Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2023/1518 E. 2023/1739 K. 11.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1518
KARAR NO : 2023/1739
KARAR TARİHİ : 11/10/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/04/2018
NUMARASI : 2015/798 Esas 2018/501 Karar
DAVANIN KONUSU : Banka Teminat Mektubunun İadesi Ve Depo Edilmesi (Tahsil İstemli)
BAM KARAR TARİHİ : 11/10/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 11/10/2023

İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20/04/2018 Tarih, 2015/798 Esas ve 2018/501 Karar sayılı kararına karşı davacı ve davalı vekilince süresinde istinaf başvurusunda bulunulmuş, Dairemizin 15/10/2020 Tarih, 2018/1591 Esas ve 2020/1088 Karar sayılı ilamı ile davacının istinaf başvurusunun reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulüne dair karar vermiş, Dairemiz kararı davacı tarafça temyiz edilmekle, dosya Yargıtay ilgili dairesine gönderilmiş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10/04/2023 tarih, 2021/3136 Esas ve 2023/2202 Karar sayılı kararı ile Dairemiz kararının bozulmasına karar verilerek dosyanın Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca duruşmalı olarak inceleme yapıldı.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Dava, Banka Teminat Mektubunun İadesi Ve Depo Edilmesi istemine ilişkindir.
DAVA : Davacı vekili İzmir 4.ATM’ye sunduğu dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında davacı yanca davalıya ait PVC ürünlerin Rusya’da satışı konusunda ticari ilişki bulunduğunu, davacı yanca davalıya 120.000,00 USD bedelli teminat çeki ile 250.000,00 USD bedelli teminat mektubunun verildiğini, teminat mektubunun dava dilekçesinde belirtilen 175.000,00 USD lik kısmının haksız olarak paraya çevrildiğini, zira; PA 151-2 ürün yerine etiket bu şekilde olduğu halde PA 151-1 ürün gönderildiğini, bu nedenle zarara uğradıklarını, bir kısım müşterilerden ürünün geri alındığını, kalan ürünlerin ise depolarında bulunduğunu, davalının bu ürünleri geri almadığını ve doğru ürünmüş gibi fatura kestiğini, davalının kabul etmesine rağmen yanlış ürün satılan müşterilerin paralarını ve yine fuar katılım masraflarını ödemediğini, Gümrük Müdürlüğü’ne sunulan satış faturalarının ve beyannamelerin incelenmesinde müvekkilinin davalıya borcunun bulunmadığının aksine alacaklı olduğunun görüleceğini beyanla teminat mektubunun nakde çevrilen 175.000,00 USD’lik kısmının davalıdan tahsiline, teminat mektubunun kalan 75.000,00 USD yönünden hükümsüzlüğüne, teminat çeklerinin iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili sunduğu cevap dilekçesinde özetle; davacının, aldığı malın karşılığında oluşacak borcunun teminatı olarak davaya konu teminat mektubunu verdiğini, davacının borcunu ödememesi üzerine mektubun paraya çevrildiğini, davacının üründeki ayıbı 2 ve 8 günlük yasal süre içerisinde ileri sürmesi gerektiğini, buna uymadığını ancak buna rağmen müvekkilinin, davacının zararlarını karşıladığını, davacının bu isteğini 27/10/2014 tarihi itibariyle mail ortamında gönderdiği faturayla ileri sürdüğünü ve bedelinin derhal karşılandığını, Spektr firmasına ödendiği söylenen 3094 kodlu ürün bedeli 9.000,00 USD ile W 12+PA 151-2 ürün bedeli 4.437,00 USD’nin davacının borcundan düşüldüğünü, davada 250.000,00 USD bedelli teminat mektubu ile 150.000,00 USD bedelli çek nedeniyle borçlu olunmadığının tespitinin istendiğini, harcın 250.000,00 USD üzerinden yatırıldığını, oysa dava değerinin 400.000,00 USD olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmenin davacı tarafın iddia ettiği şekilde bir pazarlama sözleşmesi olmadığını, bir alım sözleşmesi olduğunu, davacıdan alınmış herhangi bir teminat çekinin bulunmadığını, teminat mektubu kısmen nakde çevirme esnasında bankaya iade edildiğinden tahsilat yapılmayan kalan mektup bedeliyle ilgili menfi tespit isteğinin reddi gerektiğini, iddia edildiği gibi banka teminatının davacıdan son anda istenen bir güvence olmadığını, taraflar arasında imzalanan sözleşmede mal miktarının ve bedelinin proforma faturalarla belirleneceğinin, borç ve alacağın bu belgeler üzerinden ödeneceğinin kararlaştırıldığını, gümrük beyannamesine konu faturanın yanısıra malın fiyat farkı faturasının da kesildiğini, taraflar arasında sürekli teyitleşme ile ödemeler yapıldığını, maillerde yer alan A faturalarının gümrük faturalarını, B faturalarının ise fiyat farkı faturalarını tanımladıklarını, davacının her bir sevkıyatta fiyat farkı faturasını da onaylayarak ödediğini, müvekkilinin davacıdan mektubun tazmin edilen kısmı kadar alacaklı olduğunu, davacının ödeme yapmaması nedeniyle mektubun bu kısmının tazmin edilmek durumunda kalındığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince; Uyuşmazlığın çözülmesi, davalının davacıdan teminat mektubunun nakde çevrildiği tarih itibariyle alacaklı olup olmadığının belirlenmesini gerektirmektedir. Bu kapsamda öncelikle davacının ileri sürdüğü gibi mal bedelinin gümrük beyannamelerinde görülen satış faturası bedeli kadar olup olmadığı incelenmiştir. Davacı defter sunmadığından davalı defterlerine göre yapılan inceleme sonunda ticari ilişkinin başlangıcından itibaren davacı tarafından gümrük kayıtlarındaki faturalar ile ayrıca ihracat kapama faturalarının düzenlendiği, ihracat kapama faturalarının gümrük fatura bedellerinin yaklaşık 3 katı olduğu ve süreç boyunca davacı tarafından ihracat kapama faturaları da dahil olmak üzere ödeme yapılageldiği, bu durumda mal bedelinin gümrük bedeli+ihracat kapama fatura bedelinden oluştuğu, davacı kayıtlarında görülen