Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1113 E. 2022/753 K. 10.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1113
KARAR NO : 2022/753

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/01/2015 (Dava) – 20/02/2018 (Karar)
NUMARASI : 2015/89 Esas – 2018/171 Karar
DAVA : İtirazın İptali
BAM KARAR TARİHİ : 10/05/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 10/05/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/02/2018 tarihli 2015/89 Esas ve 2018/171 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının maliki bulunduğu biçerdöverin müvekkili şirket tarafından kasko sigorta poliçesi ile sigortalanmış olduğunu, söz konusu biçerdöverin 09.08.2007 tarihinde yanması üzerine sigortalı davalının müvekkili şirkete başvurduğunu, 106.590,00 TL tazminat bedelinin 26.11.2007 tarihinde kendisine ödendiğini, daha sonra yapılan incelemeler neticesinde sigortalının biçerdöverinin gerçekte 17.07.2007 tarihinde yandığı ve yandıktan sonra 25.07.2007 tarihinde kasko yaptırılıp daha sonra 09.08.2007 tarihinde sanki yeni yanmış gibi tutanak tutturularak kasko bedelinin alındığının tespit edildiğini, şikayetleri üzerine Denizli 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2009/199 E. – 2010/418 K. sayılı dosyasından davalının yargılandığını, mahkumiyet kararı verildiğini, davalı sigortalının müvekkili şirketi dolandırarak sigorta bedelini almış bulunduğundan ve suçu da sabit bulunduğundan dolayı müvekkili şirket tarafından 26.11.2007 tarihinde ödenmiş bulunan tazminatın faizi ile iadesi için davalı hakkında İzmir 23.İcra Müdürlüğü’nün 2014/1863 sayılı dosyasından ilamsız icra takibi başlatıldığını, ancak davalının haksız ve kötüniyetli itirazı nedeniyle takibin durdurulduğunu belirterek, itirazın iptaline, takibin devamına ve davalı aleyhine %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin hem sigorta ettiren hem de sigortalı sıfatını haiz olup davacının müvekkiline karşı rücu hakkı olmadığını, davanın husumetten reddi gerektiğini, davacı sigortacı şirketi tarafından talebe konu hasar ödemesinin 2007 yılında yapıldığını, bu nedenle 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, ceza yargılamasının temyiz aşamasında olduğunu, 17.07.2007 tarihinde biçerdöverin yandığı iddiası ortaya atılmışsa da buna ilişkin Keçiborlu Jandarma Bölük Komutanlığınca düzenlenen hiçbir tutanak olmadığını, 09.08.2007 tarihinde biçerdöverin gerçekten yandığını, kullanılmaz hale geldiğini, davacı sigorta şirketinin de müfettişleri aracılığı ile araştırma yaptıktan sonra müvekkiline ödeme yaptığını, müvekkilinin ikametgahı Denizli olup, Denizli İcra Dairelerinin yetkili olduğunu beyanla, davanın reddine, takibin iptaline ve davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
İlk derece mahkemesince, “…Dava konusu olayla ilgili işbu dosya davalısı ve yangın söndürme tutanağını düzenleyenler hakkında Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2009/199 Esas-2010/418 Karar sayılı kararı ile dava açıldığı, davalı hakkında ‘memuru resmi belgede sahtecilik suçuna azmettirme’ suçunu işlediğinden bahisle 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, yine ‘sigorta bedelini almak amacıyla dolandırıcılık’ suçundan da 2 yıl 1 ay hapis ve 1000 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, kararın Yargıtay 11. Ceza Dairesince onanarak 28/09/2015 tarihinde kesinleştiği, Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce hükme dayanak yapılan maddi olgular ve özellikle eylemin hukuka aykırılığı husunda yapılan değerlendirmeler sonucu verilen mahkumiyet kararının mahkeme açısından da bağlayıcı olduğu, bu nedenle davacı sigortanın davalıya haksız olarak ödemiş olduğu bedeli talep edebileceği kanaatine varıldığı, tüm bu bilgiler ışığında; sigorta poliçesinde teminat altına alınan riziko, poliçe düzenlenme tarihinden önce meydana geldiğinden davacının davalıya ödemiş olduğu asıl alacak 106.590,00 TL ile denetime elverişli ve açık olduğundan hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre davacının talep edebileceği faizin 59.503,50 TL olarak hesaplandığı, taraflar arasında bir sözleşme ilişkisi bulunduğundan ve davalı almaması gerektiğini bildiği bedeli aldığından ödeme tarihinden itibaren faiz işletilerek bu miktarlar üzerinden davanın kısmen kabulüne, davalının almaması gereken bedeli aldığı ve bu bedelin taraflarca bilindiği, dolayısıyla alacağın likit olduğu anlaşıldığından davacı lehine icra inkar tazminatına