Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1304 E. 2022/888 K. 01.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1304
KARAR NO : 2022/888

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/02/2016 (Dava) – 08/05/2019 (Karar)
NUMARASI : 2016/66 Esas – 2019/260 Karar
DAVA : Alacak (Şirketler Hukukundan Kaynaklanan)
BİRLEŞTİRİLEN 2016/68 E. 2018/220 K. SAYILI DOSYADA:
TARİHİ : 05/02/2016 (Dava) – 08/05/2019 (Karar)
DAVA : İtirazın İptali (Şirketler Hukukundan Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 01/06/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 01/06/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/05/2019 tarihli 2016/66 Esas ve 2019/260 Karar sayılı dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili asıl davada dava dilekçesinde özetle; davalıların yönetim kurulu üyeleri oldukları şirketin kasa hesabında müvekkiline ödenmeyen huzur hakkı alacaklarının ‘ödendi’ olarak şirketin ticari defterlerine kayıt düşürüldüğünün Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/189 E. sayılı dosyasındaki 19/10/2015 tarihli bilirkişi raporunda belirlendiğini, kasa hesabındaki müvekkiline ödenmeyen 20.000 TL huzur hakkı alacağına dair yıllar itibariyle ödeme makbuzlarının ve banka dekontlarının olmadığı tespit edildiğinden davalıların zimmet eyleminde bulunmuş olduklarını, eylem yılları 2007-2011 olduğundan 6762 sayılı TTK 309, 336. maddeleri gereğince meydana gelen 20.000 TL zararın fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak üzere davalılardan müşterek ve müteselsilen, şirket yararına olarak tahsili ile şirket kasasına davalılarca müştereken ve müteselsilen iadesine karar verilmesini talep ettiklerini, müvekkilinin … A.Ş’nin kurucu ortaklarından olduğunu, ancak rahatsızlığı nedeniyle şirketin idaresinden çekilmek zorunda kaldığını, 27/12/2007-01/10/2011 yılları için ödenmeyen toplamda 23.500 TL huzur alacağı nedeniyle daha önce şirket aleyhine Karşıyaka 1. lera Müdürlüğü’ nün 2015/10837 sayılı dosyasıyla icra takibi başlattıklarını, şirket yetkililerinin kötü niyetli itirazı nedeniyle Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2015/555 E. sayılı dosyasında görülen itirazın iptali davasını ikame ettiklerini, bu davanın takibin yetkili yerde yapılmamış olmasından dolayı usuli sebeplerden dolayı kabul edildiğini, ayrıca davalıların kötü niyetli olarak sermaye artırımına giderek müvekkilini ortaklıktan çıkışa zorlamak amacıyla aldıktarı kararlar sebebiyle de Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2015/189 E. sayılı dosyasında genel kurul kararının iptali davasını ikame ettiklerini, yargılaması aşamasında bahse konu 19/10/2015 tarihli raporla huzur hakkı alacağına muttali olduklarını, bu suretle şirket ortaklarının ve yetkililerinin şirketi zarara uğrattıklarını tespit ettiklerini. bilirkişi raporunun 7. sayfasında; “Davalının ekte bulunan beyanına göre davacının 2008 yılı Ağustos ayından itibaren hakkı huzur ödemelerini elden almak istediğini söylediğinden o tarihten itibaren ödemelerin nakit yapıldığı bildirilmiştir. 2009 yılı, 2010 yılı ve 2011 yıllarına ait huzur hakkı ödendiğine ilişkin bordroların düzenlendiğini, ancak bordroların imzalı olmadığı, ticari defterlerde 336.09 numaralı … heşabına ödendiğine dair kaydın yapıldığı” şeklinde tespit yapıldığını, bu tespitin, davalıların müvekkiline hakkı huzur yapmış gibi kasa hesabında zimmet suçunu işlediklerinin ispatı olduğunu, müvekkiline yapılan bir ödeme olmadığından banka dekontlarının da bulunmadığını, müvekkiline elden ödeme yapılması hususundaki iddianın tamamen gerçeğe aykırı olduğunu, bu suretle müvekkilinin 27/12/2007-01/10/2011 yıllarına ait huzur hakkı alacağının ödenmemiş olduğunu, şirket yetkililerinin bu hususta eylemlerin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan 6762 sayılı TTK 336/5. maddesine göre sorumlulukları doğduğunu, işbu davayla hükmolunacak tazminatın 6762 Sayılı TTK’ nun 309. maddesi uyarınca şirket namına hükmedileceğinin karara geçmesi gerektiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/380 E.