Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/283
KARAR NO : 2023/1987
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/11/2019
NUMARASI : 2018/116 Esas 2019/1055 Karar
DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 02/11/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 02/11/2023
İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/116 Esas ve 2019/1055 Karar sayılı dava dosyasında yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”…DAVA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı borçlu ile müvekkili firma arasındaki ticari iş ilişkisinin cari hesap ile yürütüldüğünü, davalının müvekkiline cari hesaptan kaynaklı 23.384,20-TL borcu olduğunu, davalı tarafından 29/06/2017 tarihli mutabakat formu düzenlenerek müvekkili şirkete gönderildiğini ve 31/05/2017 tarihi iliburîyle 27.295,15-TL borç bakiyesi hususunda mutabakat istendiğini, davalının borca karşılık hiç bir ödemede bulunmadığını, bunun neticesinde cari hesap alacağına istinaden yapılan takibe davalı taafından dayanaksız olarak itiraz edildiğini ve takibin durdurulduğunu beyan ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davalı borçlu şirketin 21.384,20-TL asıl alacak, isleyecek faiz ve ferileri yününden İzmir 16.İcra Müdürlüğü’nün 2017/13058 Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin devamına, davalının %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP;
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının dava dilekçesindeki beyanlarının gerçeklerden ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, müvekkili şirket ile davacı şirket arasında olan 2.5 yıllık ticari ilişki sonucunda doğan güven ilişkisine istinaden davacı tarafça teslimi yapılan malların doğrudan depoya konulup gerekli olduğu dönemlerde depodan çıkarılıp kullanımının gerçekleştirildiğini, müvekkili şirket tarafından dava konusu faturalara ilişkin mallardaki eksiklik ve ayıpların tespitinin yapılması amacıyla Kemalpaşa Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2017/49 D. İş sayılı dosyası ile bilirkişi incelemesi yapıldığını, davaya konu 285649-285650-285654 nolu faturalara konu malların ıslah çeliği olduğunun soğuk iş takım çeliği olarak kullanılmasının mümkün olmadığının tespit edildiğinin, ayrıca diğer faturaya konu ürünlerin de ıslah çeliği olması sebebiyle davacının ayıplı ifada bulunduğunu, açılan dava nedeniyle müvekkili şirketin ağır bir mağduriyet yaşadığını, ticari faaliyetlerinin yavaşladığını ve ticari itibarının zedelendiğini, davacı şirketin ayıplı ifada bulunmuş olmasına rağmen sözkonusu mallardan alacaklı olduğunu iddia ettiğini, bu durumun davacının kötü niyetli olduğunu gösterdiğini beyan ile davanın reddine, davacının %20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine, yargılama gideri ve ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER;
İzmir 16.İcra Müdürlüğü’nün 2017/13058 Esas sayılı dosyası ile Kemalpaşa Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2017/49 D. İş sayılı dosyası celp edilerek dosyamız arasına alınmıştır.
İzmir 16.İcra Müdürlüğü’nün 2017/13058 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; Alacaklı/davacı şirket tarafından borçlu/davalıya karşı,05/10/2017 tarihli (örnek 7) ödeme emri ile 21.384,20-TL üzerinden ilamsız icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin borçluya 09/10/2017 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ olunduğu, davalı vekilinin 12/10/2019 tarihli dilekçesi ile icra takibine, borcun tamamına ve ferilerine itiraz ettiği, icra dairesince takibin durdurulduğu ve eldeki davanın yasal bir yıllık süre içinde açıldığı anlaşılmıştır.
