Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1179 E. 2022/536 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1179
KARAR NO : 2022/536

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/06/2018 (Dava) – 01/11/2018 (Karar)
NUMARASI : 2018/690 Esas – 2018/1114 Karar
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle)
BAM KARAR TARİHİ : 24/03/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ: 24/03/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/11/2018 tarihli 2018/690 Esas ve 2018/1114 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 16/08/2009 tarihinde sürücü …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı aracıyla Ordu ili istikametinden Giresun ili merkez istikametine seyir halindeyken, tek taraflı yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazasının meydana geldiğini, bu kazanın oluşumunda sürücü …’ın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu 52/1-a “araçların hızını kavşaklara yaklaşırken…azaltmamak” kuralını ihlal ettiğinin tespit edildiğini, söz konusu kaza ile ilgili olarak Bulancak Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde 2009/1738 soruşturma numaralı tahkikat başlatıldığını ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, kazanın ardından müvekkilinin tedavi maksadıyla Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiğini, kaza sebebiyle müvekkilinde meydana gelen arazların fonksiyon kaybına tekabül eden oranın belirlenmesi maksadıyla Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne müracaat edildiğini, müracaata istinaden müvekkiline yapılan tetkik ve incelemeler neticesinde çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının %10,1 olduğunun tespit edildiğini, 24/11/2017 tarihinde yapılan başvurusunun 8 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle taleplerinin karşılanamayacağının bildirildiğini, bu nedenle henüz zamanaşımı süresinin dolmadığını, müvekkilinin dava konusu trafik kazası nedeniyle müvekkilin geçici sakatlığına istinaden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00-TL maddi tazminatın yasal faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirkete yapılan başvuru üzerine açılan hasar dosyasında talebin zamanaşımına uğradığının tespit edildiğini, kaza tarihi ile yürürlükte olan 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e maddesine göre, beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda 8 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacağının düzenlendiğini, talep konusu olayın 16.08.2009 tarihinde meydana gelmiş olup, hasar başvurusu tarihi olan 27.11.2017 ile dava tarihi olan 11.06.2018 tarihi itibariyle, 8 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu bildirerek, davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; “….davanın zamanaşımı nedeniyle reddine…”karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkilinin davaya konu trafik kazası sonucu oluşan zararının kapsamını tam anlamıyla KTÜ tarafından Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre 17/08/2017 tarihinde tanzim edilen sağlık kurulu raporu ile öğrendiğini, bu nedenle dava zamanaşımının bu tarihten itibaren işlemeye başlaması gerekirken, ilk derece mahkemesince gelişen durumun olup olmadığı, var ise hangi tarihte sonlandığı ve davacının zarar tam olarak hangi tarihte öğrendiği ve buna göre davanın zaman aşımı süresinde açılıp açılmadığını dikkate almaksızın eksik inceleme ile davanın zaman aşımından reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu bildirerek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazası sonucu uğranılan bedensel zarar nedeni ile maddi tazminatın tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece: davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebebleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 41 (6098 Sayılı TBK’nun 49. maddesi) maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK’nun değişik 72. maddesi) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK’nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür.) tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık, 2918 Sayılı KTK’nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) yapmış olduğu fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir.
Görüldüğü gibi, BK’nun 60. ve 2918 Sayılı KTK’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir.(TBK’nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.)
2918 Sayılı Kanun’un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. (HGK’nun 5.6.2015 gün 2014/17-2198 2015/1495 sayılı kararı ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.)
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; davaya konu trafik kazası 16/08/2009 tarihinde gerçekleşmiş, bu kaza sonucu Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri tarafından hazırlanan 17/08/2017 günlü heyet raporunda davacının beden gücü kaybı oranının %10,1 olduğu tespit edilmiştir. Davalı süresinde sunduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmuş, mahkemece davalının iş bu defisine itibar edilerek davanın zaman aşımından reddine karar verilmiştir.
Davacının yolcu olarak bulunduğu araç sürücüsünün kusuru ile neden olduğu ve davacının %10,1 maluliyeti ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda 5237 sayılı TCK’nun 89/1 maddesinde düzenlenen ve Taksirle Bir Kişinin Yaralanmasına Sebep Olma olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının TCK’nun 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK’nun 109/2 maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra 11.06.2018 tarihinde açıldığı hususları gözetildiğinde, dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmakta ise de bazı hallerde, zararın öğrenilmesi, onun kapsamının değil, varlığının öğrenilmesi anlamındadır. Zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, o davayı ciddi ve objektif bir şekilde desteklemeye, gerekçelerini göstermeye elverişli yeterli hal ve şartların öğrenilmesi, zararın öğrenilmiş sayılması için yeterlidir.
Buna karşılık ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde, sonradan değişme eğilimi gösteriyor, kısaca, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, artık “gelişen durum” ve dolayısıyla, gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler söz konusu olacaktır. Böyle hallerde, zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumun ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olamayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır. (HGK, 15.11.2000 gün ve: 2000/21-1609 K: 2000/1699, 4.HD 13.05.1980 gün ve 1980/3493-6206 sayılı; 26.01.1987 gün, 1986/7532 esas, 1987/485 karar sayılı kararı).
Dava konusu olay yönünden tedavinin devam ediyor olması ve gelişen durumun varlığı halinde gelişen durumun sona ermesinden itibaren 2918 sayılı yasanın 109/1. maddesinde belirtilen 2 yıl içinde dava açılması gerekir. Gelişen durum; olay sonucu meydana geldiği halde, başlangıçta bilinen yaralanmalar dışında, sonradan ortaya çıkan veya gelişen, olaya bağlı vücut bütünlüğünü bozan sonuçlar olarak tanımlanabilir. Gelişen durumun olup olmadığı ise her olaya özgü olarak kanıtlara göre değerlendirilir.
Mahkemece; dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilerek; davacının yaralanması nedeniyle tedavileri tamamlanarak hangi tarihte sağlığına kavuşmuş sayılacağı, gelişen bir durum bulunup bulunmadığı, tedavilerinin ne zaman sona ereceği, vücut çalışma gücü kaybının hangi tarihte kesin olarak belirlenebilir duruma geldiği konusunda rapor alınarak, davalının zamanaşımı itirazı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmemiştir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2013/300 Esas, 2014/699 Karar sayılı ilamı da aynı doğrultudadır.)
Açıklanan bu durum karşısında; davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun kabulü ile istinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın. 353/(1)-a-6. maddesi gereğince kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kararı veren mahkemeye gönderilmesine dair aşağıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nın 353-(1)-a)-6) maddesi gereğince ESASTAN KABULÜNE,
2-6100 sayılı HMK’nın 353-(1)-a)-6) maddesi gereğince; İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/11/2018 tarihli 2018/690 Esas ve 2018/1114 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için 6100 sayılı HMK’nın 353-(1)-a-)-6) maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
5-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-(4) maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 353/(1)-a/6 maddesi gereğince kesin olmak üzere 24/03/2022 tarihinde oybirliği ile verildi.