Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1219 E. 2022/834 K. 25.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1219
KARAR NO : 2022/834

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/04/2018 (Dava) – 30/01/2019 (Karar)
NUMARASI : 2018/121 Esas – 2019/8 Karar
DAVA : Markaya Tecavüzün Tespiti, Durdurulması, Önlenmesi, Maddi ve Manevi Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 25/05/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 25/05/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 30/01/2019 tarihli 2018/121 Esas ve 2019/8 Karar sayılı dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, “…” markasını Türkiye’de ve aynı zamanda WiPO İspanya üzerinden 50’ye yakın ülkede kullanmaya yetkili şirket olduğunu, davalı … A.Ş. ile ilgili İzmir Gümrük Müdürlüğünce düzenlenen 13/04/2018 tarihli Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları Durdurma Kararında; … A.Ş. adına Müdürlüklerinde işlem gören muhtelif baskılı ambalaj film cinsi eşyadan beyanname eki 26.691,83 Euroluk kısmı (133.966,29 TL eşyanın) üzerinde “…” markasına ait ibare ve şekiller taşıdığı ve Türkiye menşeli olarak beyan edildiğinin tespit edildiğini, bu tespit üzerine gümrük işlemlerinin üç(3) işgünü süreyle durdurulmasına karar verildiğini, davalının müvekkilinin marka hakkına tecavüz ettiğinin tartışmasız olduğunu, davalının bu eylemi neticesinde ihracat işlemlerinin gerçekleşmiş olması halinde karın yaklaşık 26.000-34.000 TL arasında olacağını, yakalanan ürünler ambalaj olduğundan bu ambalajdan yaklaşık 300.000 kg ürün üretilebilecek olup bu marka taklit edilerek satılacak olan ürünün toplam değerinin ise bir milyon euroyu geçeceğini, bu sebeple TBK 50. maddesi gereği zararın miktarının hakkaniyete uygun olarak belirlenmesi gerektiğini, davalının kullanmış olduğu logo ve ürün sebebiyle müvekkilinin ticari itibarının zedelendiğini, “…” markasını Türkiye’de kullanmaya yetkili olan müvekkili şirketin, bu taklit ürünlerden ve satışlarından dolayı büyük zarara uğradığını belirterek, ivedilikle ihtiyati tedbir kararı verilmesine, tecavüzün tespiti ile tecavüz fiillerinin (Gümrük İşlemlerinin) durdurulmasına ve önlenmesine, 10.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminatın, 10.000 TL itibar tazminatının haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek en yüksek reeskont faizi ile birlikte tazminine, ürünlere el konulmasına, tecavüzlü olarak üretilmiş ürünlerin imhasına, ilan edilmesine veya ilgililere tebliğ edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davayı kesinlikle kabul etmemekle birlikte, davanın asıl tarafı olması gereken … firmasının muhatap alınmamasının taraf teşkilinde eksiklik olduğunu, müvekkili firmanın esasen bu davada taraf ehliyeti bulunmadığını, zira müvekkili ambalaj üretmekte olup, dava konusu ürünleri sipariş eden ve Almanya’da faaliyet gösteren … firmasına ürünleri hazırladığını, bu çerçevede … markası ile ürün sipariş edildiğinden, marka hakları konusunda yasal düzenlemelere aykırı düşmemek adına, ürünlerin nihai alıcısı olan ve yine Almanya’da faaliyet gösteren … firması ile “Fason Üretim Sözleşmesi” başlıklı sözleşme de yapıldığını, verilen siparişlerin bundan sonra üretime alındığını, sözleşme ekinde de marka hakkının kendisine ait olduğuna dair belgelerin müvekkili firmaya o