Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/2357 E. 2021/1901 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/2357
KARAR NO : 2021/1901
KARAR TARİHİ : 30/12/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MUĞLA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/10/2021
NUMARASI : 2021/665 Esas ve 2021/394 Karar
DAVANIN KONUSU : İflas
BAM KARAR TARİHİ : 30/12/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 03/01/2022

Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 14/10/2021 tarihli, 2021/665 esas ve 2021/394 karar sayılı dosyası dairemize gönderilmiş olmakla, yapılan inceleme sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı … A.Ş., Bodrum Ticaret Sicil Odası’na 9928 Sicil numarası ile kayıtlı tekne/yat imalat sektöründe faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, diğer davalı … ise davalı şirketin ortağı ve Yönetim Kurulu başkanı olduğunu, davalı şirket TTK hükümleri gereğince iflasa tabi olduğunu, diğer davalı … davalı şirket dahil olmak üzere birçok anonim ve limited şirket bünyesinde Yönetim Kurulu başkanı ve ortak sıfatıyla yönetici konumda olup bu nedenle adı geçen davalı da iflasa tabi olduğunu, nitekim diğer davalı …; … A.Ş.’nin ortağı ve Yönetim Kurulu başkanı, … Şirketi’nin ortağı ve Yönetim Kurulu başkanı, … A.Ş.’nin ortağı ve Yönetim Kurulu başkanı, … A.Ş.’nin Yönetim Kurulu başkanı, … A.Ş.’nin Yönetim Kurulu üyesi, … A.Ş.’nin Yönetim Kurulu üyesi, … A.Ş.’nin Yönetim Kurulu üyesi, … Şti.’nin ortağı, Tasfiye Halinde … A.Ş.’nin Yönetim Kurulu üyesi, Tasfiye Halinde … Şti.’nin ortağı,Tasfiye Halinde … Şti.’nin eski ortağı, Tasfiye Halinde … Şti’nin ortağı olduğunu, davalının yukarıda sayılanlar dışında, eski ortağı olduğu birçok şirket bulunduğunu, bu itibarla; davalının TTK’nun 11., 13. ve 14. maddeleri gereği tacir sıfatını haiz olduğunun ve iflasa tabi olduğunun kabulü gerektiğini, nitekim Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2012/2719 E.- 2012/4897 K. ve 12.07.2012 tarihli kararında;“Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, 31.01.2001 tarihinde davacının tacir olduğunun kanıtlanmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; davacı vekilinin temyizi üzerine Yüksek Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 25.02.2003 tarihli ilamı ile davacının iddiaları ve toplanacak delilleri kapsamında, davalı hakkında 6762 sayılı TTK’nun 11., 13., 14. maddelerine göre yapılacak araştırma sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden red kararı bozulmuş; mahkemece bozma ilamına uyularak benimsenen asıl ve ek bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, davalının borçlu olduğu dosyada ödeme yapıldığına dair delil sunulmadığı, davacının birden çok şirkette ortak olduğu, bir şirkette yönetim kurulu başkanı olduğundan TTK’nun 11., 14. ve 17. maddeleri kapsamında tacir olduğunun kabulü gerektiği…” şeklinde hüküm kurulduğunu, Yargıtay içtihatları doğrultusunda, birden fazla şirkette Yönetim Kurulu üyesi ve şirket ortağı olan davalının Yönetim Kurulu üyesi ve ortağı olduğu şirketlerin fazlalığı göz önüne alındığında, TTK’nun 11., 13. ve 14. maddeleri gereğince davalının tacir olduğunun ve iflasa tabi olduğunun kabulü gerektiğini, müvekkil şirket, davalı şirkete verilmek üzere davalı şirketin tek yetkilisi diğer davalı …’e; 14.11.2017 tarihinde 300.000-EURO, 21.12.2017 tarihinde 100.000-EURO, 06.03.2018 tarihinde 300.000-EURO, 07.05.2018 tarihinde 350.000-EURO, 01.06.2018 tarihinde 300.000-EURO borç olarak göndermiş olup, müvekkilimiz davalılardan, fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla, toplam 1.350.000-EURO (13.122.000,00-TL) ALACAKLI olduğunu, davalı şirketin tek yetkilisi olan diğer davalı … tarafından müvekkil şirkete gönderilen mesajlardan da anlaşılacağı üzere; …, müvekkil şirketten davalı şirket adına borç istemiş ve bunun üzerine müvekkil şirket tarafından borç olarak muhtelif zamanlarda toplamda 1.350.000-EURO gönderildiğini, davalı …, müvekkil şirket tarafından hesabına gönderilen toplam 1.350.000-EURO’yu Yönetim Kurulu başkanı olduğu davalı şirket adına kullanmış olup, alacaktan sorumlu olduğunu, müvekkil şirketin alacağının ödenmesi talebiyle davalılara yaptığı tüm başvurular neticesiz kalmış, alacakları işbu dava tarihine kadar ödenmediğini, davalı şirket ve yetkilisi hakkında İİK’nun 177. Maddesi gereği doğrudan doğruya iflasına