Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/910 E. 2022/1003 K. 26.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/910
KARAR NO : 2022/1003
KARAR TARİHİ : 26/05/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MANİSA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/01/2022
NUMARASI : 2021/832 Esas ve 2022/179 Karar
DAVANIN KONUSU : Konkordato
BAM KARAR TARİHİ : 26/05/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 30/05/2022

Davacılar vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacılar hakkında İİK’nun 285. Ve maddeleri gereğince; konkordato talebinin kabulüne karar verilmesin,i davacılar hakkında 3 ay geçici mühlet kararı ile İİK’nun 287 ve 294 md çerçevesinde İhtiyati tedbir kararı verilerek tedbir kararların devamıyla yargılama sırasında kesin mühlet kararı verilmesini, borçların vadelerinin geldiği halde ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi altında bulunan davacı şirketin İİK’nun 285 md ve diğer hükümleri uyarınca borçlarını ödeyebilmesi ve iflastan kurtulmasına yönelik olarak alacaklılarıyla borçların ertelenmesine yönelik vade ve tenzilat konkordatosu yapabilmesi için İİK’nun 286 md göre konkordato ön projesi ile 3 aylık geçici mühlet verilerek geçici bir konkordato komiserinin görevlendirilmesini, geçici mühlet kararı kesin mühlet kararını doğurduğundan md294 hükmünde belirtilen kesin mühlet sonuçlarına hükmedilmesini, geçici mühlet içinde borçlu aleyhine 21/07/1953 tarih 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir icra ve iflas takibi yapılamaması ve evvelce başlamış takiplerin durması, yeni ihtiyati haciz ve haciz ve e- haciz kararlarının uygulanamaması, geçici mühlet içinde ihtiyati haciz kararlarının uygulanması halinde bunun durdurulmasını, geçici mühlet tarihinden itibaren rehinle temin edilmemiş her türlü alacağa faiz işlenmesinin durması ve davacı şirketin mal varlığının ve şirket lehine verilen teminatların korunmasına yönelik tedbirlerinin alınmasını, İİK’nun md 288/2 hükmü uyarınca geçici mühlet kararının, ticaret sicil gazetesinde, Basın ilan kurumunun resmi ilan portalında ilan olunmasını ve tapu müdürlüğüne, ticaret sicil müdürlüğüne, vergi dairesine, gümrük ve posta idarelerine, Türkiye Bankalar Birliğine, Türkiye Katılım Bankaları Birliğine, mahalli ticaret odalarına, sanayi odalarına, taşınır kıymet borsalarına, SPK ve diğer lazım olan kurum kuruluşlarına bildirilmesini ayrıca davacı şirket tarafından teklif edilen konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması durumunda davacı şirkete alacaklıları ile konkordato yapabilmesi için Bir yıl süre ile gerektiğinde 6 ay uzatılmak suretiyle kesin mühlet kararı verilmesini, kesin mühlet içinde görevlendirilen komiser nezaretinde yapılacak alacaklılar toplantısı ve İİK 305 hükmü uyarınca konkordato projesinin tasdiki için belirtilen şartlar yerine getirildiğinde Konkordatonun tasdikinin yapılmasıno tasdik kararı ile birlite gerekli gözetim, yönetim ve tasfiye tedbirlerini almakla görevli bir kayyılm tayin edilmesine karar verilmesini, davacı şirket ile şahıslar arasında ortaklık yapıları ile organik bağ olduğunu, bu sebeple davanın birleştirilebileceğinin kabul edilebileceğini firma ortakları ve müşterek borçlu müteselsil kefil sıfat ile şahsi kefaletleri olmasından kaynaklı tek bir dilekçe ile dava açma zorunluluğu hasıl olduğunu usul ekonomisine uygun olduğunu, ticari defterlerin incelenmesi, muhasebe işlemleri, şirketlerin denetlenmesi, sermaye şirketinin talebi ve ortağının ayrı ayrı değerlendirilebileceğini dava arkadaşlığı talebinin HMK’nun 57 ve 166 md göne değerlendirilmesini talep ettikleri, ayrıca firmanın net satışlar ve çalışan işçi bakımından “küçük işletme segmentinde” yer aldığı için bağımsız denetime tabi olmadığını, davacı şirketin işletme sermayesi ihtiyaçlarını ve yatırımlarını kredi kullanmak suretiyle gerçekleştirdiğini finans kuruluşlarından kredi temin ederken ya da satıcı firmalardan ham madde tedarik ederken firma ortakları ile kefil olduğunu, teminatlar verdiklerini,müteselsilen borç anlaşmalarına imza attıklarını … şti %40 hissedarı … ve %35 hissedarı … kullanılan kredilere müteselsilen kefil olduklarını 2003 yılında Paşaköy Saruhanlıda faaliyet gösteren gayri faal olan … adına kayıtlı yem un fabrikasını satın aldıklarını satın alınmasına müteakip firmanın adını … ve … şti olarak tescil ettirdiklerini firmanın büyük hissesine …’ın sahip olduğunu diğer ortaklardan …’nın dayısının oğlu ve amcasının oğlu olan … tarafından sevk ve idare edildiğini firmanın aile şirketi olarak yönetildiğini, … ltd olarak Manisada faaliyet gösterdiğini firmanın çekirdeksiz kuru üzüm, buğday, küspe, mısır gibi zairecilik konusunda alımlar yaptığını, müstahsilden alınan buğdayın fabrikada un haline getirilerek satışını yaptıklarını, mühtahsil ürünlerin ekiminden satışına kadar geçen sürede davacı firmadan gübre ve tohum desteği aldığını satış yaparken hesap görülmekte ve kalan bakiyenin 15-30 gün gibi bir sürede çek, senet veya açık hesap şeklinde ödediğini davacılardan …’ın fabrikanın başında olduğunu, finansal anlamda şirketi yönettiğini firmada büyük hissedar olmasından kaynaklı kullanılan tüm kredilerde şapsi kefaletinin bulunduğunu, Diğer davacı …’ın amcasının oğlu olduğunu …a yardım ettiğini …ın ana hissedarlardan olmasından kaynaklı kullanın tüm kredilerde şahsi kefaletinin bulunduğunu, davacı şirketin tohum ve gübre bakımından ağırlıklı olarak yurt dışına bağlı olduğunu, işçilik maliyetlerinin yüksek olması, maliyetlerde ciddi oranda artış olduğunu satışlarda azalma ve satış vadelerinin uzamasından dolayı kriz ortamından etkilendiğini, vadesi gelen borçları ödeyemediği ya da ödeyememe tehlikesi altında olduğunu bu sebeple İİK’nun 285/1 maddesi hükmünce borçlunun konkordato talep edebilmesi için İİK’nun 179 maddesi borca batık yani iflas halinde olması gibi şart aranmamış olup, borçlarını vadesinde ödeyememesi ya da ödeyememe tehlikesi altında olması gerekli ve yeterlidir uyarınca talep ve dava edildiği konkordatonun İİK’nun 306 md uyarınca Tasdikine yönetim ve tasfiye tedbirlerini almakla görevli bir kayyım tayin edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece; “…ticari