Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/999 E. 2022/1921 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/999
KARAR NO : 2022/1921
KARAR TARİHİ: 24/11/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/10/2021
NUMARASI : 2019/961 Esas 2021/851 Karar
DAVA : Menfi Tespit (Alım Satım)
DAVA TARİHİ : 25/10/2019
BİRLEŞEN 1. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ 2020/472 E. SAYILI DOSYASI
DAVA : İtirazın İptali
BAM KARAR TARİHİ : 24/11/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 24/11/2022
Asıl dosyada davacı/birleşen dosyada davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda ; ” Davacı vekili mahkememizin 2019/961 esas sayılı asıl dosya dava dilekçesinde özetle; Davalı yanın müvekkili şirket ile aralarındaki ticari ilişkiye istinaden tanzim etmiş olduğu 5 adet faturaya istinaden, söz konusu fatura bedellerinin ödenmediğinden bahisle, öncelikle İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/835 D.İş sayılı kararıyla ihtiyati haciz kararı aldığını, sonrasında ise İzmir 10. İcra Müdürlüğü’nün 2019/12853 E. Sayılı dosyasıyla icra takibinde bulunduğunu, dosyaya sunulan ve icra takibine esas teşkil eden 5 adet faturadan 4’ünün müvekkiline tebliğ edildiğini, 1 tanesinin ise müvekkiline hiç gönderilmediğini; böyle bir malın da alınmadığını, fatura tarihlerinden sonra, 21.000,00-TL’lik kambiyo senedi ve 26.629,00-TL nakit olmak üzere toplam 47.629,00-TL ödeme yapıldığını, son duruma göre müvekkili şirketin talep edenden alacaklı olduğunu, yapılan takibin açıkça usule aykırı olduğunu, davalı tarafından başlatılan söz konusu icra takibine konu alacakların hiçbir hukuki dayanağı olmadığını, müvekkilinin böyle bir borcu bulunmadığını, talep edenle müvekkili şirket arasında sürekli bir ticari ilişki olduğunu, ancak bu ilişkinin 2019 Temmuz sonunda tamamen bittiğini, bu kişinin müvekkili şirket hakkında işlem yapmaya dahi yetkili kılındığını, talep edenin 30.07.2019 itibariyle azledildiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, taraflarınca icra dosyasına yapılan ödemenin iadesine, davalı aleyhine açtıkları menfi tespit davalarının kabulüne, müvekkili şirketin davalı tarafa karşı borçlu olmadığının tespitine, davaya konu borçun ödenmiş olmasından bahisle, davalının haksız ve kötü niyetli olmasından dolayı %20’den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 1 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/472 esas sayılı birleşen dosya dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirket bünyesinde kullanılmak üzere personel giyim malzemeleri ürettiğini, bu ürünlerin faturalar ile birlikte davalı şirkete teslim edildiğini, fatura alacaklarının müvekkiline ödenmediğini, müvekkili tarafından İzmir 2. ATM’nin 2019/835 Değişik İş sayılı kararıyla ihtiyati haciz kararı aldığını ve İzmir 10. İcra Müdürlüğünün 2019/12853 Esas sayılı dosyasında icra takibine başlanıldığını, davalı şirket tarafından takibe itiraz edildiğini, ayrıca davalının İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/961 Esas sayılı dosyası ile müvekkiline borçlu olmadıklarının tespiti için menfi tespit davası açtığını belirterek İzmir 10. İcra Müdürlüğünün 2019/12853 esas sayılı dosyasında davalı tarafından alacağa yapılan itirazların iptaline ve takibin devamı ile kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili mahkememizin 2019/961 esas sayılı asıl dosya cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili tarafından davacı şirket bünyesinde kullanılmak üzere personel giyim malzemeleri üretildiğini, bu ürünlerin 5 adet fatura ile birlikte şirkete teslim edildiğini, davacı şirket tarafından 5 adet fatura alacağı olan 65.327,04-TL para alacağına karşılık Türkiye … Bankası A.