Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1074 E. 2022/403 K. 09.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1074
KARAR NO : 2022/403

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/08/2016 (Dava) – 23/11/2018 (Karar)
NUMARASI : 2016/1081 Esas – 2018/1358 Karar
DAVA : Ticari Şirketin Feshi/Ortaklıktan Çıkma
BAM KARAR TARİHİ : 09/03/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ: 09/03/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/11/2018 tarihli 2016/1081 Esas ve 2018/1358 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin davalı … AŞ’ nin %20 pay sahibi ve ortağı olduğunu, davalı şirketin o dönemki ortaklarından ve şu anki ortakların babası olan … ile müvekkili tarafından 2006 yılından önce kurulduğunu, müvekkilinin ortak … ile olan ilişkisi nedeniyle şirketin kurulmasından bu yana her türlü iş ve idari işlemlerin müvekkili tarafından yapıldığını, …’nın şirketteki etkinliğini kaybetmesini fırsat bilen diğer şirket ortaklarının davalı şirketle hiçbir ilgisi olmayan … Şti. ve … Şti. işletmeleri için krediler kullandığını, ortak olan müvekkilinin hiçbir rızası yokken davalı şirketin diğer şirketlere kefil yapıldığını ve bu yolla borçlandırıldığını, kefil olunan şirketlerin ortaklarının aynı olduğunu ve bu şirketlerde yalnızca müvekkilinin bulunmadığını, şirketin kurucu ortağı …’nın vefatından sonra müvekkilinin diğer şirket ortakları tarafından davalı şirkette saf dışı bırakılmaya çalışıldığını, davalı şirket çoğunluk pay sahiplerince azınlık pay sahibi olan müvekkilinin karar ve onayı sorulmadan şirket aleyhine kararlar alınıp bu doğrultuda işlemler yapıldığını, şirket gelir gider ve kar zarar durumları hakkında müvekkiline hiçbir bilgi verilmediğini belirterek, TTK 531. maddesi uyarınca şirketin haklı nedenlerle feshine, aksi kanaat halinde ise müvekkiline gerçek pay bedellerinin ödenmesi suretiyle ortaklıktan çıkmaya izin verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, müvekkili şirket ile kefil olunarak kredi çekilen şirketlerin aynı grup içerisinde yer alan şirketler olduğunu, grup şirketlerinin birbirlerinin kredi sözleşmelerine karşılıklı olarak kefil olmalarının bankacılık sisteminin getirdiği bir zaruret olduğunu, ayrıca grup şirketlerin birbirlerinin genel kredi sözleşmelerine geçmişten itibaren kefil olduklarını, müvekkili şirketin 17/12/2015 tarihinde limited şirketten anonim şirkete dönüştüğünü, davacının müvekkili şirketin genel kuruluna katıldığını, tür değiştirme planını ve yeni şirket esas sözleşmesini imzaladığını, 2006 yılından beri süre gelen kefaletlerden haberdar olduğunu, davacının diğer pay sahiplerini zorlayarak kendi paylarını yüksek bedelle satabilmek adına huzurdaki davayı açtığını, davacının 2016 senesi Ağustos ayına kadar Pancar Şubesinde müdür olduğunu, müvekkili şirketin her türlü işine ve hesabına vakıf olduğunu, davacının müdürlük görevine son verilmesinden bir ay sonra açtığı davada şirketin kar zarar, gelir gider durumları hakkında kendisine hiçbir bilgi verilmediği iddiasının dayanaksız ve haksız olduğunu, davacının oğlu … ve oğlunun kayınpederi … ile birlikte hareket ederek oğluna … Şti.’ni kurduğunu, kurulan şirketin müvekkili şirket binasının yakınında kurulduğunu, müvekkili şirket bünyesindeki çalışanları ayartarak kendi şirketlerinde işe aldıklarını, müvekkili şirketin feshini haklı gösterecek hiç bir sebep bulunmadığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece, “…Davanın hukuki dayanağının TTK 529 ve devamı maddeleri olduğu, haklı nedenler kanunla tanımlanmadığı için her somut olayın özelliğine göre mahkemelerce takdir edileceği, öğretide ‘haklı sebepler’in neler olduğu ve hangi durumlara dayalı olarak biçim alacağı konusunda bir açıklık mevcut olmadığı, ortaklıktan çıkma konusunda haklı sebep TTK’da tam olarak açıklanmamış olsa da, bazı hallerin haklı sebep olarak sayıldığı, TTK’nın 219/son cümlesinde, ‘görevin yerine getirilmesinde basiretsiz, ağır ihmal veya yönetimde iktidarsızlık gibi haller, haklı sebep sayılır.’ dendiği, yine TTK 245.maddesinde; ‘Haklı sebep, şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olmasıdır; özellikle; -bir ortağın, şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması, -bir ortağın kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi, -Bir ortağın kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması, -bir ortağın, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi’ gibi sebeplerin haklı neden olarak kabul edildiği, somut olayda davacı vekilinin; davalı şirketin, bağlantısı olmayan başka şirketlerin kredilerine kefil olduğu, şirketin amacına hizmet etmediği ve şirket imkanlarının çoğunluk pay sahiplerine tahsis edildiği, pay sahiplerinin keyfi ve haksız bir şekilde farklı muameleye tabi tutulduğu, bilgi alma, inceleme, aydınlanma haklarından mahrum kalındığı gibi somut ve soyut bir takım nedenler ileri sürdüğü, davacının dava konusu yaptığı tüm istemler tek tek değerlendirildiğinde yerinde olmadığının belirlendiği, zira, davacının 12/12/2012 tarihli 8213 sayılı Türkiyet Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiği üzere, davalı şirketin şube müdürü olarak ilan edildiği ve münferiden yetkili kılındığı, yine 19/08/2016 tarihli 9141 sayılı sicil gazetesinde 08/08/2016 tarihinde Pancar Şube müdürlüğü görevine son verildiği, dolayısıyla davacının bilgi alma, inceleme ve aydınlanma haklarından mahrum kaldığı iddialarına itibar edilmediği, öte yandan, kullanılan krediler ile ilgili yapılan incelemede; dava dışı şirketlerin davalı şirket ile grup şirketi olduğunun dosya kapsamı ve ticaret sicil kayıtları ile belirlendiği, 2006 yılından itibaren süregelen dava dışı şirketler ile aralarında kredi kullanımı, kefillik ve garantörlük ilişkisi bulunduğu, ayrıca davacının müdür olduğu dönemlerde de bu kredi kullanımı ve kefalet ilişkisinin devam ettiği, bu yönde şirketin bir zararının bulunması halinde buna davacının da iştirak ettiği, kaldı ki bu durumun da ileri sürülmesinin eldeki davada haklı nedenin varlığını ortaya koymayacağı anlaşılmakla, haklı nedenin varlığı ve davacının şirketten çıkma şartlarının oluşmadığı sonucuna varılarak, DAVANIN REDDİNE…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili tarafından; “…Davanın dosya bilirkişiye dahi gönderilmeksizin reddedildiği, mahkemenin müvekkilinin şube müdürlüğü yetkisi olduğu gerekçesi ile kredi kullanımlarına iştirak ettiği kanaatini kabul etmedikleri, müvekkilinin davalı şirketin yönetim kurulunda hiçbir zaman bulunmadığı, işletmesel ve finansal kararlara katılmadığı, şube müdürlüğünde ise 35.000 TL’ye kadar sınırlı yetki ile yalnızca şubeyi temsil etmiş olduğu, hiçbir suretle kabul anlamına gelmemekle beraber müvekkilinin bir dönem mevcut olan Pancar Şube Müdürlüğü görevinin bir an için yönetim kurulunun yetkisinin devri olarak düşünülse dahi müvekkilinin yetkisinin yalnızca 35.000 TL ile ve şubeyle sınırlı olduğu, mahkemenin şirketin güncel durumunu geriye dönük araştırmadığı, kötü yönetim, kefillikler ve şişirilen stokların neticesinde şirketin neredeyse iflas edecek noktaya gelmiş olduğu, şirketin feshinin, aksi kanaat halinde müvekkilinin ortaklıktan çıkmasının şartlarının oluştuğu, hakim ortakların (müvekkili hariç) yakın akraba olduğu, davalı şirketin kefili olarak gösterildiği diğer firmaların ortaklarının tamamının hakim ortaklarla aynı olması ve müvekkilinin diğer şirketlerle hiçbir bağının bulunmadığının öncelikli gözetilmesi gerektiği, genel kurulda talep edilmesine rağmen keşide edilen ve cirolanan çeklerin müvekkilinin bilgisine sunulmadığı, şirket stoklarının tabiri caiz ise şişirilmesi yoluyla üçüncü kurum ve kuruluşların yanıltılmakta olup şirketin zarara uğratıldığı, mahkemece, dosya bilirkişiye verilerek mahalinde keşif yapılsa idi aslında böyle bir fiziki stok durumunun bulunmadığı, dolayısıyla olmayan stokların finansal tablolarda gösterildiği, bu yolla şirketin üçüncü kişiler (bankalar vs) nezdinde kredibilitesinin arttırıldığı, çekilen kredilerle ise şirketin içinin boşaltıldığı, yönetim kurulunun genel kurulda güvenilir olmayan finansallar sunduğu hususları görülebilecekken mahkemenin bu yönde inceleme yapmayıp eksik