dönemde ibraz edildiğini, taraflar arasında imzalanan bu sözleşmenin 6.4 maddesi ile üretilecek ürünlerin tümünün yurtdışı kullanım amaçlı olduğu ve ihraç edileceği, Türkiye içi kullanımın kesinlikle yapılmayacağının düzenlendiğini, müvekkili şirketin basiretli tacir gibi davranarak, marka haklarına saygısı nedeniyle gerekli evrakı baştan temin ettiğini ve bu çerçevede üretim yaptığını, Almanya kullanım hakkı davacıda olmadığı anlaşılan … markası basılı ambalaj ürünlerinin ihtiyati tedbire konu edilmesinin mağduriyet yarattığını, müvekkili firmanın sadece ambalaj malzemesi üretmekte olup, üretilen ambalaj malzemelerinin Almanya’da üretilen gıda maddeleri ambalajında kullanılacağının ortada olduğunu, mahkemede açılı işbu davaya fer’i müdahale talebinde bulunan …. firmasının Almanya’da faaliyet göstermekte olduğunu, … markasının davacılarla Almanya’da görülen davanın lehlerine sonuçlanması ile Almanya’da bu şirkete ait olduğunun tescillendiğinin anlaşıldığını, … markasının tüm piyasanın da bildiği gibi Almanya’da çok tanınmış bir marka olduğunu, Almanya’da marka sahibi olan … firmasının Almanya’da tedarikçisi olan … firması tarafından verilen sipariş çerçevesinde ve imzalanan sözleşme hükümlerine göre müvekkilinin üretimi gerçekleştirdiğini, ayrıca, … markası için Türkiye’de bu şirketçe 2018/30226 numarası ile marka tescil başvurusu yapıldığının anlaşıldığını, kısacası, anlaşıldığı kadarıyla marka ile ilgili olarak aile içi bir anlaşmazlık bulunmakta olup, … markasını Türkiye’de kendi adlarına tescil ettiren davacıların bu tescillerinin yolsuz tescil durumunda olduğunu, müvekkili firmanın üretmiş olduğu ürünlerin tamamen ambalaj malzemesi olduğunu ve davacının marka koruması aldığı ürün grubu içerisinde olmadığını, bu ürünlerin … markasının başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği Ülkelerinde sahibi olan … firması için ve Almanya’ya ihraç edilmek üzere ve … tedarikçisi firmanın siparişi üzerine üretildiğini, kısacası, ambalaj malzemesinin Türkiye içinde davacının sınaj mülkiyet hakkına tecavüz etmediğini, davacın şirketin WEB sayfasına girildiğinde dikkat edildiğinde; tüm şirketlerin … şeklinde ünvanla başlarken, Almanya’da bulunan şirketlerin bu ünvanla başlamadığını, davacının Almanya’da …. markasını kullanamadığını ve bu yüzden aynı görselle … markası ile satış yaptığını öğrendiklerini, dolayısıyla … markası ile Almanya’da satış yapamayan davacı firmanın, müvekkili firma tarafından yapılan ambalaj malzemelerinden kaynaklı maddi zarara uğradığını iddia etmesinin temelsiz ve mesnetsiz kaldığını, birbirinin içine bu denli girmiş ve bir ailenin fertleri olan her iki şirket arasında kamuoyuna yansımamış kavgalarının müvekkili firma tarafından bilinmesinin beklenemeyeceğinin ortada olduğunu beyanla, haksız ve dayanaksız olarak açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Fer’i Müdahil … vekili beyan dilekçesinde özetle; merkezi Almanya’da bulunan müvekkili … ile davalı ….A.Ş. arasında bir Fason Üretim Sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşmenin konusunun iş sahibi …’nin siparişi üzerine, iş sahibinin “…” ve “…”’ markaları dâhil tüm markaları altında baskılı ambalaj filmi üretimi dolayısıyla, tarafların karşılıklı hak ve yükümlülüklerinin düzenlenmesi olduğunu, … ‘nin ortaklarının baba …’ın mirasçıları olan …, … ve … olduğunu, …, … ve diğer markaların, Almanya’da …’nin ortakları adına tescilli olduğunu, ayrıca …. markası için Türkiye’de 2018/30226 numarası ile bir marka tescil başvurusu bulunduğunu, diğer yandan fer’i müdahale talebinde bulunan … ortaklarının (… varisleri), Sungurlu/Çorum Ticaret Sicil Memurluğu’nda kayıtlı … A.