Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1172 E. 2022/671 K. 21.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1172
KARAR NO : 2022/671

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/02/2015 (Dava) – 15/02/2019 (Karar)
NUMARASI : 2015/136 Esas – 2019/201 Karar
DAVA : Sözleşmenin İfa Edilmemesinden Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 21/04/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 21/04/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/02/2019 tarihli 2015/136 Esas ve 2019/201 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 03/02/2014 tarihli satış ara sözleşmesi başlıklı sözleşme imzalandığını, bu sözleşme uyarınca davalı şirkete ait … İli, … İlçesi …. Köyü, … Pafta, … Parselde kayıtlı bulunan taşınmaz ile bu taşınmazda kain akaryakıt istasyonunun işletmesinin müvekkili şirkete satıldığını, satımın gerçekleşme şeklinin ise davalı şirket ortaklarının unvanı müvekkil şirket tarafından belirlenmek ve masrafları müvekkili şirket tarafından karşılanmak suretiyle yeni bir şirket kurmaları ve kurulan bu şirkete sözleşmeye konu taşınmazın üzerinde kain işletmenin devrini gerçekleştirerek şirketin tüm paylarını müvekkili şirkete devretmeleri şeklinde gerçekleşeceğini, müvekkili şirket tarafından yapılan sözleşme uyarınca davalı şirkete 100.000,00 TL kapora ödendiğini, bakiye bedel olan 3.400.000,00 TL’nin ise yeni kurulan şirket hisselerinin müvekkili şirkete devri sonrasında ödenmesi kararlaştırıldığını, müvekkili şirketin sözleşme edimleri gereği yeni kurulacak şirketin masraflarını karşıladığı unvanını belirlediği, ancak buna karşılık davalı şirketin edimlerini yerine getirmediğini, muğlak hareketler sergilediğini, dava konusu taşınmaza daha önceden ruhsat alınabildiğini, ruhsat alınması koşullarına riayet edildiğinde yeniden bu kurulan şirkete ruhsat alınmasının mümkün olabileceğini, davalının bu hususta ileri sürdüğü bürokratik sebeplerin anlaşılamadığını, ayrıca ruhsat alım işlemlerinde uygunluğu sağlamak ruhsat talebinde bulunan şirketin elinde olduğunu, müvekkili şirketin sözleşme gereği, … Bankası İzmir Pınarbaşı şubesinden 36 ay eşit taksitli 3.500.000,00 TL tutarında kredi aldığını, söz konusu kredinin geri ödemesi 4.160.492,00 TL olup müvekkili şirket tarafından bugüne kadar kredinin 6 taksitinin ödemesinin gerçekleştiğini, ruhsat alımı için 31.656,89 TL masraf yaptığını, davalı tarafın haksız şekilde sözleşmeyi feshettiğini ileri sürerek, sözleşmeye konu … İli, … İlçesi … Köyü, … Pafta, … Parselde kayıtlı bulunan taşınmaz üzerine davalı yanın taşınmazı üçüncü kişilere devrini engelleyebilmek amacıyla tedbir konulmasına, taraflar arasında akdedilen 03/02/2014 tarihli satış sözleşmesinin aynen ifasına, bunun mümkün olmaması halinde müvekkili şirketin karşı yan tarafından sözleşme gereği edimin yerine getirilmemesi dolayısıyla oluşan tüm menfi ve müspet zararları ile maddi ve manevi tazminat talepleri için şimdilik 10.000,00 TL fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile bedelin zarar tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalı şirketten alınarak müvekkili şirkete verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında imzalanan sözleşmenin aynı zamanda akaryakıt istasyonunun bulunduğu taşınmazında devrini amaçladığından resmi şekilde yapılmadığından geçerli bir sözleşme olmadığını taşınmaz satış vaadinin geçerli olabilmesi için noter yada tapu sicil müdürlüğünden yapılması gerektiğini, geçersiz sözleşmenin hak doğurmayacağını tarafların aldıklarını iade ile yükümlü olduklarını, davalı yanca da kaporanın iade edildiğini, ifa edilmesi gereken bir sözleşmenin olmadığını niyet sözleşmesi olduğunu tarafların mutabık kalıp sonradan nihai sözleşme imzalamadıklarını, adi kağıda yazılmış geçersiz sözleşme ile tarafların ömür boyu bağlı kalamayacaklarını, niyet sözleşmesinde, sözleşmenin feshi durumunda cezai şart öngörülmediğini, geçersiz sözleşmede öngörülmeyen cezai şartın dava yolu ile istenemeyeceğini, davacının şirket olduğunu ve krediyi hangi amaç için çektiğinin bilinemeyeceğini, davalıya ait akaryakıt istasyonu ve taşınmazın teminat olarak gösterilmediğini, davacı kredi kullanacağı zaman davalı yanca verilmiş bir izin ve bilgi aktarımı olmadığını, ruhsat işlemleri bitip o tarihteki rayiç belirlenip satış bedeli tespit edilmediğinden