Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/948 E. 2021/1538 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2020/948
KARAR NO : 2021/1538

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/02/2020
NUMARASI : 2019/502 Esas – 2020/98 Karar
DAVA : KAYIT KABUL (İİK.235. MADDE)
KARAR TARİHİ : 04/11/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 04/11/2021

İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/502 Esas-2020/98 Karar sayılı dava dosyasından yapılan yargılama sonucunda hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”…Davacı vekili 28/11/2019 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/03/2019 tarih 2015/938 E. sayılı ilamı ile iflasına karar verilen ve iflas işlemleri İzmir İflas Müdürlüğü’nün 2019/11 İflas sayılı dosyasından yürütülmekte olan müflis davalıdan alacaklı olduğunu, davalı iflas eden şirket hakkında İzmir İflas Müdürlüğü nezdinde 2019/11 İflas numarası iflas işlemlerine başlanması sonrası müvekkilinin dosyaya alacak kaydı yaptırmış olduğunu, sonrasında İKK m.234, m.237 uyarınca İflas Müdürlüğü’nce sıra cetveli düzenlendiğini, müvekkilininde alacaklılar listesinde İİK m. 206/A bendi uyarınca işçi alacaklarına hak kazanmış olması sebebi ile 1. sırada kaydedildiğini, müvekkilince talep edilen alacak miktarı ile alacak için kabul edilen miktar arasında fark olduğunu, sıra cetvelinde reddedilen kısım için yapılan açıklamada, ” işçi alacağı- defter kayıtları – bilirkişi raporu doğrultusunda fazla talep edilen alacağın yargılamaya muhtaç olması sebebi ile reddine” şeklinde olduğunu, müvekkilinin iş sözleşmesinin fesih tarihinden itibaren yasal hakkı olan kıdem tazminatı ve alamadığı ücret alacaklarının muaccel hale gelmiş olduğunu, sıra cetvelinin 18.10.2019 tarihinde İİK m. 166/2 uyarınca ilan edildiğini, müvekkiline 06.11.2019 tarihinde sıra cetvelinin tebliğ edildiğini, müvekkilinin, iflas eden şirketin sıra cetvelinin ilan edildiğini öğrendiği an kendisine sıra cetveli tebliğ edilmeden önce 31.10.2019 tarihinde dava şartı olan arabuluculuk müessesine başvurmuş olduğunu, başvurunun 14.11.2019 tarihinde Müflis şirketin/ İflas Masasının katılmaması ile anlaşamama tutanağı düzenlenerek olumsuz sonuçlandığını, müvekkilinin 17.07.2007 tarihinde kurulan iş akdiyle 31.12.2013 tarihine kadar …’nde Finansman olarak çalışmaya başladığını, 01.01.2014-07.04.2017 tarihleri arasında …’nde çalışmış gözükmekte olduğunu, müvekkilinin iş başlangıç tarihi olan 17.07.2007 tarihinden iş sözleşmesini kendi iradesi ile feshedene kadar kesintisiz olarak aynı şirket müdürleri ile çalıştığını, SGK Hizmet Cetveli Dökümünde iki farklı şirket gözükse de açıkça müvekkilin hakkı olan kıdem tazminatını alamaması açısından sigortasında müvekkilin haberi olmadan girdi-çıktı yapıldığını, müvekkilin, çalıştığı firmalar arasında organik bağ bulunduğunu, müvekkilinin iş akdinin 07.04.2017 tarihinde işçi tarafından zorunlu nedenle fesih olan Kod 23 sebebiyle sona ermiş olduğunu, müvekkilinin iş akdinin haklı feshedilmesi gerekçesi ile kıdem tazminatına hak kazandığını, beyanla müvekkilinin müflis şirketten olan alacaklarının iflas masasına kayıt edilmesine ve sıra cetvelinin buna göre düzeltilmesine, müvekkilin kabul edilmeyen alacağının birinci sıra işçi alacağı olarak kabulüne, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı taraf davaya cevap vermemiştir.
Mahkememizce İzmir İflas Müdürlüğü’ ne müzekkere yazılarak, müflis şirkete ilişkin sıra cetvelinin ve sıra cetvelinin ilanına ilişkin gazete nüshalarının bir örneği ile davacı başvurusuna ve başvurunun reddine ilişkin belgeler celp edilerek dosyamız arasına alınmıştır.
Dava, İflas Müd.’nün 2019/11 iflas sayılı dosyasında yapılan 27/09/2019 tarihli sıra cetveline itiraz istemine ilişkindir.
