Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2021/1225 E. 2023/1170 K. 14.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/181
KARAR NO : 2023/1289

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/11/2019
NUMARASI : 2017/645 Esas 2019/1177 Karar
DAVA : MENFİ TESPİT
KARAR TARİHİ : 12/07/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 12/07/2023

Taraflar arasında görülen menfi tespit davasına ilişkin olarak yapılan açık yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen karara karşı yasal süresi içerisinde davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; “…dava dilekçesinde özetle; davalı alacaklının tefeci olduğunu, müvekkilinin 2011 yılında davalıdan aylık %10 faizle 60.000 TL aldığını ve ödediğini, 2013 yılı Ocak ayında 103.000 TL daha aldığını, 18 ay 185.400 TL ödeme yaptığını, davalının bakiye borcu 70.000 TL olarak hesapladığını, müvekkilinin ödeme konusunda erteleme talep ettiğini, davalının adamlarıyla müvekkilinin iş yerine gelerek tehdit ve baskı ile boş senet imzalattığını, yine o tarihte ortağı olduğu şirketin hisselerine 60.000 TL karşılığında ortak olduğuna dair belge imzalattığını, müvekkilinin 70.000TL ödediğini, davalının bu kez borcun 180.000 TL olduğunu belirterek müvekkillerinden zorla aldığı boş senedi doldurarak İzmir 22.İcra Müdürlüğünün 2015/4385 sayılı dosyasında 10 örnek ödeme emriyle icra takibi başlattığını, senedin 05/07/2013 tanzim, 05/12/2013 ödeme tarihli 113.000 TL bedelli olarak davalı lehine doldurulduğunu, senetteki yazı ve imzaları müvekkilerin el ürünü olduğunu, bunun dışındakilerin sonradan doldurulduğunu, taraflar arasında hiçbir ticari ilişkinin olmadığını, davalı tarafa hiçbir borcunun bulunmadığını, takip konusu senedin tehdit, korkutma ve baskı yoluyla zorla alınmış açık bir senet olduğunu, hükümsüz olduğunu, müvekkillerinden …’nın İzmir C.B.S’nın 2014/98002 sayılı dosyası ile şikayette bulunduğunu akabinde İzmir 19 As.C.M’nin 2015/882 esas sayılı dosyası ile davalı hakkında tefecilik yapma suçundan dava açıldığını, müvekkili …’in ise İzmir C.B.S’nın 2015/71946 soruşturma sayılı dosyası ile şikayette bulunduğunu, bu şikayetlerin birleştirildiğini, İzmir 19 Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/882 esas sayılı dosyasının davalının tefecilik yapma suçundan mahkumiyetiyle sonuçlandığını belirtilen nedenlerle İzmir 22.İcra Müdürlüğünün 2015/4385 sayılı dosyasında takip konusu yapılan bono nedeniyle müvekkillerinin borçlu olmadıklarının tespiti ile takibin iptaline, kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; tarafların ailece görüştüklerini, davacıların işleri bozulunca müvekkilin hem yardım etmek hem de para kazanmak için işletmeye ortak olduğunu, ortak olduğuna ve para verdiğine ilişkin ortaklık senedi düzenlendiğini, belgenin silah zoruyla, tehditle düzenlendiği iddiasının doğru olmadığını, ortaklık senedi içeriğinde, bedeli nakden alınmıştır, karşılığında teminat senetleri verilmiştir yazıldığını, müvekkilinin davacı …’in taahhüdü ihlalden dolayı karakolu alındığında diğer davacı …’nın yalvarmalarına dayanamadığından borcunu kapatması ve hapisten kurtarması için 30.000,00TL nakit verdiğini, davacıların SGK ya olan borçları ile Vergi Dairesine olan borçları dikkate alındığında, davacıların borca batık olduklarının belli olacağını, müvekkilinin tefeci olmadığını, davacıların müvekkiline tehdit ve açığa atılan imzanın kötüye kullanılmasında da şikayet ettiklerini, Savcılığının 25/11/2015 tarihinde bu suçtan doluya Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar verdiğini, kararın davacılara tebliğ edildiği ve davacıların itirazlarının olmadığını, müvekkilinin tefecilik suçundan dolayı yargılandığını, aldığı cezanın haksız olduğunu, müvekkilinin aldığı cezanın istinaf incelemesinde olduğunu, davacıların borçlarını ödememek için müvekkiline karşı haksız suçlama yaptıklarını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVABA CEVAP:
Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; davalı tarafın iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, tarafların ailecek görüşme iddialarının doğru olmadığını, taraflar arasındaki ilişkin ortaklık olduğu ve ortaklık senedine bağlandığı iddiasının da doğru olmadığını, alınan el yazısı şeklinde düzenlenen yazının müvekkiline zorla imzalatılan senet ile imzalatılmış bir belge olduğunu, davalı tarafın bu belgeye dayanarak ortak olduklarını ve bunun karşılığında teminat senedi aldıklarını belirttiklerini, bunun hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, piyasa şartları nedeniyle müvekkillerinin ödeme sıkıntısına düştüğü için davalıdan tefe usulü para aldıklarını, akabinde peyder pey aldığı borçlarını aylık %10 faizi ile birlikte süresi içerisinde ödediğini, Temmuz 2014 tarihinde ödemesi gereken son bakiyeyi müvekkilinin ötelemek istediğini, davalının bunun üzerine müvekkilini tehdit ettiğini, müvekkilinin para aradığını, akrabası Necip Keleş’in devreye girerek kendisine bildirilen borcu defaten ve nakden 70.000,00TL olarak ödediğini, daha sonra davalının müvekkilini arayarak borcun katlandığını, 180.000,00TL daha ödeyeceksiniz diyerek müvekkilini tehdit ettiğini, bu tehditlerin gerek telefon, gerek işyerine gelerek ve evine gelerek devam ettiğini, tüm bu nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İKİNCİ CEVAP:
Davalı vekili ikinci cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalıların ailece görüştüklerini, davacıların borç alıp ödememelerine kadar yakın arkadaş olduklarını, müvekkilinin açıkça ortak olup ortaklık konusunda yazılı bir belge imzaladığını, ortaklık anlaşmasında teminat senedi verildiğinin açıkça yazıldığını, davacılar resmi ortak olduğun koşulları olduğunu belirtse de birçok gerçek kişi ve tüzel kişinin bu şekilde gizli ortak olduklarını, bunu engelleyen hukuki bir düzenleme olmadığını, davacıların borca batık durumda olduklarını, müvekkilini haksız suçlamaları ve bu davaya açmaktaki tek sebebin borçlarını ödememek olduğunu, davacıların müvekkili tarafından gönderilen mesajları tehdit olarak algıladıklarını, ancak bu mesajların müvekkilinin davacıya başkalarından borç alarak verdiği paraları davacının ödememesi nedeniyle kendisine arkadaşlarına ve akrabalarına rezil ettiği için atılan mesajlar olduğunu, bu mesajlardan davacıların borçlarını kabul ettikleri, ödemek için gün istedikleri, söz verdikleri günde ödeme yapmadıkları sonucunun çıktığını, soruşturma dosyasında takipsizlik kararı verildiğini beyan etmiştir.
DELİLLER:
Taraflarca gösterilen tüm deliller toplanmış, İzmir 22. İcra Dairesi’nin 2015/4385 esas sayılı takip dosyası, İzmir 19 Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/650 esas, 2018/77 karar sayılı sayılı dosyalar celp edilmiş, İzmir C.B.S’nın 2014/98002 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı incelenmiştir.
İzmir 22. İcra Dairesi’nin 2015/4385 esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde, alacaklısının …, borçlularının …, … olduğu, 113.000,00 TL senet, 17.228,63 TL 05/10/2013-19/03/2015 arasında işlemiş yıllık faiz olmak üzere toplam 130.228,63 TL alacak üzerinden 19//03/2015 tarihinde kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip başlatıldığı görülmüştür.
