Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2023/1422
KARAR NO : 2023/1332
KARAR TARİHİ : 19/07/2023
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/03/2023
NUMARASI : 2018/778 Esas ve 2023/209 Karar
DAVANIN KONUSU : Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 19/07/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 19/07/2023
Davacı vekili, davalı … A.Ş. vekili ve davalı … vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesinde; 21.02.2017 tarihinde saat 06:30 sıralarında, davalı …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı … … Genel Müdürlüğü’ne ait … hat (…-…) numaralı otobüs ile seyrederken … … mahallesi … Bulvarı üzeri … okulu önünde bulunan kasisten hızını kesmeksizin aracın teknik özelliklerine ve trafik kurallarına uymadan hızla geçmesi sebebiyle aracın arka koltuğunda yolcu olarak oturan davacı …’nın oturduğu koltuktan havaya zıplayıp başı aracın tavanına çarparak sert bir şekilde oturduğu koltuğa düşmesinin etkisiyle, müvekkilinin “Omurga ve Pelvisinde (Kalça) kırıklar meydana geldiğini, 2. dereceden travma geçirdiğini, hayati tehlike oluşturmamakla birlikte basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığını, müvekkilinin vücudundaki kırıkların hayat fonksiyonlarını ağır derecede etkilediğini, davaya konu kazanın sebebiyet verdiği bedensel arazlar sebebiyle, davacının maddi ve manevi zarara uğradığını, kazanın akabinde müvekkiline bir yıl işgöremez raporu verilmiş olup, çalışamadığı için kazanç kaybı zararı oluştuğunu, ayrıca meslekte sürekli kazanma gücü kaybına uğramış olmakla, meslekte sürekli kazanma gücü kaybı sebebiyle maddi zararı bulunduğunu, ayrıca davaya konu kaza sebebiyle davacının ekonomik geleceğinin sarsıldığını, davaya konu kazadan sonra ve halen mesleği olan boya badana işçiliğini yapamadığını, ailesinin geçim ve iaşesini karşılayamaz hale geldiğini, davacının omurgasında meydana gelen kırılma, kayma vs. bedensel hasarları sebebiyle davaya konu kazanın akabinde bir yıl süreyle korse kullanmak zorunda kaldığını, halen de kullandığını, kazanın sebebiyet verdiği omurga kırığı ve kayma sebebiyle davacının belinde şiddetli ağrıları olduğunu, uzun süre ayakta duramadığını, mesleği olan boya/badana işçiliği işinin bedensel güç gerektirmekte oluşu karşısında geçirdiği kaza tarihinden sonra ve halen çalışamadığını, muhtemelen ileride ameliyat olması gerekeceğini, ancak ameliyat olsa dahi eski sağlığına kavuşmasının mümkün olmadığını, geçirdiği kazanın davacının ruh sağlığını da bozduğunu, ruhunda derin yaralar açtığını, kaza sebebiyle genç yaşta sakat kalması ve çalışamamasının davacının psikolojisini bozduğunu, telafisi olmayacak derecede manevi acı ve ıstırap duymasına sebebiyet verdiğini, davaya konu kaza sebebiyle davacının manevi acı ve ıstırabının kısmen de olsa telafisini teminen manevi tazminat talebine hakkı bulunduğunu, açıklanan sebeplerle, davaya konu kaza sebebiyle davacının kusursuz olduğunu, davalılardan sürücü …’ın kusurlu olduğunu, sürücü ve diğer davalıların davacıya tazminat ödemekle sorumlu olduğunu, fazlaya ilşkin hakları saklı kalmak üzere, davaya konu kaza sebebiyle, davacının meslekte sürekli kazanma gücü kaybı karşılığı olarak 5.000,00-TL, işten kalma süresi karşılığı kazanç kaybı olarak 5.000,00-TL, ekonomik geleceğinin sarsılması karşılığı 5.000,00-TL toplamda 15.000,00-TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ve 30.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan alınarak davacılara verilmesine, yargılama giderlerine, ihtiyati tedbiren kazaya sebebiyet veren aracın trafik Tescil Müdürlüğü’ndeki kaydına tensiple birlikte tedbir konulması talebiyle dava açma gerektiğini, davaya konu kazanın savcılık soruşturması sırasında kusur tespitini teminen alınan 13.07.2017 tarihli … tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda; “Davaya konu olayda davacının kusursuz, davalı sürücü …’ın 2918 sayılı Kanunun madde 52/1 -b kuralını ihlal ettiği…” belirtildiğini, ekinde kroki düzenlendiğini, davaya konu kaza sebebiyle, kazaya sebebiyet veren araç sürücüsü …’ın dikkatsizlik tedbirsizlikle yaralamaya sebebiyet vermek suçundan cezalandırılması talebiyle Menemen 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2017/995 E. sayılı dosyasında dava açılmış olup, davanın halen derdest olduğunu, söz konusu ceza dosyasında kusur tespitini teminen mahallinde keşfen … tarafından düzenlenen 18.10.2018 tarihli bilirkişi raporunda; “Davacının kusursuz