karar verilmesi gerektiğini, Alacaklının talebi üzerine, borçlunun doğrudan doğruya iflasına karar verilebilecek durumlar İİK’nun 177. Maddesinde; “Aşağıdaki hallerde alacaklı evvelce takibe hacet kalmaksızın iflasa tabi borçlunun iflasını isteyebilir. Borçlunun malum yerleşim yeri olmaz, taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçar, alacaklıların haklarını ihlal elen hileli muamelelerde bulunur veya bunlara teşebbüs eder yahut haciz yoluyla yapılan takip sırasında mallarını saklarsa; Borçlu ödemelerini tatil eylemiş bulunursa; 301 inci maddedeki hal varsa; İlama müstenit alacak icra emriyle istenildiği halde ödenmemişse Türkiye’de bir yerleşim yeri veya mümessili bulunan borçlu dinlenmek için kısa bir müddette mahkemeye çağırılır. Bu Kanunun 178 inci maddesinin ikinci fıkrası burada da uygulanır.” şeklinde düzenlendiğini, yasal düzenleme gereğince, kanun maddesinde sayılan durumların hepsi ayrı ayrı iflas isteme sebebi olup huzurdaki dava açısından davalı şirketin ve diğer davalı şirket yetkilisi …’in, alacaklıların haklarını ihlal elen hileli muamelelerde bulunması ve ödemelerini tatil etmiş olması nedeniyle iflasını talep etme şartları oluştuğunu, Davalı şirket ödemelerini tatil etmiş olup nitekim bu kapsamda; Davalı şirket aleyhine; Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2020/47 E. sayılı dosyası ile … A.Ş. Tarafından, Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2020/125 E. sayılı dosyası ile … tarafından açılmış iflas davaları mevcut olduğunu, İşbu dosyaların Mahkemenizce celbi ve incelenmesiyle de davalı şirketin ödemelerini tatil ettiği ve hileli işlemlerle tüm alacaklıların haklarını ihlal ettiği ortaya çıkacağını, davalı/borçlular, alacaklıların haklarını ihlal eden hileli davranışlarda bulunduğunu, Davalılarca yapılan hileli işlemlerden ilki; müvekkil şirket tarafından borç olarak gönderilen ve yukarıda dökümü yapılan paraların davalı … tarafından diğer davalı şirkete borç verilmiş gibi gösterilerek, şirketi kendine borçlandırıldığını, Davalılarca yapılan hileli işlemlerden ikincisi ise; davalı şirketin, … A.Ş. isimli şirket ile … isimli teknenin satışı hususunda anlaştığı ve bedelini tahsil ettiği halde tekneyi teslim etmemiş, kaçırmış ve hatta muvazaalı ve hileli işlemlerle elden çıkardığını, … A.Ş., davalı şirketin tekneyi elden çıkardığı hususunu Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2019/133 E. sayılı dosyası ile davalı şirket aleyhine açmış olduğu davaya, davalı şirket tarafından sunulan 01.04.2019 tarihli dilekçe ile öğrendiğini, bahsi geçen dilekçede davalı şirket; … şirketi tarafından satın alınan ve bedeli ödenen ancak teslim ve tescil işlemleri yapılmayan teknenin davalı şirketin %50 ortağı ve Yönetim Kurulu başkanı olan diğer davalı …’in yine sahibi olduğu … Limited isimli Malta merkezli bir şirkete yabancı bayraklı gemilere sağlanan avantajlar nedeniyle devredildiğini belirttiğini, Davalı şirket bu beyanıyla satışın gerçek olmadığını, sadece yabancı bayraklı gemilere sağlanan avantajlar nedeniyle muvazaalı olarak devredildiğini beyan ve ikrar ettiğini, … şirketi tarafından; teknenin muvazaalı olarak devredildiğinin öğrenilmesi üzerine; teknenin tekrar muvazaalı devrinin ve yurt dışına kaçırılmasının önlenmesi amacıyla HMK’nun 389. ve devamı maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir talep edildiğini, … şirketinin ihtiyati tedbir talebi kabul edilmiş ve Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2019/30 D. İş – 2019/30 K. sayılı ve 19.04.2019 tarihli kararı ile 600.000,00-EURO teminat karşılığında “… isimli tekne üzerine ihtiyati tedbir konulmasına, teknenin 3. kişilere devir, tescil ve teslimini engellemek amacıyla Bodrum Liman Başkanlığına yazı yazılmasına” karar verildiğini, Anılan ihtiyati tedbir kararı Bodrum 1. İcra Müdürlüğü’nün 2019/7332 E. sayılı dosyası ile 24.04.2019 tarihinde işleme konulmuş ve aynı gün teknenin bulunduğu tersaneye gidilerek ihtiyatı tedbir kararı uygulandığını, İhtiyati tedbir kararına davalı şirket tarafından itiraz edildiğini, Davalı şirket, Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2019/30 D. İş sayılı dosyasına sunduğu itiraz dilekçesinde Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2019/133 E. sayılı dosyasında daha önce muvazaalı olduğunu ikrar ettikleri tekne satışının gerçek bir satış olduğunu ileri sürdüğünü, Davalı şirket