Ş. … Alsancak Liman Şubesi’ne ait 15.10.2019 tarihli ve 8019720 numaralı 30.000-TL bedelli bir adet çek teslim edildiğini, ancak 35.327,04-TL fatura alacağının müvekkiline ödenmediğini, davacı şirket tarafından geri kalan fatura alacağı 35.327,04-TL ödenmemekle birlikte müvekkili tarafından talep edilmesine rağmen ödemenin yapılmayacağının bildirildiği, müvekkili tarafından İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/835 D. İş. Sayılı kararıyla İhtiyati Haciz kararı aldıklarını İzmir 10. İcra Müdürlüğünün 2019/12853 Esas Sayılı takip dosyası ile icra takibinde bulunulduğunu belirterek Haksız ve mesnetsiz olarak açılan Menfi tespit davasının reddine, davaya konu borcun ödenmediğinin açıkça ortada olmasından dolayı davacının haksız ve kötü niyetli eyleminden ötürü %20 den aşağı olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/472 Esas 2020/480 Karar sayılı dosyası ile mahkememizin 2019/961 Esas sayılı dava dosyası arasında 6100 sayılı HMK’nın 166. maddesi anlamında fiili ve hukuki bağlantı bulunması gerekçesiyle İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/472 Esas 2020/480 Karar sayılı 02/10/2020 tarihli kararıyla mahkememizin 2019/961 Esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmiştir.
Dava; taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklı olarak ihtiyati hacze konu edilen 5 adet fatura nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti ile İzmir 10. İcra Müdürlüğünün 2019/12853 Esas sayılı takip dosyası üzerinden ödenen bedelin iadesi ve taraflar arasında vekalet ilişkisi bulunup bulunmadığı, ödenen bedelin haklı olup olmadığı, kötü niyet tazminatı doğup doğmadığı, birleşen dosya bakımından takibe vaki itirazın iptali ile icra inkar tazminatı koşullarının oluşup oluşmadığı hususlarına ilişkindir.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 6335 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde ticari davalar tanımlanmıştır. Buna göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile maddenin devamı fıkralarında belirtilen davalar ticari dava olarak nitelendirilmiştir. Yine aynı Kanunu’un 5/3. maddesinde “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan yasal düzenlemeler karşısında, Asliye Ticaret Mahkemelerinin özel mahkeme niteliğinde bulunduğu, bu niteliği gereği görev alanının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre belirleneceği ve genel mahkemeler ile arasındaki ilişkinin önceki kanunun aksine görev ilişkisi olduğu açıktır. Asliye Ticaret Mahkemelerinin çekişmeli yargıdaki görev alanının TTK’de ve diğer özel kanunlarda ticari dava olduğu belirtilen davalarla sınırlı olduğu kuşkusuzdur.
Öte yandan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde ticari davaların; mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrıldığı anlaşılmaktadır. Mutlak ticari davalar, tarafların sıfatına veya bir ticari işletme ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın kanun gereği ticari sayılan davalar olup TTK’nin 4/1. maddesinin b, c, d, e, f fıkralarında ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Nispi ticari davalar ise, tarafların tacir sıfatına haiz olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalardır. Bir başka ifade ile bu davalar ya bir ticari işletmeyi ilgilendirmeli ya da iki taraf için de ticari sayılan hususlardan doğmaları halinde ticari dava olarak nitelendirilebilirler.
Gerek mutlak ve gerekse nispi ticari davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği açıktır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; öncelikle dikkate alınması gereken husus uyuşmazlığın 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü, bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir.
İşçinin haklarını adalet mercilerinde çabuk, kolay ve ucuz bir surette almasını temin etmek amacıyla özel İş Mahkemeleri Kanunu çıkarılmıştır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu yargılamayı uygulayan özel mahkemelerin kuruluşu, esasen iş hukukunun işçiyi koruma hukuki niteliğinden kaynaklanmaktadır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, “a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır. Başka bir anlatımla, İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki ‘aksine hükmü’ öngören bir düzenlemedir.
