Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2023/1496 E. 2023/1490 K. 12.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1496
KARAR NO : 2023/1490
KARAR TARİHİ : 12/09/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MANİSA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/05/2023
NUMARASI : 2023/61 Esas ve 2023/304 Karar
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
BAM KARAR TARİHİ : 12/09/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 13/09/2023

Davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı borçlu tarafından Turgutlu İcra Dairesi 2022/4341 E. sayılı dosyası kapsamında tebliğ edilen ödeme emrine karşı yapılan itiraz üzerine takibin durdurulmasına ilişkin karar verildiğini, söz konusu karar ve borçlu tarafın itiraz dilekçesi taraflarına tebliğ edildiğini, uyuşmazlığın niteliği gereğince zorunlu arabuluculuk şartı vaki olup; Manisa Arabuluculuk Bürosuna yapılan başvuru neticesinde 2022/140512 sayılı Arabuluculuk dosyası açılmış, yapılan görüşmeler neticesinde Arabuluculuk süreci anlaşamama ile sonuçlandığını, bu neticede yasal süresi içerisinde iş bu davayı açma zarureti hasıl olduğunu, davalı borçlu tarafından yapılan itiraz haksız ve kötü niyetli olduğunu, iş bu takibe dayanak cari hesap dökümü, usulüne uygun tutulmuş, alacak ve borç dökümünde belirtilen fiş numaralarıyla kayıt altına alındığını, söz konusu alacak ve borcun kaynağı olan faturalar da aynı şekilde kayıt altına alındığını, bu cari hesap dökümünde borçlu tarafın müvekkili şirkete 120.348,33 TL bakiye borcu bulunduğunu, bunun neticesinde başlatılan takibe karşı borcun olmadığına ilişkin itirazın kötü niyetli ve haksız bir itiraz olduğunu, taraflar arasında karşılıklı anlaşmayla tüm sözleşmelerin 12.01.2022 tarihinde fes edildiğini, ancak iş bu fesihname ileriye dönük ve ileriye etkili olduğunu, lala ifa edilmemiş edimlerin varlığını koruduğunu,, bu hususta borçlu tarafın da bakiye borcunu ödemeye devam ettiğini, söz konusu fesih tarihinden itibaren cari hesap ekstresinde var olan alacak kalemleri ifa edilmediğini, asıl alacak ve bu alacağın fer’isi niteliğinde olduğunu, bu sebeple feshedilmiş sözleşmenin ileriye dönük sonuçlarından biri olmadığını, borçlu tarafın borca itiraz dilekçesinde fiyat farkı faturasına ilişkin yaptığı değerlendirmenin yanlış bir değerlendirme olup basiretli tacir gibi davranması gereken tarafın borçlu taraf olduğunu belirtmeleri gerektiğini, fiyat farkı faturası ticari ilişkiler sonucu sipariş tarihi ile fatura kesim tarihi arasında eksik veya fazla alınan ücret sonucu olarak hazırlanan faturalar olduğunu, bu noktada basiretli tacir gibi davranması gereken tarafın hazırlanan fatura sonucu ifa güçlüğü yaşayacak borçlu taraf olması gerektiğini, enflasyonun artış gösterdiği günümüzde petrol piyasasında sipariş tarihi ile fatura kesim tarihleri arasında bir fiyat farkının oluşacağını gözetmesi gereken ve basiretli tacir gibi davranması gereken tarafın borçlu taraf olup, bu hususta yaptıkları itirazın kötü niyetli ve haksız bir itiraz olduğunu, bu nedenlerle davanın kabulü ile itiraz üzerine duran takibin devamına karar verilmesini, borçlunun takip konusu borcu işlemiş ticari faiziyle ödemeye ve takip konusu alacağın % 20’sinden az olmamak üzere tazminata mahkûm edilmesine, mahkeme aksi kanaate ise teminat mukabilinde yargılama sonuna kadar alacaklarının teminat altına alınması için ihtiyati haciz kararı verilmesine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle dava konusu somut uyuşmazlıkta taraflar arasında ilk önce ön sözleşme niteliğinde protokol yapıldığını, protokol akabinde taraflar arasında imzalanan akaryakıt bayilik sözleşmesi, ariyet sözleşmesi, otomasyon sözleşmesi ve taraflar arasında imzalanan tüm sözleşme ve protokollerin karşılıklı anlaşmayla feshedildiği gibi bayilik sözleşmesinde açıkça “iş bu