullanılmayacağı ya da kullanılması halinde eser sahibi ile eserin kullanımına ilişkin ne gibi bir anlaşmaya varılacağının bilgisinin verilmediğini, davalı şirketçe müvekkili ile bir anlaşma yoluna gidilmeyerek eserin izinsiz olarak kullanımının gerçekleştirildiğini ve buna devam edildiğini, yaptıkları şifai araştırmalarda “…” şeklindeki eserin yalnızca yukarıda bahsi geçen proje kapsamında değil, 2013 yılından itibaren adeta davalı şirketin adı ile özdeşleştirilerek logo haline getirildiğinin görüldüğünü, fikri hak sahipliğine neden olan unsurun “yaratma” olduğunu, fikri hakkın daima bir fikri ve sanat çabasını gerektirdiğini, sahibinin hususiyetini taşıması koşuluyla meydana getirilen sloganların “eser” sayılarak FSEK kapsamında korunacağında ihtilaf bulunmadığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2000/7674 E.-2000/9346 K. sayılı kararında da sloganların marka olarak tescil edilebileceği şeklinde hüküm tesis edildiğini, müvekkilinin eser sahibi olduğunu, ”…” şeklindeki eserin müvekkilinden hiçbir onay yahut izin alınmaksızın firmanın tüm faaliyetleri kapsamında hakkaniyete aykırı olacak şekilde kullanıldığını, davalı şirketin eserin kullanımının tamamen usule ve yasaya aykırı şekilde vuku bulduğunu ve halen de devam ettiğini, müvekkilince meydana getirilen eserin kullanımına ilişkin olarak davalı şirket ile müvekkili arasında bir sözleşme akdedilmediğinin açık olduğunu, davalı şirketin, müvekkilinin eseri meydana getirdiği tarihte 22 yaşında bir üniversite öğrencisi olarak tecrübesizliği ve bilgisizliğinden faydalanarak elde ettiği eseri, adeta isimleriyle özdeşleştirerek marka haline getirdiğini ve aslen eser sahibi müvekkili olmasına rağmen, müvekkilini saf dışı bıraktığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2013/17577 E.-2014/7323 K. sayılı kararının da bu yönde olduğunu, HMK 107/3. madde uyarınca, “kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir” şeklinde düzenlendiğini, davalı şirketin müvekkiline ait eseri hakkı olmadan kullanarak suç işlediğini, davalı şirket aleyhine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/24777 Sor. sayılı dosyası üzerinden suç duyurusunda bulunulduğunu belirterek, müvekkili tarafından meydana getirilen “…” şeklindeki eserin davalı şirketçe izinsiz ve haksız yere kullanımı nedeniyle bilirkişiler marifetiyle inceleme yapılarak, tecavüzün kaldırılmasına, uyuşmazlık konusu eserin müvekkilince meydana getirildiğinin mahkemece tespitine, davalı şirketin eserin haksız kullanımı nedeniyle elde etmiş olduğu haksız kazanç sebebiyle şimdilik 500,00-TL tutarında maddi tazminatın eserin ilk kullanımından itibaren işleyecek olan yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesine, miktar bilirkişilerce tespit edildiğinde talep arttırılmak üzere fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, ayrıca müvekkilinin kişilik haklarının hiçe sayılması nedeniyle davalı şirket aleyhine 10.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesine, işbu tazminat kalemine eserin haksız kullanım tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP:
Davalı vekili, açılan davanın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin ekte sunulan ilan ve resimlerde görüldüğü üzere … Üniversitesi ile birlikte düzenlemiş olduğu organizasyon ile … Üniversitesi öğrencileri arasında bir yarışma düzenlediğini, davacının sloganının 1. olarak seçildiğini ve kendisine tablet ödülü verildiğini, mahkemeye sundukları gazete küpürlerinden de anlaşılacağı üzere davacının ödülünü … Üniversitesi Rektörünün de katılmış olduğu ödül töreninde teslim aldığını, müvekkili şirketin bir yarışma organizasyonu düzenleyip davacının da bu yarışmaya katılmış olduğunu ve bunun