Aasıl dosya davalısının gerçek kişi, davacısının şirket olduğu, taraflar arasındaki temel ilişkinin tespiti belirlenerek görevli mahkemenin belirleneceği bakımından dosya kapsamında Sosyal Güvenlik Kurumu 04/12/2020 tarihli müzekkere cevabında; asıl dosya davalısının davacı şirkette çalışmasına ilişkin hizmet dökümünün gönderildiği, işyeri ünvan listesini gösterir tabloda davalı …’ın … Danışmanlığı adı altında hizmetlerinin olduğunun anlaşıldığı, asıl dosya davalı vekilince 19/12/2019 tarihli cevap dilekçesinde; “Davacı şirket tarafından, emekli astsubay olan müvekkilime sezonluk olarak çalıştıkları askeri kamplarda sorun yaşadıkları, işi bilen kaliteli bir kişiye ihtiyaç duydukları söylemiyle; … Kampında yaz dönemi boyunca “6 ay” süreyle işletme müdürü olarak (firmayı temsilen her türlü mal ve hizmet satın almaya, alım satım, fatura kesme, faturayı teslim almaya, personel temini) gibi yetkilerle çalışması için 6.000-TL maaşla iş teklifinde bulunmuştur. Bu anlaşma gereğince müvekkil davacı şirketi temsile yetkili olmakla birlikte personel kıyafetlerinin tedarikiyle de yetkilendirilmiştir. Teklifi kabul eden müvekkil 04.04.2019 tarihinde davacı şirket bünyesinde sigortalı olarak çalışmaya başlamıştır… Temmuz ayında sıgorta listesi ve maaş bordrosunu istediğinde maaşının 145-TL olduğunu ve sigorta kaydının her ay 2-3 gün girildiğini öğrenmiş ve gerekli itirazı yapmıştır. Bu itiraz nedeniyle bir tek temmuz ayı puantajı 30 günlüktür…müvekkil, 31/07/2019 tarihinde 14 çalışan ile birlikte maaşlarını alamadığı gerekçesiyle hukuki hakları olan iş yavaşlatma eylemeni gerçekleştirmişlerdir. Bunun üzerine … Kamp komutanı … tarafından baskı ve tehdit edilerek işletme dışına çıkarılmış ve davacı şirket tarafından işlerine son verilmiştir. Bu durum ile ilgili Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu konuda hizmet tespit ve alacak davası hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkil tarafından Ege Ordu Komutanlığına ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi CİMER’e davacı şirket tarafından yapılan sahte ve miktar yönünden değiştirilmiş faturalardan da bahsedilerek şikayet yapılmış ve takip edilmektedir…. ” şeklinde asıl dosya davalısının pozisyonu hakkında beyanda bulunduğu, asıl dosya davacı şirket vekilince buna karşın sunulan 29/01/2020 tarihli beyan dilekçesinde; “Davalı her ne kadar kendisini firmayı temsilen her türlü mal ve hizmet almaya, alım/satım, fatura kesme, faturayı teslim almaya, personel temini gibi yetkilerle müdür(!) olarak çalışmış şeklinde belirtmişse de bu beyan gerçek durumla bağdaşmamaktadır. Uzun yıllardır kamu ihaleleri hizmet ve mal tedariki konusunda uzmanlaşmış bir şirket olan müvekkilin şüphesiz kimseye üstelik geçici bir süre bu denli geniş kapsamlı yetkilerle müdürlük vermeyeceği açıktır. Bu durum hayatın olağan seyrine dahi aykırıdır. Davalı ile müvekkil şirket arasındaki ilişki vekalet ilişkisidir. Davalı müvekkil firmanın işçi kıyafetlerini temin eden… isimli şahıs firmasının sahibidir… davalının gerçeğe aykırı iddialarına karşın davalının vekalet ilişkisinde olağanı aşan tüm işlemleri müvekkil şirket onayına tabidir. Çalışma kadrolarının şartname ve kamu ihale sözleşmesinde çok önceden belirlenmiş şartlara göre ayarlanması neticesinde davalının personel temini olarak ifade