Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/737 E. 2022/823 K. 28.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/737
KARAR NO : 2022/823
KARAR TARİHİ: 28/04/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MANİSA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/02/2022
NUMARASI : 2021/243 Esas ve 2022/642 Karar
DAVANIN KONUSU : Konkordato
BAM KARAR TARİHİ : 28/04/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 29/04/2022

Davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; öncelikle, İİK m. 286 hükmüne göre konkordato talebinin içermesi gereken Konkordato Ön Projesi ile diğer tüm belgeler dikkate alınarak, İİK m. 287 uyarınca müvekkili şirkete (gerekirse müvekkli şirketin ya da geçici komiserin talebi ile iki ay uzatılmak kaydıyla) tensiple birlikte derhal üç aylık süre ile geçici mühlet verilmesine ve geçici mühlet kararıyla birlikte kankordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olup olmadığının yakından incelenmesi amacıyla mahkeme tarafından tayin edilmek üzere bir geçici konkordato komiseri görevlendirilmesine; İİK m. 288 uyarınca geçici mühlet kesin mühletin sonuçlarını doğurduğundan, geçici mühlet kararı ile birlikte İİK m. 294 hükmünde belirtilen kesin mühletin sonuçlarına hükmedilmesi ve bahsi geçen hükmün gereği olarak, verilecek geçici mühlet içinde borçlu aleyhine 2171953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir icra ve iflas takibi yapılamaması ve evvelce başlamış takiplerin durması, yeni ihtiyati haciz, haciz ve e-haciz kararı alınmaması, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, haciz ve e-haciz kararlarının uygulanamaması, geçici mühlet içinde ihtiyati haciz ya da haciz kararlarının uygulanması halinde bunun durdurulması, geçici mühlet tarihinden itibaren rehinle temin edilmemiş her türlü alacağa faiz işlemesinin durması, müvekkiline ait banka hesaplarındaki nakit paraların üzerindeki blokajların kaldırılmasına, müvekkili tarafından tahsil, takas veya teminat amacı ile banka ve finans kurumlarına verilen çek senet ve diğer kıymetli evrakların müvekkiline iadesine ve finans kuruluşları tarafından takas mahsup uygulanamayacağına ve müvekkilinin malvarlığının korunmasına ilişkin diğer tedbirlerin alınmasına, komiser denetimine yönelik ihtiyati tedbir kararı verilmesine; İİK m. 2388/2 hükmü uyarınca, geçici mühlet kararının, ticaret sicil gazetesinde ve Basın-İlan Kurumunun resmi ilân portalında ilân olunmasına ve derhâl tapu müdürlüğüne, ticaret sicili müdürlüğüne, vergi dairesine, gümrük ve posta idarelerine, Türkiye Bankalar Birliğine, Türkiye Katılım Bankaları Birliğine, mahalfi ticaret odalarına, sanayi odalarına, taşınır kıymet borsalarına, Sermaye Piyasası Kuruluna ve diğer lazım gelen yerlere bildirilmesine; ikinci aşamada ve geçici mühlet içinde: İİK m. 289/1 hükmü uyarınca mahkemece verilen geçici mühlet içinde olmak kaydıyla, mahkemenin tayin ettiği geçici komiser ile alacaklıların konkordato talebine ilişkin beyanları dikkate alınmak suretiyle, müvekkili şirket tarafından teklif edilen kankordatonun başarıya ulaşmasının mümkün olduğunun anlaşılması hâlinde, müvekkili şirket ve alacaklıları ile konkordato yapabilmesi için bir yıl süre (gerektiğinde altı ay uzatılmak kaydı İle) ile kesin mühlet verilmesine ve kesin mühlet kararı ile birlikte geçici komiserin görevinin ve verilen tedbir kararlarının devamı İle İİK m. 294 vd. hükmünde belirtilen kesin mühletin tüm sonuçlarına hükmedilinmesine; üçüncü aşamada ve kesin mühlet içinde mahkeme tarafından verilecek kesin mühlet içinde ve mahkemenin görevlendirdiği komiser nezaretinde yapılacak alacaklılar toplantısı ve İİK hükümlerine göre işletilen yasal prosedürün tamamlanmasının ardından, İİK m. 305 hükmü uyarınca konkordato projesinin tasdiki için belirtilen şartların yerine getirildiği Mahkeme tarafından tespit edildiği takdirde, İİK m. 306 hükmü uyarınca konkordatonun tasdikine, İİK 307 md 1 fıkrasının a,b,c fıkraları gereğince rehinli malın muhafaza atına alınması ve satışının ertelenmesine ve bu konuda ihtiyati tedbir kararı verilmesi, mühlet içinde verilen tedbir kararlarının devamı ile konkordatonun tasdik kararı ile birlikte, İİK m. 306 uyarınca tasdik edilen konkordatonun yerine getirilmesini sağlamak için gerekli gözetim, yönetim ve tasfiye tedbirlerini almakla görevli bir kayyım tayin edilmesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece; “…01/09/2021 tarihinden önce açılmış olan TTK’nun 4.maddesi uyarınca ticari dava niteliğindeki bu dosyanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yukarıda belirtilen kararları gerekçe gösterilerek mahkememize görevsizlik nedeniyle gönderilmesi, Anayasa tarafından güvence altına alınan doğal hakim ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Neticesinde doğal hakim ilkesinin ortaya koyduğu “kanunilik” ve “önceden belirlenmiş olma” ilkeleri ile de çelişmektedir. Ayrıca Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça iş bu kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda DOĞAL HAKİMLİK İLKESİNİN gözetildiği de ortadadır. Kararda görülmekte olan davaların devri ile ilgili bir düzenlemeye de yer