Dava; özünde bir alacak istemini barındırdığından ve ticari dava olduğundan TTK 5/A-1 maddesi gereğince zorunlu arabuluculuğa tabi bir davadır.
İİK nun 235. Maddesinde; “Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecburdurlar. 223 üncü maddenin üçüncü fıkrası hükmü mahfuzdur. Bu davaya bakan mahkeme, davacının istegi halinde ikinci alacaklılar toplantısına katılıp katılmaması ve ne nisbette katılması gerektigi konusunda 297 nci maddenin son fıkrasına kıyasen onbes gün zarfında karar verir. ” şeklinde düzenleme bulunduğu,
İİK nun 223/3. Maddesinde;” …İflas masasına alacaklı olarak müracaat eden alacaklılar, tebligata elverişli adres göstermek ve Adalet Bakanlıgınca çıkarılacak tarifede gösterilecek yazı ve tebliğ masrafları için avans vermek suretiyle iflas idaresince alınacak kararların kendilerine tebliğini isteyebilirler.
Bu muameleyi yaptırmıs alacaklılar hakkında iflas idare memurunun kararlarına karsı kanun yolları kendilerine teblig tarihinden itibaren islemeye baslar….” şeklinde düzenleme bulunduğu,
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 16/2 maddesinde; “arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen süre, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.” şeklinde düzenleme bulunduğu anlaşılmaktadır.
Tüm bu bilgiler ışığında, somut olayımıza baktığımızda; davacı tarafça İİK nun 223/3 maddesi gereğince iflas dosyasına gider avansı yatırmadığının İzmir İflas Müdürlüğünün 09/01/2020 tarihli müzekkere cevabından anlaşıldığı, dolayısıyla her ne kadar sıra cetveli davacıya tebliğ olunmuş ise de; masraf verilmediği takdirde iflas masasının masrafından yapılan tebliğ bilgi mahiyetinde olup alacaklıya herhangi bir hak bahşetmez.(Yargıtay 23. HD nin 2016/5144 esas, 2019/4265 karar sayılı kararıda aynı doğrultudadır) Bu nedenle somut olayımızda davacının sıra cetveline itiraz süresi sıra cetvelinin ilanından itibaren başlar.
Sıra cetveli 18/10/2019 tarihli … Gazetesinde ve … Gazetesinde ilan edilmiş olup davacı tarafça arabuluculuğa 31/10/2019 tarihinde başvurulmuş, arabuluculuk süreci ise 14/11/2019 tarihinde anlaşma sağlanamayarak sonlandırılmıştır. Davacı arabuluculuğa, ilandan itibaren işlemeye başlayan 15 günlük sürenin 13. günü başvurmuş, arabuluculuğa başvurduğu için geri kalan sürenin işlemesi durmuştur. Arabuluculuğun sonlandığı 14/11/2019 tarihinden sonra, kalan 2 günlük süre işlemeye başlamış olup, itiraz süresi 16/11/2019 günü dolmuştur. Davacı tarafça ise mahkememize sürenin dolamasından 12 gün sonra 28/11/2019 tarihinde sıra cetveline itiraz davası açılmıştır. Dolayısıyla davacının yasal hak düşürücü süre içerisinde davayı açmaması…” gerekçesi ile davanın hak düşürücü süre nedeniyle REDDİNE, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İflas Müdürlüğü’nce müvekkiline ve diğer işçilere hiçbir şekilde bir masraf yatırmalarına karşılık sıra cetvelinin taraflarına tebliğ olunacağının bildirilmediğini, İflas Müdürlüğü tarafından bilgi amaçlı olarak tebligatın yapılmadığını, hak düşürücü sürenin müvekkiline 06.11.2019 tarihinde tebligat yapılması ve bu tarihten önce 31.10.2019 tarihinde arabuluculuğa başvurulması, arabuluculuğa başvurulması nedeniyle hak düşürücü süre başlamayacağından arabuluculuk anlaşamama tutanağının düzenlendiği 14.11.2019 tarihinde 15 günlük hak düşürücü sürenin başlayacağını ve 28.11.2019 tarihinde açılan bu davanın 15 günlük hak düşürücü süre içinde açılmış olduğunu, arabuluculuk ilk toplantısına katılmayan tarafın daha sonra açılacak davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulması gerekirken yerel mahkemece aleyhlerine yargılama giderine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemi ile istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, İİK’nun 235’nci maddesine istinaden açılmış olup, iflas idaresince kabul edilmeyen alacağın müflisin iflas masasına kayıt ve kabulü istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
2004 sayılı İİK’nun 235 nci maddesinin birinci fıkrası hükmü “Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecburdurlar. 223 üncü maddenin üçüncü fıkrası hükmü mahfuzdur. Bu davaya bakan mahkeme, davacının isteği halinde ikinci alacaklılar toplantısına katılıp katılmaması ve ne nisbette katılması gerektiği konusunda 302 nci maddenin altıncı fıkrasına kıyasen onbeş gün zarfında karar verir.” şeklinde olup madde de yazılı süre hak düşürücü süredir.
