Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/1266 E. 2021/1112 K. 07.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1266
KARAR NO : 2021/1112
KARAR TARİHİ: 07/07/2021
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/07/2017
NUMARASI : 2013/489 Esas 2017/410 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 07/07/2021
KARAR YAZIM
TARİHİ:19/07/2021

Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/07/2017 tarih, 2013/489 Esas 2017/410 Karar sayılı kararına karşı istinaf yoluna başvurulduğu anlaşılmış olmakla istinaf incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilen dosya HMK’nın 353. maddesi uyarınca incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket tarafından 30/01/2013 tarih 186410 seri nolu fatura ve 90.000,00 TL bedel karşılığında davalı şirketten … marka mini taşıyıcı satın aldığını, mini taşıyıcının satın alınmasından sonra müvekkili şirket tarafından gerekli muayene ve kontrollerinin yaptırıldığı ancak herhangi bir hatanın tespit edilemediğini, mini taşıyıcının işyerinde kullanılmaya başlanmasından kısa bir süre sonra arızaların başladığını ve taşıyıcının kullanılamadığını, ayrıca mini taşıyıcının sol kol kırılım arızasının tekrarlayarak ortaya çıktığını, bu arızaların oluşmasından sonrasında davalı şirkete durumun iletildiğini ve servis talep edildiğini, davalı şirketin servis işlemlerinde söz konusu arızaların kullanıcı hatası olduğunun belirtildiğini, davalı tarafından taleplerine olumsuz ve mesnetsiz bir şekilde cevap verilmesi üzerine satışa konu mini taşıyıcı üzerinde Karşıyaka 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/156 D.İş sayılı dosyasında tespit yaptırıldığını, yapılan tespit sonucu düzenlenen bilirkişi raporuna göre, mini taşıyıcının sağ ve sol kolunun yan düzeyinde orta kısımlarında oluşan yatay çeltekler ile kaynak yerlerinde açılmalar meydana geldiğini, operatör kabininde deformasyon oluştuğunu ve motor-manifolt bağlantı borusunun kaynak yerinden koptuğunun bunların üretimden kaynaklı malzeme, montaj ve imalat hatasından kaynaklandığının belirlendiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 90.000,00 TL makine bedeli, 788,85 TL tespit gideri, 152,50 TL ihtar gideri ve 2.000,00 TL ikame olarak satın alınmak zorunda kalınan hizmet bedeli olmak üzere toplam 92.941,35 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın yerinde olmadığını, müvekkili şirketin merkezinin … …’da bulunduğunu, bu itibarla davaya bakma yetkisinin İzmir mahkemelerine ait olduğunu, bu itibarla öncelikle yetkisizlik nedeniyle reddine, olmadığı taktirde mini taşıyıcıda görülen hususların kullanım hatasından kaynaklanması nedeniyle esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
MAHKEMESİNCE :
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, davanın kabulü ile, 90.000,00 TL araç bedelinin aracın davacı tarafından davalıya teslimi koşulu ile davalıdan tahsiline, alacağa dava tarihinden itibaren avans faizi yürütülmesine, tespit giderinin ve ihtarname giderinin yargılama giderlerine dahil edilmesine, ikame araç kullanılmasından kaynaklı 2.000,00 TL tazminat talebinin reddine dair karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURU :
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; hükme esas alınan bilirkişi raporlarının gerçeği yansıtmadığını, 31/07/2015 tarihli bilirkişi raporunun alanında uzman profesörler tarafından düzenlendiğini ve bu raporda makinedeki arızanın kullanıcı hatasından kaynaklandığının belirtildiğini, kullanım kılavuzunda belirtilen kurallara uyulmadığından zararın doğduğunu, operatör kabininin yanal çarpılma neticesinde yamulup yırtıldığını, davacı yetkilisi …’nin 21/08/2013 tarihlinde gerçekleştirilen servis aşamasında, taşıyıcı ile ağır parça kaldırıldığını ve bu parçaların devrilmesi sonucunda kabinin ağır hasara uğradığının belirtildiğini ve bu durum servis raporunun ekinde tutanak altına alındığını, dava konusu makinenin günlük bakımının yapılmadığını, temiz kullanılmadığını, …’dan onay almış, yurt içi-yurt dışında pek çok onay almış makinede tasarım hatası olmayacağını, makinenin hor kullanıldığını, bu hususun servis hizmetleri sırasında davacı yetkililerine bildirildiğini, uyarıldıklarını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirtilen numunenin makinenin neresinden aldığının anlaşılamadığını, davacının makinenin gövdesi ile ilgili bir şikayeti bulunmadığını, numuneye dayalı olarak malzemenin olması gereken değerlere uygun olmadığı yönündeki tespitin de neye göre yapıldığının belli olmadığını, somut durumun yeterince teknik verilerle incelenmediğini ve değerlendirilmediğini beyanla mahkeme kararının kaldırılmasını, yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını ve davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Karşıyaka 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/156 D. İş. sayılı dosyasında; makine mühendisi bilirkişi refakati ile 16/07/2013 tarihinde dava konusu makine üzerinde yerinde tespit yapılmış olup düzenlenen bilirkişi raporunda; kepçeye ait sağ ve sol kolda oluşan çatlaklar, kaynak yerlerinde meydana gelen açılmaların, kollarda herhangi bir deformasyon ve eğrilik bulunmaması yine mafsal ve pimlerde herhangi bir deformasyon bulunmaması nedeniyle aşırı yük ve hatalı kullanımdan meydana gelmediği, malzeme ve imalat hatasından dolayı meydana gelmiş olabileceği, sağ kolun hareket halindeyken operatör kabini koruyucusuna sürttüğü, deformasyonun bundan kaynaklandığı, bu hususların kullanım hatasından oluşmayacağı, imalat ve montaj hatasından kaynaklanmış olabileceği, yine motor kaputunda bulunan motor-manifolt bağlantı borusunun kaynak yerinden koptuğu, bunun da dış etkenlerle ve kullanım hatasıyla oluşmayacağı, imalat ve montaj hatasından meydana gelmiş olacağı kanaati belirtilmiştir.,
Mahkemece yapılan 16/05/2014 tarihli keşfe katılan Prof Dr. Makine mühendisi bilirkişiler makineden numune alarak Hukuk Fakültesi öğretim üyesi bilirkişi ile birlikte düzenledikleri 06/06/2014 tarihli raporda; makinenin gövde kısmından alınan numuneye dair kimyasal analiz sonuçlarını belirterek makinede düşük alaşımlı çelik kullanıldığı, gövde kısmında kullanılan malzemenin uygun malzeme olmadığı, hasarın yanlış malzeme kullanımından kaynaklandığı kanaatini bildirmişleridir.
İtiraz üzerine İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından dosya üzerinden alınan 31/07/2015 tarihli bilirkişi raporunda; dava konusu iş makinesinin fotoğraflarının incelenmesiyle makinede oluşan çatlakların yorulma çatlağı olduğu, makinenin taşıma kapasitesinin üst limitlerinde aşırı yoğun ve özensiz kullanımı nedeniyle meydana geldiği, davalı şirketin atfa kabil bir kusuru bulunmadığı kanaati belirtilmiştir.
