Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2022/1026 E. 2022/1077 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1026
KARAR NO : 2022/1077
KARAR TARİHİ : 09/06/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MUĞLA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/03/2022
NUMARASI : 2021/310 Esas ve 2022/421 Karar
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
BAM KARAR TARİHİ : 09/06/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 10/06/2022

Davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkili şirket ile Davalı şirket arasında çeşitli tarihlerde ticari alışveriş olduğunu, davalı şirketin Muğla İli Menteşe ilçesinde yapmakta olduğu proje/inşaat işlerinde davacı müvekkili şirketten mal ve hizmet aldığını, davacı müvekkili şirket tarafından kazı hafriyat, kepçe çalışması, silindir çalışması, silindir nakli, ekskavatör çalışması nakliye işlemleri gibi işlemlerin davalı şirketin talebi ve tarafların anlaşması ile yerine getirildiğini, taraflar arasındaki ticari ilişkide davacı müvekkili şirketin ifa yükümlülüğünü yerine getirdiğini, davacı müvekkili şirket tarafından işlemler karşılığında tanzim edilen 18.01.2016 Tarihli 010686 , 010688 ve 010691 Sayılı faturaların olduğunu, fatura bedeli toplamının 89.679,33 TL olduğunu, fatura tutarından 80.000,00 TL nin davalı şirket tarafından ödendiğini, ödenmeyen 9.679,33 TL yapılan işlemlerden kaynaklı fatura alacağının bulunduğunu, davalı şirket tarafından ödenmeyen tutar için Muğla 1.İcra Müdürlüğünde 2018/8637 Esas sayılı takip dosyasının açıldığını, takibe borçlu tarafından yapılan itirazda davacı şirket tarafından borcun bulunmadığı ve takibin yetkisiz İcra Müdürlüğünde yapıldığının belirtildiğini, takibin İcra Müdürlüğünce durdurulmasına karar verildiğini, itiraz dilekçesinin tarafına 18.11.2020 tarihinde tebliğ olduğunu, tarafların tacir olması, aralarındaki uyuşmazlığın konusunun para olan işlemden kaynaklanması nedeni ile iş bu dava ikame edilmeden önce arabuluculuk başvurusununu yapıldığını, taraflar arasında anlaşma sağlanamadığını, davalı şirket tarafından borca itiraz dilekçesinde her ne kadar yetki itirazında bulunulmuş ve Uşak İcra Müdürlüklerinin yetkili olduğu belirtilmiş ise de takibin yetkili İcra Müdürlüğünde açıldığını, taraflar arasındaki ticari ilişkide sözleşmenin ifa yerinin Muğla İli Menteşe İlçesi olduğunu, işin yapıldığı yer itibarı ile İcra Müdürlüğü’nün takip açısından yetkili olduğu gibi itirazın iptali davasında da Muğla mahkemelerinin yetkili olduğunu, davalı şirket tarafından itiraz dilekçesinde borç kabul edilmemiş ise de tarafların ticari defterleri icra takip dosyası ve ekleri incelendiğinde borcun ödenmediğinin sabit olacağını belirterek Muğla 1. İcra Müdürlüğü 2018/8637 esas sayılı dosyasında davalı borçlu tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, davalı borçlunun % 20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, Yargılama sonuna kadar borca yetecek tutarda Davalı malvarlığına ihtiyati tedbir konulmasına, yargılama gideri ve vekalet ücretinin Davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece; “…her ne kadar davacı tarafça davalı tarafın Muğla 1. İcra Müdürlüğünün 2018/8637E. Sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline karar verilmesi talep edilmiş ise de; davalı tarafın yetki itirazının incelenmesinde alacağın taraflar arasındaki ticari mal ve hizmet alımı sözleşmesinden kaynaklanması ve 6098 Sayılı Yasanın 89/1. Maddesine göre aksine bir düzenleme bulunmaması halinde sözleşmeden kaynaklanan para borçlarında alacaklının ikametgahı mahkemesinin yetkili olması sebebi ile davalı tarafın yetki itirazının yerinde olmadığı ancak davalı şirket tarafından 14.06.2018 tarihinde konkordato talebinde bulunulmuş olmasına ve aynı tarihte Uşak 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/428E. Sayılı dosyasından davacı şirket aleyhine takip yapılmaması yönünde tedbir kararı verilmiş olmasına ve takibin ise tedbir kararından sonra 04.09.2018 tarihinde başlatılmış olmasına göre İtirazın iptali davasının görülebilmesi için öncelikle yetkili icra dairesinde usulüne uygun başlatılmış bir icra takibinin bulunması dava ön şartı olduğundan ve takibin tedbir kararından sonra başlatılmış olması sebebiyle geçerli bir icra takibinin varlığından söz edilemeyeceğinden davacı tarafından açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine…” şeklinde görevsizlik kararı verildiği görülmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; konkordatonun ortadan kalktığını, davanın alacak kayıt kabul davasına dönüştüğünü, kayıt kabul dava şartlarına göre esasa girerek inceleme yapılması gerekirken usulden ret kararı verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME,
DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dairemizce HMK’nın 355 maddesi kapsamında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hükümlerle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.