-2015/1524 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere yönetim kurulu üyesinin sorumluluktan kurtulmak için kusursuzluğunu ispat etmesinin gerekli olduğunu, davalıların yönetim kurulunda yeralıp her üçünün de müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, müvekkilinin huzur hakkı alacağına hak kazandığına ilişkin şirketin 26.12.2007 tarihli genel kurul toplantısının sermaye başlıklı 6. maddesinin 9. bendinde; müvekkiline 500-TL aylık huzur hakkı verilmesi teklifinin oybirliğiyle kabul edildiğini, 10.07.2009 tarihli genel kurul toplantısında, yine müvekkiline 3 yıl süre ile huzur hakkı ödenmesinin karara bağlandığını, böylece müvekkilinin bir sonraki 26.10.2011 tarihinde yapılan genel kurul toplantısına kadar huzur hakkı alacağına ilişkin kazanılmış hakkı bulunduğunu, davalıların imza yetkili yönetim kurulu üyeleri oldukları şirketin kasa hesabında müvekkiline ödenmeyen hakkı huzur alacaklarını ‘ödendi’ olarak şirketin ticari defterlerine kayıt düşürmeleri nedeniyle oluşturdukları zimmet nedeniyle; eylem yılları 2007- 2011 olduğundan 6762 Sayılı TTK 309, 336 maddeleri gereğince meydana gelen 20.000 TL zararın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere davalılardan müşterek ve müteselsilen, dava tarihi itibariyle işleyecek yasal faizi ile birlikte şirket yararına olarak tahsili ile davalılarca müştereken ve müteselsilen şirket kasasına iadesine, 20.000 TL zararın şirket kasasından çıktığı tarihlerde her yıl ve ay müvekkile ödenmeyen huzur hakları yönetim kurulunun zimmetine geçtiğinden bu tarihlerin genel kurul sözleşmesine göre temerrüt tarihi olarak kabul edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili birleşen davada dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketin kurucu ortaklarından olduğunu, müvekkilinin vasisi tarafından Karşıyaka 1.İcra Müdürlüğünün 2015/10837 sayılı takip dosyası ile 27.12.2007-01.10.2011 tarihleri arasındaki tahsil edilmeyen huzur hakkı alacağı ile ilgili olarak şirket aleyhine icra takibine başlandığını, davalı borçlu vekili tarafından itirazda bulunulmuş olması nedeni ile takibin durdurulmasına karar verildiğini, bu nedenle Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/555 esas sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığını ve mahkemece yetkili icra müdürlüğünde yapılmış takip bulunmadığından davanın usulden reddine karar verilmesi nedeniyle tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile Aliağa İcra Müdürlüğünün 2016/103 sayılı dosyası ile 07.01.2016 tarihinde icra takibi başlattıklarını, davalı tarafından icra takibine itiraz edildiğini belirterek, haksız itirazın iptaline, takibin devamına ve davalı aleyhine %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Asıl davada davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını, 6102 Sayılı TTK madde 560’da zarar ve sorumlunun öğrenildiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağının düzenlendiğini, şu kadar ki, cezayı gerektirip Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımının uygulanacağını, davacı tarafça en son 01.10.2011 tarihli huzur hakkının talep ve dava edildiğinin dava dilekçesinden anlaşılmakta olup dava 08.02.2016 tarihinde ikame edildiğinden 5 yıllık zamanaşımı süresinden sonra ikame edilen davanın usulden reddi gerektiğini, davacıya bahse konu huzur haklarının ödendiğini, davacının bu ödemelerin reel olmadığını iddia ettiğini, bu sebeple Aliağa İcra Müdürlüğünün 2016/103 takip sayılı dosyası ve mahkemenin 2016/68 Esas sayılı dosyasına kayıtlı itirazın iptali davası ile ödemelerin reel olmadığını ispatlama çabası içerisinde olduğunu, özetle; henüz davacı ile müvekkili arasında huzur hakkı ödemelerinin davalıya yapılmadığına ilişkin ayrı bir itilaf bulunduğunu, mahkemenin 2016/68 Esas sayılı dosyasından işbu ihtilafın davacı lehine sonuçlanması durumunda davadışı şirket tarafından davalıya ödeme yapılacağını, akabinde bu ödemeye istinaden müvekkili davalılar tarafından zaten işbu