Her iki raporda oluşan çelişkinin giderilmesi için Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi vasıtasıyla alınan 24/03/2016 tarihli bilirkişi heyeti raporunda önceki bilirkişi raporları, gövdede kullanılan metale ilişkin test sonuçları ve dosya içerisindeki fotoğrafların incelendiği, makine gövdesinde kullanılan malzemenin dava konusu araç için uygun olmadığı, makinenin gövdesinde oluşan çatlakların yorulma sonucu oluştuğu görülmekte ise de kollara ait mafsal ve pimlerde deformasyon bulunmamasının bu durumun aşırı yüklemeden kaynaklanmadığını, malzeme kaynaklı olduğu kanaatini oluşturduğunu, operatör kabinindeki sağ kolun kabin koruyucusuna sürttüğü, bunun tasarım hatası veya şiddetli bir darbe ile olabileceği, her iki olasılık açısından dosyada kuvvetli bir kanaat oluşturacak bilgi bulunmadığı, motor-manifolt bağlantı borusunun kaynak yerinden kopmasının kullanıcı hatasıyla açıklanamayacağı, 06/06/2014 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi parçanın çalışma şartlarına uygun tasarlanmadığı, sonuç olarak araçta oluşan hatanın üretim hatasından ve kullanılan malzemenin niteliğinden kaynaklandığı kanaati belirtilmiştir.
Dairemizce davalının itirazlarının değerlendirilmesi maksadıyla aldırılan bilirkişi raporunda; “aracın umumiyetle yıpramış bir görünümde olduğu, ancak söz konusu yıpranmışlık hali ile dava konusunu oluşturan ayıp iddiasına neden olan makinedeki hasar arasında illiyet bağı kurmak eldeki verilerle olanaklı olmadığı, makinenin broşürüne göre araç 1075-1450 kg yükleme kapasitesine göre tasarlandığı, sonuç olarak önceki raporlarda da belirtildiği üzere dava konusu araçtan alınan numunenin söz konusu makine bir “mini” yükleyici de olsa yük kaldırmak için kullanılması için tasarlanan bir makine için uygun olmadığı, öte yandan dosya içerisinde yer alan keşfe dayalı bilirkişi raporları, mevcut hasarı gösteren fotoğraflar, tarafların beyanları ve sundukları belgeler birlikte değerlendirildiğinde davacı tarafça makine üzerinde bu türden bir tamirat, kaynatma, vb.işlem yapılmış olsa dahi bunun davacı kusurunu oluşturmayacağı, zira ortaya çıkan hasarla montaj ve demontaj sisteminin birbirlerine kaynatılması arasında doğrudan bir ilinti kurmak olanaklı görünmediği, dosyada yer alan ve birbirinden farklı teknik görüş içeren tüm bilirkişi raporlarının bu noktayı vurgulamamış olmasını da aynı nedenle açıklamak mümkün olabileceği” şeklinde kanaat raporlarını sunmuşlardır.
Tüm dosya kapsamı, mahkemenin yerinde görülen gerekçesi, Dairemizce aldırılan olaya ve oluşa uygun olduğu kanaatine varılan bilirkişi raporu bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dava konusu olan … marka mini taşıyıcının ayıplı olduğu, ayıbın gizli ayıp olduğu, davacının davalıdan araç bedelini ve ikame araç bedelini talep edebileceği anlaşılmakla HMK 355.maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu yerinde görülmeyen istinaf istemlerinin reddine dair Dairemizin 26/02/2020 tarihli karar verildiği görülmüştür. İşbu kararımıza karşı süresinde verilen temyiz talebi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Dairemizin temyize konu 26/02/2020 tarihli, 2017/1453 Esas – 2020/2020 Karar sayılı kararımızı istinaf incelemesi sırasında duruşma açılmasına rağmen esastan red kararı verilemeyeceği, yeniden karar kurulması gerektiği, Dairemiz kararının bu haliyle HMK’nun 356.maddesi ve 297/1.maddesi hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle duruşma açıldıktan sonra HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesinin yerinde olmadığını, HMK’nun 353/1-b-2 maddesi gereğince yeni bir hüküm kurulması gerektiğini belirttikleri ve kararın oy çokluğuyla bozulmasına karar verildiği görülmüştür.
Bozma içeriği, HMK’nun istinaflara ilişkin özel hükümleri ve karşı oy gerekçesi ve özellikle de duruşma açılarak yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasından önce istinafa konu kararın kaldırılmadığı gibi buna imkan verir bir usul hükmünün de yer almaması buna göre bilirkişi incelemesi ve duruşma icrasının istinaf nedenlerinin yerinde olup olmadığına dair bir incelemeye yönelik olması, bu anlamda yeni bir yargılama icrası söz konusu olmadığı hususları dikkate alındığında; Dairemiz uygulamasının HMK’nun hükümlerine uygun düştüğü heyetimizce değerlendirilmiştir.
