Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/1829 E. 2022/1832 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1829
KARAR NO : 2022/1832
KARAR TARİHİ: 10/11/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MUĞLA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/03/2022
NUMARASI : 2021/324 Esas 2022/337 Karar
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 10/11/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 10/11/2022
Davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekilinin Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu dava dilekçesi ile; ” Davalı tarafından Muğla 1. İcra Müdürlüğü’nün 2020/4374 E. sayılı dosyası üzerinden müvekkil Şirket aleyhine takip başlatılmıştır. Söz konusu başlatılan takip hukuki dayanaktan yoksun, haksız ve kötü niyetlidir. Müvekkil Şirket ile davalı taraf tacirdir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanuna, 7155 Sayılı Kanunu ile ihdas edilen ‘5/A madde düzenlemesi’nde belirtilen, “TTK.m.4 hükmüne atfen mutlak veya nispi ticari davalardan ‘konusu bir miktar paranın ödenmesi olan’ alacak ve tazminat talepleri” hakkında, dava açılmadan önce arabuluculuğa başvuru zorunlu olup tarafımızca davalılar ile yapılan arabuluculuk görüşmeleri sonuçsuz kaldığı için işbu menfi tespit davasının açılma zorunluluğu doğmuştur. Davalı tarafından başlatılan söz konusu icra takibine konu alacağa dayanak gösterilen fatura ve içeriği gerçeği yansıtmamakla beraber müvekkil şirket’in böyle bir borcu bulunmamaktadır. Davalı tarafça, bir takım işleri yapmış olduğundan bahisle müvekkil Şirket’e 20/04/2020 tarih ve GIB2020000000004 no’lu 12.110,34.-TL. tutarlı fatura düzenlenmiş ve müvekkil Şirket’e gönderilmiştir. Müvekkil Şirketçe yapılan araştırmada fatura içeriğine konu böyle bir iş yapılmamış olduğu tespit edilmiş olup müvekkil Şirket tarafından 22/05/2020 tarih ve MUT2020000006570 no’lu iade faturası düzenlenmiş ve davalı tarafa iade edilmiştir. Bu durum müvekkil Şirket’in ticari defterlerine de işlenmiştir. Bu süreçten çok çok sonra bu kez karşı taraf, aynı 20/04/2020 tarih ve GIB2020000000004 no’lu 12.110,34.-TL. tutarlı faturaya dayanarak Muğla 1.İcra Müdürlüğü’nün 2020/4374 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatmıştır. Yılsonu devir işlemleri nedeniyle süresinde icra takibine itiraz edilememiştir. Belirtilen şekilde müvekkil Şirket’i borçlu kılmayan dava konusu fatura ve içeriğinin iptali ve bu faturadan kaynaklı olarak müvekkil Şirket’in davalıya borçlu olmadığının hükmen tesbiti için bu davanın açılması zorunlu olmuştur. Tarafımızca Muğla 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2021/11 D.İş sayılı dosyası üzerinden asıl alacak miktarının %15’i teminat karşılığında Muğla 1.İcra Müdürlüğü’nün 2020/4374 E. sayılı icra dosyasında vezneye giren paranın alacaklılara ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiş ve akabinde mahkemece talebimizin kabulü ile, icra veznesine yatırılan paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiştir. İşbu davada harca esas değer; icra takibine konu asıl alacak miktarı olan 12.110,34.-TL gösterilmiş olup işbu davada talebimiz, müvekkil Şirket’in davalıya takip ve takibe dayanak faturadan kaynaklanan borcunun olmadığının tespitidir; zira faiz ve diğer feriler asıl alacağa bağlı olduğundan, asıl alacak yönünden borçlu olunmadığı tespit edildiğinde zaten faiz ve ferilerden bahsedilemeyecektir. Muğla 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2021/11 D.İş sayılı ihtiyati tedbir kararın devamı ile Muğla 1.