Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2022/180
KARAR NO : 2022/285
KARAR TARİHİ : 09/02/2022
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MANİSA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/11/2021
NUMARASI : 2021/731 Esas ve 2021/97 Karar
DAVANIN KONUSU : Konkordato
BAM KARAR TARİHİ : 09/02/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 11/02/2022
Manisa Asliye Ticaret Mahkemesinin 17/11/2021 tarihli, 2021/731 esas ve 2021/97 karar sayılı dosyası dairemize gönderilmiş olmakla, yapılan inceleme sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Manisa … ilçesinde besicilik ve çiftçilik yaptığını, müvekkilinin hayvan işletmesinde 53 büyükbaş sığır cinsi bulunduğunu, ayrıca, sahibi olduğu toplam 524.237,40 m2 tarım alanında (tarla, bağ, bahçe) sulu tarım ziraati ile uğraşmakta, kendi arazisinde pamuk, üzüm (kurutulmuş), erik, mısır (dane ve slaj), fiğ, domates, yonca gibi ürünleri hasat ettiğini, Konkordato ön projesinde de ayrıntılı olarak belirtildiği üzere; Holstein cinsi 20 ineğin günlük ortalama 250 kg. süt üretimi sağlandığını, 10 ineğin hamile olduğunu, gelecek 5 yıl içinde yavruların erkek veya dişi olmalarına göre, doğum sonrası düvelerin süt üretimi için, kalan erkek buzağıların ise et üretimi için besiye alınacaklarını, mevcutta 10 buzağının, gelecek bir yıl içinde 300- 350 kg’ma ulaştığında kasaplık olarak satılacağını, düvelerin ise, 27 ay sonra buzağı vereceklerini, 1 ineğin yaklaşık 5 yıl sonra 5 buzağı ile birlikte ortalama 13 adet hayvan varlığı sağladığına göre, mevcutta 10 adet ineğin, 5 yılın sonunda 130 adet buzağı ve inek varlığı sağlayacağını, döl verimi verebilen her ineğin gebe kaldıktan 280 gün sonra doğurduğunu, bir besi ve süt üretimi çiftliğinin ortalama 5 yıl içinde optimal bir verimliliğe ulaştığını, bu nedenle, 53 adet büyükbaş sığırı bulunan müvekkilinin ortalama 5 yıl içinde süt üretimi ve canlı hayvan satışından sağlayacağı gelir sayesinde borçlarının tamamını rahatlıkla ödeyebileceğini, müvekkilinin ayrıca, sahibi olduğu toplam 524.237,40 m2 tarım alanında (tarla, bağ, bahçe) sulu tarım ziraati ile uğraştığını, şahsın kendi arazisinde pamuk, üzüm (kurutulmuş), erik, mısır (dane ve slaj), fiğ, domates, yonca gibi ürünleri hasat ettiğini, ayrıca, kiralama yolu ile yararlanabileceği arazilerden tarımsal üretim olanağı da bulunduğunu, müvekkilinin besicilik faaliyetlerine ilişkin hayvan sayısı ile zirai faaliyetinde kullandığı toplam 524.237,40 m2 tarım arazisinin niteliği ve bu arazilerden aldığı ürünlerin niteliğinin de Ön Projede ayrıntılı olarak açıklandığını, müvekkilinin sahip olduğu besi hayvanlarının değerinin bir yılın sonunda 99.000,00-TL, yıllık çiğ süt satışından sağlayacağı gelirin ortalama 162.000,00-TL olacağını, ayrıca ürettiği tarım ürünlerinin zirai verimlilik hesaplamasına göre, yıllık ortalama zirai gelirinin yaklaşık 1.532,340,00-TL olduğunu, müvekkilinin ekonomik sıkıntıya düşme sebeplerinin, konkordato talebinin gerekçeleri ve amaçlarının; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) verilerine göre, tarım sektöründe takipteki kredi miktarı, 2019 Haziran’da bir önceki yılı aynı ayına göre yüzde 54.8 artarak 4.3 milyar TL’ye yükseldiğini, tarımsal girdilerdeki artışın bir miktarı döviz kurlarındaki yükselmeden, bir miktarı ise piyasa istikrarsızlığından kaynaklandığını, tarım desteklerinin zamanında ödenmemesi ve artan maliyetlerin de etkisiyle çiftçilerin üretim girdilerini karşılamada güçsüz kaldıklarını, benzer sebeplerle ve yem girdilerinin aşırı yükselmesi hayvancılık işletmelerini zor duruma soktuklarını, işletmelerin teker teker kapandığını, müvekkilinin kendisine ait tarım arazilerinde tarla bitkileri üretiminde bulunmakta; ürettiği mısır, fiğ, yonca gibi bitkilerin bir kısmını besicilik faaliyetinde girdi olarak tüketmekte, kalan ürünleri ise piyasada satışını gerçekleştirmekte olduğunu, ülkemizde tarımsal girdi maliyetlerinin artışı ve tarımdan geçinen çiftçilerin gelirlerindeki azalma dikkate alındığında, işletme