Ş.’nin davacı şirket ile birlikte hissedarları olduğunu, Fason Üretim Sözleşmesi’nin 6.4.maddesinde: “İş sahibi tarafından ürettirilen ürünlerin tümü yurtdışı kullanım amaçlı olup, tümü ihraç edilecektir. Türkiye içi kullanım kesinlikle yapılmayacaktır” denildiğini, tarafların yokluğunda, suiniyetli davacının hiçbir makul hakka dayanmayan talebi karşısında ve son derece düşük meblağda bir teminat karşılığında ihtiyati tedbir kararı verildiğini, bu tedbir kararı ile müvekkili şirketin ticari faaliyetlerinin, piyasaya mal arzının imkânsız hale gelmesinden ötürü sekteye uğradığını beyanla, ihtiyati tedbir kararının teminatsız olarak kaldırılmasını, davanın da reddini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…..Marka tescilinin ülkesellik prensibi çerçevesinde, sahibi lehine üretim, satış, ihracat, ithalat eylemleri için tescillendiği emtia kapsamında olmak üzere, tekelci nitelikte hak ve yetkiler sağlamakta olduğu (SMK 7, 3. md.), İzmir Gümrük Müdürlüğünün 13/04/2018 tarih 22883438 sayılı geçici durdurma kararı ile davacı şirketin talebi üzerine ‘…’ tescilli markasının korunması konusunda harekete geçilerek, davalı … firması tarafından üretilerek Almanya’ya gönderilmek istenen ürünlerin durdurulduğu, davacının bu geçici durdurma kararını elde ettikten sonra 6769 sayılı Kanunun 159. maddesi uyarınca tedbir alınmasını ve esasen de tecavüzün önlenip, durdurulmasını, 10.000 TL maddi, 50.000 TL manevi, 10.000 TL itibar tazminatına haksız eylem tarihinden itibaren ticari faiziyle karar verilmesini, tecavüzlü ürünlere el konulmasını, imhasını, kararın ilan edilmesini dava etmiş olduğu, mahkemece 17/04/2018 tarihli ek ihtiyati tedbir kararı verilerek … tarafından ihracata yönelik hazırlanıp gümrük müdürlüğüne getirilen 11/04/2018 tarih EX062240 sayılı beyannameye konu malların işlemlerinin tedbiren durdurulmasına karar verildiği, karara karşı zarar gören sıfatı ile 3. kişi olarak Almanya’da yerleşik …. firması vekili ve … firması vekilinin itirazda bulunduğu, duruşmalı olarak 17/05/2018 tarihli kararla beyannameye konu olan (geçici durdurma) tüm malların serbest bırakılması yönünde karar verildiği, ihracatın yürümesine engel kanıt bulunmadığının değerlendirildiği, marka uzmanı ve muhasip bilirkişi raporuna göre; davacı …. Şti’nin 1992/003253 nolu ‘… + şekil’ markasının 29, 30, 31 ve 32. sınıfta; 2005/26048 nolu ‘…. + şekil’ markasının 5, 29, 30, 31 ve 32. Sınıflarda; 137349 sayılı ‘… + Şekil’ markası ise 29, 30, 31 ve 32. sınıflarda sahibi olduğu, davaya müdahil olan …’nin ise aynı ibareyi taşıyan 2018/30226 nolu markasının 34. sınıfta kayıtlandığı, müdahil …’nin Almanya’da tescilli ‘…’, ‘…’, ‘….’ ibaresini taşıyan tescilli markaları bulunduğu, elbette her iki tarafın markalarının kendi tescil ülkelerinde hüküm ifade etmekte olduğu, davalı … firmasının ise, ambalaj üretimi ile iştigal eden bir firma olup, Almanya’daki firmayla sözleşme yaparak siparişi üzerine, yurt dışında kullanılmak üzere, Alman Marka Ofisinde tescilli markayı basmak suretiyle ürettiği ambalajları ihracata konu ettiği, sınai ve ticari alanda ambalajlaın Nice sınıflama tebliğinin 16. sınıfında yer almakta olduğu, dava konusu ürünlein de markayı taşıyan boş ambalaj ürünleri olduğu, nitekim, bu konuda taraflar arasında bir çekişme bulunmadığı, bununla birlikte, davacının geçici durdurma talebinde ve açtığı bu davada dayandığı markaların sınıfları arasında 16. sınıfın yer almadığı, davacının tescillerinin 29, 30, 31, 32 ve 5. Sınıflarda olduğu, gıda ürünleri ile ambalaj arasında sözel veya semantik bir bağlantı bulunmamakla birlikte, gıda ürünlerinin ambalajsız sunumunun da artık pek istisnai durum olduğu, doğal olarak tescilli markayı taşıyan gıda ürünlerinin ambalaj içinde sunumunun söz konusu olacağı, geçici durdurmaya konu olan ambalajlarda ‘…’ ibaresinin yer aldığının sabit olduğu, bununla birlikte davalı …’ın eyleminin bu marka altında, markanın tescillendiği emtianın satışı veya ticareti olmadığı, davalı …’ın eyleminin, sözleşme kapsamında yüklendiği üzere; Almanya’da faal olan firmaya gereken marka taşıyan ambalajları üretmek olduğu, bu eylemin kendi başına davacı markalarını koruma kapsamında olmadığı, markayı taşıyan ambalajların Alman firmasına ihraç girişimi nedeniyle, yurt içinde korsan bir kullanım olasılığının da bulunmadığının anlaşıldığı, SMK’nın 7. maddesi uyarınca tescilli markanın, marka sahibine tekelci müdahale yetkisi ile belirli fiillerin önlenmesini talep hakkını verdiği, buna göre tescilli markayla aynı işaretin tescil kapsamı mal ve hizmetlerde kullanılmasının engellenebilmekte olduğu, ancak, davaya konu malların tescil kapsamına girmediği, yine, tescilli markayla benzer iltibas doğurucu veya ilişkilendirilme ihtimali taşıyan işaretin aynı veya benzer mallarda kullanımının da yasal olarak önlenebilmekte olduğu, ancak, işaret aynı olmasına rağmen malın geldiği kaynak konusunda iltibas veya ilişkilendirme ihtimalinin; şirketler farklı ülkelerde faaliyet gösterdiğinden ve ülkesellik göz önüne alındığından bulunmadığı, SMK’nın 7/3. bendinin (a) ve (c) hükümlerinin yine uygulanabilir nitelikte olmadığı, zira marka işaretini taşıyan maldan söz edilmekte olup, somut olayda tescil emtiası kapsamında bir mal bulunmadığı, malın üzerine (bakliyat vb. gıda ürünleri) markanın konulduğuna ilişkin herhangi bir kanıt olmadığı, buna karşılık bu ambalajların içine anılan gıdalar konulacaksa da bu işlem Almanya’da gerçekleşeceğinden Türkiye’deki tescilin etkisinin bulunmadığı, Nice tebliğinin 16. sınıfının; ‘Kağıt, karton (mukavva); kağıt veya karton malzemeden mamul ambalajlama ve sarma malzemeleri, karton kutular; kağıttan yapılmış tek seferlik kullanıma mahsus ürünler (kırtasiye amaçlı ürünler hariç): kağıt havlular, tuvalet kağıtları, kağıt peçeteler.Plastik malzemeden mamul ambalajlama ve sarma malzemeleri.Matbaa ve ciltleme malzemeleri.Basılı evraklar; basılı yayınlar, takvimler, posterler, fotoğraflar, afişler, tablolar, çıkartmalar, (pullar).Kırtasiye, büro, eğitim-öğretim, yazım, çizim, resim ve sanatçılar için malzemeler (mobilyalar ve cihazlar hariç; kırtasiye tipi kağıt ürünler ve yapıştırıcılar dahil)Büro makineleri, Badana ve boya işleri için fırçalar ve rulolar, tespihler’ şeklinde olduğu, davacının 2015/14107 nolu marka tescilinde yer alan emtia arasında 35. sınıf bulunmakta olup, 