verilmemiştir. Dava açılmasının yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından birisi davanın açılması ile görevli ve yetkili mahkemenin artık sabit hale gelmesidir. Sonradan ortaya çıkan değişikliklerin görevi ve yetkiyi etkilemeyeceği ortadadır. Bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuçta mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğmasıdır. Bu durumda yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hüküm yoksa mevcut mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerindeki derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemelere gönderemeyecektir. Geçiş hükmü niteliğinde yasal bir düzenleme bulunmaksızın Asliye Hukuk Mahkemesince (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) dosyanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yukarıda belirtilen kararları gerekçe gösterilerek mahkememize görevsizlik nedeniyle gönderilmesi veya devredilmesi bu durumda mümkün olmayacaktır…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İstinaf başvurumuzun kabulü ile öncelikle Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yukarıda esası belirtlilen dosyada vermiş olduğu 16.02.2022 tarihli usul ve yasaya aykırı olarak verilen görevsizlik kararının kaldırılmasını, görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemeleri olduğuna karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
İstinaf eden alacaklı … Şti.’nin vermiş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yukarıda esası belirtlilen dosyada vermiş olduğu 16.02.2022 tarihli kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME,
DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dairemizce HMK’nın 355 maddesi kapsamında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hükümlerle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.
Mahkemece; görevli ve yetkili mahkemenin Manisa 3. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi olduğuna karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
1-Somut olayda; konkordato istemine ilişkin olup, 6102 sayılı TTK’ da düzenlendiği, aynı yasanın 4. maddesine göre TTK’dan kaynaklanan uyuşmazlıkların ticari dava sayılacağının açıkça belirtilmesine göre, uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık ise; özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSK’nın 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve eldeki davada görevli mahkemenin dava tarihi itibariyle görevli olan ve görevsizlik kararını veren Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçen ve istinafa konu görevsizlik kararını veren Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’ mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
2-Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde; yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
Nitekim; 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Somut olayımızda ise; Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin ” mülki sınırlarını ” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 20/11/2020 olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın görülmesi mümkün olmadığından, istinafa konu görevsizlik kararında usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmamaktadır. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarihli 2017/11-10 esas – 2019/401 karar sayılı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/05/2011 tarihli 2009/13600 esas – 2011/6019 karar sayılı ilamları).
Ayrıca, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 21/02/2022 tarihli, 2022/1760 esas ve 2022/2689 karar sayılı yargı yerinin belirlenmesine ilişkin kararı ile; “…Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle A… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği, davanın 08/02/2016 tarihinde açıldığı, 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararda derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın A… Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21. ve 22. maddeleri gereğince A… Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
Tüm bu açıklamalara göre; istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların, açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Manisa Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/243 esas, 2022/642 karar sayılı kararına davacı vekili ve alacaklı … Şti.’nin istinaf başvuru sebeplerinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı tarafından peşin yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcı ve 220,70 TL istinaf kanun yolu başvuru harcının davacı üzerinde bırakılmasına,
3-Alacaklı … Şti. tarafından peşin yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcı ve 220,70 TL istinaf kanun yolu başvuru harcının anılan taraf üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf edenler tarafından yapılan istinaf masrafının üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
6-İstinaf yargılamasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Kararın tebliği, kesinleştirme, harç ve yargılama giderlerinin iadelerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK 362/1-c maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.28/04/2022