inceleme ile karar verdiği, ne ticari defter ve kayıtlar üzerinde inceleme yapıldığı ne de tanıkların dinlendiği, müvekkilinin Pancar Şubesinde müdür olması ile şirketten bilgi alma hakkını kullanmakta olduğu kanaatinin doğrudan nasıl oluştuğunu da anlayamadıkları, delillerinin toplanmadığı, müvekkilinin talebinin öncelikle şirketin feshi, aksi kanaat halinde ise ortaklıktan çıkma olduğu, müvekkili için çekilmez hale gelen ve bu noktadan sonra sürdürülmesi mümkün olmayan bu paydaşlık ilişkisine ivedilikle paylarının karşılığı hesaplanarak son verilmesinin gerekmekte olduğu…” gerekçeleriyle mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, anonim şirketin haklı nedenle feshi veya davacı ortağın pay bedelinin gerçek değeri ödenmek suretiyle şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece; yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Davacı vekili istinaf incelemesi sırasında UYAP üzerinden gönderdiği 02.12.2020 tarihli dilekçesinde davadan ve istinaf istemlerinden feragat ettiklerini beyan etmiştir. Dosyaya ibraz edilen 17.08.2016 tarih ve 11651 yevmiye nolu vekaletname içeriğine göre davacı vekilinin feragat yetkisinin bulunduğu görülmüştür.
Davalı vekilinin, 07.12.2020 tarihli dilekçesi ile davadan feragat halinde vekalet ücreti ve yargılama gideri taleplerinin bulunmadığını beyan ettiği anlaşılmıştır.
6100 S. HMK’nın “Feragat ve Kabulün Zamanı” başlıklı 310.maddesinde; “(1) Feragat ve kabul, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. (2) (Ek fıkra: 22.07.2020 – 7251 S.K./29. md) Feragat veya kabul, hükmün verilmesinden sonra yapılmışsa, taraflarca kanun yoluna başvurulmuş olsa dahi, dosya kanun yolu incelemesine gönderilmez ve ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesince feragat veya kabul doğrultusunda ek karar verilir. (3) (Ek fıkra: 22.07.2020 – 7251 S.K./29. md) Feragat veya kabul, dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra yapılmışsa, Yargıtay temyiz incelemesi yapmaksızın dosyayı feragat veya kabul hususunda ek karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye gönderir.” denilmiştir.
Somut uyuşmazlıktaki gibi davadan ve istinaf isteminden feragat edilen durumlarda, öncelikle davadan feragat hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir (Bu yönde bkz. Yargıtay HGK, 19.12.2012 gün ve 13-1369 E., 1221 K.).
Bu nedenle Dairemizce HMK 353/1-b-2. madde uyarınca davanın feragat nedeniyle reddine dair yeniden hüküm tesis edilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile, mahkeme kararının HMK’nın 353/1-b.2. maddesi gereğince kaldırılarak, davanın feragat nedeniyle reddine dair Dairemizce aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf isteminin KABULÜ ile, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1081 Esas – 2018/1358 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, KALDIRILAN KARARIN YERİNE GEÇMEK ÜZERE;
“a-Davanın FERAGAT NEDENİYLE REDDİNE,
b-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 80,70-TL harçtan peşin alınan 29,20-TL harcın mahsubu ile bakiye 51,50-TL harcın davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
c-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
d-Davalı tarafça açıkça talep edilmediği beyan edildiğinden davalı lehine vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmesine yer olmadığına,
e-Taraflarca yatırılan gider avansından kalan tutar var ise karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili olduğu tarafa iadesine”, ŞEKLİNDE YENİDEN HÜKÜM TESİSİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a-Davacı tarafça yatırılan istinaf kanun yoluna başvuru harcının Hazineye irat kaydına,
b-Davacı tarafından yatırılan 44,40-TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
c-İstinaf aşamasında davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
d-İstinaf gider avansından kullanılmayan kısım var ise HMK’nın 333. maddesi uyarınca ilgili olduğu tarafa iadesine,
e-Kararın harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
f-Kararın temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 09/03/2022