Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1003 E. 2022/412 K. 09.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1003
KARAR NO : 2022/412

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/06/2015 (Dava) – 08/11/2018 (Karar)
NUMARASI : 2015/695 E. – 2018/1158 K.
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
BAM KARAR TARİHİ : 09/03/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 09/03/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/11/2018 tarihli 2015/695 Esas ve 2018/1158 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, 17.05.2014 tarihinde, saat 04:30 sıralarında Gaziemir-Karabağlar İstikametinde kendi idaresindeki … plakalı aracında seyir halinde iken, yolun ortasında duran kamyonu farkettiğini ve araca çarpmamak için manevralar yaptığını, ancak yağışlı havanın da etkisiyle kamyonun sol arka kısmına çarptığını, bu esnada başka bir aracın da müvekkilin aracına çarpması neticesinde zincirleme trafik kazası meydana geldiğini, çarpmanın etkisiyle müvekkilinin araçtan fırlayarak, kötü bir şekilde yaralandığını, kaza sonrasında kimsenin şikayetçi olmaması nedeniyle, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 12.06.2014 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar karar verildiğini, meydana gelen kaza nedeniyle müvekkilinin sağ bacağında parçalı kırıklar oluştuğunu ve vücudunda da çeşitli yaralanmalar meydana geldiğini, müvekkilinin kaza sonrasında Dokuz Eylül Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesinde tedavi gördüğünü, 02.02.2015 tarihinde heyet raporu alındığını, alınan heyet raporunda müvekkilinin fonksiyon kaybı (özür) oranının %36 olarak belirlendiğini, müvekkilinin, söz konusu kaza sebebiyle oluşan maddi kayıplarının telafisini teminen, davalı … şirketine gerekli başvuruları yaptığını, ancak davalı … şirketinin, müvekkilinden yeni bir sağlık kurulu raporu almasını istediğini ve dolayısıyla müvekkilinin talebinin haksız olarak reddedildiğini belirterek, tazminat alacağının tam olarak belirlenmesinin dava tarihi itibariyle mümkün olmaması nedeniyle, müvekkilinde oluşan fonksiyon kaybı nedeniyle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000,00-TL tutarındaki tazminatın davalı firmadan zorunlu trafik sigortası poliçesi hükümleri gereğince ve kaza tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep ettiği görülmüştür.
Davacının 25/07/2018 tarihinde davasını ıslah ettiği, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 59.752,39 TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; kazaya karışan … plaka sayılı aracın, müvekkili şirket nezdinde 05.06.2013-05.06.2014 başlangıç ve bitiş tarihli 206000221/0 No.lu Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik Sigortası) Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, poliçedeki kişi başı sakatlık ve ölüm teminatlarının ise kaza tarihi itibariyle 250.000,00 TL olduğunu, müvekkil şirket sigortalısının, kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusuru bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, sorumluluklarının sadece sigortalının kusurlu olması halinde doğduğu ve kusur oranı ile sınırlı olduğundan, dava konusu kazaya karışan araç sürücüsünün ve davacının kusur oranlarının mahkemece tespit edilmesi gerektiğini, sosyal güvenlik kurumuna müzekkere yazılarak, davacıya ödeme yapılıp yapılmadığının ve yapılmış ise hangi koldan ödeme yapıldığının tespit edilmesi gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla söz konusu ödemelerin tazminat hesabı yapılması halinde bu hesaplamadan düşürülmesi gerektiğini, davacının emniyet kemeri takmadığı, ayrıca bu kadar kalabalık bir araca binmesi açısından da müterafik kusurunun bulunduğunu, bu nedenle tazminattan uygun bir indirim yapılmasını, müvekkili şirketin, tazminat talebini değerlendirilebilmesi için maluliyet oranını içeren maluliyet raporu aslının davacı tarafça müvekkili şirkete ibraz edilmesinin zorunlu olduğunu, ancak dava tarihinden önce davacı tarafça gerekli koşulları taşıyan bir maluliyet raporu ibraz edilemediğini, bu nedenle dava öncesi müvekkil şirkete gerekli evraklar ile müracaatta bulunulmadığından davayı kabul anlamına gelmemek üzere, müvekkil şirketin temerrüde düşmesinin söz konusu olmadığını belirterek, kusur, maluliyet durumu ve tazminat miktarı yönünden bilirkişi incelemesi yapılmasına, maluliyet raporunun Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nden alınmasına, tazminat raporunun hazineye kayıtlı aktüer aracılığı ile yaptırılmasına, davacının kusurunun araştırılmasına ve tazminattan indirilmesine, haksız davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece; yapılan