bedelin şirket kasasına sorumluluklarının tespiti halinde ödeneceğini, bu sebeple şirketin hali hazırda oluşmuş bir zararının bulunmadığını, mahkeme nezdinde bu davanın ikame edilebilmesi için; davacının 2016/68 Esas sayılı dosyasından görülmekte olan davada haklı çıkmasının, dava dışı … AŞ tarafından icra dosyasına hakkı huzur ödemesinin yapılmasının, yapılan bu ödeme neticesinde yönetim kurulu üyelerince şirket kasasına ödeme yapılmamış olması ve bundan dolayı şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olması gerektiğini, henüz şirket aleyhine bir zarar oluşmamış olup, davacının şirket aleyhine oluşmayan zararın şirket lehine tazminini talep ve dava ettiğini, bir dönem banka hesabına yapılan ödemelerin daha sonra davacının talebi üzerine elden ödeme şeklinde gerçekleştirildiğini, davacının kötü niyetli olarak müvekkillerine karşı işbu davayı ikame ettiğini, bordro düzenlemesinin TTK anlamında bir zorunluluk olmayıp, vergisel anlamda sorumluluk doğurduğunu, davanın haklı ve yerinde olmadığının en önemli ispatının 2007-2011 yılları arasındaki genel kurullara davacı tarafından asaleten (vasi bulunmaksızın) katılım sağlanıp, davacı tarafından müvekkillerinin ibra edilmiş olması olduğunu, davacı tarafından asaleten bahse konu yıllara ilişkin defter ve kayıtların incelendiğini ve müvekkillerinin ibra edildiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen davada davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın yerinde olmadığını, davacı tarafından Karşıyaka 1.İcra Müdürlüğünün 2015/10837 sayılı takip dosyası ile müvekkili şirket hakkında icra takibi başlatıldığını, yapılan itiraz nedeni ile icra müdürlüğü tarafından takibin durdurulmasına karar verildiğini, davacı tarafından Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/555 Esas sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığını, yargılama neticesinde açılan davanın takibin yetkili icra dairesinde açılmamış olması nedeni ile usulden reddine karar verildiğini, davacı tarafından red kararı üzerine bu kez Aliağa İcra Müdürlüğü’nün 2016/103 sayılı takip dosyası ile konusu ve tarafları aynı olan ikinci bir takip başlatıldığını, yapılan itiraz nedeni ile icra müdürlüğü tarafından takibin durdurulmasına karar verildiğini, talep edilen bir kısım alacaklar yönünden zamanaşımının gerçekleştiğini, aslen davacıya huzur hakkı ödemelerinin de yapılmış olduğunu beyanla, haksız olarak açılan davanın reddine ve davacı aleyhine %20 oranında kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “….Bilirkişiler tarafından hazırlanan rapor ve ek raporlarda, davacının talebinin dolaylı zarar temeline dayandığı, davalı yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğundan söz edilebilmesi için zararın varlığının şart olduğu, iddia edilen zararın dolaylı zarar olması nedeniyle zararın meydana gelip gelmediğinin mahkemenin 2016/68 E. sayılı dosyasının sonucuna göre belirleneceğini, şirket defter ve kayıtlarında …’ya ödeme yapılmış gibi gösterilmesine rağmen bu ödemenin yapılmamış olmasının yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu doğuracağı, 6762 sayılı TTK ve 6102 sayılı TTK’da yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu bakımından üst sınır olarak 5 yıllık zamanaşımı süresinin öngörüldüğü, eldeki davanın 05/02/2016 tarihinde açıldığı dikkate alındığında 05/02/2011 tarihinden önce yönetim kurulu üyelerinin şirketi zarara uğratan işlemlerden dolayı sorumluluğundan kural olarak söz edilemeyeceği, 05/02/2011 tarihinden sonra 2016/68 E. sayılı dosyada …’ya ödendiği gösterilerek ödenmeyen miktarın 4.000,00 TL olduğu, bununla birlikte yönetim kurulu üyelerinin eylemlerinin suç teşkil ettiği sonucuna varılması halinde TCK’da öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanacağı, 2007-2011 yılları arasındaki yönetim kurulu üyelerinin oybirliği ile ibra edildiği, ibranın genel kurulun bilgisine sunulan hususlarla sınırlı olduğu, diğer yönetim kurulu üyelerine sorumluluk davası açan …’nun sorumluluğu doğuran dönemde yönetim kurulu üyesi olduğu, yönetim kurulu üyesi olan bir kişinin ibraya konu olan hususlarda yeterli bilgiye sahip olduğu,… A.