olduğu, kazaya sebebiyet veren … plakalı araç sürücüsü davalı …’ın 2918 sayılı KTK. Madde trafik işaretlerine uyma madde 47-c trafik işaretleri levhaları, cihazları ve yer işaretlemeleri ile belirtilen veya gösterilen hususlara uymak zorundadır. Kuralını ihlal ettiği için bu kazanın oluşunda kusurlu olduğu, 52/b “Hızlarını,… kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak.” kuralını ihlal ettiğinden kusurlu olduğu, davacının yaralanmasıyla sonuçlanan davaya konu kazanın oluşunda; asli kusurludur. Karayolunun yapım ve bakımından “sorumlu kuruluş belediyenin 2918 sayılı KTK. madde 10 “Bu Kanunla belediyelere verilen görevler il ve ilçe trafik komisyonları ve mahalli trafik birimleri ile işbirliği yapılarak yürütülür…. b) Görev ve yetkiler 1. Yapım ve bakımından sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmak, 2. Gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmak,…zorundadır.” vs. ilgili maddeleri ihlalden, davacının yaralanmasıyla sonuçlanan davaya konu kazanın oluşunda asli kusurludur.” olduğu belirtilerek, davalı şoför ve belediyenin kusurlu olduğunun tespit edildiğini, kusur durumunun tespiti amacıyla dava dosyası İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi’ne gönderildiğini, kusur durumunun tespiti amacıyla dava dosyası İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi’ne gönderildiğini, İhtisas Dairesinin düzenleyecek olduğu kusur raporunun bilahere sunulacağını, kazanın akabinde davacı müvekkili araç şoförü olan davalı …’a düşmenin etkisiyle belinin çok ağrıdığını söylediğini, bunun üzerine davalı şoförün müvekkilini … Devlet Hastanesi Acil Servisine götürdüğünü, hastanede müvekkilinin belinin çok kötü durumda olduğunu, çok ağrıdığını belirtmesi üzerine adli vakıa girişi yapılmadan ağrı kesici yapılarak beyin cerrahisine sevki yapıldığını, uzun süren farklı polikliniklerdeki tetkikler neticesinde müvekkiline 31.03.2017 tarihinde “Lomber diskopeti mevcut olup çelik balenli lumbo sakral korse kullanması uygundur” şeklinde karar verildiğini, 1 yıllık işgörmezlik raporu verildiğini, kaza sebebiyle davacı müvekkilinin omurga ve kalça kısmında meydana gelen kırıklar sebebiyle vücudunda doku bozuklukları, hassasiyet, hareket kısıtlılığı ve ağrılar meydana geldiğini, meslekte sürekli kazanma gücü kaybına uğradığını, çalışamadığı sürelerde kazanç kaybına uğradığını, efor kaybı sebebiyle ekonomik geleceği sarsıldığını, olay sebebiyle manevi acı ve ıstırap duyduğunu, müvekkilinin beli ve kalçasındaki meydana gelen hasarların tedavisi için takması gereken korse tedavisi bitmiş olmasına rağmen vücudundaki hasarların sona ermediğini, müvekkilinin tedavilerinin devam ettiğini, kazada yaralanan davacının tedavisi sırasında … Devlet Hastanesi’nce düzenlenen; 21.02.201 tarihli Acil Polikliniğinin tedavi evrakında …’nın orta riskli hasta kategorisinde muayene ve tetkiklerinin yapılarak Beyin Cerrahisi Polikliniği’ne sevk edildiğinin belirtildiğini, 21.02.2017 tarihli Beyin Cerrahisi Polikliniğinin “İntervertebral Disk Bozuklukları, Diğer-Lumbar ve Diğer İntervertebral Disk Bozuklukları, Radikülopatı” olduğunun belirtildiğini, 03.03.2017 tarihli Göğüs Cerrahisi Polikliniğinin “Tanı: Kesin Tanı; Diğer Yumuşak Doku Bozuklukları, Başka Yerde Sınıflanmamış-Miyalii, Diğer” belirtildiğini, 09.03.2017 tarihli Genel Cerrahi Polikliniğinin “Tanı: Kesin Tanı; Abdominal ve Pelvik Ağrı-Karm Ağrısı” şeklinde belirtildiğini, 31.03.2017 tarihli Uzman Hekim Raporu’nda “Hastada Lomber Diskopeti Mevcut Olup Çelik Balenli Lıımbo Sakral Korse Kullanması Uygundur” tanısı konularak 31.03.2017-30.03.2018 tarihleri arasında bir yıl süre ile işgörmezlik raporu verildiğinin belirtildiğini, 31.07.2017 tarihli Durum Bildirir Raporunda; Trajik Kazasına Bağlı T4,T10,L1 Kemiklerinde Çökme meydana geldiği, Hastaya Lombev Korse, İstirahat ve İlaç Verilerek Tedavi Edilmiş ve 5 Ay çalışamadığı, hayati tehlike geçirmemiş olduğu, 2. dereceden travma geçirmiş olduğu, ilaç ve korse tedavisi ve istirahat ile iyileştiği, vücuduna ağrı vermiş olduğu, 5 ay iş gücü kaybı olduğunun bildirildiğinin belirtildiğini, müvekkilinin kaza sonrasında tedavisinin devamında uzun süre işine gidemediği gibi belindeki ağrı ve acıdan dolayı halen çalışamadığını, kaza tarihinden buyana müvekkilinin kazanç kaybı olduğunu, davaya konu kaza sebebiyle, davacı meslekte sürekli kazanma gücü kaybına uğramakla, zararının tazmini gerektiğini, davaya konu kaza sebebiyle davacının “Meslekte