Yukarıda anılan Kanun’un 234/1. maddesi, “iflas idaresi sıra cetvelini iflas dairesine verir ve alacaklıları 166. maddenin 2. fıkrasındaki usule göre ilan yoluyla haberdar eder.” hükmünü, İİK’nın 235/1. maddesinin ilk iki cümlesi “Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecburdurlar. 223. maddenin üçüncü fıkrası hükmü mahfuzdur.” hükmünü içermektedir. İİK’nın 234/2. madde hükmü uyarınca yapılan tebligat bilgi verme mahiyetinde olup, dava açma süresi bu tebligat ile başlamaz. Bu madde hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, iflas, sıra cetveline itiraz davaları süreye tabi olup, bu süre kural olarak sıra cetvelinin İcra ve İflas Kanunu’nun 166. maddesinde gösterilen usulde ilanından itibaren işlemeye başlar. Eğer davacı aynı Kanun’un 223. maddesine göre tebliğe elverişli adres gösterir ve gerekli masrafı avans olarak yatırırsa, süre kendisine yapılan tebliğden itibaren hesaplanır.
Hak düşürücü süre hak sahibinin hakkın korunması için kanun veya sözleşme ile belirlenen süre içerisinde belirlenen eylem veya işlemleri yapmaması nedeniyle hakkın sona ermesi sonucunu doğuran süredir.Hak düşürücü sürelerin kanunla düzenlenmesi asıldır. Tarafların sözleşme ile hak düşürücü süreleri belirlemeleri, bu süreleri değiştirmeleri veya ortadan kaldırmaları mümkün değildir Hak düşürücü süreler hakkı tamamen sona erdiren, yok eden, düşüren sürelerdir. Hak sahibi alacaklı kanunla veya sözleşme ile belirlenen süre içerisinde öngörülen eylem veya işlemleri yapmadığı takdirde o hak tamamen ortadan kalkmakta, silinmekte düşmektedir. Artık o hakkın istenmesi, dava ve takip edilmesi mümkün değildir.Hak düşürücü sürenin sonunda hakkın sona ermesi için karşı tarafın borçlunun bir eylem veya işlem yapmasına gerek yoktur. Hak düşürücü süre geçmekle kendiliğinden son bulur (Tekinay/Akman/ Burcuoğlu/Altop: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 2, İstanbul, 1985-1988, s. 1385 vd , Reisoğlu, S.: Genel Hükümler, İstanbul, 2002, s. 348).
Hak düşürücü süreler itiraz niteliği taşırlar. Taraflar hak düşürücü süreyi davanın her aşamasında hatta kararın bozulmasından sonra da ileri sürülebilirler. Ayrıca hak düşürücü sürelerin incelenmesi tarafların iradelerine bırakılmamıştır. Hâkim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulması, araştırma ve inceleme konusu yapılması gerekmektedir (Feyzioğlu, N. Feyzi: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 1-2, İstanbul 1976, s. 521).

Bu açıklamalar ışığında; Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle kayıt kabul davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerini içermediğinden, kayıt kabul davası açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa başvurulması yönünde bir dava şartı bulunmadığı gibi iflas idaresinin de arabuluculuk görüşmesine katılma yetkisinin de bulunmamasına, İİK’nın 223. maddesine göre tebliğe elverişli adres gösterilir ve gerekli masrafı avans olarak yatırılırsa, sürenin itiraz edene yapılan tebliğden itibaren hesaplanması gerektiği, masraf yatırılmadığı halde tebligat yapılmış olsa bile sürenin ilandan itibaren işlemeye başlayacağına (Bknz. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 05/02/2020 tarih ve 2016/7675 Esas, 2020/704 Karar sayılı ilamı) göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/02/2020 tarih ve 2019/502 Esas – 2020/98 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 59,30.TL maktu harçtan peşin alınan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 4,90.TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu sırasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 04.11.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.