İcra Müdürlüğü’nün 2020/4374 E. sayılı icra dosyasında vezneye giren paranın alacaklılara ödenmemesine, Dava konusu fatura nedeniyle müvekkil Şirket’in davalıya herhangi bir borcu bulunmaması nedeniyle davamızın kabulü ile Muğla 1. İcra Müdürlüğü’nün 2020/4374 E. sayılı dosyasından takibe konulan fatura nedeniyle müvekkil şirket’in davalıya borçlu olmadığının tespitine, Davalı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine, Yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ederim.” diyerek talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekilinin Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu cevap dilekçesi ile; ” Davacı borçlu şirket ile davalı alacaklı müvekkil arasında bir satış sözleşmesi kurulmuş olup, bu sözleşme kapsamında davalı müvekkil edimlerini ifa etmiş olup, ödeme talebi ile fatura tanzim etmiş, bu faturayı da davacı borçlu şirkete göndermiştir. Borçlu davacı şirket söz konusu fatura bedelini ödemediği için, davacı borçlu aleyhine alacağın tahsili amacıyla icra takibine girişilmiş, bu icra takibi de kesinleşmiştir. İcra takibi kesinleşmesine müteakip davacı borçlu şirket iş bu menfi tespit ve ihtiyati tedbir davasını açmıştır. Dava dilekçesi müvekkil asile tebliğ edilmiş olup tarafımıza herhangi bir tebligat yapılmadığı gibi davayı haricen müvekkilden öğrenmiş bulunmaktayız. Davacı borçlu şirket, dava dilekçesinde özetle icra takibine konu faturayı ticari defterlerine işlediğini, ancak işin yapılmadığını, bu sebeple davalı müvekkile iade faturası düzenlediğini beyan etmiş olup, icra takibinin haksız olduğundan bahisle takibin iptaline, kötü niyet tazminatına ve takibin ihtiyati tedbirle durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Sayın mahkeme de icra takibinin ihtiyati tedbirle durdurulmasına karar vermiştir. Müvekkil, davacı borçlu şirkete faturada konu edilen malın teslimini gerçekleştirmiş ve edimlerini ifa etmiştir. Zaten bu sebeple fatura düzenlemiş olup, yine bu sebepten davacı borçlu şirket söz konusu faturayı ticari defterlerine işlemiştir. Yargıtay içtihatlarına göre salt fatura tanzimi, işin yapıldığına kesin delil teşkil etmese de; faturanın, fatura borçlusunun ticari defterlerine işlenmiş olmasının, işin teslim edildiğine dair karine teşkil ettiğini, bu karinenin de yalnızca yazılı delille aksinin ispatlanabileceği açıkça belirtilmiştir. Davacı borçlu şirketin dava dilekçesindeki beyanları dikkate alındığında, icra takibine konu faturanın ticari defterlerine işlendiği, bu konuda faturaya yasal süresi içinde itiraz edilmediğini, ancak süresinden sonra icra takibine ilişkin fatura bedeli kadar bir iade faturası düzenlendiğini belirtmişlerdir. Öncelikle süresinde itiraz edilmeyen faturanın münderecatının kesinleştiği hususunda bir ihtilaf söz konusu değildir. Süresi içinde itiraza konu edilmeyen faturanın aynı zamanda satış faturasını alan borçlu şirketin ticari defterlerine kaydedilmek sureti ile kabul edilmesi söz konusu faturada belirtilen mal ve hizmeti teslim aldığına ilişkin karine teşkil ettiği de izahtan varestedir. Burada iade faturasının niteliği ve anlamı önem kazanmaktadır. Ticari hayatta ‘iade faturası’ niteliği ile fatura düzenlenerek söz konusu asıl faturaya itiraz usulünün yaygınlaştığı bir gerçektir. Ancak gerek TBK gerek TTK hükümlerine göre ‘iade faturasının’ bir anlam taşımadığı açıktır. Ancak yaygınlaşan bu uygulamaya ilişkin Yargıtay; tacirler arasındaki fatura itirazı usulünün Noter aracılığı ile yapılmasının zahmetli ve masraflı olmasını gerekçe göstererek itiraz süresi içinde tanzim edilen iade faturasını asıl faturaya itiraz niteliği taşıdığına hükmetmiştir. İçtihatlar; her ne kadar asıl faturaya itiraz usulu gerçekleştikten sonra iade faturası düzenlenmesi gerekse de; noter aracılığı ile itiraz usulü işletilmeden 8 günlük itiraz süresi içinde doğrudan iade faturası düzenlenmesini asıl faturaya itiraz olarak değerlendirilmesi gerektiğini göstermiştir. Davaya konu edilen icra takibine konu faturaya karşı hiçbir itiraz söz konusu değildir. Ancak davacı borçlu şirket 8 günlük yasal itiraz süresi geçtikten sonra icra takibine konu asıl fatura bedeli tutarında fakat; içeriği aynı olmayacak şekilde iade