sermayesi açığının, tarım arazileri ipotek gösterilmek suretiyle bankalardan sağlanan krediler ile karşılandığını, kredi faiz oranlarının yüksek olması ve vadelerin de kısalığı gibi nedenlerle, tarımdan geçimini sağlayan çiftçi aileleri borç ödeme güçlüğüne girdiğini, tarım sektöründe yaşanan ekonomik daralma ve girdi maliyetlerindeki artışlar, tarımsal faaliyetlerin zayıflamasına ve köyden kente göçün artmasına neden olduğunu, bu durumda, tarımsal işletmelerin hayatiyetinin sağlanmasının büyük önem taşıdığını, ön proje ile amaçlanan, müvekkili aleyhine açılmış ve açılması muhtemel icra takipleri karşısında müvekkilinin varlık bütünlüğünün korunması ve zirai faaliyetlerinin sürdürülmesine olanak sağlayacak şekilde borçlarının tamamının belirli bir vade içinde ödenmesi, bu sayede alacaklıların alacaklarını tahsil edebilmeleri ve şahsın zirai hayatına devam edebilmesi için konkordato taleplerinin kabulünün sağlanması gerektiğini, müvekkilinin borçların tasfiyesi ve zirai faaliyetlerine devamının sağlanması amacıyla İİK madde 285 uyarınca işbu “Konkordato Ön Projesi” hazırlandığını, konkordato müessesesinin 2004 sayılı İ.İ.K.’nun 285-309. maddelerinde düzenlendiğini, İcra İflas Kanunu’nun değişen 285. maddesine göre; “borçlarını vadesi geçtiği halde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçluya, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflastan kurtulmak için konkordato talep edebilme hakkı verilmiştir”. Maddesinin oluşturulma gerekçesinde; “geçici konkordato mühleti” adı altında yeni bir kurum ihdas edildiği belirtilmiş olup, bu mühletin uzatmayla birlikte beş ayı geçmemek üzere “geçici olarak” tanınabileceğinin hükme bağlandığını, gerekçenin devamında bu düzenlemenin ödeme güçlüğü içindeki borçluya süratle geçici hukuki koruma sağlamaya yönelik olarak yapıldığının belirtildiğini, müvekkilinin izah etmiş oldukları nedenlerle vadesi gelmiş ve gelecek olan borçlarını ödeyememe tehlikesi altında bulunduğundan konkordato talebinde bulunmakta olduklarını, borçlu bakımından konkordato talebinde bulunma, iflasa tabi olmak veya borca batık olmak şartına bağlı olmadığını, İİK” nun 286/1 maddesi uyarınca konkordato Ön Projesi” nde aranan hususlara ilişkin aşağıda sayılan bilgi ve belgeler Ön Projede sunulduğunu ve gerekli değerlendirmelerin yapıldığını, ön Projede müvekkilie ait “Proforma Gelir Tablosu” hazırlandığını, gelir ve gider kalemlerinin ayrı ayrı gösterildiğini, ayrıca Varlıkları ve Borçları da listelendiğini, varlıkları ve borçları arasındaki farkın pozitif yönde 1.904,000,00-TL. olduğu, müvekkilin borca batık olmadığı ve varlıklarının borcu karşılamaya yeterli olduğunun belirtildiğini, Konkordato Ön Projesinde 2020-2021-2022-2023-2024 Dönemi öngörülen Gelir Gider Bütçesi, Nakit Akım Tablosu düzenlendiğini, Konkordato kaynakları gelir kaynakları ve giderler gösterilmek suretiyle kaynak ve miktarı açıklandığını, ayrıca müvekkilinin sahip olduğu tarım arazilerinin büyüklüğü ve besicilik faaliyeti nedeniyle herhangi bir taşınmazın satışının gerekmediği, içinde bulunduğu sıkıntının kısa vadeli banka kredilerini zamanında ödeyememesinden kaynaklandığının belirtildiğini, ön Projede ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, müvekkilinin tüm borçları, proje onayını izleyen dönemde besicilik ve zirai faaliyetlerden sağlanacak net hasılat ile ödeneceğini, sahip olduğu tarımsal arazilerin genişliği ve arazi büyüklüğü ile orantılı olarak sekiz farklı tarımsal Ürün çeşidinden sağlanacak hasılatın, borçların ödenmesi için yeterli kaynak akışını sağlayacak büyüklükte olduğunu, ayrıca, sahip olunan büyükbaş hayvan varlığından sağlanacak canlı hayvan satışlarının yanında, çiğ süt satışlarından sağlanacak kaynak birlikte dikkate alındığında, zirai faaliyetlere ek olarak besicilik faaliyetlerinden sağlanacak net hasılat ile de borçların ödenmesinin mümkün hale geleceğini, ilk yılı ödemesiz, dört yıllık süre sonunda sağlanacak kaynak artışı ile, imtiyazlı ve imtiyazsız borçların tamamının ödenmesinin mümkün