sürekli kazanma gücü kaybı oranı” ile ilgili olarak öncelikle, üniversite/adlî tıp kurumundan alınacak raporla müvekkilin kaza sebebiyle meslekte sürekli kazanma gücü kaybı oranının tespitini, bu tespitin akabinde müvekkilinin boya/badana işini yapmakta oluşuna göre, meslekte sürekli kazanma gücü kaybı oranına göre yapılacak hesaplamayla meslekte sürekli kazanma gücü kaybı zararı karşılığı maddi tazminatın tespitini, davaya konu kaza sebebiyle, davacıya bir yıl çalışmaz raporu verilmiş olmakla, davacının çalışamadığı bu süredeki kazanç kaybı zararının tazmini gerektiğini, müvekkilinin boya/badana işini yapmakta oluşuna göre, bir yıl çalışmadığı süredeki kazanç kaybı karşılığı zararı olarak maddi tazminat hesabının tespitini, müvekkilinin kaza sebebiyle bel ve kalça bölgesindeki kırıklar sebeplerle tedavi olması ve sürekli olarak hareket ederken dikkatli olması gerektiğini, davaya konu kaza sebebiyle çalışamaz hale gelen davacının efor kaybına uğramışdığını, ekonomik geleceği sarsılmış olmakla maddi zarara uğradığını, davacı müvekkilinin kazadan önceki sağlığına ve çalışma gücüne kavuşabilmesinin artık asla mümkün olamayacağını, müvekkilinin kalıcı bir mesleği olmadığı gibi iş gücüne ve bedeni çalışmasına dayalı meslek kollarında çalışması olmakta ve kaza sebebiyle vücudunda meydana gelen hasar ve efor kaybı nedeniyle ekonomik geleceğinin sarsıldığını, Adli Tıp Kurumu’nun tanzim edeceği rapor ile meslekte sürekli kazanma gücü kaybına ve efor kaybına uğradığının ortaya çıkacağını, davacı müvekkilinin 4 çocuğu ve bakmak zorunda olduğu ailesi bulunduğunu, davaya konu kazada yaralanan müvekkilinin tedavisi sırasında ve halen müvekkili ile bakmakta olduğu ailesinin duymuş olduğu manevi acı ve ıstırabın telafisinin mümkün olmadığını, davacının davaya konu kaza sebebiyle duyduğu manevi acı ve ıstırabının kısmen de olsa telafisini teminen, tarafların ekonomik sosyal durumuna, hakkaniyete, günün ekonomik şartlarına göre manevi tazminat olarak, tazminat talebine hakkı bulunduğunu, davacı müvekkilinin kazadan önce son fiili çalışmasını yaptığı işyerinde işverence sigorta bildirimi ve sigorta primleri yatırılmadığı için SGK’nın sağlık güvencelerinden faydalanamadığını, kaza sonrasında yeşil kart çıkartması neticesinde bir kısım tedavi masrafının SGK tarafından karşılandığını, davacının tedavisinin devamındaki ve istirahatli sayıldığı günler için, SGK tarafından davacıya “geçici işgöremezlik” ile ilgili olarak herhangi bir ödeme gerçekleştirilemediğini, davacının ileride kaza sebebiyle tedavi, ameliyat vs. olması sebebiyle doğacak olan tedavi giderleri ile ilgili haklarını saklı tuttuklarını, davaya konu kaza sebebiyle kaza ile ilgili olarak yapılan ceza soruşturması akabinde araç sürücü …’ın cezalandırılması talebiyle iddianame tanzimi ile Menemen 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/995 E. sayılı dosyasında yargılamanın devam ettiğini, dosya kapsamında tanzim edilen 18.10.2018 tarihli bilirkişi raporu ile davalı şoför ve belediyenin kusurlu olduğunun, davacı müvekkilinin kusursuz olduğunun tespit edildiğini, kusur durumunun tespiti amacıyla dava dosyası İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi’ne gönderildiğini, açıklanan sebeplerle; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere; davalıların tam kusuruyla sebebiyet verdiği kaza nedeniyle davacının uğradığı meslekte sürekli kazanma gücü kaybı sebebiyle zararı karşılığı 5.000.00-TL, çalışamadığı sürelerle ilgili kazanç kaybı sebebiyle zararı karşılığı 5.000.00TL, efor kaybına bağlı olarak ekonomik geleceğinin sarsılması sebebiyle zararı karşılığı 5.000,00TL olmak üzere; toplamda 15.000,00-TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 21.02.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte (Davalılardan sigorta şirketi için; tazminatın poliçedeki limitle sınırlı olmak ve sigortaya müracaat edilen 09.03.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, 30.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 21.02.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı sigorta şirketi hariç, diğer davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, ihtiyati tedbiren, kazaya sebebiyet veren … plaka nolu aracın trafik kayıtlarına 3. Şahıslara devir ve tescilinin engellenmesini teminen tensiben tedbir konulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin müştereken ve müteselsilen davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini istemiştir.