Ş.nin ticari defterlerinin incelenmesinde huzur hakkı bordrolarının tanzim edilmiş olduğu, kayıtlara alındığı, bordroların imzasız olduğu, … bankası hesap özetlerinden …’ya 17/12/2007 tarihinden 15/08/2008 tarihine kadar huzur hakkı ücretlerinin banka kanalı ile ödendiği, bu tarihten sonra herhangi bir banka dekontu ya da ödeme belgesine rastlanılmadığının bildirildiği, davacının yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı 2007 yılından itibaren şirket yönetiminde alınan kararlarda etkili olup olmadığı, bilgi alma hakkını kullanıp kullanmadığı, yönetim kurulu üyeliği görevini yerine getirme yeteneğinin bulunup bulunmadığı konusunda mevcut bilirkişi heyetinin yanına adli tıp uzmanı eklenerek rapor düzenlenmesinin istendiği, hazırlanan raporda, davacının 2007 yılından itibaren uzun süreli ağır manik ve ağır depresif modlarla seyreden bipolar bozukluk şeklinde rahatsızlığın bulunduğunun anlaşıldığını, hastanın 2007 yılından önce hastalığının başladığı tarihten itibaren algılama, yorumlama ve karar verme yetilerinde ağır bozukluk oluştuğu, bu şartlar altında davacının şirket yönetiminde alınan kararlarda etkili olamayacağı, bilgi alma hakkı ve bunun sonuçlarını tasavvur edemeyeceği, yönetim kurulu üyeliği görevini yerine getirme yeteneğinin bulunmadığının kabulü gerektiğinin bildirildiği, asıl dava ile birlikte birleşen 2016/68 E.sayılı dosya içerisindeki tüm deliller, iddia ve savunmalar ile birlikte değerlendirme yapılması için bilirkişi heyetinden ek rapor alındığı, hazırlanan 09/04/2019 havale tarihli ek raporda; asıl dava bakımından, yönetim kurulu üyelerinin görevlerini ihlal etmesi nedeniyle meydana gelen zararlan sorumlu oldukları, şirket kasasından çıkan paraların belgeli olmasının zorunlu olduğu, buna aykırılığın yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu doğuracağı, birleşen 2016/68 E.sayılı dosyadaki durumla birlikte değerlendirildiğinde, şirketin 7.073,70 TL zararının meydana geldiği ve davalı yönetim kurulu üyelerinin bu tutardan sorumlu olduğu, birleşen 2016/68 E.sayılı dosya bakımından, huzur hakkı alacağının 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, takip tarihi de dikkate alındığında 07/01/2011 tarihinden önce muaccel hale gelmiş alacağın zamanaşımına uğramış olduğu, 07/01/2011 tarihinden sonra yapılan ödemelerin davalı şirket tarafından ispat edilmesi gerektiği, ancak şirketin ödeme vakasını hukuka uygun olarak ispat edemediği, Ocak 2011-Ekim 2011 dönemini kapsar huzur hakkı tutarının 5.000,00 TL olduğu, dosyada yer alan önceki yıllara ilişkin banka dekontlarında huzur hakkının her ayın 15′ inde ödendiği, bu çerçevede belirli bir vadenin bulunduğu, ödemenin yapılmaması ile borçlu şirketin temerrüde düşmüş olduğu, takip öncesi faiz tutarının 2.073,70 TL olduğunun bildirildiği, davalı tarafın dava konusu olan alacağın zamanaşımına uğradığı yönündeki savunmasının incelendiği, yerleşik Yargıtay uygulamaları da dikkate alınarak, 818 sayılı BK’nun 126 ve 128.(6098 sayılı TBK.147 ve 149.)maddeleri uyarınca davanın açıldığı tarihten geriye doğru ancak ödenmeyen 5 yıllık huzur hakkı alacağının talep edilebileceği, 2006 yılından önceki döneme ilişkin istemin zamanaşımı nedeniyle yerinde olmadığı, zamanaşımı savunmasının bu dönem itibariyle yerinde olduğu sonucuna varıldığı, dosya içerisine alınan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; asıl davada, davalıların … A.