35. sınıf kapsamında mağazacılık, pazarlama yapılacak ürünlerinin tek tek belirtildiği, bunlar arasında ‘kağıt ve kartondan mamul ambalajlama malzemeleri, plastik malzemeden mamul ambalajlama ve sarma malzemeleri’nin yer aldığı, ancak, bu markanın emtiasının, çeşitli ambalajlama ürünlerini -marka taşıyan veya taşımayan- pazarlamaya ilişkin olduğu, diğer deyimle, mal markası veya ticaret markası olarak bilinen somut ürün markası değil, mağazacılık hizmetine ilişkin markanın söz konusu olduğu, bu marka dava dilekçesinde yer almamakla birlikte, somut olay bakımından değerlendirildiğinde, sonucun değişmediği, zira davalı …’ın eyleminin fason üretim sözleşmesine ilişkin üretim ve ihracattan ibaret olduğu, hedef pazarın yurt dışında olması ve yurt dışında geçerli markanın işleyişi için ürünlerin hazırlanması nedeniyle, markanın 35. sınıfta da ihlali şartları bulunmadığı, davalının haksız eylem veya marka ihlali kastıyla davranmadığı, hukuki yükümlülüklerini yerine getirdiği, marka ihlalinin söz konusu olmadığı, marka hakkının ülkeselliği, tescillendiği emtia bazında korunması ilkelerine göre, SABİT OLMAYAN MARKA İHLALİ, MADDİ TAZMİNAT VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ REDDİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili tarafından, “….Müvekkilinin, ‘…’ markasını Türkiye’de kullanmaya yetkili şirket olduğunu, bunun yanı sıra dünya çapında 50 ülkeye mal satışının söz konusu olduğunu, davalının muhtelif baskılı ambalaj filmi cinsi eşyadan üzerinde ‘…’ markasına ait ibare ve şekiller taşıdığının İzmir Gümrük Müdürlüğünce tespit edildiğini, yakalanan ürünler ambalaj olduğundan bu ambalajdan yaklaşık 300.000 kg ürün üretilebileceğini, davalı firma bu ürünleri sipariş eden ve Almanya’da faaliyet gösteren … Firmasına ürünleri hazırladığını belirterek fason üretim sözleşmesi sunmuşsa da, bu sözleşmenin ‘görüntüde düzenlenen’ bir sözleşme olup içeriği incelendiğinde de üretilecek ürünlerin müvekkili firmanın marka hakkını kullandığı gıda ürünleri olup ambalaj üretimini kapsamadığını, söz konusu sözleşmenin sonradan yapılan ve aslında delil niteliği bulunmayan bir sözleşme olduğunu, mahkemenin fer’i müdahilin itirazları doğrultusunda ihtiyati tedbir kararını kaldırdığını ve sonrasında da davanın reddine karar verdiğini, söz konusu kararın usule aykırı olduğunu, fer’i müdahil vekili ‘Müvekkil firmaları adına …. Markasının tescili için başvuruda bulunulduğu…..akrabalık bağından kaynaklı husumetin bulunduğu…. işbu davanın kötü niyetle açıldığı….davacı şirketin Almanya’da …. markalı ürünlerin satışını yapamadığı, bu sebeple davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı’ şeklinde beyanlarda bulunmuşsa da, … markasının bir kısım ürünler için 1992 yılından bu yana bir kısım ürünler için ise 2005 yılından bu yana müvekkili adına tescilli olduğunu, müvekkilinin … markalı ürünleri Almanya’da satamayacağına ilişkin kesinleşmiş bir karar bulunmadığını, Hamburg Bölge Mahkemesi kararında tek tek sayılan … markalı gıda ürünlerinin satışının yasaklandığını, ancak bu yasağın tek taraflı değil, hem davacı müvekkili şirkete hem de davalı …’ye uygulandığını, bu karar … markalı ürünlerin satışının tümden yasaklanması sonucunu doğurduğundan ticari hukuka aykırı olan bu hükme karşı müvekkili şirketçe Anayasa Mahkemesi’ne başvurulduğunu, Nice