Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/1352 E. 2022/1413 K. 08.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1352
KARAR NO : 2022/1413
KARAR TARİHİ : 08/09/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MUĞLA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/05/2022
NUMARASI : 2021/174 Esas ve 2022/571 Karar
DAVANIN KONUSU : Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 08/09/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 12/09/2022

Davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “Müvekkil, Şubat 2016 tarihinde davalı şirketin teklifiyle doğrudan satış aracılığıyla çalışmak üzere davalı şirket ile iş ortaklığı sözleşmesi imzalamıştır. Bu sözleşme kapsamında müvekkil; davalı şirket tarafından üretilen ve/veya satılan ürün ve hizmetlerin doğrudan satış iş ortağı olarak üçüncü kişilere tanıtmak ve satmak amacı ile davalı şirketten alınması ve adrese teslim satılması, bu satış organizasyon tutarları üzerinden pasif gelir elde etmek üzere bu sözleşmeyi imzalamıştır. Müvekkil, davalı şirkete ait olan … markası ve … markası adına Şubat 2016 tarihinden itibaren şirket ilkeleri doğrultusunda çalışmaya başlamıştır. Müvekkil bu süreç içerisinde maddi ve manevi birçok fedakarlıkta bulunmuştur, öyle ki davalı şirkete ve kazanca o kadar güvenmiştir ki o dönem için sigortalı olarak çalıştığı işinden dahi ayrılmıştır. Müvekkil, sözleşmesi haksız şekilde fesh edilene kadar sisteme 135 aktif doğrudan satışcı olan iş ortağı kazandırmıştır. Müvekkil; Aralık 2016 dünya kar payından hakkını, Aralık 2017 dünya kar payından hakkını alamamış ve son olarak 12/07/2017, 04/08/2017 ve 06/08/2017 tarihlerinde primlerini talep etmesine rağmen o aylara ait primlerini de alamamıştır. İş hacmini genişleten ve davalı şirketteki pasif kazancını oldukça artıran müvekkilin; … isimli iş ortağının 8-10 Ağustos 2017 tarihli sosyal medya paylaşımlarıyla haksız ve usulsüz bir şekilde sözleşmesi fesh edilmiştir. Müvekkil durumu öğrenir öğrenmez şirket sahibi …’ı arasa da karşılığında bir cevap alamamıştır ve bu davayı açma zorunluluğu hasıl olmuştur. Müvekkilin sözleşmesi; hiçbir resmiyet içermeyen …. üzerinden diğer çalışanlara duyurulmuş ve haksız ve mesnetsiz olarak sözleşmesi tek taraflı olarak bildirim dahi yapılmadan fesh edilmiştir. Müvekkil bu durumu; Muğla 3. Noterliği’nin 01/11/2017 tarih ve 17802 no’lu ihtarnamesiyle davalı şirkete bildirmiş, davalı şirket ise 10/08/2017 tarihinde tamamen mesnetsiz, basiretsiz ve profesyonel olmayan bir cevapla müvekkilin sözleşmesini haksız bir şekilde fesh ettiğini bildirmiştir. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın İş Yeri Dışında Kurulan Sözleşmeler Yönetmeliği’nin 24.maddesinde belirtildiği üzere, ”doğrudan satış; herhangi bir doğrudan satış şirketi tarafından istihdam edilsin ya da edilmesin satış temsilcisi, dağıtıcı, distribütör ve benzeri adlarla hareket edenlerin bir mal veya hizmeti kendi evlerinde ya da perakende satış yerleri kullanılmaksızın tüketicinin ev veya iş yaşantısını sürdürdüğü mekanlar gibi iş yeri dışında, tek veya çok katmanlı satış yöntemleriyle tüketicilere sunulmasını öngören pazarlama sistemidir. Bu Yönetmeliğin uygulanmasında doğrudan satış şirketi, mal veya hizmetlerin pazarlanması için doğrudan satış sistemini kullanan satıcı veya sağlayıcıyı; doğrudan satıcı ise bu sistem içerisinde satış temsilcisi, dağıtıcı, distribütör ve benzeri adlarla hareket edenleri ifade eder.” şeklinde açıklanmıştır. Doğrudan satışta bireyin kendisi ürün alım satımdan kazandığı gibi başka bireyleri de doğrudan satışa dahil ederek onlarında ürün alım satımından prim elde edebilir. Nitekim somut olayda müvekkil de davalı şirkette bu şekilde çalışmıştır. Müvekkil, dava tarihine kadar sisteme 135 iş ortağı kazandırmıştır. Müvekkilin şirkete kazandırmış olduğu 135 iş ortağı sayesinde davalı şirkete hala gelir elde etmektedir ve müvekkil ise aynı oranda mağdur edilmektedir. Bir an için müvekkilin sözleşmesinin haklı şekilde fesh edildiğini dahi varsaysak, sözleşmenin 5.5. maddesinde şu düzenlemeye yer vermişlerdir: ”İşbu sözleşmenin herhangi bir nedenle feshedildiğinde ya da süresi dolduğunda iş ortağı … yazılımı paketini tavsiye satışı yaparak kazandırdığı