ettiği yetki iddiası gibi iddiaları kamu çalışma biçiminin genel esasları ile dahi bağdaşmamaktadır. Davalı kendisi hali hazırda ticaretle uğraşmakta olduğundan müvekkil şirket nezdinde tam zamanlı müdür olarak çalıştığı iddiası dinlenemez niteliktedir. Bu yönde davalı için kamu kurumlarında işlemlerde sıkıntı oluşmaması adına tarafların anlaşması gereği kısmi sigorta bildirimleri yapılmıştır. Her nasılsa davalı bu durumu sonrada görmüş ve aldatılmış hissiyle mahkemeye intikal ettirmiş ve dürüstlük ilkesine aykırı davranmıştır. Davalı ve müvekkil arasında anlatılan ilişkinin doğal sonucunun beyanlarımız gibi olduğu, aksi yönde davalı beyanlarının ise hayatın olağan akışıyla bağdaşmadığı sabittir. Cevap dilekçesinde kendisinde bulunan yetki kapsamında davalı fatura alma verme işlemlerini yaptığını iddia etse de her iki tarafın da tacir olduğu gözetildiğinde davalı iddiaları dinlenemez nitelikte kalmaktadır. Vekalet ilişkisinin en temel yasaklarından birisi de “kendi kendine işlem yapma yasağı” olup davalının anılan faturayla ilgili iddialarının gerçeğe aykırı olduğu bizatihi ortadadır… “, 27/07/2020 tarihli beyan dilekçesinde; “SGK kayıtlarından da anlaşılacağı üzere, davalı …, müvekkil şirkette 06.04.2019-31.07.2019 tarihleri arasında oldukça kısa süre ile çalışmıştır. Belirtmiş olduğumuz üzere, davalı ile müvekkil şirket arasında hem personel kıyafeti alma konusunda ticari ilişki hem de davada geçen ihale konusu işte idareyle işlemlerin tamamlanması sürecindeki işlemlerden dolayı iş organizasyonunda vekalet ilişkisi bulunmaktadır.” şeklinde pozisyonunun beyan edildiği, Diyarbakır Hani Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla)’nce 20/04/2021 tarihli duruşmada beyanları alınan davalı tanığı … tarafından.”..Davalı … bu şirkette görevli müdür olarak çalışıyordu. Davalı … şirketinde çalışanların yemek, kalma gibi masraflarını kendisine ait olan tekstil şirketi üzerinden davacı şirkete para vererek karşılıyordu. Bunun karşılığında davacıdan senet alıyordu. Davalı davacının bize işçilere olan borçlarını ve bizim yeme içme gibi masraflarımızı davacı firma bize ödemediği için kendisi bize ödüyordu ve bu masrafları karşılıyordu. Bunun karşılığında da parasını alamadığı için davacıdan senetler alıyordu. Fakat benim çalıştığım dönemde ve bildiğim kadarıyla davalı bu senetlerle teminat altına aldığı alacaklarını davacıdan alamadı. Hatta yaklaşık 12-13 arkadaş ile birlikte işçilik alacaklarımız ödenmediği için davacı işyerinden ayrıldık. Hatta bu sebeple açılmış davalar ve icra takipleri de vardır..” şeklindeki beyanları, ticaret sicil kayıtları, celp edilen SGK kayıtları, sunulan ücret bordroları, dinlenen tanık beyanları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, aslında davada temel ilişkinin salt kambiyo senedine dayalı alacak ya da menfi tespit talebi olmadığı, asıl dosya davalısının davacı şirketten işçilik alacaklarını ve ürettiği personel giyim malzemelerinin bedelini talep eden taraf olduğu, taraflar arasında işçi-işveren ilişkisinin bulunduğu, davalının tam zamanlı olmasa da kısmi sigortalı olarak çalışmasına dayalı hizmetlerin tarafların da kabulünde olduğu, tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere davacı şirket çalışanları ve işçilerinin yemek, barınma, ücret.. gibi hususlarında davalının davacı