İzmir 19. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/650 Esas 2018/77 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde, katılanların İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı, …, müştekinin …, sanığın …, suçun tefecilik yapmak olduğu, mahkemece 30/01/2018 tarihinde sanığa TCK nın 241/1, 43,62 maddeleri uygulanmak suretiyle neticeten 2 yıl 1 ay hapis ve 5 gün üzerinden adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, kararın istinaf incelemesinden geçerek 26/04/2018 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
Yine İzmir 19 Asliye Ceza Mahkemesi dosyasının içinde müştekilerin … ve …, mağdurun …, şüphelilerin … ve … olan, 2014/98002 soruşturma dosyasında, 25/11/2015 tarihinde Ek Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair karar verildiği, kararının incelenmesinde, müşteki … ve … müdafiii tarafından karara itiraz edildiği, yapılan itiraz ile ilgili olarak İzmir 6 Sulh Ceza Hakimliğinin 06/01/2016 tarih ve 2016/46 Değişik iş sayılı kararı ile itirazın reddine kesin olarak karar verildiği görülmüştür.
DELİL DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, menfi tespit davasıdır.
Davacı tarafça İzmir 22.İcra Müdürlüğünün 2015/4385 sayılı dosyasında borçlu olmadıklarının tespitine yönelik eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Taraf dilekçeleri, toplanan deliller, İzmir 19. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/650 Esas 2018/77 Karar sayılı dosyası, İzmir C.B.S’nın 2014/98002 sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararı ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacılar vekili tarafından İzmir 22.İcra Müdürlüğünün 2015/4385 sayılı takip dosyasında davalı tarafça müvekkilleri aleyhine 05/07/2013 tanzim, 05/12/2013 ödeme tarihli 113.000,00TL bedeli senede dayalı olarak takip yapıldığını, takibe dayanak bu senedin müvekkillerinden boş olarak alındığını ve davalı lehine doldurulduğunu, senetteki yazı ve imzaların müvekkilleri eli ürünü olduğunu, bunun dışındakilerin sonradan doldurulduğunu, taraflar arasında ticari ilişki olmadığını, takip konusu senedin tehdit korkutma ve baskı yoluyla zorla alınan açık senet olduğunu, bu kapsamda davalı hakkında tefecilik suçundan dolayı ceza verildiğini belirterek 113.000,00TL bedelli bono nedeniyle borçlu olmadıklarının tespiti ile takibin iptali talep edilmiş ise de, İzmir 19.Asliye Ceza Mahkemesinin 26/04/2018 tarihinde kesinleşen 2017/650 esas, 2018/77 karar sayılı dosyasında davalının tefecilik suçundan dolayı ceza aldığı, bu dosyada davaya ve takibe konu senet ile ilgili bir tespitin olmadığı, davaya konu senet ile ilgili İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan şikayet üzerine 2014/98002 sayılı soruşturma dosyasında 25/11/2015 tarihinde şüpheliler davalı … ve dava dışı … hakkında açığa atılan imzanın kötüye kullanıldığı ve bu şekilde verilmiş senet, çek v.b belgenin anlaşmaya aykırı olarak borcun üzerinde miktar yazılarak doldurulduğu iddiasının yazılı delil ile ispatlanabileceği, tanıkla ispatın mümkün olmadığından suçun işlendiğine dair delil bulunmadığı kanaatiyle ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu karara müştekilerin tarafından itiraz edildiği, itiraz üzerine İzmir 6. Sulh Ceza Hakimliğinin 06/01/2016 tarih ve 2016/46 değişik iş sayılı kararı ile itirazın kesin olarak reddine karar verildiği, kural olarak menfi tespit davalarında ispat yükünün alacaklı olduğunu iddia eden davalıda olduğu, ancak davalının alacağı senede dayanıyorsa ispat yükünün yer değiştirerek senetten dolayı borçlu olmadığını iddia eden davacı tarafa düştüğü, davacının yemin deliline dayanmadığı, bu kapsamda davacının ispat yükünü yerine getirmediği…” gerekçesi ile Davanın REDDİNE karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İSTİNAF NEDENLERİ:

