Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/217 E. 2022/271 K. 09.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/217
KARAR NO : 2022/271
KARAR TARİHİ : 09/02/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MANİSA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/11/2021
NUMARASI : 2021/407 Esas ve 2021/110 Karar
DAVANIN KONUSU : Konkordato
BAM KARAR TARİHİ : 09/02/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 11/02/2022

Manisa Asliye Ticaret Mahkemesinin 30/11/2021 tarihli, 2021/407 esas ve 2021/110 karar sayılı dosyası dairemize gönderilmiş olmakla, yapılan inceleme sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Manisa Turgutlu ilçesinde çiftçilik yaptığını, ekte sunulu Konkordato Ön Projesindede ayrıntılı olarak belirtildiği üzere; Davacı müvekkilin, sahibi olduğu toplam 111.400,00 m2 tarım alanında (tarla) sulu tarım ziraati ile uğraştığını, kendi arazisinde biber (topa), domates (salçalık) karnabahar, yem bitkileri gibi ürünleri hasat ettiğini, ayrıca, kiralama yolu ile kullanlandığı 253.800,00 m2 zeytinlik arazide sofralık zeytin üretiminde bulunduğunu, bu arazilerden aldığı ürünlerin niteliğinin ön projede ayrıntılı olarak açıklandığını, müvekkilin ayrıca kendi arazisinde 110 büyükbaşlık bir besi sığırcılığı yatırımı gerçekleştirdiğini, ancak bu yatırımından zarar ettiğini, toplam 848 m2 yarı açık ahır; 150 m2 yem deposu; 81 m2 bakıcı evi yatırımı gerçekleştirdiğini, besi sığırcılığı yatırımın maliyetinin yaklaşık 300.000,00 TL değerinde olduğunu, borçlunun, besi sığırcılığı yatırımından zarar ettiğini ve bu zararı sonucunda, kullanmak zorunda kaldığı kredilerin geri ödemesinde güçlükler yaşadığını, bu nedenle, besicilik faaliyetine son verdiğini, toplam ekili alan başına zirai verimlilik hesaplamasına göre, yıllık ortalama zirai gelirinin yaklaşık 2.971.832,00 TL olarak gerçekleştiğini, piyasa ve iklim koşullarına ve çiftçinin kontrolü dışındaki diğer nedenlere bağlı olarak ortalama gelirdeki gerçekleşme oranının yaklaşık yüzde 80-85 aralığında kabul edildiğini, müvekkilinin ekonomik sıkıntıya düşme sebeplerinin, konkordato talebinin gerekçeleri ve amaçlarının; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) verilerine göre, tarım sektöründe takipteki kredi miktarı, 2019 Haziran’da bir önceki yılı aynı ayına göre yüzde 54.8 artarak 4.3 milyar TL’ye yükseldiğini, tarımsal girdilerdeki artışın bir miktarı döviz kurlarındaki yükselmeden, bir miktarı ise piyasa istikrarsızlığından kaynaklandığını, tarım desteklerinin zamanında ödenmemesi ve artan maliyetlerin de etkisiyle çiftçilerin üretim girdilerini karşılamada güçsüz kaldıklarını, benzer sebeplerle ve yem girdilerinin aşırı yükselmesi hayvancılık işletmelerini zor duruma soktuklarını, işletmelerin teker teker kapandığını, ülkemizde tarımsal girdi maliyetlerinin artışı ve tarımdan geçinen çiftçilerin gelirlerindeki azalma dikkate alındığında, işletme sermayesi açığının, tarım arazileri ipotek gösterilmek suretiyle bankalardan sağlanan krediler ile karşılandığını, kredi faiz oranlarının yüksek olması ve vadelerin de kısalığı gibi nedenlerle, tarımdan geçimini sağlayan çiftçi aileleri borç ödeme güçlüğüne girdiğini, tarım sektöründe yaşanan ekonomik daralma ve girdi maliyetlerindeki artışlar, tarımsal faaliyetlerin zayıflamasına ve köyden kente göçün artmasına neden olduğunu, bu durumda, tarımsal işletmelerin hayatiyetinin sağlanmasının büyük önem taşıdığını, ön proje ile amaçlanan, müvekkili aleyhine açılmış ve açılması muhtemel icra takipleri karşısında müvekkilinin varlık bütünlüğünün korunması ve zirai faaliyetlerinin sürdürülmesine olanak sağlayacak şekilde borçlarının tamamının belirli bir vade içinde ödenmesi, bu sayede alacaklıların alacaklarını tahsil edebilmeleri ve şahsın zirai hayatına devam edebilmesi için konkordato taleplerinin kabulünün sağlanması gerektiğini, müvekkilinin borçların tasfiyesi ve zirai faaliyetlerine devamının sağlanması amacıyla İİK madde 285 uyarınca işbu “Konkordato Ön Projesi” hazırlandığını, konkordato müessesesinin 2004 sayılı İ.