Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1279 E. 2022/829 K. 25.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1279
KARAR NO : 2022/829

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/04/2016 (Dava) – 21/01/2019 (Karar)
NUMARASI : 2016/463 Esas – 2019/70 Karar
DAVA : Tazminat (Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )
BAM KARAR TARİHİ : 25/05/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 25/05/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21/01/2019 tarihli 2016/463 Esas ve 2019/70 Karar sayılı dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili, 05/07/2015 tarihinde yaya konumunda bulunan müvekkilinin karşıdan karşıya geçmek istediğini, ancak sol taraftan bir arabanın çarpıp kaçtığını, araç ve sürücüsünün tespit edilemediğini, bu konuda İzmir C.Başsavcılığının 2015/79106 Soruşturma sayılı dosyasının olduğunu, müvekkilinin söz konusu kaza dolayısıyla yaralanarak Tepecik Eğitim Ve Araştırma Hastanesine sevk edildiğini ve burada tedavi altına alındığını, müvekkilinde baldır kırığı ve diz dahil tıbıa şaft kırığı meydana geldiğini, söz konusu kaza sonucu iş gücü kaybından doğan daimi sakatlık tazminatını …ndan talep hakkı bulunduğunu, müvekkilinin kaza tarihi itibariyle 46 yaşında olduğunu ve mimar olduğunu belirterek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla iş gücü kaybından doğan 1.000 TL daimi sakatlık tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile de talebini 37.757,60 TL’ye çıkardığı anlaşılmıştır.
CEVAP :
Davalı vekili, 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren trafik sigortası yeni genel şartlarının işbu davada uygulanması gerektiğini, 2918 Sayılı Kanunun 97’nci maddesindeki değişikliğe göre dava öncesinde müvekkili kuruma başvuru yapılmış olması şartı getirildiğini, davacı tarafça müvekkili kuruma başvuru yapılmamış olduğundan dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini, ayrıca kazaya sebebiyet verdiği iddia edilen taşıtın cinsinin tespiti ve araç plakası ve sürücüsünün tespit edilemediğinin tanık, kamera kaydı vs. delillerle ispatı gerektiğini, zararların kusur oranında karşılanması gerekliliğinin esas olduğunu, bu nedenle de aracın kusurlu olduğunun ispatı gerektiğini, kusur oranlarının tespitinin Adli Tıp vasıtasıyla yapılmasını, Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Dairesi’nden de maluliyete ilişkin sağlık raporu alınmasını, maluliyetin varlığından söz edebilmek için tıbbi tedavinin sona ermesi ve daimi maluliyetin kati surette tespiti gerektiğini, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından davacıya ödenmiş veya ödenen rücuya tabi tazminat miktarının tespit edilerek müvekkili kurum tarafından ödenecek tazminattan mahsup edilmesini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…..Yapılan yasal düzenlemeler ve toplanan deliller kapsamında somut olay değerlendirildiğinde, 05.07.2015 tarihinde davacının karşıdan karşıya geçmek isterken yaklaşık 10 metre sol tarafında bulunan otobüs durağına yolcu indirmek için duran otobüsün 10 metre önünden taşıt yoluna yürüdüğü, 1,5-2.0 metre yürüdüğü sırada sol tarafından bir aracın geldiğini fark ettiği ve geriye dönüş yaptığı sırada plakası ve sürücüsü belirlenemeyen aracın davacıya çarpması neticesinde kazanın meydana geldiği, bilirkişi kusur raporunda belirlenen gerekçelerle dava dışı kimliği tespit edilemeyen sürücünün %75 oranında, davacının ise %25 oranında kusurlu bulunduğu, … Yönetmeliği’nin 9/1-b maddesi uyarınca meydana gelen zarardan davalının sorumlu olduğu, davacının yaralanması nedeniyle oluşan maluliyet oranının %12 olduğu, trafik poliçesi olmayan ve sürücüsü tespit edilemeyen aracı kullanan kişinin %75 kusur oranına isabet eden zarardan davalının sorumlu olduğu, buna göre davacının teminat limiti dâhilinde davalıdan talep edebileceği sürekli iş göremezlik tazminat tutarının davacı vekilinin ön inceleme duruşmasında beyan ettiği asgari ücret esas alınarak hesaplandığı, TRH-2010 Yaşam Tablosu ve 1,8 teknik faiz hesabına göre hesaplanması sonucunda 37.767,60 TL tazminat belirlendiği, dava dilekçesinde dava tarihinden itibaren yasal faizin talep edildiği anlaşılmakla, dava ve ıslah dilekçesi doğrultusunda 1.000,00-TL tazminatın dava tarihinden, 36.757,60-TL tazminatın ıslah tarihi olan 16.07.2018 tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi gerekmekle; DAVANIN KABULÜ İLE, 1.000,00-TL tazminatın dava tarihinden, 36.757,60-TL tazminatın ıslah tarihi olan 16.07.2018 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili tarafından, “….Mahkemenin davanın kabulüne karar verdiğini, ancak kararda haksız ve hukuka aykırı olan kısmın düzeltilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, belirsiz alacak davası olarak 1.000,00 TL tazminat talepli açılmış olan davada talebin 36.757,60 TL arttırılarak toplam tazminatın 37.767,60 TL’ye yükseltildiğini, mahkeme gerekçeli kararının 1 nolu kararı ile 1.000,00 TL’nin dava tarihinden, 36.757,60 TL’nin ise ıslah tarihi olan 16/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizle birlikte davalıdan tahsiline karar verildiğini, alacağın ancak yapılan yargılama sırasında uzman bilirkişilerce düzenlenmiş kusur ve maluliyet raporu sonucunda yapılan aktüerya hesaplamaları sonucunda belirlenebildiğini, belirsiz alacak davası olmasına rağmen 36.757,60 TL’nin ıslah tarihi olan 16/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, dava sonucunda belirlenmiş olan 37.757,60 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilerek düzeltilmesi gerektiğini, bu konuda Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 16/03/2016 tarih 2015/519 Esas-2016/3303 Karar sayılı kararı ile 17.Hukuk Dairesinin 02/03/2016 tarih 2014/7331 Esas-2016/2611 Karar sayılı kararlarının da olduğunu, bu nedenle mahkeme kararının düzeltilerek davanın kabulüne karar verilmesini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
Davalı vekili tarafından, “…Mahkeme kararının eksik incelemeyle alınmış olup, yasa ve usule aykırı olduğunu, kaza tarihi 05/07/2015 olduğundan, 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren trafik sigortası genel şartlarının işbu davada uygulanması gerektiğini, kazaya sebebiyet verdiği iddia edilen taşıtın cinsinin, araç plakası ve sürücüsünün tespit edilemediğinin ispatlanamadığını, tanık, kamera kaydı,vs.delillerle bunun ispatlanması gerektiğini, …nın sorumluluğunun plakası tespit edilemeyen aracın kusur oranıyla sınırlı olduğunu, bu nedenle de davacı tarafın öncelikle kazanın oluşumunda plakası ve sürücüsü tespit edilemeyen aracın kusurlu olduğunu ispat etmesi gerektiğini, ayrıca bu aracın …nın sorumluluğuna sebep olacak araçlardan olup olmadığının da bilinmediğini, davacı tarafın iddialarından başka hiçbir delil olmadığını, resmi olarak böyle bir kazanın gerçekleşmiş olduğunun ispatlanamadığını, davacı tarafın öncelikle kazanın gerçekleşmiş olduğunu ve davacıda oluşan maluliyetin bu kazadan kaynaklandığını ispatlaması gerektiğini, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesinin bir bozma sebebi olduğunu, zira dava açmadan önce ilgili sigorta kuruluşuna başvuru şartı getirildiğini, ancak dava şartının bulunmadığı itirazları değerlendirilmeksizin yargılamaya devam edilerek davanın kabulüne karar verildiğini, davacının daimi maluliyet durumunun tespiti adına Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Dairesi’nden Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğe uygun olarak hazırlanmış sağlık raporu alınması gerektiğini, ilgili yönetmeliğe uygun olmayan maluliyet raporunun hükme esas alındığını, yine aynı yönetmeliğe göre davacının tüm tedavileri tamamlandıktan sonra sakatlığın 12 ay boyunca stabil ve kalıcı olması gerektiğini, ayrıca Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından davacıya ödenmiş veya ödenen rücuya tabi tazminat miktarı tespit edilerek müvekkili kurum tarafından ödenecek tazminattan mahsup edilmesi gerektiğini, yargılama sırasında bu yönde hiçbir araştırma yapılmadığını ve SGK’dan da sorulmadığını…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, plakası tespit edilemeyen aracın neden olduğu trafik kazasından dolayı maluliyet tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkemece; yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verildiği, karara karşı her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