davacının özel amaçları için çektiği kredi faiz ve masraflarından davalının sorumlu tutulamayacağını, sabit olmayan hayali alacaklar için davalının mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tedbir kararı verilemeyeceğini, davalı yanca iyi niyetle ruhsat işlemlerine başlandığını, sürecin elde olmayan nedenlerden dolayı uzadığını, sözleşmeyi nihai sözleşmeye çevirmenin kendisinden beklenemeyeceği hale dönüştüğünü, akaryakıt istasyonunun satışa hazır hale getirilmesinin müvekkilinin elinde olmayan ve beklenmeyen nedenlerden geciktiğini savunarak, sonuç olarak; usul ve yasaya aykırı davanın reddine, yargılama gideri ve avukatlık ücretinin karşı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; ”… ”…açılan davanın reddine…” karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; taraflar arasında imzalanan 03.02.2014 tarihli sözleşme uyarınca … İli, … İlçesi, … Köyü, … Pafta, … Parsel Numarasına kayıtlı taşınmaz ile akaryakıt istasyonu işletmesinin … Şti.ne satılmasının kararlaştırıldığını; satış usulünün ise: işletmenin ortaklarının (davalı şirket ortaklarının) yeni şirket kurmaları ve kurulan bu şirkete söz konusu gayrimenkul ve akaryakıt istasyonunu devretmeleri; sonrasında ise yeni şirketin sorunsuz bir şekilde işletmeye açılması ile birlikte yeni şirketin … Şti. ye devri, şeklinde gerçekleşmesi hususunda anlaşmaya varıldığını, anlaşma uyarınca davalı şirkete 100.000,00 TL tutarında kapora ödenip bakiye bedel olan 3.400.000,00 TL’ sının ise yeni şirket hisselerinin müvekkil, şirkete devri sonrasında ödenmesi hususunda anlaşmaya varıldığını, müvekkili şirketin sözleşme bedelini ifa aşamasında ödeyebilmek için … Bankası İzmir Pınarbaşı şubesinden 36 ay eşit taksitli 3.500.000,00 TL tutarında kredi aldığını, söz konusu kredinin geri ödemesinin ise 4.160,492 TL olduğunu, sözleşme konusu akaryakıt istasyonu koruma havzasında bulunduğundan el değiştirme durumunda ruhsat iptali dahi söz konusu olacağından mevcut davalı şirket yeni bir şirkete dönüştürülerek bu hak kaybının önlenmesinin amaçlandığını bu nedenle el değiştirme yerine yeni şirket kurulma ve sonrasında hisselerin devri yoluna gidildiğini, sözleşme uyarınca kurulan yeni şirketin isminin müvekkili şirket yetkilisi …’nun baş harflerinden oluşan … A.Ş. olarak belirlenmiş olup söz konusu akaryakıt istasyonuna ait yukarıda ada ve parsel numarasını belirtmiş oldukları taşınmazın devrinin de söz konusu bu şirkete yapıldığını, yani şirketler arasındaki işlemin bittiğini, yeni şirket kurulduğunu, taşınmazın bu şirkete devredildiğini, sözleşme uyarınca edimler yerine getirilip satışın bittiğini, sadece paranın bir kısmının ruhsat alımı ve hisse devrinde ödenmesinin kaldığını, sözleşmenin satış vaadi olarak tanımlanmasının mümkün olmadığını, burada taraflar arasında yapılmış esaslı noktalarıyla hali hazırda ayakta tutulmak istenen bir sözleşme söz konusu olup gayrimenkul satış vaadi kapsamında değerlendirildiği için aynen ifasının talep edilemeyeceği hususunun hakkın kötüye kullanıma yol açacağını, yerel mahkemenin sözleşmenin satış vaadi olduğuna ilişkin görüşünü kesinlikle kabul etmemekle birlikte bir an için böyle olduğu düşünülecek bile olsa Medeni Kanun 2. maddesindeki iyiniyet karinesi uyarınca kötüniyetin korunmayacağının Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2011/1 kararında da açıkça belirtildiğini, fakat 25.1.1984 tarihli ve 3/1 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da ifade edildiği üzere Türk Medeni Kanununun 2 nci maddesinin 2 nci fıkrası hakkın kötüye kullanılması yasağına dair düzenleme getirdiğini, hakkın kötüye kullanılması yasağının amacının, hakime özel ve istisnai hallerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme olanağı sağlamak olduğunu, mevcut sözleşme satış vaadi olmadığı gibi bir an için öyle olduğu düşünülecek bile olsa Medeni Kanun 2. maddesi uyarınca yerel mahkemenin olayı değerlendirerek hakkın kötüye kullanılmasını engelleyecek yönde karar vermesi gerektiğini, zira ortada gerçekten zarara uğrayan, hakkını elde edebilmek için dava yoluna başvurduğunda bu kez de haklılığı anlaşılmadığından mağdur olan bir şirketin söz konusu olduğunu, davalının, shellden daha fazla bir intifa(katılım) bedeli talebi gelince kötüniyetli olarak yeri teslim etmediğini, sözleşme konusu akaryakıt istasyonunun karşısındaki akaryakıt