Konu ile ilgili yasal düzenleme 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Yasa’nın 36 maddesi ile eklenen 6100 sayılı HMK 356/2 maddesidir.
Bölge Adliye Mahkemesi karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK 356 maddesinde “353’ncü maddede belirtilen haller dışında incelemenin duruşmalı olarak yapılacağı, bu durumda duruşma gününün taraflar tebliğ edileceği” düzenlenmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince incelemenin duruşmalı olarak yapılmasına karar vermesinden sonra HMK 352 veya 353 maddelerde belirtilen hallerin mevcudiyetinin tespiti halinde ne şekilde karar vereceği hususunda kanunun mevcut halinde açık bir hüküm bulunmadığından, uygulamada duruşma açılmasından sonra istinaf başvurusunun esastan reddi kararı ile HMK 352 veya 353’ncü maddelerdeki hallerde gerekli kararların verilip verilemeyeceğine ilişkin tereddütler oluştuğundan, bölge adliye mahkemeleri arasında farklı kararlar verilmekte iken uygulama birliğinin sağlanması ve durumun açıklığa kavuşturulması için madde başlığı da değiştirilmek suretiyle HMK 356 maddesine, 7251 sayılı yasanın 36 maddesi ile ikinci fıkra eklenmiştir.
HMK 356/2 maddesi “Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verir” hükmünü taşımaktadır.
HMK 356/2 maddesi hükmü hiçbir tefsir-tevil ve yoruma muhtaç olmayacak derecede vazıh ve sarih olup, hüküm gerek kendi içinde gerekse HMK’nın diğer hükümleri ile herhangi bir tenakuzu da barındırmamaktadır.
Madde gerekçesinde vurgulandığı ve madde metninde de açıkça zikredildiği üzere bölge adliye mahkemesince duruşma açıldıktan sonra, dosya içeriğine ve hukuka uygun her türlü kararın verilmesi mümkündür.
Bölge Adliye Mahkemesi, duruşma açılarak eksik görülen deliller toplandıktan sonra istinaf başvurusunun esastan reddine veya ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabul veya reddine karar verilmesi hususunda HMK 356/2 maddesi değişikliği ile takdir hakkı tanınmıştır.
Bölge Adliye Mahkemesi takdir hakkını elbetteki keyfi değil, dosya içeriğine ve hukuka uygun şekilde kullanacaktır.
HMK 356/2 maddesi hükmü, yorumu gerektirmeyecek derecede bu kadar açık iken, yasa hükmünü işlevsiz bırakacak bir yorumla yasanın öngörmediği bir sonuca ulaşmak mümkün değildir.
Yargı organları, yasaları uygulamakla mükellef olup, yasaların Anayasa’ya aykırılığı halinde başvurulacak yol, o yasa hükmünün Anayasa Mahkemesince iptalinin sağlanmasıdır.