hale geleceğini, ödemelerin yılda bir 4 eşit taksit halinde gerçekleştirileceğini, alacaklılara masraf ve faiz ödemesi öngörülmediğini, konkordato süresince sağlanacak nakit akışı sonucunda, borçların tamamen ödenmesi sonrasında beşinci yılın sonunda müvekkilinin elinde 545.000,00 TL kalacağının öngörüldüğünü, müvekkilinin tarımsal faaliyette bulunduğu bağ, bahçe, tarla vasfında olan ve sulu tarım yapılan arazi sayısının toplam 29 adet olduğunu, sahip olunan arazilerin toplam büyüklüğünün ise 524.237,40 m2 olduğunu, bu arazilerde tarımsal mekanizasyon ile yüksek verimlilik sağlayan değerli tarımsal ürünlerin hasadının gerçekleştirildiğini, Türkiye’de tarımsal gıda fiyatlarında sürekli bir artış görüldüğünü, kırmızı karkas et fiyatlarında 2018 yılına göre ortalama %20 fiyat artışı görüldüğünü, çiğ sütte ise fiyat artışı kırmızı etten daha yüksek gerçekleştiğini, kişi başına kırmızı et ve süt tüketimi de her geçen yıl artış gösterdiğini, ayrıca, üreticilere verilen ürün odaklı devlet destekleri de diğer bir gelir kaynağı olduğunu, konkordato ön projesine göre alacaklıların eline geçmesi öngörülen miktar ile borçlunun iflası halinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktar karşılaştırmasında muhtemel satış fiyatına göre varlıkların toplam değerinin 4.330.000,00 TL değerinde olduğunu, muhtemel iflas halinde mal varlığının hemen satışa sunulması durumunda varlıkların piyasa rayiç değerinde %50 oranında bir azalma öngörüldüğünü, bu durumda, toplam varlık değerinin 2.165.000,00 TL olacağını, konkordato teklifinin kabul edilmesi halinde projenin uygulanması sonucunda elde edilecek gelir ile alacaklıların asıl alacaklarının tamamını elde etmiş olacaklarını ve böylece asıl alacaklarının %100’ü tutarını tahsil etmiş olacaklarını beyanla öncelikle davacı müvekkilinin mal varlığının korunabilmesi amacıyla İİK.nun 288/1 maddesine göre geçici mühlet, kesin mühletin sonuçlarını doğuracağından İİK.nun 294/1 maddesi uyarınca mühlet içinde davacı müvekkili aleyhine 6183 Sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaması ve evvelce başlamış takiplerin durması, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarının uygulanmaması ve rehinle temin edilmiş alacaklar nedeni ile muhafaza tedbirleri alınamaması ve rehinli malın satılamaması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesine, davacı müvekkili hakkında geçici mühlet kararı verilmesine, Konkordato Komiseri görevlendirilmesine, gerekli görülmesi halinde bu mühletin iki ay daha uzatılmasına, Geçici mühlet neticesinde İİK.nun 289.maddesi uyarınca bir yıllık kesin mühlet kararı verilmesine, gerekli görülmesi halinde kesin mühlet süresinin altı ay daha uzatılmasına, taleplerinin kabulü ile konkordatonun tasdikine ve kararın ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece; “…Yapılan yargılamaya, taraf vekillerinin iddialarına, konkordato komiserinin raporlarına, projeye ve oluşan vicdani kanıya göre; davacı vekilinin müvekkilinin ekonomik sıkıntılarından dolayı İİK 285. Maddesi uyarınca konkordato ön projesi hazırlatarak mahkemeye müracaat ettiği, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere İİK’nın 285 ve devamı maddelerindeki aşamalardan geçildiği, davacı …’in, Projede belirtilen gelir kaynaklarına ve beklenen satış gelirlerine sahip olduğu, davacının gelecekte de üretimini sürdürebilmek ve üretimini gerçekleştirebilmek için gerekli işletme sermayesini sağlayabileceği, borçlunun, mevcut durumda borçlarını ödeme konusunda yeterliliğe sahip olduğu, halen borca batık durumda olmadığı ve öz sermayesinin tamamını kaybetmemiş olduğu, davacı firma tarafından sunulan Konkordato Teklifinin tasdiki şartlarının yerine getirebileceğinin anlaşıldığı, konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün görüldüğü, kesin mühletin bitim tarihi olan 20.11.2021 tarihinden itibaren 31.12.2021 tarihinin sonuna kadar borçlarının % 25’ine tekabül eden 985.939,00 TL’yi ödeyebileceği, adi rehinsiz alacaklılar toplantısında kabul oylarının %100 Oran olarak 