İ.K.’nun 285-309. maddelerinde düzenlendiğini, İcra İflas Kanunu’nun değişen 285. maddesine göre; “borçlarını vadesi geçtiği halde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçluya, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflastan kurtulmak için konkordato talep edebilme hakkı verilmiştir”. Maddesinin oluşturulma gerekçesinde; “geçici konkordato mühleti” adı altında yeni bir kurum ihdas edildiği belirtilmiş olup, bu mühletin uzatmayla birlikte beş ayı geçmemek üzere “geçici olarak” tanınabileceğinin hükme bağlandığını, gerekçenin devamında bu düzenlemenin ödeme güçlüğü içindeki borçluya süratle geçici hukuki koruma sağlamaya yönelik olarak yapıldığının belirtildiğini, müvekkilinin izah etmiş oldukları nedenlerle vadesi gelmiş ve gelecek olan borçlarını ödeyememe tehlikesi altında bulunduğundan konkordato talebinde bulunmakta olduklarını, borçlu bakımından konkordato talebinde bulunma, iflasa tabi olmak veya borca batık olmak şartına bağlı olmadığını, İİK” nun 286/1 maddesi uyarınca konkordato Ön Projesi” nde aranan hususlara ilişkin aşağıda sayılan bilgi ve belgeler Ön Projede sunulduğunu ve gerekli değerlendirmelerin yapıldığını, ön Projede müvekkilie ait “Proforma Gelir Tablosu” hazırlandığını, gelir ve gider kalemlerinin ayrı ayrı gösterildiğini, ayrıca Varlıkları ve Borçları da listelendiğini, varlıkları ve borçları arasındaki farkın pozitif yönde 2.114.555,00 TL. olduğu, müvekkilin borca batık olmadığı ve varlıklarının borcu karşılamaya yeterli olduğunun belirtildiğini, müvekkilinin toplam borç tutarının 2.180.445,00 TL olduğunu, bu borcun 1.546.445,00 TL tutarının imtiyazlı, bakiye 634.000,00 TL tutarının imtiyazsız olduğunu, Konkordato Ön Projesinde 2020-2021-2022-2023-2024 Dönemi öngörülen Gelir Gider Bütçesi, Nakit Akım Tablosu düzenlendiğini, Konkordato kaynakları gelir kaynakları ve giderler gösterilmek suretiyle kaynak ve miktarı açıklandığını, ayrıca müvekkilinin sahip olduğu tarım arazilerinin büyüklüğü nedeniyle herhangi bir taşınmazın satışının gerekmediği, içinde bulunduğu sıkıntının kısa vadeli banka kredilerini zamanında ödeyememesinden kaynaklandığının belirtildiğini, ön Projede ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, müvekkilinin tüm borçlarının, konkordatonun tasdikini izleyen dönemde zirai faaliyetlerden sağlanacak net hasılat ile ödeneceğini, sahip olduğu tarımsal arazilerin genişliği ve arazi büyüklüğü ile orantılı olarak yılda iki ekişiliş gerçekleştirileceğini, beş farklı ürün çeşidinden sağlanacak hasılatın, borçların ödenmesi için yeterli kaynak akışını sağlayacak büyüklükte olduğunu, ilk yılı ödemesiz, dört yıllık süre sonunda sağlanacak kaynak artışı ile, imtiyazlı ve imtiyazsız borçların tamamının ödenmesinin mümkün hale geleceğini, ödemelerin yılda bir 4 eşit taksit halinde gerçekleştirileceğini, alacaklılara masraf ve faiz ödemesi öngörülmediğini, bankalara olan borçların faiz ödemelerine ilişkin hesaplama yapılmadığını, konkordatonun kabul edilmesi sonrasında kesin mühlet süresi içinde bankalar ile yapılacak protokoller sonucunda net borç tutarı kesinleşmiş olacağından, nakit akım tablosunda yer alan borç tutarlarının, vadesi gelmiş ve gelecek kredi taksitlerinin toplam tutarlarını ifade ettiğini, konkordato süresince sağlanacak nakit akışı sonucunda, borçların tamamen ödenmesi sonrasında beşinci yılın sonunda müvekkilinin elinde 155.000,00 TL kalacağının öngörüldüğünü, müvekkilinin tarımsal faaliyette bulunduğu bağ, bahçe, tarla vasfında olan ve sulu tarım yapılan arazi büyüklüğü 365.200,00 m2 olduğunu, bu arazilerde tarımsal mekanizasyon ile yüksek verimlilik sağlayan değerli tarımsal ürünlerin hasadının gerçekleştirildiğini, Türkiye’de tarımsal gıda fiyatlarında sürekli bir artış görüldüğünü, zeytincilik, Türkiye ekonomisinde tarımsal gelirler içinde payı yükselmekte olan zira bir ürün olduğunu, zeytin ve zeytinyağının piyasa fiyatlarının yükseldiğini, üreticilere verilen ürün odaklı devlet desteklerinin de diğer bir gelir kaydı olduğunu, alacaklılara faiz ve masraf ödemesi yapılmasının öngörülmediğini, imtiyazlı alacakların dışında kalan alacaklılara alacaklarının tamamının ödeneceğini, alacaklılara alacaklarından iskonto yapılmayacağını, alacaklılara, konkordatonun tasdikini izleyen ilk yıl ödemesiz olmak üzere, kalan dört yıl içinde yılda bir 4 eşit taksitler halinde ödeme gerçekleştirileceğini, ödeme kaynağının tarımsal ürün faaliyetlerinden sağlanacak gelir olduğunu, konkordato ön projesine göre alacaklıların eline geçmesi öngörülen miktar ile borçlunun iflası halinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktar karşılaştırmasında muhtemel satış fiyatına göre varlıkların toplam değerinin 4.295.000,00 TL değerinde olduğunu, muhtemel iflas halinde mal varlığının hemen satışa sunulması durumunda varlıkların piyasa rayiç değerinde %45 oranında bir azalma öngörüldüğünü, bu durumda, toplam varlık değerinin 1.932.750,00 TL olacağını, konkordato teklifinin kabul edilmesi halinde projenin uygulanması sonucunda elde edilecek gelir ile alacaklıların asıl alacaklarının tamamını elde etmiş olacaklarını ve böylece asıl alacaklarının %100’ü tutarını tahsil etmiş olacaklarını, konkordato ön projesinde yer olan teklife göre konkordato süresi sonunda rehinli, rüçhanlı ve imtiyazsız alacaklıların eline, alacak tutarları toplamını oluşturan 2.180.445,00 TL nin tamamının geçeceğini, borçlunun iflası halinde tüm alacaklıların eline geçmesi muhtemel tutar alacak tutarlar toplamının 1.932.741,20 TL olacağını, İflas halinde en büyük zarara elinde hiçbir teminatı bulunmayan alacaklıların uğrayacağını, borçlunun zirai faaliyetine devam etmesi halinde ve ipotekli arazilerinin elinde kalması sayesinde, her yıl ortalama net 280.000,00 TL civarında nakit fon sağlayabileceğini, konkordato için geri ödeme süresi olarak teklif edilen beş yılın sonunda, borçlunun tüm borçlarını ödeyeceği gibi, elinde yaklaşık 155.000,00 TL kadar bir fona sahip olacağını, projeye göre, konkordato süresi sonunda yaratılan gelir tutarı 1.400.500,00 TL’ye ulaşacağını, borçlunun tarımsal faaliyetleri sonucunda sağlayacağı net hasılat ile borçlarının tamamını ödeme gücüne kavuşacağını, zirai faaliyetlerden sağlanacak hasılat ile, her yıl oluşturulacak fon ile, eşit taksitler halinde toplam borcun tamamen ödenmesi öngörüldüğünü, borçlunun mal varlığından her hangi bir eksilme gerçekleşmeden, zirai üretimle sağlanacak hasılatın, tüm borçların ödenmesine olanak sağlayacağını, yukarıda açıklanan nedenler ve gerekçeler ile, borçlu olarak İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre, içinde bulunduğu nakit darlığının aşılması ve olası bir iflas halinin önlenmesi için konkordato talebinde bulunduklarını, Konkordato ön projesi i le – faiz ve masraflar hariç- alacaklıların alacaklarının tamamının ödenmesini teklif ettiklerini, Konkordato ön projesinde, kesin projenin tasdikini izleyen ilk yıl ödemesiz, kalan dört yıl içinde yılda bir 4 eşit taksit halinde tüm borçlarının tamamını ( 6 de 100’ünü) – faiz ve masraflar hariç- ödemeyi öngördüklerini beyanla öncelikle davacı müvekkilinin mal varlığının korunabilmesi amacıyla İİK.nun 288/1 maddesine göre geçici mühlet, kesin mühletin sonuçlarını doğuracağından İİK.nun 294/1 maddesi uyarınca mühlet içinde davacı müvekkili aleyhine 6183 Sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaması ve evvelce başlamış takiplerin durması, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarının uygulanmaması ve rehinle temin edilmiş alacaklar nedeni ile muhafaza tedbirleri alınamaması ve rehinli malın satılamaması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesine, davacı müvekkili hakkında geçici mühlet kararı verilmesine, Konkordato Komiseri görevlendirilmesine, gerekli görülmesi halinde bu mühletin iki ay daha uzatılmasına, Geçici mühlet neticesinde İİK.nun 289.maddesi uyarınca bir yıllık kesin mühlet kararı verilmesine, gerekli görülmesi halinde kesin mühlet süresinin altı ay daha uzatılmasına, taleplerinin kabulü ile konkordatonun tasdikine ve kararın ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece; “…Davacı vekilinin müvekkilinin ekonomik sıkıntılarından dolayı İİK 285. Maddesi uyarınca konkordato ön projesi hazırlatarak mahkemeye müracaat ettiği, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere İİK’nın 285 ve devamı maddelerindeki aşamalardan geçildiği, davacı …’nin borçlarını planlanan vadelerde ödemeye yetecek miktarların üzerinde fon yaratma potansiyelinin olduğu gelecekte de üretimini sürdürebilmek ve üretimini gerçekleştirebilmek için gerekli işletme sermayesini sağlayabileceği, borçlunun, mevcut durumda borçlarını ödeme konusunda yeterliliğe sahip olabileceği, 01.01.2021-31.10.2021 tarihleri arasında 113.176,18 TL kara ulaştığı, 2021 sonu itibariyle 1.300.000,00 TL kara ulaşabileceği, davacı firma tarafından sunulan konkordato teklifinin adi rehinsiz alacaklılar yönünden tasdiki, rehinli alacaklılar yönünden