iş ortağı üye iş yerlerinden yapılan alışverişlerinde gelir elde etmeye devam eder.” düzenlemesine yer verilmiştir. Davaya konu iş ortaklığı sözleşmesinin 6. maddesinde belirtildiği üzere; ”… iş ortağının kurduğu ticari iş modelinden kazançlarını ve diğer hak edişlerini iş ortağının …’inden talep etmesi üzerine ödemekle yükümlüdür.. …, iş ortağı tarafından talep edilen hak edişlerin ödemesini her ayın 11’i ile 15’i arasında yapmak ile yükümlüdür.” denilmektedir. Ancak müvekkil; 12/07/2017, 04/08/2017 ve 06/08/2017 tarihlerinde defalarca primlerini talep etmesine rağmen söz konusu aylara ait muaccel primlerini de alamamıştır. Davalı şirket, yükümlülüklerini yerine getirmemiş ve primleri ödememiştir; söz konusu tarihlerdeki muaccel alacakları, dava tarihine kadar oluşan diğer alacakları ve şirket ayakta durduğu sürece müvekkil lehine doğacak diğer alacakları ödememek adına sözleşmeyi haksız, bildirimsiz ve mesnetsiz bir şekilde tek taraflı olarak fesh etmişlerdir. Müvekkil, davalı şirkete güvenerek çevresini de davalı şirket bünyesine ortak etmiş olup ileride yaşanacak olumsuz bir durumdan dolayı şahsına, ailesine gelen ve gelebilecek her türlü eylem ve uygulamadan mağdur olmaktadır. Şirketin güvensiz ve mesnetsiz işler yapmasından dolayı müvekkilin itibarı ve güveni zedelenmiştir. Müvekkil bütün mağduriyetlerinden dolayı maddi sıkıntılarla boğuşmak zorunda kalmış olup banka ve kredi kartlarını ödeyemediği için hakkında icra takipleri başlatılmıştır. Bütün bu sebeplerden dolayı müvekkilin psikolojisi bozulmuş ve ilaç tedavisine başlamıştır. Gerekirse bu konuda hastane kayıtlarının da celbini talep ederiz. Tüm bu nedenlerle; sözleşmenin haksız feshi nedeniyle oluşan maddi ve manevi tazminatlar ile şirketin süreklilik arz eden bir doğrudan satış şirketi olması ve sözleşmenin asıl amacının ömür boyu kazanç elde etmek olmasından dolayı sözleşmenin -fesh edilmemiş- olması halinde kendine ödenmesi gereken alacakları ve uzun vadede doğması muhtemel tüm alacakları talep etme zarureti doğmuştur. Davanın kabulüne, Sözleşmenin haksız feshinden dolayı uğranılan maddi zararın ve doğması muhtemel alacaklardan kaynaklı zararın, üye iş yeri kayıtlarının bilinmemesi, yapılan harcamaların ve komisyonların hesaplanamaması nedeniyle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1000 TL tutarındaki maddi kaybın davalı yandan alınarak müvekkile ödenmesine, Müvekkilin, Aralık 2016 ve Aralık 2017 yıllarında alması gereken şirketin dağıttığı dünya cirosunda %3 ve ülke cirosundan %2 prim miktarlarının muaccel olduğu tarihlerden itibaren işleyecek yasal faiziyle, davalı yandan alınarak müvekkile ödenmesine, Sözleşmenin haksız feshinden ve çok katlı bir sistem olması nedeniyle ve kendisi hakkında yayınlanan yazılar nedeniyle çeşitli insanlar tarafından hakaret ve tehdite maruz kalmasından ve bu olaydan kaynaklanan vücut bütünlüğünü ve ruhsal durumunu bozan sağlık problemleri, psikolojik durumu ve iş yaşamındaki manevi zararı ve kayıpları sebebiyle 4000 TL manevi tazminatın davalı yandan alınarak müvekkile ödenmesine, Yargılama giderlerinin, Muğla 3. Noterliği’nin 17802 no’lu ihtarından kaynaklı 302,37 TL’nin ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz.” diyerek talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece; “…Bu nedenle, 6100 sayılı HMK.nun 114/1-c maddesi gereğince görev hususunun dava şartı olduğu, 6100 sayılı HMK.nun 115/1 maddesi gereğince dava şartlarının yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden araştırılacağının belirtildiği anlaşıldığından, 6100 sayılı HMK.nun 114/1-c maddesi delaletiyle, 6100 sayılı HMK.nun 115/2 maddesi gereğince davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine ve mahkememizin görevsizliğine, 6100 sayılı HMK’nun 20/1 maddesi gereğince görevli ve yetkili mahkemenin Muğla 2. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi olduğu…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; açıkça yetki itirazında bulunarak, yetkili mahkemenin ankara mahkemeleri olduğunu belirtmiş, dosyanın yetkili ve görevli Ankara Ticaret Mahkemelerine gönderilmesi talebimizi mahkemeye sunduklarını, Muğla 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla) 30.05.2018 tarihli, 2018 / 115 E, 2018/301 sayılı kararı ile bu itirazımızı haklı görerek, dosyanın yetkili ve görevli Ankara Asliye Ticaret Mahkemelerine gönderilmesine dair hüküm kurulduğunu, anılan kararı davacının istinafı üzerine ; İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 21.01.2021 tarihli, 2018/1973 E, 2021/101 sayılı kararı ile açıkça yetkili mahkemeyi Ankara olarak belirtmiş olmamıza rağmen ‘ davalının yetkili mahkemeyi talep etmediği, bu haliyle yetki itirazının yerinde olmadığı ‘ şeklindeki son derece hatalı gerekçesi ile yetki itirazını kabul etmediğini, gelinen aşamada, verilen son görevsizlik kararı ile birlikte; usulüne uygun bir şekilde ileri sürdüğümüz ve yetkili mahkemeyi de Ankara olarak açıkça gösterilen yetki itirazımızın da bir kere daha değerlendirilerek, ilgili hatadan dönülmesini ve mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME,
DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dairemizce HMK’nın 355 maddesi kapsamında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hükümlerle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.
Mahkemece; görevli ve yetkili mahkemenin Muğla 1. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi olduğuna karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
1-Somut olayda; tacir olan taraflar arasında hizmet sözleşmesine dayalı alacağın tahsili talebi ile başlatılan icra takibine vaki itiraz üzerine açılan itirazın iptali davası olup, 6102 sayılı TTK’ da düzenlendiği, aynı yasanın 4. maddesine göre TTK’dan kaynaklanan uyuşmazlıkların ticari dava sayılacağının açıkça belirtilmesine göre, uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık ise; özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSK’nın 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve eldeki davada görevli mahkemenin dava tarihi itibariyle görevli olan ve görevsizlik kararını veren Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçen ve istinafa konu görevsizlik kararını veren Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’ mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
2-Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde; yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
Nitekim; 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Somut olayımızda ise; Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin ” mülki sınırlarını ” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 13/03/2018 olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın görülmesi mümkün olmadığından, istinafa konu görevsizlik kararında usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmamaktadır. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarihli 2017/11-10 esas – 2019/401 karar sayılı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/05/2011 tarihli 2009/13600 esas – 2011/6019 karar sayılı ilamları).
Ayrıca, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 21/02/2022 tarihli, 2022/1760 esas ve 2022/2689 karar sayılı yargı yerinin belirlenmesine ilişkin kararı ile; “…Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle A… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği, davanın 08/02/2016 tarihinde açıldığı, 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararda derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın A… Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21. ve 22. maddeleri gereğince A… Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
Tüm bu açıklamalara göre; istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların, açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/174 esas, 2022/571 karar sayılı kararına davalı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı tarafından peşin yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcı ve 220,70 TL istinaf kanun yolu başvuru harcının davalı üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf eden tarafından yapılan istinaf masrafının üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-İstinaf yargılamasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kararın tebliği, kesinleştirme, harç ve yargılama giderlerinin iadelerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK 362/1-c maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.08/09/2022