Anlaşması’nda yapılan sınıflandırmaların bağlayıcı olmadığını, söz konusu sınıflandırmanın koruma sınırlarını belirleyemeyeceğini, sadece tescil hizmetlerini kolaylaştırmak amacına hizmet ettiğini, müvekkili adına tescilli 2015/14107 nolu marka tescil belgesinde de ‘ambalaj malzemesi’ üretimi yer aldığından, davalı firmanın ‘…. markalı ambalaj üretmesi ve satması’ eyleminin müvekkilinin marka hakkına tecavüz teşkil ettiğinin kabulünün gerektiğini, salt sınıfsal ayniyet olmadığından bahisle aksinin düşünülmesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirket adına tescilli markanın ve logosunun izinsiz kullanıldığının açık olduğu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/4230 E.-2017/6160 K., 2016/2932 E.-2017/5640 K., 2016/2835 E.-2017/5135 K. sayılı kararlarında bu yönde karar verildiğini, ayrıca ambalaj üretimine hak ve yetkisi olmayan davalının, söz konusu ambalajları Almanya’daki feri müdahil firmaya ihraç ettiğini öne sürerek marka hakkına sahip olduğu ülkede kullanacağı savunmasının da kabulünün mümkün olmadığını, konişmentonun değişitirilmesi suretiyle müvekkilinin marka hakkının bulunduğu ürünlerin adına tescilli olduğu ülkelere yönlendirilmesinin her zaman mümkün olduğunu, mahkemece davalı vekili lehine ayrı ayrı hükmedilen vekalet ücretinin de haksız, hukuka aykırı ve fahiş olup, bu sebeple de kararın kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği….” gerekçeleriyle mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, marka hakkına tecavüzün önlenmesi ve maddi-manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece; yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Davalı taraf; kendilerince üretilip gümrükte elkonulan malzemelerin yalnızca ambalaj malzemesi olup, yurtdışına gönderilmek ve orada satışı yapılacak mallarda kullanılmak üzere yapılan sözleşme uyarınca üretildiğini, davacının marka hakkının ihlalinin sözkonusu olmadığını savunmakta, davacı ise; üretilen ürünlerin Almanya dışında bir ülkeye gönderilmesinin de her zaman mümkün olduğunu, zira müvekkilinin çeşitli AB ülkelerinde de “…” markasının sahibi olduğunu, Almanya’da ise fer’i müdahil şirket ile aralarında görülmekte olan davalar olup marka hakkına ilişkin durumun kesinleşmediğini, kaldı ki “…” markasıyla ambalaj üretimi marka hakkının da kendilerinde olduğunu, buna dair 2015/14107 sayılı marka tescil belgesini sunduklarını, buna göre de davalının Türkiye’de bu markayla ambalaj üretimi yapamayacağını iddia etmektedir.
Dava konusu markanın aynı ailenin Türkiye ve Almanya’daki ayağı olan aile üyeleri arasında ihtilaflı olduğu, Almanya’da görülen davalar olduğu, Türkiye’de de davacı ve fer’i müdahil ortaklığında başka bir şirket daha olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Mahkemece her ne kadar davacı tarafça sunulan 2015/14107 sayılı marka tescil belgesinin delil sunma süresinden sonra sunulduğu belirtilmiş ise de, davacının sözkonusu belgeye 31.05.2018 havale tarihli cevaba cevap dilekçesinde dayanıp dosyaya da sunmuş olduğu, Uyap sorgusunda cevap ve cevaba cevap dilekçelerinin süresinde olduğunun da anlaşıldığı, HMK 141/1. madde uyarınca “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler” düzenlemesine aykırı bir yön bulunmamasına rağmen mahkeme kararında bu şekilde bir gerekçe belirtilmiş olması yerinde görülmemiştir.