CEVAP :
Davalı … A.Ş vekili cevap dilekçesi ile; Mahkemenin iş bu davaya bakmakla görevli olmadığını, zira davanın sigorta sözleşmesine dayanılarak açıldığını, davacının da müvekkili sigorta şirketince basit taşıma sözleşmesi ile sigortalanmış araçta yolcu konumunda seyahat etmekte iken meydana geldiği iddia edilen zarara ilişkin olarak işbu davanın ikame edildiğini, Yüksek Mahkeme kararları doğrultusunda iş bu davaya bakmakla görevli mahkemenin Tüketici Mahkemeleri olduğunu, bu sebeple esasa girilmeksizin görevsizlik kararı verilmesini, davacı tarafça açılan iş bu davanın tamamen kötü niyetli olarak açılmış olup, kabulünün mümkün olmadığını, müvekkili şirketin, poliçe kapsamında davacıda oluştuğu iddia edilen iş gücü kaybına ilişkin hiçbir sorumluluğu bulunmadığını, 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Trafik Poliçesi genel şartları A.5.c Maddesi gereğince, davacının sakatlık oranını gösterir özür oranının nazara alınması gerekmekte olup iş gücü kaybı oranının nazara alınması gerektiğini, davacı taraf müvekkili şirketten maluliyet(sürekli iş gücü kaybı) talebinde bulunmuşsa da maluliyet talepleri poliçe kapsamında olmadığından davacı tarafın maluliyet talebinin reddine karar verilmesini, (kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte) davacının sigorta poliçesi kapsamında kazanç kaybını talep edebilmesinin mümkün olmadığını, kazanç kaybının trafik sigortası poliçe kapsamında olmadığını, yasal düzenlemeler ve Yargıtay kararlarında da belirtilmiş olduğu üzere sigorta şirketlerinden kazanç kaybının talep edilebilmesinin mümkün olmadığını, dolayısıyla da müvekkili sigorta şirketinin bu talepten sorumlu tutulabilmesinin mümkün olmadığını ve işbu talep bakımından da davanın müvekkili şirket yönünden reddi gerektiğini, (hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla) davacı tarafından ekonomik geleceğin sarsılmasına ilişkin talepte bulunulmasının trafik poliçesi kapsamında mümkün olmadığını, ekonomik geleceğin sarsılmasına ilişkin taleplerin trafik poliçe kapsamı dışında olduğunu, bu sebeple davacı tarafın bu yöndeki taleplerinin de reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının özür oranının belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinden rapor alınması gerektiğini, sigortacı tarafından tazmin edilecek olan “gerçek“ zararın davacının vücut bütünlüğü kaybı oranı değil, “özür” oranındaki gerçek maddi zararı olduğunu, dolayısı ile dosyanın en geçerli tespitinin yapılabilmesi için Adli Tıp 3. İhtisas Dairesi’ne gönderilerek özür oranının tespiti gerektiğini, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden kusur raporu alınmasını, söz konusu kaza olayında sigortalı araç sürücüsü ve davacının ne oranda kusurlu olduğunun tespit edilmesi gerektiğini, kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte, davaya konu kazada kusur oranlarının belirlenmesi için ATK Trafik İhtisas Dairesinden kusur raporu alınmasını, illiyet bağının mevcut olmaması nedeniyle davanın reddi gerektiğini, (kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte) göz önünde bulundurulması gereken diğer bir hususun da, davacıda kazadan evvel bel fıtığı rahatsızlığının mevcut olduğu, zira davacı tarafından meydana geldiği iddia edilen zararların sigortalı araç sürücüsünün eylemi nedeniyle meydana gelmediğini, bu sebeple de illiyet bağının mevcut olmamasından dolayı işbu davanın reddinin gerektiği, (kabul anlamına gelmemek kaydıyla) sigorta poliçesi bir zenginleşme aracı olmayıp, sadece gerçek zarar tutarını teminat altına aldığını, sigorta poliçesinin bir zenginleşme aracı olmayıp, sadece gerçek zarar tutarını teminat altına aldığını ve bu nedenle, police üzerinde azami teminat tutarının yazılmış olmasının, tamamının ödeneceği anlamını taşımadığını, sadece zarar tutarı açısından ödenebilecek üst sınırın ifade edildiğinin belirtildiğini, (hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla) gerçek zararın tespiti açısından davacı tarafa söz konusu kaza sebebiyle Sosyal Güvenlik Kurumlarından herhangi bir ödeme yapılıp yapılmadığının kesin olarak tespiti gerektiğini, davacı tarafın yoksun kaldığı gerçek zarar miktarının tespiti ve ileride doğabilecek rücu talepleri açısından; davacı tarafa söz konusu kaza sebebiyle sosyal güvenlik kurumlarından herhangi bir ödenek alıp almadığının ve maaş bağlanıp bağlanmadığının; bağlandı ise miktarının da araştırılması gerektiğini, bu nedenle de SGK’ya müzekkere yazılarak söz konusu kaza nedeniyle davacı tarafa yapılmış varsa ödemelerin sorulması gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte davacının başvuru tarihi olduğunu iddia ettiği 09.03.2018 tarihinden itibaren işleyecek şekilde faiz talebinde bulunmasının mümkün olmadığını, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla; davacı tarafın müvekkili şirket yönünden 09.03.2018 tarihinden itibaren faiz talep edebilmesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirket yönünden faiz başlangıç tarihinin güncel aktüer hesabının yapıldığı tarihten itibaren başlayacağını, zira Mahkemece yaptırılacak aktüer bilirkişi hesabının kaza tarihine göre değil en güncel hali ile yapılacağından faiz başlangıç tarihinin de aktüer hesaplamasının yapıldığı tarihten itibaren yapılacağını, yoksa hem güncel hesap yapılıp, hemde geçmiş dönem için ayrıca