ise tasdikinin yapılamayacağı, borçlunun bu yıl da karlılık oranının yüksek olacağı, halen borca batık olmadığı ve öz sermayesinin tamamını kaybetmediği, borçlunun Adi Rehinsiz Alacaklılar yönünden konkordato teklifinin tasdiki şartlarının yerine getirebileceği, adi rehinsiz alacaklılar toplantısında kabul oylarının oranının %81,78, yani 2/3’ün üzerinde olduğu, rehinli alacaklılar toplantısının % 100 nün red oyu kullandığı, adi rehinsiz ve rehinli alacaklılar toplantısı sonucunda birlikte oluşan tutar ve nisaplar dikkate alındığında gelir getirici faaliyetlerin engellenmemesi halinde projeye göre tüm alacaklıların alacaklarına kavuşabileceği, bu durumda İİK 305 maddesinde belirtilen konkordatonun tasdiki şartlarının gerçekleştiği, İİK 302 maddesinde belirtilen oranlarda konkordato projesinin tasdik edildiği, teklif edilen tutarın borçlunun iflası halinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktardan fazla olduğu, teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olduğu anlaşıldığından ve konkordato tasdikinin gerektiği yargılama giderleri ve tasdik harcının yatırılmış olduğu görüldüğünden, konkordato projesinin tasdikine…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Müdahil … vekili istinaf dilekçesinde özetle; projenin yeterli kabul oranına ulaşmadığını mahkemece verilen kabul kararının kaldırılmasına, konkordato talebinin reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
Müdahil … Şti. vekili istinaf dilekçesinde özetle; alacağın tam olarak ödeme planında bulunmadığını, ürünlerin yetiştirilmesi ile ilgili teknik rapor alınmaması hususlarındaki eksiklikler değerlendirilerek kararın bozulması gerektiği ileri sürerek mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME,
DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dairemizce HMK’nın 355 maddesi kapsamında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hükümlerle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.
Dava; konkordato mühleti talebi ve konkordatonun tasdiki istemine ilişkin olup,TTK m. 4 uyarınca ticari dava niteliğinde olduğuna ve görevli mahkemenin ticaret mahkemeleri olacağı anlaşılmaktadır. (Yargıtay 11. HD., 2012/2241 E., 2012/3084 K., 02.03.2012)
Re’sen nazara alınacak uyuşmazlık ise; özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSK’nın 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve eldeki davada görevli mahkemenin görevsizlik kararını veren Turgutlu 1.Turgutlu Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçen Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’ mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Somut olayda; uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde; yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
Nitekim; 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Somut olayımızda ise; Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin “mülki sınırlarını” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 29/11/2019 olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Turgutlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne dosyanın görevsizlik kararı ile gönderilmesi olanaklı değildir. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarihli 2017/11-10 esas – 2019/401 karar sayılı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/05/2011 tarihli 2009/13600 esas – 2011/6019 karar sayılı ilamları).
Açıklanan bu nedenlerle; kararın re’sen HMK nın 353/1-a-3. maddesi uyarınca açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahal mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İstinaf kanun yolu başvurusunun KABULÜNE; Manisa Asliye Ticaret Mahkemesinin 29/11/2021 tarihli, 2021/407 esas ve 2021/110 karar sayılı kararının HMK’nın 355. ve 353/1-a-3 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
2-HMK 353/1-a-3 maddesi gereğince yeniden yargılama yapılmak ve davanın esası hakkında bir karar verilmek üzere dosyanın MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edenlere iadesine,
4-İstinaf edenler tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
5-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-3 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf edenlere ilgilisine iadesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a-3 ve 362/1-c maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 09/02/2022