Kemalpaşa Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2017/49 Değişik İş sayılı dosyasının incelenmesinde; Davalı … San Tic Ltd Şti’nin 18/10/2017 tarihli talep dilekçesi üzerine mahkemece mahallinde makine mühendisi eşliğinde tespit yapıldığı, makine mühendisi bilirkişisi … ibraz ettiği raporunda, tespit isteyen tarafından gösterilen malzemelerin incelendiğinde malzemelerin soğuk iş takım çeliği olan 2379-2767 kalite malzemelerin kimyasal özelliklerini taşımamakta olup yapılan kimyasal analiz sonucu 4140 kalite ıslah çeliği olduğu, soğuk iş takım çeliği olarak kullanılmasının mümkün olmadığı kanaatine vardığını bildirmiştir.
Mahkememizce taraf delilleri toplanmış, dosya ve ekleri SMMM bilirkişiye tevdi edilerek tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişi … 26/12/2018 havale tarihli kök ve 18/03/2019 tarihli ek raporlarını mahkememize ibraz etmiş, davacı vekilinin her iki rapora da itirazları üzerine mahallinde mahkemece bir makina mühendisi ve bir metalurji bilirkişisi refakatinde tespit yaptırılmış, bilirkişiler … ile … 27/05/2019 havale tarihli heyet raporunda özetle; Taraflar arasında ticari ilişkiye konu takım çeliği ürünlerin, faturalarda tanımlanmış olan 2767 kalite ve 2379 kalite soğuk iş takım çeliği olmadıkları, davalıya fatura edilen çeliklerin yaptırılmış olan test analizine göre en yakın çeliğin 4140 kalite ıslah çeliği olduğu, faturalarda dolu mil olarak tanımlanan malzemenin dolu mil şeklinde olmayıp dikdörtgen prizması şeklinde çelik malzemeler olduğu, söz konusu malzemenin istenilen kalite özelliklerini taşımaması nedeniyle ayıplı olduğu, ayıbın gizli ayıp olduğu ve davalının olağan bir gözden geçirme ve muayene ile ayıbı ortaya çıkarma imkânının bulunmadığı, yukarıda açıklandığı üzere ancak bir metal laboratuarında yaptırılacak olan kimyasal analiz neticesinde ortaya çıkabileceği görüş ve kanaatinde olduklarını bildirmişlerdir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dava; ticari satımdan kaynaklanan alacağın tahsili amacı ile başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalı, takibe itirazında taraflar arasında borç ilişkisi olmadığını ileri sürerken cevap dilekçesinde teslim edilen malların ayıplı olduğunu iddia etmiştir.
Somut olayda, taraflar tacir olup uyuşmazlık hakkında 6102 sayılı TTK’nun 23.maddesindeki ayıplı mal satışına ilişkin özel hükümlerin uygulanması gerekir.6102 sayılı TTK’nun 23/1-c maddesine göre; “malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı 2 gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde malı incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda TBK’nun 223.maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.”
TBK’nın satım akdine konu maldaki ayıba ilişkin olarak, “Ayıptan sorumluluk” üst başlığı altında düzenlenmiş olup, “Gözden geçirme ve satıcıya bildirme” başlıklı 223.maddesinde ise, “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.
Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.” hükmü mevcuttur.
Ayrıca TTK’nun 18/3.maddesi gereğince; “Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” hükmü mevcuttur.
Tacirler arasında satışa konu malın ayıplı çıkması halinde, alıcının yasal haklarını kullanabilmesi için 6102 sayılı TTK.’nun 23/1-c maddesindeki süreler içerisinde ayıp ihbarında bulunması zorunludur. Bu süreler, satılan malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise iki gün, açıkça belli değilse sekiz gündür.
Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; taraflar arsında ticari satıma konu malların teslimi hususunda bir ihtilaf bulunmadığı, davalının takibe konu faturalara ilişkin malların ayıplı olduğunu ileri sürdüğü; ancak davalı vekilinin yukarıda anılan yasal mevzuat uyarınca ayıp ihbarını süresi içinde ve usulüne uygun olarak yapmadığı, her ne kadar davalı vekili Kemalpaşa Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2017/49 Değişik İŞ. sayılı dosyasında yapılan tespitte malların ayıplı olduğunun tespit edildiğini bildirmiş ise de takibe konu itirazın 12.10.2017 tarihinde yapıldığı, Kemalpaşa Sulh Hukuk Mahkemesi’ne delil tespiti talebinin ise takibe itiraz edildikten sonra 18.10.2017 tarihinde yapıldığı, tespit talep dilekçesinde yargılamaya konu faturalara değinilmediği, ancak tespit talebine konu dilekçenin ekinde yargılamaya konu 285649, 285650, 285654 faturalara yer verildiği ve bilirkişinin bu faturaları incelediği, delil tespiti bilirkişi raporunun davacıya tebliğ edilmediği, bu anlamda davalı vekili tarafından usulüne uygun süresinde yapılmış bir ayıp ihbarından bahsedilemeyeceği, davacının davasını ispat ettiği kanaatine varılarak davanın kabulüne karar verilmiş, takibe konu alacağın likit olması karşısında davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi…” gerekçesi ile davanın KABULÜ ile davalının İzmir 16.İcra Müdürlüğü’nün 2017/13058 Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin aynen devamına, davalının asıl alacak olan 21.384,20-TL’nin %20’si olan 4.276,84-TL icra inkar tazminatına hükmedilmesine, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme tarafından verilen kararın açıkça hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirket ile davacı şirket arasında olan 2.5 yıllık ticari ilişki sonucunda doğan güven ilişkisine istinaden davacı tarafça teslimi yapılan malların doğrudan depoya konulup gerekli olduğu dönemlerde depodan çıkarılıp kullanımının gerçekleştirildiğini, müvekkili şirket tarafından dava konusu faturalara konu olan mallar ile aynı nitelikte bulunan mallarda da dava konusu mallar gibi ayıplı çıkması sonucunda Kemalpaşa Sulh Hukuk Mahkemesi’nce 2017/49 D. İş sayılı dosyası ile tespit yapıldığını ve bilirkişi tarafından işbu faturalara ilişkin mallardan alınan numunelerin incelendiğini ve hiçbirinin soğuk iş takım çeliği olan 2379-2767 kalite malzemelerin kimyasal özelliklerini taşımadığının, 4140 kalite ıslah çeliği olduğunun, soğuk iş takım çeliği olarak kullanılmasının mümkün olmadığının bildirildiğini, davacı tarafından İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2018/120 Esas sayılı dosyasında aynı konu da açılan davalısı ve fatura konusu malları farklı olan dosyada yapılan keşif sonucunda sunulan 02.01.2019 tarihli teknik tespit ve incelemelerde bulunulan bilirkişi raporu ile de dava konusu malların ayıplı olduğu ve ayıbın gizli olduğunun tespit edildiğini, yerel Mahkemece yapılan keşif sonucunda 27.05.2019 tarihli teknik tespit ve incelemelerde bulunulan bilirkişi raporu ile de dava konusu malların ayıplı olduğu ve ayıbın gizli olduğunun tespit edildiğini, haklılığının yapılan 3 farklı keşif üzerine 3 farklı teknik bilirkişi raporu ile sabit olduğunu, yerleşmiş Yargıtay içtihatları uyarınca ayıp ihbarının yazılı olması zorunluluğunun bulunmadığını, müvekkili şirket yetkililerince telefon ile “malların ayıplı olduğu ve iade edilecek mallar bölümünde bekletildiğinin” davacı şirket yetkililerine bildirildiğinden yerel mhakemenin Sulh Hukuk Mahkemesince 2017/49 D. İş sayılı dosyası ile yapılmış olan bilirkişi incelemesi raporunun ayıp ihbarı için karşı tarafa tebliğinin gerekli olmadığını, bunun yanında bilindiği üzere TBK m. 225/2’ye göre “satıcılığı meslek edinmiş kişiler” açısından satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamayacaklarını, malın niteliğinin sözleşmeye uygun olmadığını bilmesi basiretli bir tacir düzeyinde özen beklenen davacı açısından hayatın olağan akışının gereği olduğunu, 26.12.2018 tarihli hesap bilirkişisi tarafından yapılan hesapta müvekkili şirket borcunun 12.492,90-TL olduğunun tespit edildiğini, yapılan itirazın kötü niyetli olmadığını ve sözde alacağın likit olmadığı açık olmasına rağmen %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, cari hesap alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Satıcının ayıptan sorumluluğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 219-231. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayıp kavramının tanımı kanunda tam olarak bulunmamakla birlikte, ayıptan sorumluluk halleri bu maddelerde hüküm altına alınmıştır. Ayıp kavramı hakkındaki genel tanım, sözleşme gereği edimin taşıması gereken nitelik ile mevcut nitelik arasındaki fark şeklindedir.
