Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/2353 E. 2021/1896 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/2353
KARAR NO : 2021/1896
KARAR TARİHİ : 30/12/2021

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MUĞLA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/10/2021
NUMARASI : 2021/656 Esas ve 2021/437 Karar
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
BAM KARAR TARİHİ : 30/12/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 03/01/2022

Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 18/10/2021 tarihli, 2021/656 esas ve 2021/437 karar sayılı dosyası dairemize gönderilmiş olmakla, yapılan inceleme sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili tarafından, Bodrum 4. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesine sunulan 03/02/2021 tarih havaleli dava dilekçesinde özetle; Davalı; takip dosyasına yaptığı itirazda Bodrum İcra Müdürlüğünün yetkili olmadığını, İİK m. 50’de belirtildiği gibi Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile icra dairelerine tatbik olduğunu, HMK 10. maddesinde sözleşmelerden doğan davalarda sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğunu, Yargıtay 19.HD 14.2.2005 T. , 2005/666 E. , 2005/1156 K. ile YHGK 25.4.2018 T. 2017/902 E. , 2018/973 K. sayılı kararları da bu yönde olduğunu, takibe konu alacak, davalının Bodrum’da işletmecisi olduğu …’e müvekkil tarafından farklı zamanlarda ve farklı miktarda satılan kullanma suyundan kaynaklandığını, bu dilekçe ekinde sunduğu fatura örneklerinde de davacı ve davalı adresleri Bodrum olarak gözüktüğünü, taraflar arasında anlaşmaya varılan işin ifa edildiği yer Bodrum olduğundan davalının yetki itirazı yerinde değildir, iptal edilmesi gerektiğini, Davacı; davalı şirketin işlettiği otele sürekli kullanma suyu vermekte, iki şirket arasında geçmişe dayalı ticari ilişki bulunduğunu, Davalı şirketin Bodrum Torba Mahallesinde işlettiği …’e davacı şirket tarafından sürekli kullanma suyu satışı yapıldığını, ekte sunduğu cari hesap ekstresi ve davacının düzenlediği bazı faturalarda davacının yaptığı su satışları gözüktüğünü, tarafların banka hesap hareketleri bankalar tarafından dosyaya getirtildiğinde taraflar arasındaki ticari ilişkinin sürekliliği gözükeceğini, ekte sunduğu bazı faturalarda davacı şirketin davalıya 2018 yılında 7,00- 7,50- 7,80-TL birim fiyatla 2019 yılında 10,00-TL 2020 yılında bazı faturalarda 8,00 bazılarında 10,00-TL+KDV birim fiyattan kullanma suyu sattığını, Davalının talebiyle otel havuzlarının ilk dolumuyla sınırlı olmak kaydıyla davacı şirket davalıya özel fiyat olan 6 TL-/ton+KDV fiyatıyla su göndermiş, davalı şirket bu indirimi diğer alımlara da teşmil ederek borcunu ödememiş, kötü niyetli olarak iade faturası gönderdiğini, taraflar arasındaki anlaşmaya göre, davacı şirketin davalı firmaya uyguladığı kullanma suyu satış bedeli 2018 yılından itibaren 8-TL/ton+KDV ile 10-TL/ton+KDV fiyat aralığından ücretlendirildiğini, Davalı şirketin talebi üzerine otel havuzlarının ilk dolumu ile sınırlı olmak kaydıyla 3 ayrı tarihte(22-29-30/06/2020) 6 TL-/ton+KDV fiyatıyla ücretlendirme yapılmış ve bu fiyat üzerinden ekte sunulan 3 ayrı fatura davalıya gönderildiğini, Davalı firma, ilk havuz dolum işlemiyle sınırlı olmak üzere kabul edilen 6 TL-/ton+KDV fiyatlı ücretlendirmeyi kötü niyetli olarak diğer fiyatlandırmalara yansıtıp, davacı şirketin göndermiş olduğu faturalardan 119,664-TL indirim yaparak 22.08.2020 tarih ve VBO02020000000940 sayılı fiyat farkı faturası düzenleyip davacıya gönderdiğini, Davacı şirket, davalının gönderdiği 119.664-TL tutarındaki fiyat farkı faturasını kabul etmediğini, Bodrum 5. Noterliğinin 03/9/2020 tarih ve 6316 yevmiye numaralı ihtarname ile davalı şirkete iade ettiğini, Davalı şirket haksız yere 119.664,00-TL fiyat farkı faturası gönderince, davacı şirket de Bodrum 5. Noterliğinden 03/9/2020 tarih ve 6316 yevmiye numarası ihtarname ile 22.08.2020 tarih ve VBO02020000000940 numaralı 119.664,00- TL bedelli fiyat farkı faturasını kayıtlarına almadıklarını, 6,00-TL/Ton fiyatın sadece havuzun ilk dolumuyla sınırlı olduğunu, diğer su sevkiyatlarının 8-10-TL/ Ton birim fiyattan gönderildiğini ve fiyat farkı faturasını davalı firmaya iade ettiğini, bu ihtarnameden sonra davacı birçok kez davalıya email göndererek düzenlemiş olduğu cari hesap ekstresini ve davalının bakiye borcunun gösterildiği beyanını emaile eklediğini, 08/9/2020, 03/11/2020 ve 14/11/2020 tarihinde yapılan email yazışmaları ve email ekleri bu dilekçe ekinde sunulduğunu, Davacının davalı şirketten olan 119.664,00-TL alacağı muaccel olduğunu, Dava dosyasına tarafların ticari defterleri ile hesap hareketleri getirtildiğinde görüleceği üzere davacının davalıdan olan muaccel alacağı 25/12/2020 tarih itibariyle 119,664,00-TL dir. Ekte sunduğumuz ve davacının 2020 yılı için düzenlediği cari hesap tablosunda da, davacı şirketin toplam 567.246,00-TL tutarında su sattığı, bu borcun 447.582,00 TL’sinin çeşitli zamanlarda ödendiği, borcun 119.664,00 TL kısmının ödenmediği görülmektedir. Davacı