1-Davalı vekilinin istinaf itirazları değerlendirildiğinde; 2918 Sayılı KTK’ nın 97. maddesinde 6704 sayılı Kanun ile yapılan ve 26.04.2016 tarihinde yürürlüğe giren değişiklikle; “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” denilmişse de, somut uyuşmazlıkta dava tarihi 12.04.2016 olup, dava tarihi itibariyle başvurunun dava şartı niteliğinde olmaması dikkate alındığında davalı vekilinin bu yöndeki istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davalı vekilinin kazaya karışan aracın ve sürücüsünün tespit edilip kazanın ispatlanması gerektiğine yönelik itirazı da yerinde görülmemiştir. Şöyle ki; dosya ekinde İzmir CBS’nın soruşturma dosyasının suretinin de bulunduğu, kaza sonrası davacının hastane evraklarında trafik kazasına dair bilgiler bulunduğu gibi, kazaya dair emniyet görevlilerince tutulan tutanaklar ve üst yazıların da mevcut olduğu, olay yerini gören kamera kaydı araştırması yapılmakla birlikte, kamera kaydı bulunamadığına dair tutanak tutulmuş olduğu, savcılıkça daimi arama kararı verilmiş olduğu anlaşılmakla, plakası ve sürücüsü tespit edilemeyen aracın neden olduğu kaza bakımından davalı …nın sorumluluğuna gidilmesinde usul ve esas yönünden bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
3-Maluliyet raporu bakımından ise davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmüştür. Bilindiği üzere, haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının usulüne uygun şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Söz konusu belirlemenin ise ATK veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşların çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikâyetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetince yapılması gerekmekte olup, bu konuda yerel mahkemece yapıldığı şekilde tek hekim tarafından verilen rapora dayalı olarak hüküm tesis edilemez. Yine, somut uyuşmazlıkta kaza tarihinin 05.07.2015 olduğu da gözetilerek “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümleri dikkate alınarak rapor düzenlenmesi gerekirken Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine göre rapor düzenlenmesi de doğru olmamış, davalı vekilinin bu yöndeki itirazlarının kabulü ile hükmün eksik incelemeden dolayı kaldırılması gerekmiştir.
4-Mahkemece SGK’dan davacıya ödenmiş rücuya tabi bir gelir olup olmadığı hususu araştırılmadan ve bu konuda davalı vekilinin itirazları değerlendirilmeden karar verilmesi de eksik inceleme niteliğinde görülmüş, davalı vekilinin bu yöndeki itirazının da kabulü gerekmiştir.
5-Davacı vekilinin faiz başlangıcına dair istinaf itirazının incelenmesinde; dava dilekçesinde davacının davasını kısmi dava şeklinde açtığı ve daha sonra da ıslah ile talebini arttırdığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, dava konusu uyuşmazlık haksız eylemden kaynaklandığından, davalı …nın davadan önce bu kuruma başvuru olmadığı da gözetilerek “dava tarihinden itibaren” zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılacağı dikkate alınmadan, ıslah edilen tutar bakımından ıslahtan itibaren faize hükmedilmesi doğru olmamıştır. Zira, zarar gören davacı, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak davalıdan dava tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Bu nedenle, kabule göre davalı yönünden faiz başlangıcının asıl ve ıslah edilen kısım yönünden dava tarihi olaması gerekirken yazılı şekilde yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, davacı vekilinin istinaf itirazının kabulü gerekmiştir (Bu yönde bknz. Yargıtay 4. HD. 2021/339 E.-2021/1280 K., Yargıtay (kapatılan) 17. HD 2019/5263 E.-2020/8614 K.).
6-Mahkemece yapılacak iş; yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca usule uygun maluliyet raporu alındıktan sonra yeniden verilecek kararda, hükme esas alınmış olan aktüer ek raporundaki hesaplama yöntemine dair taraflarca bir istinaf itirazında bulunulmadığı da gözetilerek usuli kazanılmış haklara dikkat edilmek suretiyle bir hüküm tesisinden ibarettir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazının kabulüne, davalı vekilinin istinaf itirazlarının ise kısmen kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazının yukarıda açıklanan gerekçelerle KABULÜNE, davalı vekilinin istinaf itirazlarının ise KISMEN KABULÜ İLE, İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/463 Esas-2019/70 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının reddine,
4-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacı tarafından yatırılan 44,40-TL ile davalı tarafından yatırılan 644,81-TL istinaf karar harcının istek halinde ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf aşamasında istinaf eden taraflarca yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 25/05/2022