şirket adına vazife edindiği, davalı her ne kadar kendisini ‘müdür’ olarak vasfedip nitelese de şirket sorumlusu olmadığı fakat davacı şirkete bağımlı ve denetimi altında ücret karşılığı çalıştığı, bunun kayıtlardan da bu şekilde anlaşıldığı, aksi halde şirket çalışan ve işçileriyle iletişim ve iş ilişkisi kuramayacağı, neticede tarafların taleplerine ilişkin her iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirir nisbi ticari davadan da bahsedilemeyeceği ve mahkememizin görevli olmadığı, uyuşmazlığı çözümleyip karara bağlanmakla görevli merciin 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca İzmir İş Mahkemeleri olduğu, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c maddesi uyarınca görev hususunun dava şartı olduğu, mahkemece yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gerektiği anlaşılmakla mahkememizin görevsizliğine ” dair karar vermiştir.
İSTİNAF BAŞVURU :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle ; mahkemece tanığı …’nin dinlenilmemesi nedeniyle hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, müvekkili ile karşı taraf arasında personel kıyafeti alım-satımına dayalı ticari ilişki bulunduğunu, davalının … isimli şahıs işletmesinin sahibi olması nedeniyle tacir konumunda olduğunu, Tanık …’in Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 2021/111 Talimat dosyasında 14.10.2021 tarihinde alınan beyanı da bu hususu ortaya koyduğunu, karşı tarafın da 14.10.2021 tarihli beyan dilekçesinde tanık …’in beyanlarının doğruluğunu teyit ederek aradaki ilişkinin ticari ilişki olduğunu ifade ettiğini karşı tarafın müvekkil şirket çalışanı olmadığı gibi müvekkil şirket nezdinde müdür vb. herhangi bir sıfata sahip olmadığını beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Asıl dava, faturalara istinaden borçlu olunmadığının tespiti ödenen bedelin iadesi, birleşen dava fatura alacağına dayalı takipte itirazın iptali istemine ilişkindir.
Asıl davada davacı vekilince davalı yanın müvekkili şirket ile aralarındaki ticari ilişkiye istinaden tanzim ettiği faturalar nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talep edilmiş, davalı ile aralarında müvekkil şirket hakkında işlem yapmaya yetkili kılındığı bildirilmiştir.
Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde ” Davalı şirket ile müvekkil arasında; personel tekstili ve malzemelerinin tedarik edilmesi dışında şirket bünyesinde İzmir 25. Noterliğinin 7582 Yevmiye numaralı 05. 04.2019 tarihli yetki belgesiyle müdürlük görevi verilmiştir. Bu görev müvekkil tarafından yerine getirilirken, davalı şirketin gerekli ödeme yükümlülükleri yerine getirilmemiş ve müvekkilin kendi cebinden ödediği miktarlara karşı davalı şirket tarafından senet verilmiştir. Ancak tekstil ürünlerinin tedariki nedeniyle verilmesi gerek ödemeler yerine getirilmemiştir. Görülmekte olan İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/961 Esas Sayılı menfi tespit davasında davalı şirket tarafından bu hesap karışıklığı kullanılarak haksız kazanç elde edilmeye ve borç yükünden kurtarılmaya çalışılmaktadır.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında ticari satım ilişkisi bulunduğu ayrıca vekalete dayalı ilişki bulunduğu, asıl ve birleşen davanın konusunun ticari satım ilişkisinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.