Ş.’ nin yönetim kurulu üyeleri oldukları, huzur hakkı dağıtımına ilişkin karar olmasına rağmen davacının huzur hakkı bedelini 2008 tarihinden itibaren ödemedikleri, ancak ödenmeyen huzur hakkı bedellerini kendi uhdelerinde tuttuklarına dair herhangi bir tespit yapılamadığından mali sorumluluklarına gidilmesi gerekmediği kanaati edinildiği, bu nedenle asıl davanın reddi gerektiği, birleşen 2016/68 E.sayılı dosyada ödenmeyen huzur haklarının tahsili için başlatılan icra takibinde hukuka uygun görülerek hükme esas alınan bilirkişi raporları ile de belirlendiği üzere davacının takip konusu yapılan asıl alacak miktarı üzerinden davasını harçlandırdığı da dikkate alınarak Ocak 2011, Şubat 2011, Mart 2011, Nisan 2011, Mayıs 2011, Haziran 2011, Temmuz 2011, Ağustos 2011, Eylül 2011 ve Ekim 2011 dönemine ilişkin aylık 500,00′ er TL’den toplamda 5.000,00 TL huzur hakkı alacağını talep edebileceği, İİK’nun 67.maddesi uyarınca alacak likit olduğundan, davacı yararına %20 icra inkar tazminatı da verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak, sonuç olarak; ASIL DAVANIN REDDİNE, BİRLEŞTİRİLEN 2016/68 E.SAYILI DOSYASI İLE AÇILAN DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE, davalının Aliağa İcra Müdürlüğünün 2016/103 sayılı dosyası ile yapılan takibin 5.000,00 TL’lik kısmına yönelik haksız itirazının iptaline, takibin bu miktar üzerinden ve takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülerek devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, İİK’nun 67/2 maddesi gereğince %20 icra-inkar tazminatı 1.000,00 TL’nin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine, davalının kötü niyet tazminatı isteminin reddine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI: Birleşen davalı … AŞ. vekili tarafından, “….Birleşen dosya yönünden kısmen kabul kısmen red kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, mahkemenin kısmen kabul kararının dayanağının 09.04.2019 tarihli bilirkişi raporu olduğunu, oysa ki söz konusu ek rapor öncesinde 31.10.2018 tarihli alınan kök raporda, heyette yer alan Adli Tıp uzmanı bilirkişi tarafından davacının kısıtlı ortak …’nun 2007 yılından bu yana uzun süreli ağır manik ve ağır depresif modlarla seyreden bipolar bozukluk şeklinde rahatsızlığı olduğunun anlaşıldığını, 2007 yılından itibaren algılama, yorumlama ve karar verme yetilerinde ağır bozukluk oluştuğunu, bu şartlar altında davacının şirket yönetiminde alınan kararlarda etkili olamayacağını, sonuçlarını tasavvur edemeyeceğini, yönetim kurulu üyeliği görevini yerine getirme yeteneğinin bulunmadığının kabulü gerektiği tespitinde bulunulduğunu, bu noktada neye dayanarak huzur hakkı talep ettiğini, kısmen kabul kısmen red kararını verirken 5 yıllık zamanaşımı ve müvekkili şirket tarafından dosyada mevcut olmayan ödeme dekontlarından hareket ettiğini, davacı ortağın mevcut rahatsızlığı nedeni ile yönetim kurulu üyeliği görevini yerine getirme yeteneğinin bulunmadığının kabulü olgusundan hareketle hüküm tesis etmediğini, taraflarınca inceleme konusu yapılması talep edilen hususun da bu noktada olduğunu, kanaatlerince, davacı kısıtlı ortağın yönetim kurulu üyelik vasıflarını yerine getirmeyecek olduğundan bahisle bir huzur hakkı alacağından bahsedilemeyeceğini, ayrıca, ödemesinin yapılmadığına ilişkin iddiada bulunan tarafın davacı olup ispat yükü iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine haklar çıkaran tarafa ait olduğunu, davacı yanın, ispatla mükellef olduğu….” gerekçeleriyle mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
Asıl/birleşen davacı vekili tarafından, “….Asıl davanın ve birleşen davanın tümüyle kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, mahkemelerin kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirilmek zorunda olduğunu, mahkemenin gerekçeli kararında 5.sayfanın en sonunda birkaç cümleden ibaret açıklama ve gerekçelendirme yapıldığını, ayrıca yerel mahkemece takip öncesi faiz hususunda hiçbir açıklama yapılmadan bu hususta karar verilmediğini, ödenmeyen huzur hakkı bedellerini kendi uhdelerinde tuttuklarına dair herhangi bir tespit yapılmadığından mali sorumluluklarına gidilmesi gerekmediği hususu yönünden karara katılmadıklarını, şöyle ki davalı tarafın huzur hakkı bedellerini ödediğini belgelerle ispat etmediği, şirket kasasından çıkan paraların belgeli olmak zorunda olduğunu, bu kurala aykırılığın yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu doğurduğunu, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna gidilebilmesi için huzur hakkı