tarafından sunulan ihtiyati tedbire itiraz dilekçesinin akabinde dava dışı … Limited isimli bir şirket tarafından 02.05.2019 tarihinde, ihtiyati tedbir kararına itiraz dilekçesi sunularak … şirketi tarafından bedeli ödenen teknenin … Limited isimli şirketten kendileri tarafından 27.03.2019 tarihinde satın alındığı belirtilmiş ve bu satış ile ilgili belgeler dosyaya ibraz edildiğini, bahsi geçen itiraz dilekçesinin ve eklerinin incelenmesiyle; teknenin muvazaalı olarak devrinin … Limited şirketiyle sınırlı kalmadığı, muvazaaya devam edildiği ve teknenin … LIMITED isimli şirkete yine muvazaalı olarak devredildiği, teknenin gerek ilk satışı gerek ikinci kez satışının danışıklı olduğu ortaya çıktığını, teknenin ilk satışının gerçek satış olmadığı davalı şirketçe kabul ve ikrar edildiğini, bununla birlikte; teknenin ilk devrinin yapıldığı … Limited şirketinin sahibinin de davalı şirketin ortağı ve Y.K. başkanı olan diğer davalı … olması, satışa ve satış bedelinin ödendiğine ilişkin hiçbir ödeme belgesinin bulunmaması da bu devir işleminin gerçek bir satış olmadığını, danışıklı işlem olduğunu ve söz konusu teknenin … şirketine devirden kaçınma amacıyla yapılmış bir devir olduğunu gösteren diğer hususlar olduğunu, tekneye ilişkin ikinci satış, … tarafından davalı şirket aleyhine iflas davasının açılmasından 7 gün gibi çok kısa bir süre sonra gerçekleştiğini, İlk satışın muvazaalı satış olduğu; gerek bu hususun davalının kabulünde olması gerek her iki şirkette aynı kişinin ortak olması, ortada satışı tevsik eden hiçbir bir belge, para transferi vs. olmaması gibi nedenlerle açık olması nedeniyle bu satışın iptal edileceğini tahmin ettiklerinden iflas davasının açılması akabinde alelacele olarak adı geçen tekneyi bu kez … Limited şirketine devrettiğini, bu satışın da gerçek bir satış olmadığı, … Limited şirketi tarafından sunulan teknenin satışını gösteren evraklardan anlaşıldığını, bahsi geçen evraklar incelendiğinde; 27.03.2019 tarihinde … Ltd. ile … Ltd. arasında tekneye ilişkin satış sözleşmesi imzalandığının, sözleşmeye göre satış bedelinin 1.550.000,00-EURO olduğununun ve satış bedelinin tamamının ödendiğinin belirtilmiş olduğunu, … Limited şirketi tarafından satış bedelinin ödendiğine ilişkin banka ödeme dekontu incelendiğinde ise; sözleşme bedeli olarak gösterilen 1.550.000,00-EURO’nun sözleşmenin imzalanma tarihinden bir gün sonra 28.03.2019 tarihinde … Limited şirketinin … … …/… şubesindeki hesabına ödenmiş olduğunu, birbirlerini hiç tanımadıklarını iddia eden iki ayrı şirketin henüz bedeli ödenmediği halde noter huzurunda yaptıkları sözleşme ile teknenin satış bedeli olan 1.550.000,00-EURO’nun ödendiğini kabul etmelerinin hayatın özellikle de ticari hayatın olağanına aykırı olduğu, bu durumun ancak hileli işlem ile açıklanabileceğini, Davalı şirketin ve davalı şirketin ortağı ve YK başkanı olan diğer davalı …’in hileli işlemlerle alacaklıların haklarını ihlal ettiklerini, davalı şirket adına sadece natamam … isimli tekne bulunduğunu, şirketin diğer önemli malvarlığı olan … isimli tekne ise muvaazalı olarak satıldığını, şirket adına kayıtlı gayrimenkuller ise sit alanında yer almakta olup hiçbir ekonomik değeri bulunmadığını, … isimli yapım aşamasında olan teknenin de elden çıkartılması halinde alacaklıların alacağını karşılayacak hiçbir mal varlığı kalmayacağını, bu nedenle yapım aşamasında olan … isimli teknenin, tüm parçalarının ve ekipmanlarının üzerine ihtiyati tedbir konulmasını talep etme zorunluluğu doğduğunu, Davalıların yukarıda izah edilen tüm hileli davranışlarıyla müvekkile olan borçlarını ifa etmediği, hileli işlemler ile şirketin malvarlığını eksilttiğini, açıklanan nedenlerle, ödemelerini tatil eden, alacaklıların haklarını ihlal eden hileli davranışlarda bulunan davalılar bakımından İİK’nun 177. maddesindeki şartlar mevcut olduğundan, iflasına karar verilmesi için işbu davayı açmak zorunlu hale geldiğini, bu nedenlerle ve fazlaya ilişkin tüm talep ve dava hakkımız saklı kalmak kaydı ile, iflas davasının açılmış olması nedeniyle İİK’nun 158/1. maddesi atfıyla İİK’nun 166. maddesi uyarınca Türkiye genelinde yayın yapan bir gazetede ilanına, aynı şekilde aynı ilanın Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde de yapılmasına, Davalıların tüm mal varlığının tespiti için defter tutulmasına, İİK’nun 159. maddesi gereğince, davalılar hakkında gerekli tüm