Ticaret Mahkemelerinin görevi, ticari davalarla sınırlı olup, davanın ticari dava olup olmadığının TTK’nun 4.maddesi kapsamında incelenmesi gerekmektedir. Anılan maddenin 1.bendinde Nispi ticari dava, “her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları” olarak tanımlanmıştır. Bu maddede nispi ticari dava ticari işletme kavramı ile tanımlanmış olduğundan, öncelikle ticari işletme kavramının neyi ifade ettiği hususu değerlendirilmelidir.
TTK’nun 11.maddesinde ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin devamlı ve bağımsız şekilde yürüttüğü işletmedir. Yine ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir şeklinde tanımlanmış ve açıklanmıştır.
Bu durumda ticari işletmeden bahsedilebilmesi için şu 3 unsurun bulunması gerekir;
*Esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyet,
*Bu faaliyetin devamlı olması,
*Ve bu faaliyetin bağımsız yürütülmesi.
Esnaf işletmesi sınırının ne olduğu ise, TTK’nın 11/2.maddesinde açıklanmıştır. Buna göre, sınır Bakanlar Kurulu’nca çıkarılacak kararname ile belirtilecektir. Bu kriterin neyi ifade ettiği hususu TTK’nın 15.maddesinde yer alan esnaf kavramı ile açıklanıp anlaşılabilir. Buna göre; İster gezici olsun, ister bir dükkanda veya bir sokağın belirli yerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedeni çalışmasına dayanan ve geliri Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararname de gösterilen sınırı aşmayan sanat ve ticaretle uğraşan kişi ” esnaf ” olarak adlandırılmıştır.
21/07/2007 tarihli resmi gazetede yayınlanan 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu kararında esnaf ve sanaatkarla ile tacir ve sanayicilerin ayrımına ilişkin 1.maddesinde eski TTK’nın 12.ve 17.maddeleri ile ilgili uygulama bakımından tanım yapılmıştır ki kararname de ticaret kanunu ile verilen madde hükümleri yürürlükte bulunan TTK’nın 11.ve 15.maddelerinin karşılığıdır.
Kararnamenin 1/a maddesinde Esnaf ve Sanaatkarlar ile tacir ve sanayici aykırımını belirlemek koordinasyon kurulunun tespit edeceği resmi gazetede yayınlanacak esnaf ve sanaatkarlar meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte beden çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir ve sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan basit usulde vergilendirilen ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanunun 177.maddesinin 1.fıkrasının 1 ve 3.numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerinin yarısını 2 nolu bendinde yazılı nakdi limitini tamamını aşmayanların esnaf ve sanaatkarlar sayılmaları gerektiği, esnaf ve sicil odasına kaydedileceği belirtilmiştir.(Yargıtay 6. H.D. 27/05/2014 tarihli 2014/4426-6852 E.K.)
Somut olayda, davanın vekalet ilişkisinden kaynaklanmadığı satım ilişkisinden kaynaklandığı, davada iş mahkemelerinin görevli bulunmadığı anlaşılmakla davalının tacir ve/veya ticari işletme sahibi olup olmadığı, davanın Ticaret mahkemesinin ya da Asliye Hukuk Mahkemesinin görevinde bulunup bulunmadığı hususlarında araştırma yapılarak yargılamaya devam edilmesi, mahkemenin görevi hususu bu yönden değerlendirildikten sonra görevli olunması halinde işin esasına girilmesi gerektiğinden asıl dosyada davacı/birleşen dosyada davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına, dosyanın HMK 353/1-a-3 maddesi gereğince esasa ilişkin istemler incelenmeksizin davacı tarafın istinaf isteminin kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Asıl dosyada davacı/birleşen dosyada davalı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE,
2-İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/10/2021 Tarih, 2019/961 Esas ve 2021/851 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-3 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın yukarıdaki açıklamalar ışığında inceleyip karara bağlamak üzere kararı kaldırılan ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
4-Taraf vekillerince yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde yatıran taraflara İADESİNE,
5- İstinaf yargılama giderlerinin esas karar ile birlikte değerlendirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 353/1-a-3 bendi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 24/11/2022