faiz işletilmesi, faize faiz yürütmek olacağından kabulünün mümkün olmadığını, bu nedenlerle de söz konusu taleplerin reddi gerektiğini, açıklanan nedenlerle; H.M.K. 121.maddesi gereği davacı delillerinin taraflarına tebliğine, davanın görev itirazı nedeniyle reddine, davanın esastan reddine, temerrüde düşmemiş ve dava açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkili şirket aleyhine yargılama giderine, faize ve vekalet ücretine karar verilmemesine, masraf ve vekalet ücretinin davacı taraftan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı … Başkanlığı … Genel Müdürlüğü vekili cevap dilekçesi ile; … tarafından açılan davada, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 15.000,00-TL maddi, 30,000,00-TL manevi tazminat talep edildiğini, ancak söz konusu dava hukuka aykırı olduğundan davanın reddi gerektiğini, öncelikle davacı tarafından 21.02.2017 tarihinde idareye ait … plakalı araçta kaza meydana geldiği iddia edilmiş ise de, idare kayıtlarında … plakalı aracın belirtilen tarihte kazaya karıştığı yönünde herhangi bir kayıt bulunmadığını, dava dilekçesi ekindeki deliller idareye tebliğ edilmediğinden, davacının sunmuş olduğu delillere karşı beyan ve itiraz haklarını saklı tuttuklarını, huzurdaki dava niteliği itibariyle belirsiz alacak davasına konu edilebilecek bir alacak türünü barındırmadığını, zira, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 107rnci maddesi uyarınca davacının belirsiz alacak davası açabilmesinin, davanın açıldığı tarihle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirlenememesi veya bunun imkânsız olduğu hallerde mümkün bulunduğunu, oysa davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte davacının objektif olarak talep sonucunu belirleyebilecek durumda olduğunu, davacının talep sonucunu kesin olarak belirleyecek bilgi ve belgelere ulaşabilecek durumda olmasına karşın belirsiz alacak davası açma yoluna başvurmasının kanunda kabul edilen şekilde imkânsızlık hali veya beklenmeme durumunu yansıtmadığını, davanın her aşamasında ve re’sen gözetilmesi gereken dava şartlarının, davanın bu aşamasında da Mahkemece değerlendirilmesi gerektiğini ve dava şartının belli süre verilerek dahi giderilmeyecek olması nedeniyle huzurdaki davanın HMK m. 115/2 uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, meydana gelen kazada idarenin herhangi bir kusuru bulunmadığını, dava konusu olayda idarenin ve idareye ait aracı kullanan sürücünün herhangi bir kusuru bulunmadığını, idareye ait araçların bakımlarının periyodik olarak yapıldığını, idare şoförlerinin sürekli ve düzenli olarak psiko-teknik testler ile sağlık kontrollerinden geçirildiğini, idareye ait otobüsü kullanan sürücünün, trafik kurallarına uymasına, tüm dikkat ve üzeni göstermesine rağmen kazaya engel olamadığını, bu anlamda idareye sorumluluk yöneltilemeyeceğinden haksız açılan davanın idare yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, idare sürücüsü …’ın 15.01.2019 tarihli ifadesinde; “… Menemen devlet hastanesine gelmeden okulun oraya yeni kasis yapmışlar haberim yoktu. Yolda ışıklandırma ve kasis üzerinde boyat ikaz levhaları olmadığı için şubat ayı sabah altı karanlık olduğu için göremedim kasisten biraz sert geçtim yolcu en arkada zıplamış belini incitmiş hastaneye götürdüm” denildiğini, idare sürücünün ifadesinden anlaşıldığı üzere, kasis etrafında herhangi bir uyarı levhası olmadığından ve hava karanlık olduğundan, kasis üzerinden yavaşlayamadan geçiş yapmak zorunda kaldığını, davayı kabul anlamına gelmemek üzere, otobüsün kasis üzerinden geçişinin davacının iddia ettiği şekilde yaralanmasına neden olabilecek bir geçiş olmadığını, idare sürücüsünün veya otobüste yolcu olarak bulunan …’ın otobüsün kasis üzerinden geçişinden etkilenmediğini, idare otobüsünün kasis üzerinden geçişinin davacının iddia ettiği derecede davacıya zarar veremeyeceğini, yolcu üzerinde bu denli etki bırakamayacağının tanık …’ğn dinlenmesi ile ortaya çıkacağını, söz konusu kazanın davacının ihmali sonucunda meydana geldiğinden davacının tazminat taleplerinin kabulünün mümkün olmadığını, toplu ulaşım gerçekleştiren araçları kullanan sürücülerin, trafikte seyir halinde iken ani ve tehlikeli durumlarla karşılaşabileceği gibi sürücülerin kasislerden geçmeleri, tümsek ve çukurlara girmelerinin de olağan olduğunu, idare sürücülerinin, birtakım kazaları önlemek için tecrübeli ve dikkatli her sürücü gibi zorunlu ani frenleme yapmalarının da olağan bir tedbir olduğunu, otobüslerde gerek oturan gerekse ayakta yolculuk yapan kişilerin her duruma hazırlıklı olmaları ve gerekli tedbirleri almaları gerektiğini, trafikte meydana gelebilecek ani fren ve manevralara, karayollarında bulunan yüksek oranda zemin bozukluklarına karşı, yolcuların zarar görmemesi ve can güvenliklerinin sağlanması amacıyla gerekli tedbirleri alınarak otobüsün tavan kısmında yolcuların tutması için yapılmış askılıklar ve bu askılıkların bağlı olduğu silindir seklindeki tutamaklar ve otobüs içindeki silindir seklindeki direkler ile koltuk üzerlerine tutamaklar yerleştirildiğini, davacının araç içerisinde kendi can güvenliğini sağlayacak şekilde tedbirli davranmakla yükümlü olup, araç içerisinde oturduğu koltukların önünde bulunan tutamakları tutmayarak kendi kusurlu davranışı sonucu yaralandığını, İzmir 8. Asliye Hukuk Matıkemesi’nin 2011/311 E. 2012/521 K. sayılı dosyasıyla idareye karşı somut olaya benzer şekilde yaralanan bir yolcu tarafından tazminat davası açıldığını, bu dava sonucu idarenin ve otobüs sürücüsünün kazanın oluşumunda kusuru bulunmadığı kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiş olup, söz konusu kararın kesinleştiğini, söz konusu davada alınan Adli Tıp Kurumu’nun 07.09.2012 tarihli raporunda; yolcunun koltuğun önünde bulunan fiziki engele tutunmaması sebebiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ettiği belirtilerek yolcunun asli ve tam kusurlu olduğunun tespit edildiğini, bu nedenle davacının kendi kusuru neticesinde zarar gördüğünden davacının maddi tazminat taleplerinin reddi gerektiğini, zarar ile aracın işletilmesi arasında yer alan illiyet bağının zarar görenin ağır kusuru ile kesildiğini, her ne kadar idareye KTK m,85/1 anlamında kusursuz sorumluluk atfedilse de KTK. m, 86/lfde yer alan; “işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.’ hükmü uyarınca söz konusu sorumluğun idare yönünden bertaraf edildiğini, kaza nedeniyle oluşan zarar ile aracın idare tarafından işletilmesi arasındaki illiyet bağının zarar gören davacının ağır kusuru nedeniyle kesildiğini, kazanın otobüs seyir halindeyken tedbirsiz ve dikkatsiz bir şekilde davranarak, araç içinde yolcuların tutması için bulunan tutamakları tutmayarak düşen davacının fiili neticesinde oluştuğunu, bu nedenle idarenin sorumluluktan kurtulduğunun kabul edilmesi gerektiğini ve idare yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, idarenin Menemen 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/995 E. sayılı dosyasında taraf olarak bulunmadığını, dava dilekçesinde Menemen 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/995 E. sayılı dosyasından bahsedilmekte ise de sözü geçen dosyada idarenin taraf olarak bulunmadığını, olaya ilişkin delillerini sunamadığını ve savunmasını yapamadığını, bu nedenle bahsedilen dosya kapsamında bulunan aleyhe hususların kabulünün mümkün olmadığını, ayrıca hukuk hâkiminin ceza dosyasında belirtilen kusur raporuyla bağlı olmadığı bilindiğinden, ceza dosyasındaki kusur durumuna ilişkin tespitlerin idare açısından bağlayıcı olmasının mümkün olmadığını, bu nedenle davacının ceza dosyasına ilişkin beyanlarının kabul edilemez nitelikte olduğunu, davacı tarafından talep edilen manevi tazminat tutarının kusur durumu, olayın oluş biçimi, tarafların mali ve sosyal durumları ile bağdaşmayacak ölçüde fahiş olduğunu, söz konusu kazada idarenin herhangi bir kusuru bulunmadığından davacının manevi tazminat talep edilebilmesinin mümkün bulunmadığını, ayrıca talep edilen 30,000,00-TL tutarındaki manevi tazminat tutarının fahiş olduğunu, açıklanan nedenlerle davacı tarafından talep edilen manevi tazminat talebinin idare tarafından kabulü mümkün bulunmadığından davanın reddini, davacı tarafından aracın trafik kaydı üzerine ihtiyati tedbir konulmasının talep edildiğini, ancak davacının bu talebinin hukuka aykırı olduğunu, açıklanan nedenlerle hukuki dayanaktan yoksun olan davanın reddine, her türlü yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile; müvekkili …’ın … … Genel Müdürlüğü’nde otobüs şoförü olarak çalıştığını, 21.02.2017 tarihinde saat 06.30 sıralarında müvekkilinin … plakalı … … Genel Müdürlüğü’ne ait … numaralı otobüs ile … Bulvarı üzerinde seyrederken, … okulu önündeki kasisten geçtiği sırada kaza meydana geldiğini, araçta yolcu olarak bulunan davacı …’nın bu kazada yaralandığını, davacının dava dilekçesinde dava konusu zararın trafik iş kazasından doğduğunu beyan ettiğini, iş kazaları sebebiyle açılan alacak davalarında görevli mahkemenin İş mahkemesi olduğunu, meydana gelen kaza nedeniyle Menemen 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 2017/955 Esas nolu dava açıldığını, davacının dilekçesinde müvekkilinin kusurlu olması sebebiyle tazminattan sorumlu olacağını belirtse de, halen devam eden ceza davasında alınan bilirkişi raporu kazanın yol kusurları sebebiyle gerçekleştiğini ortaya koyduğunu, Menemen 1. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sırasında kaza mahallinde keşif yapıldığını, bilirkişi … tarafından düzenlenen raporda; kazada konu olan hız tümseğinin Ulaştırma Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü 24.12.2007 tarih ve 2007/115 sayılı genelgesi ile Yol Sathı Hız Kontrol Elemanları-Tümsekler(Kasisler) başlıklı TS 6283 standartlarına uymadığının tespit edildiğini, TS 6283 standartlarına göre “Tümseklerin genişliği araçların dingil mesafelerine göre 3.6 m ile 3.8 m yol sathından yüksekliği 7,5 cm ile 10 cm ve yol kaplama malzemesi ile aynı cins olmalı beyaz renge boyanmalıdır.” şartları bulunduğunu, kazaya sebebiyet veren hız tümseğinin yüksekliğinin 18 cm ile 20 cm arasında olduğunun, genişliğinin ise 9 metre olduğunun kaza mahallinde yapılan keşiflerle belirlendiğini, keşif sırasında katılan ve müvekkili sürücünün ifadelerine göre kaza yerinin değişmiş olduğunu, kazaya sebebiyet veren kasisin kazanın meydana geldiği tarihte çok daha yüksek olduğunun, işaretlemelerin bulunmadığının, yeterli aydınlatmanın olmadığının, zeminin boyalı olmadığının tespit edildiğini, kaza sonrasında kasiste yapılan düzeltmelere rağmen, kasisin standarda uygun olmadığının belirlendiğini, kaza tarihinde standardın çok üstünde yüksekliğe ve genişliğe sahip kasisin, araçta taşınan yük ve yolcularda hasara sebebiyet verdiğinin açık olduğunu, böyle bir durumda müvekkili …’ın tazminattan sorumlu tutulmasının hakkaniyete aykırı olacağını, kaza mahallinde yapılan kasis standarda uygun olsaydı, bu kazanın meydana gelmeyeceğini, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 10. Maddesinde belediye trafik birimleri görev ve yetkilerinin düzenlendiğini, bilirkişi …’ün raporunda, belediyenin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu 10. Maddesine göre bu kazanın oluşunda kusurlu olduğunu tespit ettiğini, dava dilekçesinde, davacı …’nın sabit bir işi ve geliri olmadığının belirtildiğini, davacı yanın maddi zararını ispat yükü altında olduğunu, davacının varsa zararının trafik sigorta kapsamında olup, … A.Ş.’nin başvuru üzerine zararı ödemeyi kabul ettiğini, davacının maddi zarar talebinde bulunmakta hukuki yararının olmadığını, davayı kabul anlamında olmamak ve itirazları saklı kalmak üzere, davacı tarafın maddi tazminat miktarını ispat etmekle yükümlü olduğunu, talep edilen manevi tazminatın fahiş olduğunu, açıklanan sebeplerle; haksız açılan davanın reddi ile mahkeme masrafları ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece; “…Manevî zarar, bir kimsenin kişilik değerlerinde iradesi dışında meydana gelen eksiklikleri ifade etmektedir. Manevî tazminat ise zarar görenin kişilik değerlerinde iradesi dışında meydana gelen eksikliklerin giderilmesi amacına hizmet eder. Manevi zarar TBK 56. Maddesinde “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”Şeklinde düzenlenmiştir. Duyulan üzüntünün parasal bir değer ile ifade edilmesi mümkün olmadığı için manevî zararın bir miktar para ile giderilebileceğini söylemek de mümkün değildir. Ancak haksız fiilden doğan bedeni ve ruhi ızdıraplar için bir miktar tazminata hükmedilmesi en azından bu ızdırapların hafifletmesine yardım edebilir. Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.Manevi tazminat taktir edilirken, tarafların sosyal ve ekonomik durumları,davacının daimi işgöremezlik oranı ve maluliyet durumu,kusur oranları ,olay tarihindeki paranın alım gücü dikkate alınarak zarar gören için hak ve nesafet kuralları, duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesini sağlayıcı nitelikte manevi tazminat belirlenmelidir. Tüm dosya kapsamı, yukarıda yapılan açıklamalar, alınan bilirkişi raporları, kazanın meydana geliş şekli, tarafların kusur durumları ile tarafların iddia ve savunmaları birlikte değerlendirildiğinde davacı tarafça talep edilen manevi tazminatın fazla olduğu ,15.000,00-TL manevi tazminatın hüküm altına alınmasının uygun olduğu vicdani görüş ve kanaati ile maddi tazminat talepleri ve manevi tazminat talebi yönünden davanın kısmen kabul kısmen reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; istinafa konu mahkeme kararındaki gerekçesinin aksine, davacının boya-badana işi yaptığının kabulü ile gelirinin asgari ücretin üzerinde olduğunun kabulü ile maddi tazminatın takdiri gerektiğini, dosya içeriğine, toplanan delillere, hakkaniyete, emsal yargıtay kararlarına göre davacının boya/badana işi yaptığının gelirinin asgari ücretin üzerinde olduğunun kabulü suretiyle, davaya konu maddi tazminat hesabı yapıarak hüküm tesisi gereği dosya içeriği, hakkainyet, usul ve kanun gereğidir. 31.05.2019 tarihli delil dilekçemiz ekinde,” inşaat ve ilgili işlerde çalışan sanatkarlar” kısmındaki işçinin geliri ile ilgili tüik verisi dilekçemiz ekinde dosyaya sunulmuş olup, bu verilere göre boya badana işçisi yapan davacının gelirinin asgari ücretin üzerinde olduğu görüldüğünü, nitekim; davaya konu maddi tazminat hesabı ile ilgili olarak 03.01.2023 tarihli süleyman kutay ve özlem kavuşak sunarel tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda; davacının gelirinin asgari ücretin 1.81 katı olarak yapılan hesaplamaya göre belirlenen davacının bedensel zarar toplamı 445.218,27 tl. olarak belirlenmiştir. izah olunduğu üzere, boya badana işi yapan davacının gelirinin asgari ücretin üzerinde olduğunun kabulü suretiyle davacının bedensel zarar toplamının 445.218,27 tl. olarak kabulü suretiyle hüküm verilmesi gerekirken, istinafa konu mahkeme kararındaasgari ücrete göre hesaplamaya göre hüküm tesisi ile maddi tazminat taleplerimizin kısmen reddine karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olduğunu, istinafa konu yerel mahkeme kararındaki davacı lehine takdir edilen 15.000,00-tl manevi tazminat miktarı son derece düşük olup hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürerek mahkeme kararanın kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
Davalı … A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde; kazanın gerçekleşmesinde kusur durumu kazanın gerçekleşmesinde kusur durumu, bilirkişi raporunda hatalı şekilde tahlil edildiğini, sigortalı araç sürücüsünün meydana gelen kazada kusurunun bulunduğuna yönelik değerlendirmeler gerekçelendirilememiş olup hatalı olduğunu ileri sürerek mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; meydana gelen kazada idare sürücüsünün kusurunun bulunmadığını, verilen kararın hatalı olduğunu, tazminat miktarının da fahiş olduğunu ileri sürerek mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME,
DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmalıdır.
Dava, yolcu taşıma ilişkisi nedeniyle trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Her ne kadar taşıma sözleşmesi TTK’da düzenlenmişse de, 28.05.2014 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 6502 Sayılı Yasa’nın 3/k bendinde “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” tüketici, 3/ı bendinde ise “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” tüketici işlemi olarak tanımlanmıştır. Aynı Yasa’nın 73/1. maddesinde tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiş, 83/2. maddesinde ise taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve 6502 Sayılı Yasa’nın görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasının engelleyemeyeceğine değinilmiştir. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici, diğer tarafın ise satıcı, sağlayıcı olması gerekir..
HMK’nın 1. maddesinde ise görev hususunun kamu düzenine ilişkin olduğu, mahkemece yargılamanın her aşamasında re’sen gözetileceği düzenlenmiştir.
Somut olayda da davanın açıldığı 31/12/2018 tarihi itibariyle 6502 sayılı yasanın yürürlükte olduğu, davacının ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket etmesi nedeniyle tüketici, dava konusu taşıma işleminin de tüketici işlemi sayıldığı, işleten, malik ve sürücü olan davalılarla birlikte açılan dava yönünden yukarıda belirtilen yasa hükümleri uyarınca davaya bakma hususunda tüketici mahkemelerinin görevli olduğu açıktır.
Davalı sigorta şirketi yönünden ise davalı sigorta şirketleri ile davacı arasında bir sigorta sözleşmesi ilişki olmadığından bu davalı yönünden uyuşmazlığı inceleme görevi ticaret mahkemesine ait ise de işbu dava, taşıyan ve sürücü olan davalılara karşı birlikte açıldığı, bu durumda davalar arasında bağlantı olduğu, usul ekonomisi, daha isabetli bir karar verilmesi ve davaların makul bir süre içinde bitirilmesi yükümlüğü açısından, davaların birlikte görülmesi gereklidir. Ayrıca davalı sigorta şirketleri hakkındaki davanın da ticaret mahkemesine göre daha özel nitelikteki tüketici mahkemesinde görülmesi, göreve ilişkin usul kurallarına da uygun düşecektir.
O halde mahkemece, yukarıda belirtilen hususlar nazara alınarak, dava konusu uyuşmazlıkta tüm davalılar yönünden tüketici mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
HMK 20, 355 ve 353/1-a-3 madde hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; görevsiz mahkemenin esasla ilgili kararının İstinaf Dairesince kaldırılarak görevli Mahkemeye dosyanın res’en gönderilebileceğinden, istinaf istemine ilişkin diğer sebepler incelenmeksizin, istinaf başvurularının kabulüne; kararın HMK nın 353/1-a-3. maddesi uyarınca açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahal mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekili, davalı … A.Ş. vekili ve davalı … vekilinin istinaf kanun yolu başvurularının esasına ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE; Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin 31/03/2023 tarihli, 2018/778 Esas 2023/209 Karar sayılı kararının HMK’nın 355. ve 353/1-a-3 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
2-HMK 353/1-a-3 maddesi gereğince dosyanın Tüketici Mahkemesine tevzi edilmek üzere İzmir Hukuk Tevzi Bürosuna gönderilmesine,
3-Karardan bir örneğinin istinaf kaydının kapatılması için kararı veren Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine,
4-İstinaf eden davacı … vekilinin yatırmış olduğu;
a-179,90 TL nispi karar harcının istemi halinde ilk derece mahkemesi tarafından davacıya ödenmesine,
b-492,00 TL istinaf başvuru harcının ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderlerinde değerlendirilmesine,
5-İstinaf eden davalı … A.Ş. vekilinin yatırmış olduğu;
a-5.440,00 TL nispi karar harcının istemi halinde ilk derece mahkemesi tarafından davalıya ödenmesine,
b-492,00 TL istinaf başvuru harcının ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderlerinde değerlendirilmesine,
6-İstinaf eden davalı … vekilinin yatırmış olduğu;
a-26.967,65 TL nispi karar harcının istemi halinde ilk derece mahkemesi tarafından davalıya ödenmesine,
b-492,00 TL istinaf başvuru harcının ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderlerinde değerlendirilmesine,
5-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-3 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf eden ilgilisine iadesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a-3 ve 362/1-c maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.19/07/2023