faturası tanzim etmiştir. Bu iade faturasını, müvekkil davalı alacaklı; kabul etmediği gibi ticari defterlerine de kaydetmemiştir. İtiraz için yasal süresi içerisinde itiraz etmeyen borçlu davacı şirket, borçtan kurtulmak adına kötü niyetle ve aceleci davranarak, asıl faturadaki mal ve hizmetleri içermeyen bir iade faturası tanzim etmiş ancak neyi iade ettiğine dair bir açıklama dahi yapmamıştır. İade faturası asıl itibariyle bir itiraz değildir, ancak uygulamada faturaya itiraz olarak sıkça kullanılması sonrası yargıtay uygulamaları ile belirli şartları sağladığında itiraz olarak değerlendirilmesi mümkün olacaktır. bu şartlardan ilki 8 günlük yasal süredir ve davacı borçlu şirket yasal süresinde itiraz etmediği gibi itiraz niteliğinde iade faturası da düzenlememiştir. İkinci olarak da iade faturasının; asıl faturaya bağlı kalınarak, birim ve adet fiyatlarında hiçbir şekilde değişiklik yapılmadan düzenlenmesi gerekmektedir. Ancak davacı borçlu şirketin tanzim etmiş olduğu iade faturası ile icra takibine konu asıl fatura incelendiğinde aynı içerikte olmadığı basitçe anlaşılacaktır. Kısaca ortada, icra takibine konu asıl faturaya ilişkin karşılığında düzenlenen bir iade faturasının olmadığı gibi, davacı borçlu şirketin tanzim ettiği iade faturasının karşılığı olacak bir asıl fatura da mevcut değildir. Bu sebeple dosyaya sunulan ve başlığı iade faturası olan fatura yok hükmünde olup, davalı alacaklı müvekkil tarafından da ticari defterlere işlenmemiştir. Sonuç olarak davacı borçlu şirket, davalı alacaklı müvekkilden mal ve hizmet satın almış, buna ilişkin bedeli ödememiş, müvekkil tarafından bedelin tahsili amacıyla icra takibine girişilmiş, girişilen icra takibine de itiraz edilmemiş ve kesinleşmiştir. Davacı borçlu şirket sadece bedelin tahsilini geciktirmek amacıyla, bu suretle müvekkilin zarar görmesi kastıyla iş bu davayı açmış ve ihtiyati tedbir kararı ile icra dosyasının tahsilini engellemiştir. Davanın reddine, T.C. Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2021/11 D. İş sayılı ihtiyati tedbir kararının kaldırılması ile Muğla 1. İcra Müdürlüğünün 2020/4374 E. Sayılı icra dosyasında vezneye giren paranın tarafımıza ödenmesine, Davacının, Muğla 1. İcra Müdürlüğünün 2020/4374 E. Sayılı icra dosyasından takibe konulan fatura nedeniyle borçlu olduğunun tespitine, Davacı aleyhine %20 den az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilmesine, Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yüklenilmesine, karar verilmesine talep ederim.” diyerek beyanda bulunmuştur.
MAHKEMECE:
” Yapılan yargılama ve tüm dosya kapsamından, davalı hakkında fatura alacağından dolayı başlatılan takipte borçlu olunmadığının tespiti talepli iş bu dava açılmıştır.
Taraflar tacir olduğundan mahkememizce resen ticari defterlerin incelenmesine karar verilmiş olup, SMMM bilirkişi marifetiyle tarafların ticari defterleri yerinde incelenmiştir. 19.01.2022 tarihli raporda da belirtildiği gibi, davacı şirketin e-defter beratlarının bilirkişiye ibraz edilmediğinden bahisle incelenemediği ve defterlerin usulüne uygun açılış kapanış tasdiklerinin olup olmadığı anlaşılamamıştır. Diğer yandan davalı tarafın defterlerinin usulüne uygun olarak tutulduğu rapor edilmiştir. Yine anılan raporda takibe konu faturanın her iki tarafın da ticari defterinde kayıtlı olduğu ancak davacı tarafça takibe konu faturanın tarihinden yaklaşık bir ay sonra tarihli aynı bedelde iade faturası düzenlendiği ve bunun defterlere kaydedildiği ancak bu iade faturasının davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı belirtilmiştir. Buna göre bir tacirin faturayı kendi ticari defterlerine kaydetmesi o faturaya konu mal veya hizmetin teslim alındığına karinedir. Karinenin aksini iddia eden bunu ispatlamakla yükümlüdür. Davacı taraf faturaya konu malların teslim edilmediğini yazılı delillerle ispatlayamamıştır.