da hükmolunarak, sonuç olarak; DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE, davalı borçlunun İzmir 23. İcra Dairesi’nin 2014/1863 sayılı icra dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile davalı borçlu yönünden takibin 106.590,00 TL asıl alacak, 59.503,50 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 166.093,50 TL üzerinden devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, 166.093,50 TL üzerinden %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; “….Davacının iddialarının aksine biçerdöverin 17.07.2007 tarihinde yandığına dair Keçiborlu Jandarma Bölük Komutanlığınca düzenlenmiş hiçbir tutanak bulunmadığı, bu iddianın ispat edilemediği, mahkemenin kararında ceza kararıyla bağlı olduğunu iddia etmesinin hatalı olduğu, hem sigorta ettiren hem de sigortalı sıfatına haiz müvekkiline rücu edilemeyeceği, davanın husumetten reddi gerektiği, ayrıca kabul anlamına gelmemekle birlikte sigorta ödemesinin 2007 yılında yapıldığı, TBK 82.madde gereğince iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, icra takibinin 06.02.2014’de yapıldığı, kabul etmemekle birlikte sebepsiz zenginleşme var ise bile ceza davasının açılmasıyla bunun öğrenildiğinin kabulü gerektiği, davacının ceza davası sonucunu beklemesine gerek olmadığı, davanın bu nedenle zamanaşımından reddi gerektiği, davaya konu icra takibinin İİK 50.madde uyarınca müvekkili ikametgahı olan Denizli’de görülmesi gerektiği, davacı sigorta şirketinin kendi müfettişleri bünyesinde araştırma yaptırıp ödeme yaptığı, bu nedenle eğer yanlış bir araştırma var ise ilgili görevliye rücu edilmesi gerektiği, kök ve ek raporların eksik, yanlı ve hatalı olduğu, zamanaşımının yanlış değerlendirildiği ve yetki itirazlarının dikkate alınmadığı, borç miktarının ve faizin de hatalı hesaplandığı….” gerekçeleriyle mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, kasko sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat bedelinin iadesi için yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece; yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Somut uyuşmazlıkta; davacı sigorta şirketi tarafından davalının sunduğu olay yeri tutanakları ve yangın söndürme belgelerine istinaden sigortalanan biçerdövere ilişkin olarak kasko sigortası ödemesi yapıldığı, ancak sözkonusu tutanakların sahte olduğundan bahisle davalı ve davadışı kamu görevlileri hakkında açılan “sahtecilik ve dolandırıcılık” suçlarına ilişkin ceza yargılaması sonucunda davalının bu eylemlerinin sabit görüldüğü ve kararın Yargıtay tarafından da onarak kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, ceza mahkemesi kararı hukuk hakimi tarafından da bağlayıcı olup, davacının ödediği bedeli davalıdan geri istemesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Davalının, dava dilekçesinde icra takibinin yetkili yerde yapılmadığına dair beyanlarına rağmen, icra takibine itirazında icra müdürlüğünün yetkisine itiraz etmemiş olduğu anlaşılmakla, davalı açısından icra dairesinin yetkisi kesinleşmiş bulunmaktadır. Davalının, mahkemenin yetkisine dair herhangi bir itirazının da bulunmaması karşısında, kararda bu yönler itibariyle de usule aykırı bir durum bulunmadığından bu husustaki istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir.
Borç miktarının ve faizin hatalı hesaplandığı yönündeki itiraz da yerinde görülmemiştir. Şöyle ki, mahkemece alınan bilirkişi raporunda yasal faiz üzerinden hesaplama yapılmış olup, raporun denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğu anlaşılmıştır.
Zamanaşımına yönelik istinaf itirazı bakımından yapılan değerlendirmede; davalının resmi tutanaklara istinaden davacıdan sigorta ödemesi almış olduğu ve kamu görevlileriyle birlikte davalı hakkında ceza davası açılmış olduğu anlaşıldığından, sözkonusu ceza yargılaması süreci, ödemenin teminat kapsamında olup olmadığının tespitinde ceza dosyası kararının etkisi dikkate alındığında davalı vekilinin zamanaşımı itirazının kabulü mümkün görünmemiştir (Benzer yönde bknz. Yargıtay 4. HD.2021/15020 E.-2021/4141 K, Yargıtay (kapatılan) 17.HD 2019/1990 E.-2020/7717 K.).
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/89 Esas-2018/171 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; davalıdan alınması gereken 11.345,85-TL istinaf karar harcından peşin alınan 2.792,00-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 8.553,85-TL’nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 10/05/2022