TBK. m. 219’da sözleşmeye aykırılık halinde iki ayrı durum mevcuttur. Bunların ilki, satıcının alıcıya birtakım nitelikler bildirmesi ve bu niteliklerin söz konusu şeyde bulunmamasıdır. İkincisi ise sözleşme konusu şeyden beklenen faydayı azaltan veya ortadan kaldıran durumların mevcut olmasıdır. Buna dürüstlük kuralı çerçevesinde karar verilmektedir. Alıcının beklediği faydanın dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada objektif değer baz alınır.
Satıcının ayıptan sorumluluğunun doğması için aranan şartlar:
a) Ortada bir ayıp bulunmalıdır
Ayıp; maddi, ekonomik veya hukuki olabilir. Satılanın yırtık, bozuk, kırık, lekeli olması gibi haller maddi ayıp teşkil eder. Hukuki ayıp ise, satılanın değerini ve ondan beklenen faydaları etkileyen eksikliklerdir. Satıcının bildirimi yoksa fakat eşyanın niteliği gereği, eşyadan beklenen bir fayda varsa, dürüstlük kuralı çerçevesinde beklenen bu faydanın sağlanamaması durumunda ayıptan bahsedilebilir.
b) Satılandaki ayıp önemli olmalıdır.
Ayıp sonucunda, söz konusu şeyin değerinin veya elverişliliğinin önemli şekilde azalması veya tamamen ortadan kalkması gereklidir. Bu gibi durumlarda, satılan şeydeki ayıp önem kazanmış olur. Önemsiz ayıplardan dolayı satıcı sorumlu tutulamaz.
c) Alıcı malın ayıplı olduğunu bilmiyor olmalıdır.
Bu konu, TBK. m. 222’de düzenlenmiştir. Buna göre, “Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse olur.” Böylece alıcı, sözleşmenin kurulması esnasında ayıpları biliyorsa, bunları kabul etmiş sayılır ve satıcı ayıptan sorumlu olmaz. Ancak bunların gerçekleşebilmesi için, alıcının sözleşmeden önce, satın aldığı şeyi gözden geçirme imkânını bulabilmesi gereklidir . Burada gözden geçirmeden kasıt, olağan bir muayenedir.
Alıcının satın aldığı şeyde, dikkatli özeni gösterseydi fark edebileceği ayıplardan da satıcı sorumlu değildir. Alıcının, malın ayıplı olduğunu bilmiyor olması gerekmektedir. Gizli ayıplarda, alıcının malın ayıplı olduğunu bilmesi mümkün değildir. Olağan gözden geçirme, malın alınırken kabaca gözden geçirilmesidir. İlk bakışta görülebilecek olan ayıplar mevcutsa, satıcının ayrıca bunu üstlenmesine gerek yoktur. Bu gibi durumlarda, sorumluluk aranmaz.