bedellerini kendi uhdelerinde tuttuklarına dair bir tespit gerekmediğini, huzur hakkının ödenmediğinin mevcut bilirkişi raporlarıyla da sabit olduğunu, 2. ek raporda ödeme belgesine rastlanılmadığını, daha önceki kök ve ek raporda da zararın meydana gelmiş olup olmadığının 2016/68 E. sayılı dosyadaki talebin nasıl sonuçlanacağıyla bağlantılı olacağı şeklinde tespit yapıldığını, dosyalar birleştikten sonra verilen raporda 2016/68 E. sayılı dasyadaki durumla birlikte değerlendirildiğinde sirketin 7.073,70 TL zararının meydana geldiği ve davalı yönetim kurulu üyelerinin bu tutardan sorumlu olduğu yönünde tespit yapıldığını, mahkemece itirazın iptali davası olan 2016/68 E. sayılı dosyada kısmen kabulü karar verilmiş olduğu, yani huzur hakkı bedellerinin ödenmediğinin mahkemece de sabit olduğunu, zararın gerçekleştiği sabit olmasına rağmen yönetim kurulu üyeleri olan davalıların sorumluluğuna gidilmemesinin hatalı olduğunu, mahkeme kararına zamanaşımı ve alacak miktarı yönünden katılmadıklarını, somut olayda huzur hakkı alacağının taraflar arasında genel kurul kararı ile yani bir nevi sözleşme ile belirlenmiş olduğunu, dolayısıyla sözleşmeye dayalı bir alacak olduğu için 10 yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiği kanaatinde olduklarını, TBK m.146 ‘Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.’ şeklinde düzenlendiğini, huzur hakkı alacağının zamanaşımına ilişkin yasal bir düzenleme olmadığını, müvekkilinin zararı ve fiilin işlendiği günü öğrendiği tarihin Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/189 E. sayılı dosyasındaki 19/10/2015 tarihli bilirkişi raporunun 26/10/2015 olan tebliğ tarihi olduğunu, dolayısıyla 07/01/2011 tarihinden öncesinin zamanaşımına uğradığının kabulünün mümkün olmadığını, mahkemece vekalet ilişkisi olduğu değerlendirilirse de vekalet ilişkisi devam ettiği sürece zamanaşımının işlemeyeceği, görevin 26/10/2011 tarihinde sona erdiğini, dolayısıyla 26/10/2011 tarihinden itibaren 5 yıl sonra zamanaşımının dolduğunu, mahkemece takip öncesi faiz hususunda hiçbir açıklama yapılmadığını ve bu hususta karar verilmediğini, bu nedenle de kararın hatalı olduğunu, raporda toplam faiz miktarının 2.073,70-TL olduğu şeklinde belirtildiği üzere 2.073,71-TL takip öncesi faiz alacağının sabit olduğunu, davalı şirket tarafından her ne kadar kasadan nakit olarak ödeme yapılmış gibi gösterilmeye çalışılsa da davalı tarafın borcun ödendiğini belgelerle ispat edemediğini, kasadan nakit olarak gösterilen ödemelerin müvekkiline ödendiğine ilişkin yazılı bir delil olmadığını, dolayısıyla görevlerini ihlal eden yönetim kurulu üyelerinin meydana gelen zarardan sorumlu olduğunu….” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Asıl dava, davacının 27/12/2007-01/10/2011 tarihleri arasında tahakkuk ettiğini iddia ettiği huzur hakkı alacağının davalı şirket yöneticileri tarafından zimmete geçirildiği iddiasıyla şirket yararına davalılardan iade alınması istemine ilişkin olup, birleşen dava ise; yönetim kurulu üyesi olan davacının huzur hakkı alacağının tahsili için şirkete karşı başlattığı icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı asıl/birleşen davacı vekili ve birleşen davalı şirket vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
1-Davacı …’nun nüfus kaydına göre, dosya istinaf aşamasında iken davacının 25.03.2022′ de vefat ettiği anlaşılmıştır. Vekil edenin ölümü ile vekalet ilişkisi kendiliğinden son bulur. Davacının ölümü ile mirasçıları arasında elbirliği mülkiyeti oluşmuştur. Bu sebeple aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. O halde, davacının vefatından sonra yargılamaya devam edilebilmesi için, mirası reddetmeyen mirasçıların tamamının davaya katılımının sağlanması, mümkün olmaması halinde tüm mirasçılardan izin alınması veya terekeye temsilci atanması yoluyla taraf teşkilinin sağlanması suretiyle yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması gerekir. Bu nedenle, öncelikle taraf teşkili bakımından kararın re’sen kaldırılması gerekmiştir.