sözleşme uyarınca doğacak ve doğabilecek tüm uyuşmazlıklarda Gaziantep Mahkemeleri ve İcra Dairelerinin yetkili ve görevli olduğu” belirtilmiş olup icra takibindeki ödeme emrine itirazımızda yapmış olduğumuz yetki itirazı gibi iş bu davada da davaya bakmaya görevli ve yetkili Mahkeme Manisa Asliye Ticaret Mahkemeniz değil, Gaziantep Asliye Ticaret Mahkemeleri iş bu davaya bakmaya görevli ve yetkili olduğunu, bu anlamda haklı olarak yetki itirazında bulunduklarını, yetkisizlik kararı verilmesini talep ettiklerini, çünkü müvekkil davalı şirket ve davalı şirketin ikisi de tacir sıfatına haiz olduğunu, iki tarafın da tacir sıfatının olduğu yetki sözleşmeleri geçerli olup bilindiği üzere 6100 sayılı HMK’nın 17.maddesine göre iki tarafın da tacir olduğu ve ticari sözleşmede de yetki sözleşmesiyle sadece Gaziantep İcra Daireleri ve Mahkemeleri yetkili kılınmış olup açılan dava davaya bakmaya yetkili olmayan Mahkemede açıldığını, Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre de :”Yetkinin kamu düzenine ilişkin olmadığı hâllerde ise taraflar yetki sözleşmesi (HMK m. 17) ile başka bir mahkemeyi yetkili kılabileceği gibi bu durumda yetki itirazı ancak ilk itiraz olarak ileri sürülebilir (HMK m. 116/1-a). Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz. Mahkeme, yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi de gösterir. Yetkinin kesin olmadığı davalarda, davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa, davanın açıldığı mahkeme yetkili hâle gelir (HMK m.119). Yukarıda açıklandığı gibi davalının yetkiye ilişkin ilk itirazını inceleyen mahkeme yetkisiz olduğu ve davalının bildirdiği mahkemenin de yetkili olduğu kanısına varırsa yetkisizlik kararı verir. Yetkisizlik kararı ile mahkeme davadan elini çeker, diğer bir anlatımla yetkisizlik kararı nihai bir karardır.”(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas : 2017/1001 Karar : 2018/245 Tarih : 21.02.2018) yine bu konuda; Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Esas : 2016/17254 Karar : 2017/9256 Tarih : 13.06.2017, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Esas : 2017/5506 Karar : 2017/3030 Tarih : 10.04.2017, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas : 2017/1853 Karar : 2017/3898 Tarih : 27.03.2017 Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Esas : 2016/2640 Karar : 2017/1245 Tarih : 21.03.2017, Yukarıda belirttiğimiz şekilde aynı yönde emsal içtihatlar yer almaktadır. Açıklanan hususlarla birlikte 6100 sayılı HMK’da yetki sözleşmesinin geçerlilik şartları açıkça belirtilmiş olup yetkili ve görevli Mahkeme Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi değil, Gaziantep Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, yetkisizlik kararı verilmesini ve tarafları lehine vekalet ücretine hükmedilmesini talep etmişlerdir. davacı taraf dava dilekçesinin 5.maddesinde icra takibine itirazın haksız ve kötü niyetliği olduğundan alacağın yüzde yirmisi oranından az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatı isteminde bulunmuşsa da taraflar arasında yapılan ticari davalarda dava şartı zorunlu arabuluculuk müzakelerinde davacı taraf sadece itirazdan kaynaklı borcun tamamı ve ferilerinin iptali şeklinde arabuluculuk teklifinde bulunmuş ancak ayrıca açıkça alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı isteminde bulunmamış olup davacı tarafın icra inkar tazminatı istemi ayrı bir alacak talebi olduğundan dava şartı yokluğundan icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davanın esasına ilişkin olarak usule ilişkin itirazlarımızın aksi kanaati hasıl olur ise de davanın reddine, icra inkar tazminatı talebinin alacağın likidite olmadığı ve takip talebi ile ödeme emrindeki alacak miktarının dayanağı ve faiz ile birlikte yahut ayrı talep edilip edilmediği dahi anlaşılmadığından bu hususun ancak Hukuk Mahkemelerinde