d) Ayıptan sorumluluk sözleşme ile kaldırılmıyor olmalıdır
e) Alıcı ayıbı kabul etmemiş olmalıdır
f) Alıcı ayıptan doğan sorumluluk hükümlerinden yararlanabilmek için kanunun kendisine yüklediği külfetleri yerine getirmiş olmalıdır
Alıcıya kanunen yüklenen külfetler, satılanı gözden geçirme ve varlığı iddia edilen ayıpları satıcıya bildirme külfetleridir. Alıcı, satın aldığı malı gözden geçirmek ve herhangi bir ayıp halinde de bunu satıcıya bildirmek zorundadır . Bu zorunluluklar TBK. m. 223’te düzenlenmiştir. TBK. 223’e göre, “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.” Burada kesin bir süre belirlenmemiştir, ancak alıcı ayıbı en kısa sürede bildirmekle yükümlüdür.
Tacirler arası ticari satımlarda, satılanın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli değilse, alıcı teslimden itibaren 8 gün, diğer hallerde ise 2 gün içinde satılanın gözden geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu hüküm 6102 Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. TTK. m. 23/1.c’ye göre, “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanunu’nun 223’üncü .maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” Bu durumda, TBK. m. 223 burada da uygulama alanı bulacaktır. TBK. m. 225’e göre, satıcının ağır kusurlu olması halinde ayıbın kendisine zamanında bildirilmediğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Aynı hüküm, satıcılığı meslek edinmiş kişiler için de geçerlidir.
Alıcı, satılanın durumunu gecikmeksizin usulüne göre tespit ettirmekle yükümlüdür. Bunu yaptırmazsa, ileri sürdüğü ayıbın, satılanın kendisine ulaştığı zamanda var olduğunu ispat yükü alıcıya düşer.
Bir sözleşmede ayıbın şartları mevcut ise ve alıcı da kendisinden beklenen külfetleri yerine getirmişse, bu durumda alıcı TBK. m. 227’de kendisine tanınan haklardan birini kullanabilir. Bu haklar;
-Sözleşmeden dönme, bedelde indirim talebi, satılanın ücretsiz onarımı talebi, imkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesi talebi (Kaynakça: ARAL, Fahrettin, Borçlar Hukuku (Özel Borç İlişkileri), 8. Baskı, Ankara, 2009- AVUZ, Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri (Özel H, 9. Baskı, İstanbul, 2011)
”…Davacı vekili, davalı aleyhine cari hesap alacağına dayalı olarak icra takibi başlatıldığını, davalının yetkiye ve borca itiraz üzerine takibin durduğunu, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirketin ikametgahının Karşıyaka İzmir, yetkili icra dairesinin Karşıyaka İcra Daireleri olduğunu, davacı şirketten dantel kumaş alındığını, alınan dantellerin tekstil ürünlerinde kullanılarak bir başka firmaya satıldığını, ancak dantellerin ayıplı çıktığını ve dava dışı firma tarafından ürünlerin iade edildiğini, yapılan testler sonucu dantellerin ayıplı olduğunun ortaya çıktığını, ayıp nedeniyle müvekkili şirkete reklamasyon ve naylon faturaları kesildiğini, bu faturaların davacı şirkete yansıtıldığını belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davalının malları irsaliyedeki tarihlerde teslim aldığı, gerekli kontrolleri ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirmediği, reklamasyon ve naylon faturalarının yeterli görülmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA,…” (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 22/02/2017 tarih ve 2016/7135 Esas 2017/1367 Karar sayılı ilamı)
İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir.
Bu açıklamalar ışığında; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi rapor ve heyet raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, davalı tarafından gerekli kontrollerin ve ihbar yükümlülüğünün yasal süresi içinde yerine getirilmemesine, alacağın likit ve belirlenebilir olmasına, yargılamada eksiklik bulunmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/11/2019 tarih ve 2018/116 Esas 2019/1055 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 1.460,75.TL nispi karar harcından peşin olarak alınan 365,20.TL harcın mahsubu ile bakiye 1.095,55.TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu sırasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 02/11/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi