Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2023/1402
KARAR NO : 2023/1506
KARAR TARİHİ : 13/09/2023
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/03/2018
NUMARASI : 2015/687 Esas 2018/284 Karar
DAVANIN KONUSU : Alacak (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 13/09/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 13/09/2023
İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/687 Esas, 2015/284 Karar sayılı dava dosyasında yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya Dairemize gönderilmiş, Dairemizin 15/09/2021 Tarih ve 2021/1161 Esas, 2021/1250 Karar sayılı direnme kararının Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31/05/2023 Tarih ve 2022/(15)6-300 Esas, 2023/538 Karar sayılı kararı ile bozularak Dairemize iadesi ile duruşmalı inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı arasında 31.10.2012 tarihli “İletim Sistemi Sistem Kullanım Anlaşması” imzalandığını, buna göre ara bağlantının … tarafından yapıldığını, davalı firma tarafından, meydana gelen arızanın uyarıya rağmen giderilmediğinden bahisle müvekkili şirkete 3 adet ceza faturası toplamı olarak 199.705,96 TL tutarında ceza faturası tahakkuk ettirdiğini, bu ceza faturalarının haksız olduğunu belirterek, ceza faturaları sebebi ile müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine ve davanın kabulüne ve müvekkili ile arasında akdolunan vekalet ücreti olan 19970,00 TL nin (davada hüküm altına alınan tutarın %10 u) bedelinin hüküm tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; söz konusu davalı tarafa tahakkuk ettirilen ceza faturalarını, davacının … ve haberleşme sisteminde oluşan arıza yüzünden davacıya … arasında düzenlenen sistem kullanım anlaşmasının hükümleri doğrultusunda düzenlendiğini ve davanın reddini gerektiğini savunmuştur.
Davacı taraf, arıza raporları, davacı ile davalı arasındaki farklı tarihlere ait yazışmalar, e-fatura, vekalet ücret sözleşmesi, sistem kullanım anlaşması, keşif ve bilirkişi incelemesine delil olarak dayanmış, davalı taraf ise, sistem kullanım ceza fatura sorgulama raporu, tanık anlatımları, bilirkişi incelemesi ve sair delillere dayanmıştır.
MAHKEMECE: “…davanın, ticari hizmet sözleşmesi kapsamında borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin olduğu, dosya kapsamından, taraflar arasında düzenlenen Sistem Kullanım Anlaşmasının ‘Cezai Şartlar’ başlıklı 9. Maddesinde; ‘Bağlantı anlaşması kapsamında temin ve tesis edilmesi gereken iletişim ve … sistemine bağlantı ve sekonder frekans kontrolü ile ilgili teçhizatın/sistemlerin kurularak servise alınması konusundaki eksikliklerin giderilmemesi, işletmede olan tesislerde ise kullanıcıya ait arızalı iletişim teçhizatının …’ın yazılı uyarısına rağmen onarılmaması/değiştirilmemesi ve bu durumu ile kullanılmaya devam edilmesi halinde; Gerekli olan servise alma işleminin tamamlanamaması halinde kullanıcıya verilen sürenin bitiş tarihinden itibaren gecikilen her gün için o ayki Sistem Kullanım fiyatına göre hesaplna bedelin %1’i oranında ceza uygulanır. İşletmede olan tesislerde gerekli onarımın/değişikliğin yapılmayıp ihlalin devam ettiği her gün için kullanıcının o ayki Sistem Kullanım fiyatına göre hesaplanan bedelin %1’i oranında ceza uygulanır’ hükmünün kararlaştırıldığı, buna göre, taraflar arasında Sistem Kullanım Anlaşmasını imzaladıktan sonra, Elektrik İletim Sistemi Arz Güvenilirliği ve Kalitesi Yönetmeliğinin 6. (y) maddesi gereği, Yönetimsel Kontrol ve Veri Toplama Sistemini (… sistemini) ve Batı Anadolu Yük Tevzi merkezi ile haberleşmek üzere PAX iletişim sistemini … firması aracılığı ile … marka … cihazı kurularak … sistemine bağlantısı yapıldığı, bağlantı işleminin tamamlanmasından sonra, gerekli testlerin 15.04.2014 – 30.04.2014 tarihleri arasında, davacı şirket, … ve … görevlilerinin katılımı ile yapıldığı, kurulumun tamamlanmasından sonra arıza olduğu, eksik parçaların siemens tarafından temin edildiği, davalı şirketin 05/01/2015 tarihi itibariyle arızanın devam ettiğine ilişkin davacı şirkete yazı yazdığı, arızanın ilk bildirim tarihi olan 03/12/2014 tarihinden itibaren 30 gün içerisinde giderilmemesi sebebiyle, davalı şirket tarafından Ocak 2015 dönemi sistem kullanım bedeli olan 289.428,94-TL tutarının %29 u oranında ve 83.939,00-TL tutarında 31/01/2015 tarihli ceza faturası tahakkuk ettirdiği, … ve haberleşme arızasının 2015 yılı Şubat ayının tamamında da devam etmesi sebebiyle 81.040,10-TL tutarında 17/03/2013 tarihli ceza faturası tahakkuk ettiği, arızanın 12/03/2015 tarihinde giderildiği, 12 günlük Mart ayı içerisindeki arıza sebebiyle 34.731,47-TL tutarında ceza faturası tahakkuk ettirildiği, her ne kadar davacı tarafça sistemin dava dışı … firması tarafından kurulduğu, arızanın davalı şirketçe bildirildiği tarihten, arızanın sona erdiği tarih aralığında gerek kendilerince gerekse de dava dışı yüklenici … firması tarafından … ve haberleşme sistemine ilişkin herhangi bir müdahale ve onarım yapılmadığını, iş bu nedenle var ise arızanın kendilerinden kaynaklanmadığı, davalı tarafın sistemlerinden kaynaklandığı bu nedenle tahakkuk ettirilen faturalardan dolayı borçlu olmadıkları iddiasında bulunmuş iseler de, dosya kapsamı ve bilirkişi raporuna göre, davacı şirket ile dava dışı şirketlerin bağlı bulunduğu Batı Anadolu Yük Tevzi Müdürlüğü kayıtlarına göre, davacı şirkete ait kayıtlar dışında bağlı bulunan diğer şirketlere ait … ve haberleşme arızasının anılan dönem içinde tespit edilemediği, bu nedenle davalı şirket sisteminden kaynaklı bir arızanın bulunmadığı, ortaya çıkan arızanın davacı şirket sisteminden kaynaklandığı, davalı şirketin arızanın giderilmesine dair talep yazısının iletilmesine karşın sözleşmede kararlaştırılan süre içerisinde arızanın giderilmediği, bu nedenle davalı şirketin, taraflar arasındaki sistem kullanım anlaşmasının 9. maddesi hükmüne göre tahakkuk ettirilen ceza fatura miktarlarının taraflar arasındaki sözleşme ve hukuka uygun olduğu…. gerekçesi ile;
” Davanın REDDİNE ve 17.932,35-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesi…karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURU SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı tarafın müvekkilinin enerji santralinden olumsuz sinyal aldığını belirterek, uyarı yazısı yazdığını, olumsuzluğun sebebinin, üretim sistemindeki bir parçada bulunan arızadan kaynaklandığını, bu parçada bakım veya değişim yapılmadığını, santralini kuran Siemens firmasının yazısı ile de bu halin sabit olduğunu, daha sonra davalının arıza algılamadığını bildirdiğini ve arıza algıladığı dönem için ceza faturası kestiğini, arızalı döneme ait yargılama sırasında yapılan keşif ve bilirkişi raporları ile sabit olmadığını, davalı tarafın arızanın bulunduğunu ispatlayamadığını ancak mahkemenin eksik ve hatalı bilirkişi raporunu hükme esas alarak davayı kabul ettiğini, kararın kaldırılması gerektiğini istinaf başvuru sebebi olarak ileri sürmüştür.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde harca esas değer olarak 219675,96 TL gösterilmesine rağmen mahkemenin ceza faturası tutarı olan 199.705,96 TL üzerinden vekalet ücretini hesapladığını, eksik ve hatalı hesaplanan vekalet ücretinin 19.130,56 TL olarak arttırılması gerektiğini istinaf başvuru sebebi olarak ileri sürmüştür.
Dairemizin 2018/1154 Esas 2020/1080 Karar sayılı ilamı ile “…Dava: tacirler arası hizmet sözleşmesinde akdedilen cezai şarttan dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, 31/10/2012 tarihli Sistem Kullanım Anlaşmasının, cezai şartları düzenleyen 9. Maddesine göre, davacı tarafın cezai şart ödemesinin gerekip gerekmediği, buna dayalı olarak, davalı tarafın ilk arıza bildirilen 03/12/2014 tarihinden, arızanın giderildiği 12/03/2015 tarihine kadar arıza bulunup bulunmadığı ve arızanın giderilmesinin sorumluluğun hangi tarafta olduğu noktalarında toplanmaktadır.
HMK’nun 355. Maddesi gereğince istinaf incelemesi istinafa başvuran vekilinin dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlarda res’en gözetilerek yapılmıştır.
Yargılama sırasında mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi raporlarına göre davacı şirkete cezanın uygulandığı dönemlerde davalı firmanın reaktif güce ait sayısal değerleri incelendiğinde, 3 sn gibi kısa bir sürede reaktif güç değerinin 16 MVAR olarak büyük bir değişim gösterdiği bu durumun davalı … yük tevzi merkezinden sağlıklı bir reaktif güç bilgisi alınmasını ve görüntülenmesini imkansız kıldığı, bu durumun ceza uygulanan dönemde sürekli olarak tekrarlandığı, bu nedenle davalı şirket tarafından davacı tarafa uygulanan cezanın doğru ve sözleşmeye uygun olduğu, ayrıca 31/10/2012 tarihli sistem kullanım sözleşmesinin 9. Maddesinde arızanın uyarıdan itibaren 30 gün içinde giderilmemesi halinde gecikilen her gün için o aya ait sistem kullanım bedelinin %1 i oranında ceza uygulanacağının hüküm altına alındığı buna göre ocak 2015 ayı için 83.934,39 TL, şubat 2015 ayı için 81.040,10 TL, mart 2015 ayı için 34.731,47 TL olmak üzere 199.705,96 TL ceza tahakkukunun doğru bulunduğu, davacı şirketin … sisteminde oluşan arızayı gidermek için yeterli çabayı göstermediği arızalanan kart yedeğini bulundurmadığı yeni kart temini için gerekli organizasyon yapmadığı ve üzerine düşen özel yükümlülüğünü göstermediği sonucuna varıldığında yerel mahkemenin vermiş olduğu davanın kabulüne dair karar da usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Davacı vekilinin istinaf isteminin reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Davalı vekilinin istinaf sebeplerine gelince, harçlandırılan dava değeri üzerinden hesaplanan vekalet ücretinin, davanın reddine karar verilmesi nedeni ile, AAÜT tarifesine göre hesaplanarak, 23.827,32 TL’nin davacı yandan alınarak davalı tarafa verilmesi gerektiği, ancak davalı vekilinin istinaf başvurusunda talebinin 19.130,56 TL olarak bildirdiği nazara alındığında HMK’nun 26. Maddesi gereğince 19.130,56 TL’nin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine ve davalı tarafın istinaf isteminin kabulü gerektiği değerlendirilmiştir.
Sonuç olarak, yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan, yerel mahkeme kararına karşı yerinde olmayan davacı vekilinin istinaf isteminin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davalı vekilinin ise; istinaf isteminin vekalet ücreti yönünden kabulü ile kararın HMK’nun 353/1-b-2 maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Dairemizin kararına karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 2021/4272 Esas, 2021/1794 Karar sayılı ilamı ile;”Dava, taraflar arasındaki sistem kullanım anlaşması uyarınca davalı tarafından düzenlenen ceza faturalarından kaynaklı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. 02/12/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan, 25/11/2020 tarihli 7257 sayılı Kanun’un 33. maddesi ile, 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına (ç) bendinden sonra gelmek üzere (d) bendi eklenmiş, buna göre “İletim sisteminin normal işletme koşulları içerisinde işletilmesi ile işletme güvenliği ve bütünlüğü üzerinde risk oluşturan durumlara ilişkin olarak bağlantı ve sistem kullanım anlaşmalarında düzenlenen sistem kullanım ihlallerinin takibini yapmak, ihlal durumu tespit edilen tüzel kişilere sistem kullanım anlaşmasında düzenlenen ceza-i şartları ve diğer yaptırımları uygulamak” …’ın görev ve yükümlülükleri arasında gösterildikten sonra 6446 sayılı Kanun’a Ek madde 3 ile “8 inci maddenin ikinci fıkrasının (d) bendinin uygulamasından kaynaklanan uyuşmazlıklar idari yargıda görülür.” hükmü eklenmiş, 46. madde ile de Kanun’un yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği düzenlenmiştir. Bu bağlamda, ilk derece mahkemesinin ve Dairemizin karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 7257 sayılı Kanun ile bağlantı ve sistem kullanım anlaşmalarında düzenlenen sistem kullanım ihlallerine ilişkin ceza-i şartlara ilişkin uyuşmazlıkların idari yargı yolunda görüleceği hükme bağlandığından yargı yoluna ilişkin bu değişikliğin usul hükmü niteliğinde olduğu, derhal ve kesinleşmemiş tüm uyuşmazlıkları da kapsar şekilde uygulanması gerektiği anlaşıldığından 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan “yargı yolunun caiz olmaması” nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğinden ilk derece mahkemesi kararının bozulması uygun görülmüştür. Bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.” gerekçesi ile incelenerek bozulmuş ve Dairemize iade edilmiştir.
Dairemizin 15/09/2021 tarih 2021/1161 esas, 2021/1250 karar sayılı ilamı ile; ..” Tarafların diyeceklerinin sorulması için Dairemizce duruşma açılmış ve dosyanın Dairemizce verilen karar tarihinin 15/10/2020 olması bozma gerekçesinde belirtilen 7257 sayılı yasanın 33. Maddesine eklenen D bendinin ise, 25/11/2020 tarihli olup, 02/12/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanması ile yürürlüğe girdiği görülmüştür. Bozma ilamına ve Dairemiz kararına konu davanın ise, 13/03/2018 tarihinde açıldığı, buna göre dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan yasa hükümleri gereğince iş bu davayı görme görevinin adli yargıda olduğu bilinmektedir. Önceki tarihli Hukuk Genel Kurulu kararları ve hukuk usulculerinin ağırlık görüşlerine göre de, usul kurallarının derhal uygulanacağı ibaresinin geçmişe şamil olmamak üzere usul kuralının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren açılan davalarda uygulanacağı benimsenmiştir. Her dava, davanın açıldığı tarihteki şartlara göre usul kurallarının belirleneceği de aksi kararlaştırılmadıkça gereklidir. Hukuk güvenliği, adalete güven ilkesi de bunu gerektirmektedir. Yukarıdaki gerekçeler ile, davanın açılış tarihi itibariyle adli yargının görevli olduğu kanaati ile önceki tarihli kararımızda direnilmesine .” şeklinde karar verilmiştir.
Dairemizin kararına karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2022/(15)6-300 Esas, 2023/538 Karar sayılı ilamı ile;…” Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili yasal düzenlemelerin açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır.
2. Mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan hâllere dava şartları denir.
3. Mahkeme, hem davanın açıldığı günde hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden araştırıp inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkemece mesmu (dinlenebilir) olmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi gerekir.
4. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 190).
5. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114 üncü maddesinin 1-b bendine göre “Yargı yolunun caiz olması” dava şartları arasında yer alır.
6. Yargı yolu kavramı, açılan bir davanın o hukuk sistemine dâhil yargı kollarından hangisinde bakılacağını ifade eder. Adli yargı ile idari yargı, bir başka deyişle hukuk mahkemeleri ile idare mahkemeleri arasındaki ilişki yargı yolu ilişkisidir. Bu münasebet kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemece yargılamanın her aşamasında resen araştırılmalıdır.
7. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 18.03.2021 tarihli ve 2017/3-1531 Esas, 2021/312 Karar sayılı kararında da bu hususlara değinilmiştir.
8. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı, davalı ile imzalanan “İletim Sistemi Sistem Kullanım Anlaşması” uyarınca kurulan otomasyon siteminde arıza gerçekleştiği ve arızanın giderilmediği gerekçesiyle davalı tarafından düzenlenen ceza faturalarından dolayı borçlu olmadığının tespitini talep etmiş olup, eldeki dava 08.06.2015 tarihinde açılmıştır.
9. İlk Derece Mahkemesince davanın reddine dair verilen kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 15.10.2020 tarihli ve 2018/1154 Esas, 2020/1080 Karar sayılı kararı ile, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin vekâlet ücretine yönelik istinaf başvurusun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Bölge Adliye Mahkemesince verilen karardan sonra 02.12.2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7257 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesi ile, 6446 sayılı Kanun’un “İletim faaliyeti” başlıklı 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına (ç) bendinden sonra gelmek üzere (d) bendi eklenmiş ve “İletim sisteminin normal işletme koşulları içerisinde işletilmesi ile işletme güvenliği ve bütünlüğü üzerinde risk oluşturan durumlara ilişkin olarak bağlantı ve sistem kullanım anlaşmalarında düzenlenen sistem kullanım ihlallerinin takibini yapmak, ihlal durumu tespit edilen tüzel kişilere sistem kullanım anlaşmasında düzenlenen cezai şartları ve diğer yaptırımları uygulamak” …’ın görev ve yükümlülükleri arasına alınmıştır.
11. Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 39 uncu maddesi ile, 6446 sayılı Kanun’a eklenen “EK MADDE 3” ile, 6446 sayılı Kanun’un 8 inci maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin uygulamasından kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargıda görüleceği düzenlenmiş, 7257 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesi ile de bu Kanun’un yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
12. Az yukarıda da açıklandığı üzere HMK’nın 114 üncü maddesinin 1-b bendine göre “Yargı yolunun caiz olması” dava şartları arasında yer almakta olup, HMK’nın 115/1 inci maddesinde ise mahkemece, dava şartlarının mevcut olup olmadığının, yargı yolunun kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle davanın her aşamasında resen dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
13. Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 46 ncı maddesinde, bu Kanun’un yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiş olmakla, bağlantı ve sistem kullanım anlaşmalarında düzenlenen sistem kullanım ihlâllerine yönelik ceza-i şartlara ilişkin uyuşmazlıkların idari yargı yolunda görüleceğine ilişkin düzenlemenin devam eden davalarda uygulanmayacağı yönünde açık bir düzenlemeye de yer verilmemesi karşısında, kanun koyucunun iradesinin bu düzenlemenin eldeki davalarda da uygulanması gerektiği yönünde olduğunun kabulü gerekir.
14. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan kanun hükümleri gereğince davanın adli yargıda görülmesi gerektiği gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde değildir.