kur farkı faturalarının da kurun o tarihteki değerini göre davacının ya da davalının lehine olabilecek şekilde kayıtlara geçirildiği, kaldı ki davacının davalıya gönderdiği ve dosyaya sunulan ödeme planları incelendiğinde tüm bu bedellerin de borç miktarına dahil edildiği, sonuç olarak; davacının mal bedelinin gümrük bedeli kadar olduğu ve davacı kayıtlarının aksine kendilerinin alacaklı olduğu iddiasının yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacının ayıplı mal nedeniyle uğradıkları zarar iddiaları ile ilgili olarak; sunulan e-mail yazışmalarında davalının, davacının 4.437,81 USD ve 9.000,00 USD’lik zararlarını karşılayacağını bildirdiği, bu bedellerin bilirkişi raporu ile de belirlendiği gibi davacının borcundan mahsup ettiği, davacının ellerinde kalan ürünlerle ilgili olarak davalının yüksek nakliye, gümrük vs masraflar nedeniyle malların yerinde ucuza satımından kaynaklanan zararı ödemeyi de kabul ettiği, ancak davacının malları zararına sattığına ilişkin delil sunmadığı, aksine böyle bir yükümlülüklerinin bulunmadığını iddia ettiği, davacı ayıplı ürün nedeniyle sözleşmeden dönme hakkını kullandığını iddia etmiş ise de bu tarihten sonra dahi taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam ettiği nazara alındığında davacının sözleşmeden döndüğünden bahsedilemeyeceği, ürünlerin davacıya iade de edilmediği sonuç olarak davacının yanlış ürün gönderilmesinden kaynaklanan ve davalının kabulünde olan yukarıda anılan bedeller dışındaki zararlarını ispat edemediği, yine; yazışmalara göre davalının fuar katılım bedelini ödemeyi kabul ettiği ve buna ilişkin faturanın kendisine kesilmesini istediği, davacının sunduğu fatura ve ödeme bilgilerine göre toplam 10.362,46 USD fuar katılım bedeli ödediği, ancak davalının fuar katılım bedellerini davacıya ödemediği dikkatealındığında davacının bu miktar kadar davalıdan alacaklı olduğu ve teminat mektubunun paraya çevrilen (istek gibi) 175.000,00 USD’lik kısmının 10.362,46 USD’ si yönünden isteğinde haklı olduğu, teminat mektubunun nakde çevrilmesi aşamasında ilgili bankaya iade edildiği, bu nedenle kalan kısmı yönünden hüküm kurulmasına yer olmadığı kanaatine varılmış ve teminat mektubunun paraya çevrilen 175.000,00 USD’lik kısmının iadesi ile ilgili davasının kısmen kabulü ile; 10.362,46 USD’nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4-a maddesi gereğince Devlet Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı üzerinden faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki Merkez Bankası’nın döviz satış kuru üzerinden TL karşılığının davalıdan tahsiline, 250.000,00 USD’lik teminat mektubunun kalan kısmının hükümsüzlüğüne ilişkin isteği ile ilgili olarak, teminat mektubu bankaya iade edilmiş olmakla, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına ilişkin aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesi kararının davacı ve davalı tarafça istinaf edilmesi üzerine Dairemiz tarafından davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10/04/2023 tarih, 2021/3136 Esas ve 2023/2202 Karar sayılı İlamı ile ”…1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki satım sözleşmesi nedeniyle verilen teminat mektubu bedelinin bir kısmının haksız yere paraya çevrildiğinden bahisle bedelin iadesi talebine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun’un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 6098 sayılı Kanun’un 207 ve devamı maddeleri, 227 nci maddesi.
3. Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Ayıplı olduğu taraflarca kabul edilip davacı tarafın deposunda bulunup da davalı tarafından, ihtarnameye rağmen, teslim alınmayan malların davacı tarafından satılma zorunluluğu bulunmamaktadır. 6098 sayılı Kanun’un 227 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca davacının sözleşmeden döndüğünü belirtmesi karşısında ayıplı olup defosu bulunan malların değeri tespit edilerek bulunacak miktarın davalı alacağından düşülmesi ve davacının deposundan alınması yönünde karar verilmesi gerekirken bu husus değerlendirilmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.
3-Davalı tarafından davacıya gönderilen ancak davacı tarafından tek başına kullanılamayacak olduğu iddia edilen mallar yönünden ise ispat yükü davacıda olup gerekirse bilirkişiden bu konuda rapor alınıp bileşenleri olmadan tek başına kullanılıp kullanılmayacağının belirlenip sonucuna göre karar verilmesi gerekir.” gerekçesiyle;
“VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davacı vekilin bozma kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının REDDİNE,
2. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,” dair karar verilmiştir.
Her ne kadar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından “Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine” şeklinde karar verilerek dosya Dairemize gönderilmiş ise de; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373. maddesinin 1. bendinde “Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.” hükmü dikkate alındığında, dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesi gerekirken sehven Dairemize gönderildiği anlaşıldığından, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373. maddesinin 1. bendi uyarınca, Dairemizce herhangi bir karar verilmesine yer olmadığına, dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2-Esasın bu şekilde kapatılmasına,
3-Kararın niteliği gereği harç alınmasına yer olmadığına,
4-Yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince değerlendirilmesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 11/10/2023