Somut uyuşmazlığa dönüldüğünde, Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece yargılamasında eksiklik görülmesi üzerine HMK 356/1 maddesi gereğince duruşma açılmış, eksikliklerin giderilmesinden sonra İlk Derece Mahkemesinin aynı gerekçesi ile davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Temyiz aşamasında yürürlüğe giren HMK 356/2 maddesi hükmü derhal uygulama ilkesi gereğince derdest davalarda da uygulanacağından, Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulü yerine istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Bu nedenlerle önceki kararımızda direnilmesine, kararın aynen tekrarına ve işbu kararımızın temyizi halinde dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Dairemizin önceki kararında direnilmesine,
2- Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 10/07/2017 tarihli ve 2013/489 Esas-2017/410 Karar sayılı davanın kabulü kararına karşı davalı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
3-İstinaf incelemesi sırasında tek celse duruşma açıldığından AAÜT’ye hüküm tarihine göre hesaplanan 1.700,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
4- İstinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan alınması gereken 6.284,52 TL nispi karar harcından istinafa gelirken ayrı ayrı alınan 31,40 TL ile 1.506,00 TL’nin ayrı ayrı mahsubu ile bakiye kalan 4.747,12 TL’nin davalı taraftan alınarak Hazineye irat kaydına,
5-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ayrı ayrı kendileri üzerilerinde bırakılmasına,
6- Kullanılmayan gider avansının HMK 333 mad. gereğince istek halinde yatıran taraflara iadesine,
Dair, yapılan yargılama sonunda, taraf vekilinin yüzüne karşı, kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Yargıtayda temyiz yolu açık olmak üzere dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine, esas yönünden oy birliği harçlar yönünden harç çokluğu ile verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 07/07/2021
MUHALEFET ŞERHİ:
İstinaf Mahkemeleri, üst derece mahkeme olmayıp ilk derece mahkemesinin bir inceleme merciidir. Keza hukuk sistemimizde üst derece mahkemesi adli yargı için Yargıtay’dır. Ve İstinaf Mahkemesi de Yargıtay’ın tabii olduğu usul ve yasayla kurulmuş değildir. Nitekim Anayasa Mahkemesi’ninde konuyla ilgili kararında İstinaf Mahkemesi’nin üst derece mahkemesi olmadığı vurgulanmıştır. Dolayısıyla alınacak harçlar yönünden Yargıtay’ın örnek alınması mümkün değildir.
Harçlar Anayasa’nın 138. Maddesine göre Harçlar gibi mali yükümlülükler kanunla konulup, kanunla kaldırılır. Kanunda yer almayan bu tür yükümlülüklerin yorum veya kıyas yoluyla uygulanması da yerleşik içtihatlarla belirtildiği gibi mümkün değildir.
Konuyla ilgili olarak Harçlar Yasası ve bununla ilgili tebliğler incelendiğinde İstinaf için başvuru harcı açıkça düzenlenmiş, ayrıca red veya kabul halinde karar harcı alınacağına dair de herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Buradan yasa koyucunun şu andaki iradesinin ilk derece mahkemesinin bir unsuru olan istinaf mahkemesince istinaf karar harcı adı altında maktu veya nispi harç öngörmediği yönünde olduğu anlaşılmaktadır.
Varılan bu kanaat ile ilgili olarak genel hukuk öğretisi açısından değerlendirme yapıldığında da ilk derece mahkemesinde başlangıçta ilk kararda alınan karar harcından sonra aynı derecenin bir unsuru olan istinaf mahkemesince de verilecek istinaf talebinin reddi halinde ayrıca bir nispi veya maktu karar harcına tabii tutulmasının hak arama özgürlüğüne, kanuni dinlenme hakkının kısıtlanmasına sebebiyet verebileceği gibi aynı sonuç için birden çok kere mali yükümlülük altına konulması da genel adalet ilkelerine uygun olmayacağı düşünceleriyle yukarıdaki gerekçeler, Yargıtay’ın konuyla ilgili içtihatların birleştirilmesi kararından kaynak bulduğu bazı harçların alınması yönündeki uygulamanın kıyas yoluyla istinaf mahkemelerinde uygulanması da yine usul kurallarına aykırı olduğu gibi Yargıtay’ın 29/09/2018 tarihli içtihadı birleştirme kararı ile düzelterek onamalarda ayrıca karar harcı alınmayacağına dair içtihadı da nazara alındığında Yargıtay’ın da son içtihadı ile yukarıdaki ilkeleri üstün tutarak sonuca varıldığı anlaşılmış olmakla çoğunluğun istinaf karar harcı adı altında alınan harcın yasal dayanağının bulunmadığı bu sebeple karar harcı namında yatırılan harcın istinaf edene iade edilmesi gerektiği kanaatiyle çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmak mümkün olmamıştır.