Mahkemece süresinde sunulmayan bu delilin de yine de incelendiği belirtilerek, devamında ise; “…. sınai ve ticari alanda ambalajlaın Nice sınıflama tebliğinin 16. sınıfında yer almakta olduğu…..2015/14107 nolu markanın ‘… + şekil’ ibareli 29, 30, 31, 32, 35. sınıflarda bulunduğu ve emtiası arasında, 16. sınıfın yer almadığı….35. sınıf kapsamında mağazacılık, pazarlama yapılacak ürünlerinin tek tek belirtildiği, bunlar arasında ‘kağıt ve kartondan mamul ambalajlama malzemeleri, plastik malzemeden mamul ambalajlama ve sarma malzemeleri’nin yer aldığı, ancak, bu markanın emtiasının, çeşitli ambalajlama ürünlerini -marka taşıyan veya taşımayan- pazarlamaya ilişkin olduğu, diğer deyimle, mal markası veya ticaret markası olarak bilinen somut ürün markası değil, mağazacılık hizmetine ilişkin markanın söz konusu olduğu, bu marka dava dilekçesinde yer almamakla birlikte, somut olay bakımından değerlendirildiğinde, sonucun değişmediği…” belirtilmiş ise de, bu saptama da dosya kapsamına göre yerinde olmamıştır. Markanın, ancak tescil edildiği mal veya hizmetlerin ayırt edici işareti olarak kullanılabilecek oluşu, markanın ayırt etme fonksiyonunundan kaynaklandığı gibi, aynı zamanda ülkemizin de taraf olduğu “Markaların Tescili Amacıyla Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Nice (Nis) Anlaşması” uyarınca, bağlayıcı olmamak kaydıyla markanın kullanım amacına göre sınıflandırılmasının bir sonucudur. Ancak sınıflandırma, tescil edilen herhangi bir marka için temin edilen koruma sınırlarının değerlendirilmesi veya hizmet markalarının tanınması konusunda bağlayıcı olmayacaktır. Diğer bir deyişle her ne kadar TPE tebliğleri uyarınca kural olarak aynı sınıfta ve aynı alt grupta olan mallar ve hizmetlerin aynı türden, aynı sınıfta ve farklı alt grupta yer alan mallar ve hizmetlerin ise benzer türden oldukları kabul edilir ise de söz konusu tebliğ, markaların tescili sırasında mal ve hizmetlerin uluslararası sınıflandırılmasında birlik ve istikrar kazandırılması amacıyla hazırlanmış olup, bu şekilde yapılan bir sınıflandırma, Nice Anlaşması’na göre dahi bağlayıcı değildir. Bu nedenle davacı adına kayıtlı 2015/14107 sayılı marka tescili yönünden, mahkemece bu iddianın da süresinde olduğu dikkate alınarak, davacı vekilinin tüm itirazlarını da karşılar şekilde marka konusunda uzman bilirkişi raporu alınmak suretiyle bir değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmemiş olması eksik inceleme niteliğinde görülmüştür.
Yine, dosya kapsamına göre dava ve karar tarihi itibariyle Almanya’ da davacı ve fer’i müdahil arasında görülmekte olan davalar olduğu, dosyaya kesinleşmiş bir karar ise sunulmadığı, Almanya’daki kararda taraflarca “…” markasının kullanımına dair davacı vekilinin beyanına göre her iki tarafa da yasak getirildiği, davalı taraf yanında yer alan fer’i müdahilin 29.01.2019 tarihli dilekçesindeki beyanına göre ise bu markanın Almanya’ da fer’i müdahile ait olduğu yönünde karar verildiğinin belirtildiği, dosyaya bir kesinleşme şerhi çevirisi sunulmuşsa da, asıl kararın ve tercümesinin sunulmadığı, yalnızca ihtiyati tedbir benzeri bir kararın sunulduğu anlaşılmakta olup, bu hususlar bakımından da eksik inceleme olduğu anlaşılmıştır.Tüm delillerin, özellikle Almanya’da kayıtlı marka tescil belgelerinin ve kesinleşmiş mahkeme kararlarının her sayfasının usulünce Türkçeye tercüme ettirilmiş onaylı örneklerinin dosya arasına alınarak, tüm deliller toplandıktan sonra bunların davaya etkisi konusunda açıklandığı şekilde uzman bilirkişi raporu alınması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının kısmen kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine, vekalet ücretine dair istinaf itirazlarının karar kaldırma nedenine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KISMEN KABULÜ ile, İzmir Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2018/121 Esas – 2019/8 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
4-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacı tarafından yatırılan 44,40-TL istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,
5-İstinaf aşamasında istinaf eden tarafça yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 25/05/2022