yargılama, toplanan deliller ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; “…Dava; trafik kazasından kaynaklı maluliyet tazminatının tahsili istemine ilişkin olduğu, yapılan yargılama, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamından anlaşılacağı üzere, 17/05/2015 tarihinde, saat 04:30 sıralarında, davacı sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plaka sayılı otomobil ile İzmir ili, Gaziemir ilçesi, Akçay Caddesi üzerinden Karabağlar istikametine doğru seyir halinde iken, … AVM önüne geldiğinde, aracının sağ ön kısımları ile, sağ önünde aynı istikamette seyretmekte olan sürücü … idaresindeki … plaka sayılı kamyonun sol arka kısımlarına çarpması sonrası, otomobil sürücüsü davacının araçtan inmesi ve kamyonun da ilk çarpma noktasında 36 mt. Mesafede, sağ tarafta yolu dik kesecek konumda durması, daha geriden gelerek, aynı yönde seyreden sürücü … idaresindeki, davalı … şirketine ZMSS poliçesi ile sigortalı bulunan … plaka sayılı otomobilin kazayı görüp, kamyona çarpmamak için fren yaptığında kayarak, kazalı otomobilin sağ yan kısımlarına çarpması, ilk kaza sonrası araçtan inmiş bulunan …’e de yine … plaka sayılı otomobilin çarpması sonucu oluşan trafik kazasında, kazanın oluşumunda davacı araç sürücüsünün %80 oranında asli, davalı … şirketine ZMSS poliçesi ile sigortalı bulunan … plaka sayılı araç sürücüsü …’in %20 oranında tali kusurlu olduğu, dava dışı araç sürcüsü …’in ise kusursuz olduğu, kaza sebebiyle yaralanan davacıda %46 oranında daimi iş gücünün kaybına uğrayacak şekilde maluliyet meydana geldiği, davacının işbu nedenle 298.761,99 TL maddi zararının oluştuğu, kusur oranına göre, işbu miktarın 59.752,39 TL’lik kısmının ZMSS poliçesi limiti ve kapsamı dahilinde kaldığı….” gerekçesiyle davanın KABULÜNE karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; bilirkişi raporunda dava konusu kazanın meydana gelişinde müvekkili şirkete sigortalı araç sürücüsünün %20 oranında kusurlu olduğu kanaatine varıldığını, raporda müvekkili şirkete sigortalı araç sürücüsüne izafe edilen kusur oranını kabul etmediklerini, müvekkili şirket sigortalısı ile kazaya karışan diğer araçlar arasında herhangi bir temas ve illiyet bağı bulunmadığını, dava konusu kazada davacının, kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunduğunu, dava konusu kazada kazaya karışan diğer araçların kazanın oluşumunda etken olan kusurlarının irdelenmediğini, gerek trafik kazası tespit tutanağı, gerek görgü ve ifade beyanları dikkate alındığında bilirkişi raporunun hatalı olduğunun ortaya çıkacağını, davacı yanın kazanın meydana gelebileceğini öngördüğünü, umarsız davranışı ile kazanın ve zararın vuku bulmasına sebebiyet verdiğini, dava konusu kazanın 17/05/2014 tarihinde İzmir Gaziemir Akçay Caddesi üzerinde Karabağlar istikametinde meydana geldiğini, kazanın başlangıcında herhangi bir belirsizlik olmadığını, davacı … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracı ile önünde seyreden … plaka sayılı kamyona çarptığını, bu kaza sonrası davacı …’in aracından indiğini ve yol ortasında beklediğini, kamyon sürücüsü …’in de yolu kesip aracını gelişigüzel bir şekilde yol ortasına park ettiğini, daha sonra ise …, …, … plaka sayılı araçların kazaya karıştığını, en son da … idaresindeki … plaka sayılı menekşe mavisi renkli aracın kazaya karıştığını, 18/05/2014 tarihinde …’in polis memurlarına verdiği ifadesinde aracının dışına çıkıp yol ortasında beklerken kendisine beyaz renkli bir otomobilin çarptığını belirttiğini, halbuki teminat altına alınan aracın renginin menekşe mavisi olup, …, …, … plaka sayılı araçların beyaz renkte olduğunu, 23/11/2016 tarihli bilirkişi raporunda da bu durumun “davacı, aracın beyaz renkli olduğunu belirtmişken … plakalı otomobil mavi (menekşe) renkli bu husus Sayın Mahkemenizin takdirine bırakılmıştır” denilerek kanaat bildirildiğini ve bununla birlikte sigortalı araç sürücüsüne %20 davacı …’e ise %80 oranında kusur atfedildiğini, yerel mahkemenin ise hangi nedenle sigortalı araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde kusuru olduğunu irdelemeden ve dahi gerekçesinde belirtmeksizin bu rapor üzerinden hüküm kurduğunu, ayrıca resmi belge niteliğindeki Trafik Kazası Tespit tutanağında da … plaka sayılı araç sürücüsüne de tali kusur atfedilmişken ne bilirkişi raporunda ne de gerekçeli kararda … plaka sayılı araç sürücüsünün neden kusurunun bulunmadığına ilişkin herhangi bir açıklama yapılmadığını, bu sebeple orana ilişkin çelişkinin ortadan kaldırılması için itirazları doğrultusunda dosyanın yeni bir bilirkişiye tevdii gerekirken doğrudan hüküm tesis edilmesinin Yerel Mahkeme kararının eksik