bir zorunlu katılım sağlanarak düzenlendiği iddiasının gerçeklikten uzak olduğunu, İletişim Fakültesi Dekanı ile yapılan görüşmelerde tüm öğrencilerin gönüllülükle ve istekle bu yarışmaya katıldıklarını açıkladıklarını, davacı yanın hem ortada bir yarışmanın olmadığını açıkladığını hem de kendisine ait sloganın birinci seçildiğini belirttiğini, yapılan yarışma ile tüm öğrencilere slogan konusunun detaylı olarak aktarıldığını, bir inşaat firmasının sloganını kendi projelerinde kullanmasının zaten slogan arayışının özünü oluşturduğunu, davacı tarafından da bu sloganın bu firma tarafından kullanılacağının bilindiğini ve peşinen yarışmaya katılınmakla bu durumun kabul edildiğini, ödül töreni ilanında da kullanılan ibarenin “… sloganını arıyor” olduğunu, hal böyle iken davacının hiç bir bilgisinin olmadığı iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacı tarafından bulunan sloganın kanaatlerince bir eser özelliği de taşımadığını, Yargıtayın bir çok kararında bu konuya atıfta bulunulduğunu, Yargıtay 11.HD’nin 2007/6510 E-2008/8309 K ve 2009/11936 E-2011/4897 K. sayılı kararlarında, “…” sloganının ve “…” sloganının eser niteliği taşımadığının belirtildiğini, bu nedenle “…” sloganının da bir eser olarak sayılamayacağını, eser sayılmaması nedeni ile FSEK anlamında da korunmaya tabi olmadığını, müvekkilinin, “…” ibaresini marka olarak 17/07/2014 tarihinden itibaren 10 yıl süre ile tescil ettirdiğini ve kullandığını, tanınmışlığının bu marka üzerinden bilindiğini, haksız kazanç elde ettiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin bu sloganı kullanımı nedeniyle davacının bir manevi zarara uğramadığının açık olduğunu, davacının bu davayı açmakta hiç bir hukuki yararı bulunmadığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…..Davacının, FSEK hükümlerine ve haksız rekabete ilişkin Ticaret Kanun hükümlerine dayanmakta olduğu, davacı tarafından ileri sürülen ‘eser’ iddiası ve tazminat taleplerinin incelenmesi gerektiği, davacının ibarenin ilim ve edebiyat eseri grubuna girdiğini ileri sürdüğü, kural olarak, FSEK kapsamında bir eserin mevcudiyeti ve buna ilişkin ihlal ileri sürüldüğünde, eserin yasal şartları taşıyıp taşımadığı ve kullanıcı tarafın kullanımının mali, manevi ihlali olup olmadığı konularının teknik incelemeye muhtaç olduğu, bununla birlikte, ‘…’ şeklindeki sloganın teknik incelemeyi gerektirecek bir genişliği ve kapsamı bulunmadığı, iki sözcükten ibaret olan sloganın, herhangi bir özgünlük taşımadığı, hususiyeti yansıtacak bir içerik oluşturmadığı açıkça belli olduğundan teknik incelemenin yersiz olduğu, kaldı ki, içtihat hukukunun da bu kabulü doğrulamakta olduğu (“…” Kararı, 15/05/2008-2007/4708- 2008/6401; “…” Kararı, 17/04/2009-2008/542- 2009/4761; “…” Kararı, 25/04/2011-2009/11936-2011/4897), dolayısıyla davacının slogan üzerinde eser sahipliğinin kabul edilmemiş olup, maddi ve manevi tazminat taleplerinin temeli bulunmadığı, marka tescili bakımından esas olan yasaya uygun marka seçiminin, 3. kişilerin üstün hakkını ihlal etmeyen sözcüklerin seçimi olduğu, markanın tescili konusunda orijinallik üzerinde durulmadığı, ibare veya şekillerin yeni olması, özgün olmasının şart olmadığı, söz konusu ibare buluşsal olmayıp, (non-inventive) eser niteliği taşımadığından davacının izni olmaksızın marka başvurusuna konu olabilecek nitelikte olduğu, kaldı ki, fakültede sırf bu amaçla bir yarışma düzenlenerek anılan sözcüklerin birinci kabul edilmiş olup, sahibi davacıya ödül verilmiş olduğu, buna ilişkin gazete haberi kanıtlarının da dosyaya eklenmiş olduğu, yarışmanın hangi şartlarda, hangi bürokratik ortamda yapıldığının sonuca etkili olmadığı, davalı şirketin bu beklenti ile yarışmaya destek olduğunun da anlaşılmakta olduğu, dolayısıyla AÇILAN DAVA TEMELSİZ OLDUĞUNDAN, SABİT OLMAYAN MADDİ TAZMİNAT VE MANEVİ TAZMİNAT DAVALARININ REDDİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili tarafından, “…..