tedbirlerinin alınmasına, bu doğrultuda davalı şirkete ait … isimli henüz yapım aşamasında bulunan tekneye, tüm parçalarına ve ekipmanlarına tedbir konularak muhafaza altına alınmasına, Davalı …’in üzerine kayıtlı taşınır taşınmaz tüm malvarlığına ve banka hesaplarına tedbir konulmasına, Davalıların, ödemeleri tatil etmesi ve alacaklıların haklarını ihlal eden hileli muamelelerde bulunması nedeniyle İİK’nun 177. maddesi uyarınca doğrudan iflasına , yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece; “…6100 sayılı HMK.nun 114/1-c maddesi gereğince görev hususunun dava şartı olduğu, 6100 sayılı HMK.nun 115/1 maddesi gereğince dava şartlarının yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden araştırılacağının belirtildiği anlaşıldığından, 6100 sayılı HMK.nun 114/1-c maddesi delaletiyle, 6100 sayılı HMK.nun 115/2 maddesi gereğince davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine ve mahkememizin görevsizliğine, 6100 sayılı HMK’nun 21/1-c maddesi gereğince görevli ve yetkili mahkemenin Bodrum 4. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi olduğunun tespitine…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; HSK’nun asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevrelerini belirlediği kararında ise yürürlük tarihinden önce açılan davaların açıldıkları mahkemelerde görülmeye devam edileceğine ilişkin bir düzenlemenin yer almadığını, HSK kararı ve TTK hükümleri doğrultusunda görevli İlk Derece Mahkemesinin vermiş olduğu görevsizlik kararı hatalı olduğunu, mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME,
DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dairemizce HMK’nın 355 maddesi kapsamında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hükümlerle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.
Mahkemece; görevli ve yetkili mahkemenin Bodrum 4. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi olduğuna karar verilmiş olup, hüküm davacı ve davalı vekilleri tarafından istinaf edilmiştir.
1-Somut olayda; alacaklı tarafça İİK 177 maddesi kapsamında davalının iflası istemine ilişkin olup, 6102 sayılı TTK’ da düzenlendiği, aynı yasanın 4. maddesine göre TTK’dan kaynaklanan uyuşmazlıkların ticari dava sayılacağının açıkça belirtilmesine göre, uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık ise; özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSK’nın 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve eldeki davada görevli mahkemenin dava tarihi itibariyle görevli olan ve görevsizlik kararını veren Bodrum 4. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçen ve istinafa konu görevsizlik kararını veren Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’ mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
2-Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde; yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
Nitekim; 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Somut olayımızda ise; Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin ” mülki sınırlarını ” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 14/04/2021 tarihi olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Bodrum 4. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın görülmesi mümkün olmadığından, istinafa konu görevsizlik kararında usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmamaktadır. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarihli 2017/11-10 esas – 2019/401 karar sayılı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/05/2011 tarihli 2009/13600 esas – 2011/6019 karar sayılı ilamları).
Tüm bu açıklamalara göre; istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların, açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 14/10/2021 tarihli, 2021/665 esas ve 2021/394 karar sayılı kararına karşı davacı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacının yatırmış olduğu 162,10 TL istinaf başvuru harcı ve 59,30 TL istinaf karar harcı olmak üzere toplam 221,40 TL harcın üzerinde bırakılmasına,
3-Davacı tarafından yapılan istinaf masrafının üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-İstinaf yargılamasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kararın tebliği, kesinleştirme, harç ve yargılama giderlerinin iadelerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK 362/1-c maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.03/01/2022