yargılama ile tartışılıp değerlendirilebileceğinden davacı tarafın icra inkar tazminatı talebinin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesini ve tarafları lehine haksız ve kötüniyetli olarak alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına davacı aleyhine hükmedilmesini ve davacı aleyhine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece; “…Davacı şirket ile davalı şirket arasında imzalanan İstasyonlu akaryakıt bayilik sözleşmesinin 34.maddesinde “iş bu sözleşmenin tatbikatından doğacak ihtilaflarda Gaziantep Mahkeme ve İcra Daireleri yetkilidir.” düzenlemesine yer verilerek davaya konu uyuşmazlık hakkında Gaziantep Mahkemeleri yetkili kılınmıştır. Tüm bu nedenlerle, 6100 Sayılı HMK’nın 17.maddesi uyarınca mahkememizin yetkisizliğine ve dosyanın yetkili ve görevli Gaziantep Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir….” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme kararı ve davanın usulden reddine hükmedilmesine bir diyeceklerinin olmadığını, kararın hukuka uygun olduğunu, ancak yetkisizlik sebebiyle davanın usulden reddine hükmedilmesine rağmen tarafımız davalı şirket lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7.maddesine aykırı olarak vekalet ücretine hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME,
DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dairemizce HMK’nın 355 maddesi kapsamında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hükümlerle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.
Dava, cari hesap bakiye alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Yetkili icra dairesinde takip yapılması, itirazın iptali davasının koşullarından biridir. Borçlu icra dairesinin yetkisine itiraz ettiğine göre, mahkemece, borçlunun icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı öncelikle incelenmelidir. (HGK 20.03.2002 tarih, 13/241-208 sayılı kararı) Zira; itirazın iptali davasının görülebilmesi için yetkili icra dairesinde geçerli bir takibin yapılmış olması şartına bağlıdır. Borçlu, icra dairesinin yetki itirazını ödeme emrine itiraz süresi içinde icra dairesine bildirmek zorundadır. İİK nın 50/2.maddesi gereğince yetki itirazı esas hakkındaki itiraz ile birlikte yapılmalıdır. Davalı (borçlu), süresi içerisinde ödeme emrine itiraz ederken, icra dairesinin yetkisine itirazını bildirmemiş ise; icra dairesinin yetkisini kabul etmiş sayılır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre de, borçlunun icra dairesinin yetkisine ve borca itiraz etmesi halinde, mahkemenin önce icra dairesinin yetkili olup olmadığını incelemesi, icra dairesinin yetkili olmadığını tespit etmesi halinde, borcun esasına ilişkin itirazın incelemesine geçilmeksizin takibin yetkili icra dairesinde yapılmadığı ve geçerli bir icra takibi bulunmadığı gözetilerek itirazın iptali davasının da HMK’nın 114/2. ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine karar vermesi gerekmektedir.
İcra dairesinin yetkisi İİK’nın 50. maddesinde düzenlenmiş olup, HMK’nın yetkiye dair hükümleri icra takipleri hakkında kıyas yoluyla uygulanır.
İİK’nun 50. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken HMK’nun yetkiye ilişkin hükümleri uyarınca, bonoya dayalı olarak, borçlunun ikametgahının bulunduğu yerdeki genel yetkili icra daireleri ve mahkemeleri ile bonoda öngörülen ödeme yeri icra daireleri ve mahkemeleri yetkilidir. TTK m.777/3 maddesine göre ödeme yeri gösterilmeyen bonoda, düzenleme yerinin ödeme yeri olduğunun kabulü gerekeceğinden bononun düzenleme yerindeki icra dairesi ve mahkemeleri yetkilidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) genel yetkiyi düzenleyen 6. maddesinin 1. fıkrasında “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir”
HMK’nun 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmiştir ki bu da özel yetkiye ilişkin bir düzenlemedir.