şirket borçlu şirketten olan alacağını birkaç kez telefon görüşmesiyle ve email vasıtasıyla istemiş, davalı şirket ödeme yapmayınca Bodrum 1. İcra Müdürlüğünde 03.02.2021 tarihinde 119.664,00-TL asıl alacak, 2.318,70 TL işlemiş ticari faizi ile birlikte toplam 121.982,70 TL’lik icra takibi başlatıldığını, Davalı, davacıya olan borcuna icra dosyasında itiraz ettiği için huzurdaki itirazın iptali davasını açmak zorunlu olduğunu, Borçlu, icra ödeme emrindeki borcunu inkar ettiğinden, takip çıkış miktarı olan 121.982,70-TL üzerinden en az % 20’ı oranında icra inkar tazminatı ödemesine karar verildiğini, taraflar arasındaki uyuşmazlık ticari nitelikli olduğundan dava açmadan önce arabulucu merkezine ekte sunduğu 16/02/2021 tarih ve 2021/78 numaralı başvuru yapılmış, ancak yasanın öngördüğü 6+2 haftalık süre geçtiği halde arabulucu tarafından toplantı çağrısı yapılmadığından huzurdaki dava açıldığını, bu nedenle davanın kabulü ile davalı şirketin Bodrum 1. İcra Müdürlüğünün 2021/795 E. numaralı takip dosyasına yapmış olduğu tüm itirazların İPTALİNE, takibin devamına, borçlu olduğu halde kötü niyetle ödeme emrine itirazda bulunduğu için borçlunun takip çıkış miktarı olan 121.982,70-TL üzerinden en az % 20’ı oranında icra inkar tazminatı ödemesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece; “…6100 sayılı HMK.nun 114/1-c maddesi gereğince görev hususunun dava şartı olduğu, 6100 sayılı HMK.nun 115/1 maddesi gereğince dava şartlarının yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden araştırılacağının belirtildiği anlaşıldığından, 6100 sayılı HMK.nun 114/1-c maddesi delaletiyle, 6100 sayılı HMK.nun 115/2 maddesi gereğince davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine ve mahkememizin görevsizliğine, 6100 sayılı HMK’nun 21/1-c maddesi gereğince görevli ve yetkili mahkemenin Bodrum 4. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi olduğunun tespitine…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; görevsizlik kararının hukuksuz olduğunu, mahkeme kararının kaldırılmasını ve davaya Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinde bakılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME,
DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dairemizce HMK’nın 355 maddesi kapsamında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hükümlerle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.
Mahkemece; görevli ve yetkili mahkemenin Bodrum 4. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi olduğuna karar verilmiş olup, hüküm davacı ve davalı vekilleri tarafından istinaf edilmiştir.
1-Somut olayda; davacı su firmasının ile davalı otel arasında imzalanan sözleşmeye istinaden cari hesap alacağına ilişkin açılan itirazın iptali davası olup, 6102 sayılı TTK’ da düzenlendiği, aynı yasanın 4. maddesine göre TTK’dan kaynaklanan uyuşmazlıkların ticari dava sayılacağının açıkça belirtilmesine göre, uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık ise; özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSK’nın 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve eldeki davada görevli mahkemenin dava tarihi itibariyle görevli olan ve görevsizlik kararını veren Bodrum 4. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçen ve istinafa konu görevsizlik kararını veren Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’ mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
2-Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde; yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
Nitekim; 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Somut olayımızda ise; Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin ” mülki sınırlarını ” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 16/04/2021 tarihi olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Bodrum 4. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın görülmesi mümkün olmadığından, istinafa konu görevsizlik kararında usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmamaktadır. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarihli 2017/11-10 esas – 2019/401 karar sayılı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/05/2011 tarihli 2009/13600 esas – 2011/6019 karar sayılı ilamları).
Tüm bu açıklamalara göre; istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların, açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 18/10/2021 tarihli, 2021/656 esas ve 2021/437 karar sayılı kararına karşı davalı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalının yatırmış olduğu 162,10 TL istinaf başvuru harcı ve 59,30 TL istinaf karar harcı olmak üzere toplam 221,40 TL harcın üzerinde bırakılmasına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf masrafının üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-İstinaf yargılamasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kararın tebliği, kesinleştirme, harç ve yargılama giderlerinin iadelerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK 362/1-c maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 03/01/2022