2-Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davacının huzur hakkı alacağı olduğunu iddia ettiği tarihlerde şirketin yönetim kurulu üyesi olduğu ve yönetim kurulu üyelerine 500-TL huzur hakkı ödeneceğine dair genel kurul kararı bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı tarafça, huzur hakkı ödenmiş gibi şirket defterlerine kayıt yapıldığı ileri sürülmüş olup, şirket yönetiminde olan davalılar arasında şirketin defter ve kayıtlarını tutma konusunda yetki ve görevin verildiği belli bir yönetim kurulu üyesi olup olmadığına dair mahkemece bir araştırma yapılmadığı görülmüştür.
Davalı şirket vekilince, davacının vesayet altında olduğu belirtilerek, 2007 yılından beri de esasen karar verme yeteneğini haiz olmadığının mahkemece alınan raporla anlaşıldığı, bu nedenle huzur hakkı talep etmek hakkı bulunmadığı ileri sürülmüş olup, dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacının şirket YK üyesi olarak seçilip görev yaptığı, şirket yönetimi tarafından belirtilen süreçte davacının YK üyesi olma yetisi hakkında herhangi bir iddia ve girişimde bulunulduğuna, davacıya huzur hakkı ödenmesine ilişkin genel kurul kararlarının iptalinin istendiğine dair şirket kayıtlarında bilgi ve belge olup olmadığına dair araştırma yapılmadığı görülmüştür.
Somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı TTK’nın 336 ve devamı maddeleri uyarınca yönetim kurulu üyeleri, kusursuzluklarını ispat etmek ve zarara neden olan görevin bir veya birkaç yöneticiye yahut murahhaslara verildiğini kanıtlamaları halleri hariç, yasa ve anasözleşme hükümleri uyarınca yapılması gereken görevlerini kasten veya ihmal sonucu olarak yapmazlarsa, meydana gelen zarardan müteselsilen sorumludurlar. Asıl davanın sonucunun birleşen dava ile yakından bağlantılı olmasına, davacıya ödenmediği halde şirket defterlerine ödenmiş gibi kayıt yapılmasının davalıların sorumluluğunu gerektirecek olmasına göre, asıl dava bakımından bir değerlendirme yapılması gerektiğinin gözetilmemesi yerinde olmamıştır.
3-Kabule göre de; birleşen dosyada, icra takibinde işlemiş faiz talep edilip bilirkişi raporunda da bu yönde hesap yapılmış olmasına rağmen, mahkemece hiçbir gerekçe belirtilmeksizin takibin asıl alacak üzerinden devamına dair karar verilmesi de doğru olmamış, öncelikle taraf teşkilinin sağlanması olmak üzere dosyadaki tüm eksiklikler tamamlanıp sonucuna göre yeniden bir karar verilmesi için mahkeme kararının kaldırılması gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; asıl/birleşen davacı vekili ve birleşen davalı şirket vekilinin istinaf itirazlarının ayrı ayrı kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Asıl/birleşen davacı vekili ve birleşen davalı şirket vekilinin istinaf itirazlarının ayrı ayrı KABULÜ ile, Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/66 Esas – 2019/260 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a-Davacı tarafından yatırılan 88,80-TL istinaf karar harcının istek halinde davacı tarafa iadesine,
b-Davalı … A.Ş. tarafından yatırılan 100,00-TL istinaf karar harcının istek halinde davalı tarafa iadesine,
4-İstinaf aşamasında anılan davacı ve davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 01/06/2022