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı tarafın müvekkilleri hakkında yapmış olduğu İzmir 22. İcra Müdürlüğü’nün 2015/4385 Esas sayılı takip dosyasına dayanak 05.07.2013 tanzim ve 05.10.2013 ödeme tarihli ve 113.000,00.TL bedelli bononun, tefecilik nedenine dayandığı ve taraflar arasında hiçbir ticari ilişki olmaması nedeni ile Türk Borçlar Kanunu 27. maddeye dayanılarak hukuka ve ahlaka aykırı nedene dayanan bonodan dolayı borçlu olmadığımızın tespiti ile bononun iptali için bu davanın açıldığını, aynı zamanda, tefecilik ve senet gaspı nedeni ile Cumhuriyet Savcılığına şikayet başvurusunda bulunulduğunu, tefecilik suçundan açılan davanın İzmir 19.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2017/650 Esas sayılı dosyasında mahkumiyet kararı ile sonuçlanmasına ve kararın kesinleşmesine rağmen mahkemece anılan ceza dosyasında dava konusu bonodan bahsedilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin işletmesinin ödeme güçlüğüne düştüğü dönemde davalı …’den tefecilik usulü ile bir takım paralar aldığını ve ödemelerde bulunmasına rağmen son aldığı parayı ödemede gecikince davalının tehditlere başladığını ve akabinde de zorla dava konusu senedi imzalattığını, taciz ve tehditleri de artınca Cumhuriyet Savcılığına, “tefecilik, tehdit ve senet gasbı” nedenlerine dayalı şikayette bulunduklarını, Cumhuriyet Savcılığının, tefecilikten dolayı İzmir 19. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2017/650 Esas sayılı dosyası ile kamu davasını açtığını, tehdit ve senet gaspından dolayı ise ispat edilemediğinden bahisle ek takipsizlik kararı verildiğini, İzmir 19. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2017/650 Esas sayılı dosyasının 25.11.2015 tarihli iddianamesinde; “… Müştekilerin faiz ile şüpheliden para aldıkları karşılığında değişik tarihli senetler verdikleri, bu paraları kısmen ödedikleri, ancak kalan borcun ödenmemesi üzerine şüphelinin müştekilerden aldığı senedi doldurarak icraya koyduğu,… Şüphelinin müsnet tefecilik suçunu işlediği..” şeklinde iken, İzmir 19. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/650 Esas 2018/77 Karar sayılı karar gerekçesinde “…sanıkla katılanlar arasında herhangi bir iş ilişkinin bulunmaması ve tanık beyanları ile de sanığın katılanlara borç para verdiğinin beyan edilmesi üzerine sanığın üzerine atılı zincirlemeli şekilde tefecilik suçunu işlediği sanığın savunması, katılanların beyanı, katılan kurum vekilinin beyanı, tanık beyanları, araştırma tutanağı, cep telefonu mesaj tespit tutanağı, facebook mesajları ve tüm dosya kapsamından anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı müsnet suçtan cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği vicdani kanaatine varılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklinde kurmuş iken, mahkemenin davanın reddi gerekçesinin, dosya içeriğine göre haksız ve hukuka aykırı olduğunu, ayrıca İzmir 19.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2017650 Esas sayılı dosyası içindeki 02.12.2014 tarihli davalı-sanık ifadesinde; “benim 103.000,00.TL alacağım var..” demekte iken dava konusu senedin 113.000.TL’ sı olmasının da mahkemece dikkate alınması gerektiğini ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:

Dava, bononun tefecilik nedeniyle verildiği, senet bedelince borcun olmadığı ve alınan borcun ödendiğinden bahisle takibe dayanak bonodan dolayı borçlu olmadıklarının tespiti ve takibin iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Bilindiği gibi; konusu para veya para ile değerlendirilebilen bir şey (malvarlığı, mamelek hakkı) olan (yani, konusu belli bir değerle ilgili bulunan) davalarda karar ve ilam harcı nispidir. Nispi karar ve ilam harcının dörtte biri dava açarken davacıdan peşin olarak alınır. Peşin olarak ödenecek olan bu dörtte bir karar ve ilam harcı, dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden hesaplanır. Ayrıca, harç ikmal edilmemesinin yasal sonuçları da 492 sayılı Yasanın 30 ve 32. maddesinde duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirtilmiştir.