dava niteliğindeki davanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı kapsamında kaldığı uyuşmazlık konusu olmamakla birlikte ilke kararının yürürlüğü tarihinden önce açılmış olan iş bu ticari davada anayasal hak olan doğal hakimlik gereğince uygulanabilmesi için bu belirlemenin kanunla yapılmış olması tek başına yeterli olmadığı, ayrıca sözü edilen belirlemenin, uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış olmasının da gerektiği, doğal hâkim ilkesinin bünyesinde, “kanuniliğin” yanı sıra “önceden belirlenmiş” olmaya da yer verildiği, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararının taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekleşmesi tarihinden önce açılmış olan bu ticari davada doğal hakimlik ilkesi gereğince uygulama yeri olmadığı, yine Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda doğal hakimlik ilkesinin gözetildiğinin de açık olduğu, dava açılmasının yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından birinin davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesi olduğu, bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişikliklerin görevi ve yetkiyi etkilemeyeceği, bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonucunda mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğması olduğu, nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemelerin görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemeyeceği, yerel mahkemenin kararına dayanak Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararında yargı çevresinin belirlenmesine ilişkin kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildiği, HSK kararında görülmekte olan davaların devri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı, söz konusu genel kurul kararının görülmekte olan davaların da devredilmesi gerektiği şeklinde yorumlanarak kapsamının genişletilemeyeceği anlaşıldığından 01/09/2021 tarihinden önce açılan bu davanın ilçe mahkemesince mahkememize gönderilemeyeceği, mahkememizin görevsiz olduğu ve dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesinin gerektiği…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; konkordato davası Türk Hukuk sisteminde yeni ve özel nitelikli bir dava olması sebebi ile davaya bakan mahkemenin özel alanı olması gerektirmektedir. İşbu sebeple Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesinin değil özel olarak bu alan ile ilgilenen bilgi birikimi olan Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiğini ileri sürerek istinaf başvurumuzun kabulü ile öncelikle mahkemenin yukarıda esası belirtlilen dosyada vermiş olduğu 07/07/2021 tarihli usul ve yasaya aykırı olarak verilen görevsizlik kararının kaldırılmasını, görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemeleri olduğuna karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME,
DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dairemizce HMK’nın 355 maddesi kapsamında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hükümlerle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.
Mahkemece; görevli ve yetkili mahkemenin Saruhanlı Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi olduğuna karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
1-Somut olayda; konkordato istemine ilişkin olup, 6102 sayılı TTK’ da düzenlendiği, aynı yasanın 4. maddesine göre TTK’dan kaynaklanan uyuşmazlıkların ticari dava sayılacağının açıkça belirtilmesine göre, uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık ise; özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSK’nın 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve eldeki davada görevli mahkemenin dava tarihi itibariyle görevli olan ve görevsizlik kararını veren Saruhanlı Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçen ve istinafa konu görevsizlik kararını veren Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’ mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
2-Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde; yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
Nitekim; 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Somut olayımızda ise; Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin ” mülki sınırlarını ” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 13/12/2018 olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Saruhanlı Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın görülmesi mümkün olmadığından, istinafa konu görevsizlik kararında usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmamaktadır. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarihli 2017/11-10 esas – 2019/401 karar sayılı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/05/2011 tarihli 2009/13600 esas – 2011/6019 karar sayılı ilamları).
Ayrıca, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 21/02/2022 tarihli, 2022/1760 esas ve 2022/2689 karar sayılı yargı yerinin belirlenmesine ilişkin kararı ile; “…Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle A… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği, davanın 08/02/2016 tarihinde açıldığı, 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararda derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın A… Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21. ve 22. maddeleri gereğince A… Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
Tüm bu açıklamalara göre; istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların, açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Manisa Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/832 esas, 2022/179 karar sayılı kararına davacı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı tarafından peşin yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcı ve 220,70 TL istinaf kanun yolu başvuru harcının davacı üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf eden tarafından yapılan istinaf masrafının üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-İstinaf yargılamasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kararın tebliği, kesinleştirme, harç ve yargılama giderlerinin iadelerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK 362/1-c maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.26/05/2022