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; HMK’nın Geçici 1 inci maddesinin “Bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmaz” hükmünü içerdiği, buna göre davanın açıldığı tarihteki görevli mahkemenin sonradan çıkan Kanun ile değiştirilmesinin kabul edilmediği, usul hükümlerinin derhâl uygulanırlığı ilkesinin Kanun’un yürürlüğünden sonraki işlemlerde uygulanması gerektiği, somut olayda 7257 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesi ile yargı yoluna ilişkin düzenleme yapılırken hâlen derdest olan davalara uygulanacağına dair bir hüküm getirilmediğinden bu düzenlemenin ancak Kanun’un yürürlük tarihinden sonra açılan davalar için uygulanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
16. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
17. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır… ” gerekçesiyle Dairemizin direnme kararının bozulmasına dair oy çokluğu ile karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; taraflar arasındaki sistem kullanım anlaşması uyarınca davalı tarafından düzenlenen ceza faturalarından kaynaklı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Dairemizce verilen direnme kararı Yargıtay HGK tarafından bozulduğundan, Yargıtay HGK 2022/(15)6-300 Esas, 2023/538 kararı Dairemiz dosyası yönünden bağlayıcı hale gelmiştir.
Yargıtay HGK 2022/(15)6-300 Esas, 2023/538 kararında da belirtildiği üzere; 02.12.2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7257 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesi ile, 6446 sayılı Kanun’un “İletim faaliyeti” başlıklı 8 inci maddesinin ikinci fıkrasına (ç) bendinden sonra gelmek üzere (d) bendi eklenmiş ve “İletim sisteminin normal işletme koşulları içerisinde işletilmesi ile işletme güvenliği ve bütünlüğü üzerinde risk oluşturan durumlara ilişkin olarak bağlantı ve sistem kullanım anlaşmalarında düzenlenen sistem kullanım ihlallerinin takibini yapmak, ihlal durumu tespit edilen tüzel kişilere sistem kullanım anlaşmasında düzenlenen cezai şartları ve diğer yaptırımları uygulamak” …’ın görev ve yükümlülükleri arasına alınmıştır.
Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 39 uncu maddesi ile, 6446 sayılı Kanun’a eklenen “EK MADDE 3” ile, 6446 sayılı Kanun’un 8 inci maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin uygulamasından kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargıda görüleceği düzenlenmiş, 7257 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesi ile de bu Kanun’un yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 46 ncı maddesinde, bu Kanun’un yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiş olmakla, bağlantı ve sistem kullanım anlaşmalarında düzenlenen sistem kullanım ihlâllerine yönelik ceza-i şartlara ilişkin uyuşmazlıkların idari yargı yolunda görüleceğine ilişkin düzenlemenin devam eden davalarda uygulanmayacağı yönünde açık bir düzenlemeye de yer verilmemesi karşısında, kanun koyucunun iradesinin bu düzenlemenin eldeki davalarda da uygulanması gerektiği yönünde olduğunun kabulü gerekeceğinden ve yargı yolunun caiz olması HMK nın 114/1-b maddesi gereğince dava şartları arasında yer aldığından, dava şartlarının da davanın her aşamasında mahkemece resen dikkate alınması gerektiğinden açılan davanın yargı yolu caiz olmaması nedeniyle HMK m.114/1.b uyarınca usulden reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenle;
1-Açılan davanın yargı yolu caiz olmaması nedeniyle HMK m.114/1.b uyarınca USULDEN REDDİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı taraftan alınan 35,90 TL istinaf karar harcı ile, 98,10 TL istinaf başvuru harcının talebi halinde iadesine,
3-İstinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan alınan 35,90 TL istinaf karar harcı ile, 98,10 TL istinaf başvuru harcının talebi halinde iadesine,
4-Davalı taraf kendini bir vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/1 maddesi gereğince hesap edilen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Kararın tebliği, kesinleştirme, harç ve yargılama giderlerinin iadelerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair davacı tarafın yokluğunda, davalı vekilinin yüzüne karşı miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.
13/09/2023