İhtilaf konusu ‘…’ şeklindeki sloganın FSEK kapsamında eser niteliğinde olduğunu, zira, FSEK kapsamında slogan şeklinde meydana getirilen bir eserde hiç bilinmeyen olgularla buluş nitelinde bir yapıt ortaya konmasının aranmadığını, kaldı ki sloganın bir buluş olmadığını, bir reklam unsuru olan sloganın, markanın ticari değerini arttırması yanında, adeta markanın da önüne geçerek ortalama bir tüketici üzerinde markanın devamlı olarak çağrışım yapmasına yönelik oluşturulan bir ilim ve edebiyat eseri olduğunu, dolayısıyla, slogan şeklinde vuku bulan eserleri buluş şeklinde tanımlamanın mümkün olmadığını, sloganların ilim ve edebiyat eseri olarak marka siciline, buluşların ise patent siciline tescil edildiğini, dolayısıyla, müvekkilince meydana getirilen eserin buluş niteliğine haiz olmadığı gerekçesiyle eser nitelinde sayılamayacağına ilişkin kararın hakkaniyet unsurlarıyla bağdaşmadığını, fikri hakkın, kişilerin fikri çabaları sonucu yarattıkları fikir ve sanat ürünleri üzerindeki haklar olduğunu, fikri hak sahipliğine neden olan unsurun ‘yaratma’ olduğunu, fikri hakkın daima bir fikri ve sanat çabasını gerektirdiğini, bütün fikri mülkiyet haklarında, korumanın ana koşulu olan ‘yenilik unsuru’nun fikri haklarda ‘sahibinin hususiyetini taşıma’ olarak hükme bağlandığını, buradaki ‘sahibinin hususiyetini taşıma’ unsurunun yaratıcı fikri çabayı, yeniliği ifade ettiğini, 11.11.2015 tarihli Marka Tescil Belgesiyle de müvekkilince meydana getirilen … şeklindeki eserin davalı ile yasaya ve usule aykırı olarak davalı şirket tarafından markalarıyla özdeştirildiği ve markalarının logolarıyla birlikte müvekkilince yaratılan sloganın da tescil ile koruma altına alındığının açık olduğunu, davalı şirketin müvekkilince yaratılan eseri markasıyla özdeştirip logosunun ve markasının ayrılmaz bir parçası haline getirdiğini, 2 kelimenin bir araya getirilmesinden fazla olarak müvekkilinin yaratıcılığı neticesinde ortaya çıkan eser niteliğine haiz bir reklam unsuru olduğunun sabit olduğunu, aksinin düşünülmesi halinde aynı sektörde faaliyet gösteren tüm şirket ya da şahısların birbirlerinin slogan ya da başkaca reklam unsurlarını kullanmalarında sakında bulunmaması gerektiğini, kaldı ki, sloganların temel işlevinin az sözle çok şey ifade edebilmesi olduğunu, kesinlikle kabul anlamına gelmemek kaydıyla bir saniyeliğine dahi olsa öğrencilere kesinlikle zorunlu tutulmadığı düşünülse dahi; neden yalnızca müvekkilinin öğrencisi olduğu Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü’ndeki öğrencilere yarışmanın duyurulduğu ve öğrencilerin almakla mükellef olduğu ‘Yaratıcı Yazarlık Dersi’ kapsamında düzenlendiğine ilişkin hayatın olağan akışına uygun bir izahat bulunmadığını, zira, slogan bulunması hususunun öğrencilerin zorunlu olarak aldığı bir ders kapsamında düzenlendiğini, dolayısıyla, öğrencilerin bir yarışmaya katılmadığını, zorunlu tutulduğunu, kaldı ki, müvekkili ile birlikte dersi alan tüm öğrencilerin ‘iddia edilen yarışma’ ya katılmalarının da başkaca izahatı olmadığını, bahsi geçen unsurların bir yarışmadan bahsedilip bahsedilemeyeceği hususuna doğrudan etken olmaları nedeniyle önemsiz şeklinde ifade edilemeyecek nitelikte olduklarının açık olduğunu, dolayısıyla, müvekkilinin bir eser meydana getirdiği ve karşılığında ödülünü de aldığından bahsedilemeyeceğini, kaldı ki, mahkemenin gerekçeli kararında bahsi geçen gazete haberlerinin, müvekkilince meydana getirilen eserin davalı şirketçe beğenilmesi sonucunda müvekkilinin