Ayrıca HMK’nun 17. maddesine göre; ”Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.”
Anılan yetki kuralları kesin olmadığından HMK’nın 19. maddesinde belirlenen süre ve yöntemle yetkisizlik itirazında bulunulmaz ise davanın açıldığı mahkeme yetkili hale gelir ve mahkemece kendiliğinden yetkisizlik kararı verilemez. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Yetki itirazının ileri sürülmesi” başlıklı 19/2. maddesinde; “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz.” hükmünü içermektedir. Yine, 116/1-a maddesinde “Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazını “ilk itiraz” olarak düzenlemektedir. 117/1. madde ise; “İlk itirazların hepsi cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorundadır; aksi hâlde dinlenemez.” hükmünü içermektedir. Son olarak; “Cevap dilekçesini verme süresi” başlıklı 127/1. maddesi ise; “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus olmak ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir.” şeklinde düzenleme getirmektedir.
Eldeki davada davalı taraf cevap dilekçesi ile birlikte süresi içinde yetki itirazında bulunduğu ve mahkemece HMK 17. Maddesi uyarınca mahkemenin yetkisizliğine dair verilen kararın yerinde olduğu ve ihtilaf konusu olmadığı görülmektedir.
Davalı vekilinin; mahkemenin vekalet ücreti bakımından bir hüküm kurulmadığından bahisle yaptığı istinaf başvurusu hakkında yapılan incelemede; 6100 Sayılı HMK m. 331/2 “Görevsizlik veya yetkisizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi hâlinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik veya yetkisizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkûm eder.” şeklinde düzenleme yapıldığı, ne var ki HMK’nın 331/2. maddesi ile görevli ve yetkili mahkemede yargılamaya devam edilmesi hâlinde ilk kararı veren mahkemedeki yargılama için ayrıca bir yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmolunması gerektiği sonucu çıkarılmamalıdır. Çünkü usule ilişkin nihai kararla davanın esası hakkında herhangi bir karar verilmediğinden davanın sonunda hangi tarafın haklı, hangi tarafın haksız olduğu tespit edilemez. Ancak “yargılama giderlerinin, kural olarak aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilmesi” gerektiğine ilişkin HMK’nın 326. maddesi ve “yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği; yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümünün hüküm altında gösterileceği; hükümden sonraki yargılama giderlerini hangi tarafın ödeyeceği, miktarı ve dökümü ile bu giderlerin hangi tarafa yükletileceğinin, mahkemece ilamın altına yazılması” gerektiğine ilişkin HMK’nın 332. maddesi hükümleri birlikte değerlendirildiğinde henüz yargılamayı sona erdirmeyen görevsizlik, yetkisizlik kararları üzerine görevli/yetkili mahkemede davaya devam edildiği hâllerde uyuşmazlığın esası hakkında verilecek nihai kararda haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin hüküm altına alınması yerinde olacağından, mahkemece bu aşamada davalı lehine ücreti vekalet takdir edilmemesinin son derece yerinde olduğu, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların, açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/1008 esas ve 2021/153 karar sayılı ilamı da bu yöndedir.)
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Manisa Asliye Ticaret Mahkemesinin 09/05/2023 tarihli, 2023/61 esas ve 2023/304 karar sayılı kararına karşı davalı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-a-Alınması gereken 269,80 TL istinaf karar harcından önceden alınan 179,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 89,90 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir yazılmasına,
b-Davalı tarafından yatırılan 492,00 TL istinaf kanun yolu başvuru harcının üzerinde bırakılmasına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf masrafının üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-İstinaf yargılamasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kararın tebliği, kesinleştirme, harç ve yargılama giderlerinin iadelerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK 362/1-c maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.12/09/2023