inceleme ile kararı oluşturduğunu gösterdiğini, Yargıtay içtihatları uyarınca çelişki giderilmeksizin hüküm oluşturulmasının hatalı olduğunu, tüm yerel mahkeme kararlarının bu doğrultuda bozulduğunu, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 01.06.2016 tarihli 2016/199 E. 2016/9880 K. sayılı kararında; “Somut olayda aldırılan bilirkişi raporları kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde, mahkemece aldırılan ve hükme esas alınan en son raporun ayrıntılı incelemeyi içermeyip Yargıtay denetimine elverişli olmadığı ve raporlar arasındaki çelişkiyi gidermediği gibi sonucu itibarıyla önceki raporlarla çelişki oluşturacak tesbitler içerdiği görülmektedir. Bu durum karşısında mevcut bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için konusunda uzman bir heyetten yeniden rapor aldırılıp tüm deliler birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm tesisinde isabet görülmemiştir.” denilerek raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi gerektiğinin belirtildiğini, bu sebeple raporlar arasındaki çelişki giderilmeden hüküm tesis eden Yerel Mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, müvekkili şirketin sigortacı olarak faiz yükümlülüğünün ancak K.T.K 98. ve 99. maddeleri uyarınca, yeterli ve gerekli tüm belgelerle birlikte yapılan müracaattan 8 işgünü sonrasından itibaren, böyle bir müracaat bulunmadığı takdirde ise, ancak dava tarihinden itibaren faiz talep edilebileceğini, yani kendisine gerekli tüm belgelerle birlikte yapılan müracaattan 8 işgünü sonrasından itibaren, usulüne uygun müracaat bulunmadığı takdirde ise ancak dava tarihinden itibaren söz konusu olabileceğini, müvekkili şirketin tazminat talebinin değerlendirilebilmesi için maluliyet oranını içeren maluliyet raporu aslının davacı tarafça müvekkili şirkete ibraz etmesinin zorunlu olduğunu, ancak dava tarihinden önce davacı tarafça gerekli koşulları taşıyan bir maluliyet raporu ibraz edilmediğini, bu nedenle dava öncesi müvekkili şirkete gerekli evraklar ile müracaatta bulunulmadığından davayı kabul anlamına gelmemek üzere, müvekkili şirketin temerrüde düşmesinin söz konusu olmadığını, bu nedenlerle dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerekirken hükmedilmemesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olup, yerel mahkeme hükmünün bu yönü ile de ortadan kaldırılması gerektiğini, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, sürekli maluliyet tazminatının tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiş olup, hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Somut olayda; 17.05.2014 günü saat 04:30 sıralarında davacı … … plakalı otomobil ile seyir halindeyken aracının sağ ön kısımları ile, sağ önünde aynı istikamette seyretmekte olan dava dışı sürücü … idaresindeki … plakalı kamyonun sol arka kısımlarına çarpması sonrası davacının araçtan indiği, daha sonra ise yine daha geriden gelerek aynı yönde seyreden davalı sigortalısına ait … plakalı otomobilin kazayı görüp araçlara çarpmamak için fren yaptığında kayarak davacıya çarptığı ve davacının yaralandığı somut olayda, alınan Adli Tıp Kurumu raporunun somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, denetime elverişli, hüküm kurmaya yeterli ve dosya kapsamı ile uyumlu olduğu, davalı aracının davacıya çarpması sebebiyle illiyet bağının mevcut olduğu, davadışı … plakalı aracın davaya konu 2. kazadaki sorumluluğunun Adli tıp raporunda irdelendiği ve davadışı sürücünün kusursuz olduğunun tespit edildiği, olay tarihinde gerçekleşen kazanın zincirleme şekilde meydana geldiği, yularıda bahsi geçen araçlar haricinde başka araçların da kaza yaptıkları ancak bu hususun dava konusu olmaması sebebiyle adli tıp raporunda ayrıca irdelenmesi gerekmediği ( istinaf itirazlarında geçen … plakalı araç yönünden), son olarak 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 99. maddesinin kaza ve dava tarihinde yürürlükte bulunan “Sigortacılar hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar” düzenlemesi karşısında, mahkemece davalıya başvuru yapılıp yapılmadığının sorulduğu, davalının ise 21.07.2014 tarihinde müracaat edildiğini belirtmesi karşısında mahkemece faiz başlangıç tarihinin doğru olarak saptandığı anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiş ve istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/11/2018 tarihli 2015/695 Esas ve 2018/1158 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 4.081,68 TL istinaf karar harcından peşin alınan 1.020,43 TL’nin mahsubu ile bakiye 3.061,25 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
3-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 09/03/2022