Öte yandan; Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözetilmesini hükme bağlamıştır.
Harçlar Yasası’nın 30 ve 32. madde hükümleri gereğince, harca tabi bir davada harç tamamlatılmadan davanın esasına girilemez, ancak bu eksikliğin giderilmesi için ilgili tarafa süre verilmelidir. Mahkemece davacıya harcı tamamlatması için usulüne uygun olarak süre tanınması, yatırılması gerekli harcın miktarının hesaplanarak ilgili muhtıraya derc edilmesi, harcın yatırılması halinde işin esasına girilerek olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi, harcın belirlenecek süre içerisinde yatırılmaması halinde ise Harçlar Yasası’nın 30. maddesi gereğince, dosyanın, işlemden kaldırılıp (HMK. 150 m.), yasal süresi içinde yenilenmediği takdirde açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekir.
Somut olayda, davalı vekili tarafından İzmir 22.İcra Müdürlüğü’nün 2015/4385 Esas sayılı icra dosyası ile 05.07.2013 tanzim 05.10.2013 vade tarihli keşideci borçlu …, kefil … lehdar … olan 113.000.00.TL bedelli senede istinaden 113.000.00-TL asıl alacak ve 17.228.63-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 130.228.63-TL’nın tahsili için davalı tarafından davacılar aleyhine 19.03.2015 tarihinde kambiyo senedine mahsus haciz yolu ile icra takibinde bulunulduğu, davacılar vekili tarafından icra takibine dayanak bonodan dolayı borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptali istemine yönelik açılan iş bu menfi tespit davasının dava dilekçesinde harca esas dava değerinin 113.00.00-TL gösterildiği ve bu miktar üzerinden nisbi peşin harcın yatırılmış olduğu, mahkemece de davanın reddine karar verildiği, eksik harçla davaya devam olunamayacağından mahkemece davacılara dava dilekçesinin konu ve sonuç bölümünde açık bir şekilde belirtildiği gibi takipten dolayı borçlu olmadığının tespiti ve takibin iptali yönündeki talebi doğrultusunda eksik peşin harç ikmal ettirilerek yargılamaya devam edilmesi gerekirken bu yönün gözetilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup (Bknz. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’ nin 26/04/2016 tarih ve 2016/774 Esas 2016/7461 Karar sayılı ilamı), doğru görülmemiştir.
Ayrıca ”…Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, başka deyişle ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) 53. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 74. maddesi) düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
818 sayılı BK’nın “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. Maddesinde; “Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı TBK’nın 74. maddesi de aynı düzenlemeyi içermektedir) .
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını belirleyen ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.01.975 tarihli ve 1971/T-406 E, 1975/1 K. sayılı kararı; 23.01.1985 tarihli ve 1983/10-372 E, 1985/21 K. sayılı kararı; 27.04.2011 tarihli ve 2011/17-50 E, 2011/231 K. sayılı kararı; 06.06.2018 tarihli ve 2017/15-248 E, 2018/1175 K. sayılı kararı).
Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hâkimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hâkimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O hâlde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hâkimini bağlamasına, 818 sayılı BK’nın 53. maddesi bir engel oluşturmaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.09.1981 tarihli ve 1979/1-131 E, 1981/587 K sayılı kararı).
Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir…” (Bknz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 31.01.2019 tarih ve 2017/11-55 Esas 2019/43 Karar sayılı Kararı)
Dosyada mevcut İzmir 19. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 02.05.2017 tarih ve 2015/882 Esas 2017/343 Karar sayılı kararı ile ve “…katılanlar … ve …’ın suç tarihinde ortak işyeri çalıştırdıkları, katılanların ekonomik sıkıntı içine girmeleri nedeni le 2011 ve 2012 yıllarında tanık … vasıtasıyla sanık …’dan faizle borç para aldıkları ve bu parayı faizi ile birlikte ödedikleri, katılanların 2013 yılında da sanıktan faizi le borç para aldıkları ve karşılığında çeşitli senetler verdikleri, sanıkla katılanlar arasında herhangi bir iş ilişkinin bulunmaması ve tanık beyanları ile de sanığın katılanlara borç para verdiğinin beyan edilmesi üzerine sanığın üzerine atılı müsnet (tefecilik) suçu işlediği sanığın savunması, katılanların beyanı, katılan kurum vekilinin beyanı, tanık beyanları, araştırma tutanağı, cep telefonu mesaj tespit tutanağı, facebook mesajları ve tüm dosya kapsamından anlaşılmakla…” gerekçesi ile davalının tefecilik yapmak suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi ve verilen bu kararın kesinleşmesi, ceza mahkemesi tarafından verilen ceza kararında belirtilen maddi olgu ile hukuk hakiminin bağlı olması ile aynı ceza dosya içerisinde soruşturma aşamasında davalının 02.12.2014 tarihli emniyette şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde davalılardan 103.000.00.TL alacağı olduğu yönündeki beyanı ile tüm dosya münderecatına göre; her ne kadar İzmir 22.İcra Müdürlüğü’nün 2015/4385 Esas sayılı icra dosyası ile 05.07.2013 tanzim 05.10.2013 vade tarihli keşideci borçlu …, kefil … lehdar … olan 113.000.00.TL bedelli senede istinaden 113.000.00-TL asıl alacak ve 17.228.63-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 130.228.63-TL’nın tahsili için davalı tarafından davacılar aleyhine 19.03.2015 tarihinde kambiyo senedine mahsus haciz yolu ile icra takibinde bulunulmasına rağmen davacıların 2013 yılı içinde davalıdan 103.000.00.TL borç aldıkları kabul edilerek davacıların bu borçtan dolayı 2013 yılı ve sonrasında davalıya ödeme yapıp yapmadıkları hususunda taraf delilleri toplandıktan sonra gerekirse alanında uzman bilirkişi marifetiyle taraf ve yargı denetimine esas gerekçeli ve ayrıntılı bilirkişi raporu alınarak hasıl olacak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanlış gerekçe ile davanın tümden reddine karar verilmesi de doğru görülmemiştir.
Bu itibarla, davacılar vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun kısmen kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 355, 353/(1).a.4. ve 6. maddeleri gereğince ilk derece mahkeme kararının re’sen kaldırılmasına, kararın kaldırılma sebep ve şekline göre davacılar vekilinin sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Davacılar vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun KISMEN KABULÜ ile, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/11/2019 tarih ve 2017/645 Esas, 2019/1177 Karar sayılı hükmünü 6100 sayılı HMK’nın 353, 353/(1).a.4. ve 6. maddeleri gereğince RE’SEN KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın HMK 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-Kararın kaldırılma sebep ve şekline göre istinaf yoluna başvuran davacılar vekilinin sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-Kararın kaldırılması nedeniyle başvuru sırasında alınan peşin harcın başvuru sahibi davacılara iadesine,
5-İstinaf başvurusu aşamasında başvuru sahibi davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,
6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacılar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme ve harç iadesine ilişkin işlemlerin yerel mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 12/07/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.