3/3 olduğu, rehinli alacaklılar toplantısında RED oylarının % 30,818 Oran olarak 1/3’ün atında kaldığı, rehinli alacaklar toplantısının KABUL oylarının % 69,182 Oran olarak 2/3’ün üstünde olduğu, adi rehinsiz alacaklılar toplantısı, rehinli alacaklılar toplantısı ve iltihak süresinde kullanılan oylar ile birlikte oluşan tutar ve nisaplar dikkate alındığında ve gelir getir,ici faaliyetler gözetildiğinde borçlu …’in Konkordato projesinin tasdik edilebileceği, bu durumda da tüm alacaklıların alacaklarına kavuşabileceği, bu durumda İİK 305 maddesinde belirtilen konkordatonun tasdiki şartlarının gerçekleştiği, İİK 302 maddesinde belirtilen oranlarda konkordato projesinin tasdik edildiği, teklif edilen tutarın borçlunun iflası halinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktardan fazla olduğu, teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olduğu anlaşıldığından ve konkordato tasdikinin gerektiği yargılama giderleri ve tasdik harcının yatırılmış olduğu görüldüğünden, konkordato projesinin tasdikine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Müdahil … Bankası vekili istinaf dilekçesinde özetle; tasdik kararına dayanak gösterilen komiserin 16/11/2021 tarihli raporu ekinde olan projenini uygulanabilir olmadığı ve firmanın iyileşme ihtimalinin bulunmadığı gerekçesi ile reddi gereken hukuka aykırı mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME,
DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dairemizce HMK’nın 355 maddesi kapsamında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hükümlerle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.
Dava; konkordato mühleti talebi ve konkordatonun tasdiki istemine ilişkin olup, TTK m. 4 uyarınca ticari dava niteliğinde olduğuna ve görevli mahkemenin ticaret mahkemeleri olacağı anlaşılmaktadır. (Yargıtay 11. HD., 2012/2241 E., 2012/3084 K., 02.03.2012)
Re’sen nazara alınacak uyuşmazlık ise; özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSK’nın 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve eldeki davada görevli mahkemenin görevsizlik kararını veren Turgutlu 1.Turgutlu Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçen Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’ mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Somut olayda; uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde; yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
Nitekim; 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Somut olayımızda ise; Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin “mülki sınırlarını” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 18/11/2019 olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Turgutlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne dosyanın görevsizlik kararı ile gönderilmesi olanaklı değildir. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarihli 2017/11-10 esas – 2019/401 karar sayılı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/05/2011 tarihli 2009/13600 esas – 2011/6019 karar sayılı ilamları).
Açıklanan bu nedenlerle; alacaklı … Bankası A.Ş. İstinaf itirazlarının incelenmeksizin kararın re’sen HMK nın 353/1-a-3. maddesi uyarınca açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahal mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İstinaf kanun yolu başvurusunun KABULÜNE; Manisa Asliye Ticaret Mahkemesinin 17/11/2021 tarihli, 2021/731 esas ve 2021/97 karar sayılı kararının HMK’nın 355. ve 353/1-a-3 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
2-HMK 353/1-a-3 maddesi gereğince yeniden yargılama yapılmak ve davanın esası hakkında bir karar verilmek üzere dosyanın MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
4-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
5-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-3 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf eden ilgilisine iadesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a-3 ve 362/1-c maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.09/02/2022