öğrencisi olduğu üniversite ile davalı şirketin bir araya gelerek fotoğraf çektirmesi ve davalı şirketin sloganı ilk olarak basına duyurması amacını taşıdığını, 2013 yılında 22 yaşında bir öğrenci olan müvekkilinin, davalı şirketin bahsi geçen eyleminin ne anlama geldiğinin ya da sonradan davalı şirketçe meydana getirdiği eserin nasıl bir kullanıma iştirak edeceğini tahmin edememesinden sorumlu tutulmasının kabul edilemez olup, haklarını devrettiğinden bahsedilemeyeceğini, 22 yaşında bir öğrenci olan müvekkilin ‘meydana getirdiği eserin’ kullanımı yahut eser sahibi olarak haklarını bilmemesinden adeta kusurlu bulunmasının kabul edilemez olduğu gibi, işbu kanaatin hakkaniyet ilkesiyle bağdaşmayacağının da açık olduğunu, öte yandan, müvekkilince eser birinci seçilmişse de, davalı şirketçe projelerinde kesin olarak kullanılıp kullanılmayacağı konusunda bilgi sahibi olmadığını, işbu hususun ne yarışmadan evvel ne de yarışma akabinde davalı şirketçe öğrencilere aktarılmadığını, bahsi geçen, izinsiz kullanım ile müvekkilinin mali ve manevi haklarına davalı şirketçe tecavüzün buradan başladığını, davalı şirketçe ne proje kapsamında eserlerin meydana çıkarılmasından evvel ne de sonrası bir tarihte beğenilen eserlerin kullanılıp kullanılmayacağı ya da kullanılması halinde eser sahibi olan öğrencilerin mali haklarına dair nasıl bir yol izleneceği bilgisinin verilmediğini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; FSEK kapsamında sloganın telif hakkı istemine ilişkindir.
Mahkemece; yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Dava konusu sloganın davacı tarafından fikir olarak üretildiği hususu taraflar arasında tartışmasızdır.
Mahkemece, dava konusu “…” sloganının eser mahiyetinde olmadığı ve bulunacak sloganın kullanılacağı beklentisiyle davalı tarafça düzenlenen yarışma kapsamında olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafça her ne kadar bunun bir yarışma olmadığı ve katılımın dersleri bakımından zorunlu tutulduğu ileri sürülmüşse de, bu yönde hiçbir delil sunulmadığı ve dosya kapsamındaki görseller, davacıya düzenlenen ödül töreni, gazete haberleri ve sair tüm evraklardan davalı şirketin kullanabileceği sloganın arandığı bir yarışmanın sözkonusu olduğu anlaşılmaktadır. Davacı taraf beyanlarında bahsi geçen savcılık soruşturma dosyasının Uyap üzerinden incelenmesinde; İzmir CBS Fikri ve Sınai Haklar Soruşturma Bürosu’ nun 2019/24777 sor. sayılı dosyası üzerinden 01.03.2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, karara karşı yapılan itirazın da reddedildiği görülmüştür.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, davalı şirket tarafından açılan yarışmanın koşulları itibariyle yarışmayı kazanan davacının, dava konusu eserinin seçilmesi halinde davalı şirket tarafından kullanılacağını ve bu maksatla kullanım haklarının süresiz olarak davalıya ait olacağını peşinen kabul etmiş sayılmasına, bu nedenle de somut uyuşmazlıkta 5846 sayılı FSEK’nin 68. maddesine dayalı mali haklara dair tazminatı isteyemeyeceği gibi yarışma sonunda kazanan yarışmacıya telif ücreti verileceğinin vaadedildiğinin de iddia ve ispat edilmemesine, ayrıca söz konusu yarışma tarihi ile dava tarihi arasında uzunca bir süre de geçmiş olması karşısında davacının taleplerinin MK’nın 2. maddesine uygun olmamasına göre davacı vekilinin tüm istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir (Bu yönde bknz Yargıtay 11. HD 2012/3458 E.- 2013/4849 K).
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/35 Esas – 2019/117 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından peşin alınan 179,31-TL’nin mahsubu ile bakiye 98,61-TL’nin istek halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 01/06/2022