Diğer yandan her ne kadar davacı tarafın defterlerinde iade faturası da kayıtlı ise de bu fatura davalı tarafın defterlerinde kayıtlı olmadığından ve faturaya itiraz süresi geçtikten sonra tek taraflı olarak düzenlenen iade faturasının davalıyı bağlamayacağı ve dahi davacının defterlerinin usulüne uygun olarak tutulup tutulmadığı anlaşılamadığından davalının takibe konu faturadan dolayı borçlu olduğu kanaatine varılarak davanın reddine” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURU SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemece verilen davanın reddine ilişkin kararın hukuka, yasaya, usule ve oluşa aykırı olduğunu, davalı tarafından başlatılan söz konusu icra takibine konu alacağa dayanak gösterilen fatura ve içeriğinin gerçeği yansıtmamakla beraber müvekkil şirket’in böyle bir borcunun bulunmadığını, dosyada sunulu ekran raporu da dikkate alınarak bilirkişiden ek rapor aldırılarak karar verilmesi gerekir iken buna uyulmaması kararın müvekkili şirket lehine bozulmasını gerektirdiğini, bu nedenle davanın kabulü ile Muğla 1. İcra Müdürlüğü’nün 2020/4374 Esas sayılı dosyasından takibe konulan fatura nedeniyle müvekkili şirket’in davalıya borçlu olmadığının tespitine, davalı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini istinaf başvuru sebebi olarak ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dairemizce HMK’nın 355 maddesi kapsamında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hükümlerle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.
HMK 114/1-a maddesine göre dava şartlarından ilki mahkemenin yargı yetkisine sahip olmasıdır. Buradaki kasıt Türk Mahkemelerinin yargı yetkisinin bulunması gerektiğidir ki kanun metni de bu şekilde düzenlenmiştir. Devamında yargı yolunun caiz olması (HMK 114/1-b) ve mahkemenin görevli olması gerekir (HMK 114/1-c). Başka bir deyişle; bir mahkemenin önüne gelen davaya bakabilmesi için öncelikle görevli olması gerekir, aksi takdirde görevsizlik kararı verilmelidir.
Dava, fatura alacağından dolayı başlatılan takipte borçlu olunmadığına ilişkin menfi tespit davası olup, TTK 4 maddesi uyarınca ticari dava niteliğinde olduğu ve görevli mahkemenin ticaret mahkemeleri olacağı anlaşılmaktadır.
Muğla 1. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesine açılan dava mahkemenin 20/09/2021 tarih ve 2021/514 esas, 2021/373 karar sayılı devir kararı ile Muğla Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiştir.
Öncelikle özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSK’nın 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve eldeki davada görevli mahkemenin görevsizlik kararını veren Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Sıfatıyla) mi, yoksa 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçen Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi mi olduğunun incelenmesi gerekmektedir.
Somut olayda; uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde; yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
Nitekim; 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Somut olayımızda ise; Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin “mülki sınırlarını” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Ayrıca, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 21/02/2022 tarihli, 2022/1760 esas ve 2022/2689 karar sayılı yargı yerinin belirlenmesine ilişkin kararı ile; “…Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle A… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği, davanın 08/02/2016 tarihinde açıldığı, 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararda derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın A… Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21. ve 22. maddeleri gereğince A… Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 17/02/2021 olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Sıfatıyla) olup, Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’ne dosyanın görevsizlik kararı ile gönderilmesi olanaklı olmadığı gibi, aynı şekilde Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin görevsizlik kararı vermesi gerekirken kendini görevli sayarak yazılı şekilde karar vermesi yerinde değildir. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarihli 2017/11-10 esas – 2019/401 karar sayılı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/05/2011 tarihli 2009/13600 esas – 2011/6019 karar sayılı ilamları).
Açıklanan bu nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan incelenmeksizin, kararın HMK nın 353/1-a-3. maddesi uyarınca açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahal mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE;
Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/03/2022 tarihli, 2021/324 esas ve 2022/337 karar sayılı kararının HMK’nın 355. ve 353/1-a-3 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
2-HMK 353/1-a-3 maddesi gereğince dosyanın görevli Muğla 1. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesine gönderilmesine,
3-İstinaf eden davacı vekilinin yatırmış olduğu;
a-80,70 TL istinaf karar harcının istemi halinde ilk derece mahkemesi tarafından davacıya ödenmesine,
b-220,70 TL istinaf başvuru harcının ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderlerinde değerlendirilmesine,
4-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-3 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf eden ilgilisine iadesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a-3 ve 362/1-c maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.10/11/2022