HMK 114/1-a maddesine göre dava şartlarından ilki mahkemenin yargı yetkisine sahip olmasıdır. Buradaki kasıt Türk Mahkemelerinin yargı yetkisinin bulunması gerektiğidir ki kanun metni de bu şekilde düzenlenmiştir. Devamında yargı yolunun caiz olması (HMK 114/1-b) ve mahkemenin görevli olması gerekir (HMK 114/1-c). Başka bir deyişle; bir mahkemenin önüne gelen davaya bakabilmesi için öncelikle görevli olması gerekir, aksi takdirde görevsizlik kararı verilmelidir.
Dava; tacir olan taraflar arasında cari hesap ilişkisine dayalı alacak tahsili talebine ilişkin olup, TTK 4 maddesi uyarınca ticari dava niteliğinde olduğu ve görevli mahkemenin ticaret mahkemeleri olacağı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık ise; özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSK’nın 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve eldeki davada görevli mahkemenin görevsizlik kararını veren Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Sıfatıyla) mi, yoksa 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçen Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Somut olayda; uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde; yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
Nitekim; 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Somut olayımızda ise; Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin “mülki sınırlarını” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Ayrıca, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 21/02/2022 tarihli, 2022/1760 esas ve 2022/2689 karar sayılı yargı yerinin belirlenmesine ilişkin kararı ile; “…Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle A… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği, davanın 08/02/2016 tarihinde açıldığı, 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararda derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın A… Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21. ve 22. maddeleri gereğince A… Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 02/03/2021 olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Muğla 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Sıfatıyla) olup, Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’ne dosyanın görevsizlik kararı ile gönderilmesi olanaklı olmadığı gibi, aynı şekilde Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin görevsizlik kararı vermesi gerekirken kendini görevli sayarak yazılı şekilde karar vermesi yerinde değildir. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarihli 2017/11-10 esas – 2019/401 karar sayılı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/05/2011 tarihli 2009/13600 esas – 2011/6019 karar sayılı ilamları).
Açıklanan bu nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan incelenmeksizin, kararın HMK nın 353/1-a-3. maddesi uyarınca açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahal mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE;
Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 31/03/2022 tarihli, 2021/310 esas ve 2022/421 karar sayılı kararının HMK’nın 355. ve 353/1-a-3 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
2-HMK 353/1-a-3 maddesi gereğince dosyanın görevli Muğla 1. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Sıfatıyla) Mahkemesine gönderilmesine,
3-İstinaf eden davacı vekilinin yatırmış olduğu;
a-80,70 TL istinaf karar harcının istemi halinde ilk derece mahkemesi tarafından davacıya ödenmesine,
b-220,70 TL istinaf başvuru harcının ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderlerinde değerlendirilmesine,
4-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-3 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf eden ilgilisine iadesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a-3 ve 362/1-c maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.09/06/2022