istasyonunun müvekkili şirkete ait olduğunu ve her iki istasyonun da “shell ” olduğunu, müvekkili şirketin intifa hakkı konusundaki talepleri ve anlaşma zemini shell tarafından davalı şirkete aktarılınca davalı şirketin bir anda sözleşmeden vazgeçmeye karar verdiğini çünkü sadece tek istasyon için 1.414.000 TL (kdv dahil) shellden intifa hakkı olarak alınmış olup iki istasyonda bu miktarın enaz %30 artacağını, bu hususların hiç araştırılmadığını, yerel mahkeme tarafından olayın tam olarak anlaşılamadığını çok basit bir alım satım gibi değerlendirildiğini, müvekkili şirketin kaybının çok büyük olduğunu, mahrum kalınan karın müspet zarar kalemlerinden biri olduğunun Yargıtay kararlarında sabit olduğunu, borca aykırı davranış olmasaydı, alacaklının malvarlığının göstereceği artışın yoksun kalınan kar olarak adlandırıldığını, bu noktada sözleşmenin ihlali ile malvarlığında meydana gelecek muhtemel bir artışın engellenmiş yani önlenmiş bulunduğunu, dava konusu olayda sözleşmenin ifa edilmemesi hususunda davalı yan kusursuzluğunu ispatlayamamış olup kusurlu olduğunun aşikar olduğunu, kusurlu hareketleri dolayısıyla da müspet zararın tazmininden sorumlu tutulması gerektiğini, bu kapsamda değerlendirildiğinde sözleşmenin ifa edilmemiş olması dolayısıyla mahrum kalınan kar ve gelir kaybının istasyon işletmesinin devri sağlanmadığı için oluşan kazanç ve kar kaybı olduğunu, yerel mahkeme tarafından buna ilişkin delil sunulmadığı belirtilmekteyse de sözleşme konusu akaryakıt istasyonu hali hazırda yeni açılan şirket adı altında işletilmekte olup gelirinin ne olduğu ve müvekkili şirkete devredilseydi elde edilecek gelir ve karın ne olacağı hususunun yapılacak bilirkişi incelemesiyle ortaya çıkacağını, kaldı ki emsal olması açısından müvekkili şirket kayıtlarında yapılacak incelemede bu hususun da değerlendirilmesinin mümkün olduğunu, yerel mahkeme tarafından bu husus ve talepleri hiç değerlendirmeye alınmaksızın eksik incelemeyle hüküm tesis olunduğunu, müvekkili şirketin davalı şirketin karşısında yer alan akaryakıt istasyonu bulunduğunu, müvekkili şirketin gayesinin her iki istasyonun da sahibi olarak hem bayiliğini yaptığı Shell deki sözleşmelerde katılım(intifa) payını arttırmak hem de diğer istasyonun potansiyelinden yararlanarak kar elde edebilmek olduğunu, müvekkili şirketin bu hususta da zarara uğradığını ve müşteri potansiyeli ile shelle yapacağı sözleşmelerdeki katılım payından da mahrum kaldığını, ayrıca müvekkili şirketin akaryakıt istasyonu dava konusu akaryakıt istasyonun karşısında olup bütün akaryakıt piyasasının müvekkili şirketin söz konusu istasyonu aldığını bildiğini, bunun yerine getirilmemesinin manevi bir yönünün olmadığının düşünülmesinin hak ve hukuk ile bağdaşmadığını, mahkeme tarafından manevi tazminat taleplerinin reddi yönünde karar verilmesinin usul yasaya ve hakkaniyete aykırı olduğunu, davada alınacak harcın ve hükmedilecek vekalet ücretinin maktu olması gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, sözleşmenin aynen ifası, mümkün olmaması halinde müspet zararın ve manevi tazminatın tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, hükme esas alınan bilirkişi raporunun denetime elverişli ve hüküm kurmaya yeterli olmasına, taraflar arasında akdedilen 03/02/2014 tarihli sözleşmede, kurulacak … A.Ş.’ nin kuruluş masraflarının davacı tarafından üstlenileceğinin kararlaştırılmış olmasına, maddi ve manevi tazminat şartlarının oluşmamasına, konusu para ile değerlendirilen iş bu dava da nispi harç ile vekalet ücretinin usulüne uygun hüküm altına alınmış olmasına, davacının menfi zararından yargılama sırasında vazgeçmesine göre, HMK.nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak, davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15/02/2019 Tarihli 2015/136 Esas ve 2019/201 Karar sayılı kararının kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacıdan alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından peşin alınan 44,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 36,30 -TL’nin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, HMK nın 359/4. maddesi uyarınca temyize tabi olması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay ilgili Hukuk Dairesi nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere 21/04/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.