Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/281 E. 2023/2052 K. 09.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/281
KARAR NO : 2023/2052

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/10/2019
NUMARASI : 2012/132 Esas 2019/976 Karar
DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 09/11/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 09/11/2023

İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/132 Esas ve 2019/976 Karar sayılı dava dosyasında yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”…Davacı … vekili 05.06.2012 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin ülke çapında akaryakıt servis ve satış hizmeti veren bir şirket olduğunu, davalı … Tic Ltd. Şti.’nin ise bu hizmetin işletilmesine aracılık eden bayi olduğunu, taraflar arasında bayilik sözleşmesi bulunduğunu, başka bir kişiden kiralanan taşınmazın davalıya tahsis edildiğini, davalı tarafın sözleşme koşullarına aykırı eylemlerde bulunması nedeniyle 21.04.2010 tarihinde sözleşmenin fesih edildiğini, sözleşmenin 5/d maddesinde taşınmazı derhal tahliye ve teslim etmesi, aksi halde davacının uğrayacağı kar kaybı, maddi-manevi tazminat için davalının sorumlu olacağının belirtildiğini, davacının muvafakatı ile oto gaz satışı ile ilgili sözleşmenin 29.01.2010 tarihinde fesih edildiğini, davalı yanın sözleşmenin açık hükmüne rağmen fuzuli işgali devam ettirmesi nedeniyle İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/229 E. sayılı dosyası ile el atmanın önlenmesi davası açıldığını, 2012/17 K. sayılı kararla da davalının haksız işgalinin önlenmesine karar verildiği, taraflar arasında davalının teklifi ile sulh anlaşması için görüşmeler yapılmışsa da sonuç elde edilemediğini, müvekkilinin uğradığı zararın telafi edilmediğini İzmir 13. İcra Müdürlüğü’nün 2012/5218 E. sayılı dosyası ile davalı hakkında takibe başlandığını, takibe itiraz ile takibin durdurulduğunu, sözleşmenin 14. maddesine göre; davalının taşınmazı tahliye ile teslimle yükümlü olduğunu belirterek itirazın iptali, takibin devamı, % 40 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili 29.06.2012 tarihli cevap dilekçesinde; taşınmazın malikinin … olduğunu, bu taşınmazın … San. AŞ’ye (…) kiraya verildiğini, …’ın da alt kiracı olarak davacı …’ye taşınmazı kiraya verdiğini, davacının da bayilik sözleşmesi kapsamında taşınmazı müvekkilinin kullanımına tahsis ettiğini, bayilik sözleşmesinin tek taraflı fesih edildiğini, müvekkilinin feshi kabul etmediğini, …’nin de … ile yapmış olduğu kira akdini fesih ettiğini, …’ın da davacı ile olan kira akdini fesih ettiğini, davacı yanın bu davayı açtığında taraflar arasında sulh akdi görüşüldüğünde davacının … ile olan kiracılık ilişkisinin sona erdiğini, … AŞ ile dava dışı … arasında 01.08.1991 tarihinde kira anlaşmasının yapıldığını, sözleşmenin 2/b maddesi gereğince 20 yıllık sürenin sonunda taşınmazın istasyonla birlikte …’a devredileceğinin kararlaştırıldığını, 01.08.1991 tarihinde yapılmış olan sözleşmenin karşılıklı olarak fesih edilerek, onun yerine 26.04.1995 tarihinde 16 yıllığına yeni bir kira akdinin yapıldığını ve tapuya tescil edildiğini, 16 yıllık olarak tapuda tescil şerhinin bulunduğunu, Rekabet Kurumunun dikey anlaşmalarına ilişkin tebliğler gereğince; davacının kiracılık sıfatının 18.09.2010 tarihinde sona erdiğini, davacının başka firmalarla birçok anlaşmalar yaptıktan sonra en sonunda müvekkili şirket ile 26.06.2003 tarihinde akdedilmiş anlaşmasının Enerji Piyasası Denetleme Kurumu tarafından kabul edilmemesi nedeniyle 19.03.2005 tarihinde bayilik anlaşması olarak yenilendiğini, müvekkili şirketin dava dışı 3. kişilere büyük bedeller ödeyerek taşınmazı 2011 yılı Nisan ayına kadar tüm kira bedellerini ödediğini, …’nin 29.09.2010 tarihinde malik sıfatıyla …’a ihtarname çekerek 27.09.2010 tarihli 6112 sayılı başkanlık oluruyla kira akdinin fesih edildiğini bildirdiğini, …’ın da 22.10.2010 tarihinde davacıya ihtarname ile 26.04.2011 tarihi itibariyle kira akdinin yenilenmeyeceğini bildirdiğini, davacının müvekkilinin şartlarını ağırlaştırdığını, 17.02.2009 tarihinde müvekkilinden muaccel olan ve olmayan borçları talep ettiğini, davacıdan müvekkilinin iyileştirme beklerken 21.04.2010 tarihinde protokollerin fesih edildiğinin bildirildiğini, müvekkilinin 2011 yılının Nisan ayına kadar tüm kira bedellerini ödediğini ve bu nedenle taşınmazı tahliye etmeyeceğini 27.04.2010 tarihinde davacıya bildirdiğini, müvekkilinin verdiği çeklerin de davacı tarafça doldurularak icraya konduğunu, müvekkili şirketin 16.12.2010 tarihli Karşıyaka 2. Noterliği’nden düzenlenen ihtarname ile davacıdan mal temin edilmesi halinde … AŞ adlı şirket ile yaptıkları sözleşmeyi fesih edip, davacı ile yeni sözleşme yapmaya hazır olduğunu bildirdiğini, İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/229 E. sayılı dosyası ile müvekkilinin ve … AŞ’nin müdahalesinin men’inin talep edildiğini, bir yandan da …’ın davacıya karşı İzmir 11. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2011/205 E. sayılı dosyasında davacının tahliyesinin istendiğini, davacının 26.04.2011 günü itibariyle taşınmazda tasarruf hakkının bulunmadığını, … AŞ’nin bu davayı kazanmasıyla davacının 26.04.2011 tarihi itibariyle taşınmazdaki tasarruf hakkının tamamen son bulduğunu, İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/229 E. sayılı dosyası ve İzmir 1. Sulh Mahkemesi’nin 2012/146 E. sayılı dosyasının neticesinin beklenmesinin gerektiğini, yine İzmir 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/153 E. sayılı dosyasında müvekkili aleyhine açılan davanın kesinleşmesinin gerektiğini belirterek davacının davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 24.07.2012 tarihli replik dilekçesinde; davalının cevap dilekçesinde belirttiği müvekkilinin aktif davacı sıfatı bulunmadığı iddiasının yerinde olmadığını belirterek davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili 03.09.2012 Tarihli düplik dilekçesinde; Davacının taraflar arasında yapılmış olan sözleşmenin 14. maddesine dayanarak sebep göstermeksizin sözleşmeyi fesih ettiğini, davacının İzmir 11. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/205 Esas sayılı dosyası ile açılan davada davacı yanın tahliyesine karar verildiğini, davacının bu nedenle gayrimenkul üzerinde hiçbir sıfatının bulunmadığını, davanın bu yüzden reddinin gerektiğini, davacının alt kiracı olması sıfatı ile sözleşmeyi imzaladığını, bu sıfatının ortadan kalktığını, davacının kira konusu taşınmaz üzerinde kazanç kaybı talep edemeyeceğini, davacının sözleşmeyi haksız olarak feshetmesinin müvekkil şirketin mağdur edilmesini gerektirmeyeceğini, belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Dava; davalının kira sözleşmesinin feshine rağmen taşınmazı tahliye etmemesinden doğan tazminata ilişkin yapılan takibe itirazın iptali davasıdır.
Tarafların delilleri toplanmış ve değerlendirilmiştir.
İzmir 13. İcra Müdürlüğü’nün 2012/5218 E. sayılı dosyası, taraflar arasındaki yapılan sözleşmeler, ihtarnameler, … ve … arasındaki kira sözleşmesi, … AŞ ve … arasındaki kira sözleşmesi, … ile batı nak Ltd. Şti. arasındaki akaryakıt ortaklığı tüketicilik anlaşması, İzmir 1. Sulh Mahkemesi’nin 2012/146 E. sayılı dosyası, İzmir 11. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2011/205 E. sayılı dosyası, İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/229 E. sayılı dosyası, tarafların ticari defter ve kayıtları incelenmiş, bilirkişi incelemesi yapılmıştır.
İzmir 13. İcra Müdürlüğü’nün 2012/5218 Esas sayılı dosyası incelendiğinde; takip alacaklısı … A.Ş.’nin, takip borçlusu … Tic. Ltd. Şti. 05.05.2012 tarihinde ilamsız icra takibi ile 700.000,00 TL asıl alacak + 50.343,00 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 750.343,00 TL üzerinden takip başlattığı, borçluya ödeme emrinin 14.05.2012 tarihinde tebliğ edildiği ve borçlunun 16.05.2012 tarihinde borcun tümüne ve ferilerine itiraz ederek takibi durdurduğu belirlenmiştir.
İzmir 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/146 Esas – 2012/705 Karar sayılı dosyası incelendiğinde; Davacısı …-… San. A.Ş., davalısı … A.Ş.’ne (… Ortaklığı) karşı taraflar arasında … … mevkiinde kain … ada, … nolu parseldeki arsanın 3600 m2lik kısmının “… amblemi ile çalıştırılması” amaçlı düzenlenen 26/04/1995 tarihli kira sözleşmesine aykırılık nedeniyle işbu kira sözleşmesinin feshini ve davalının taşınmazdan tahliyesine karar verilmesi istemli açılan davada yapılan yargılama sonucu davanın kabulü ile akde aykırılık nedeniyle davalının …, … plan, … ada, … nolu parseldeki arsadaki 3600 m2lik kiralanandan tahliyesine dair 19/06/2012 tarihinde karar verildiği, verilen karara davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 6. HD’nin 13/12/2012 tarih, 2012/14359E- 2012/16536 sayılı kararı ile akdin feshi ile yetinilmesine karar verilirken tahliyeye de karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesi ile bozulduğu ve Mahkemenin 2013/369 Esas sırasına kayıtlandığı, 21.05.2013 tarih 2013/369 Esas – 2013/479 Karar ile davacının davasının kısmen kabulü ile taraflar arasındaki 26.04.1995 tarihli sözleşmenin akte ayrıkılık nedeniyle feshine karar verildiği, işbu kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. HD’nin 2013/11261 E. – 2013/12862 K. sayılı 23.09.2013 tarihli ilamı ile onandığı, davalı vekilinin 02.12.2013 tarihli karar düzeltme talebinin Yargıtay 6. HD’nin 24.01.2014 tarih, 2014/317 E. – 870 K. sayılı kararı ile karar düzeltme talebinin reddine karar verildiği görülmüştür.
İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/229 Esas sayılı dosyası incelendiğinde; … vekilinin davalı … Ltd. Şti., … AŞ ve … AŞ aleyhine açtığı davada; davalılardan … firması ile yapılan sözleşmeyle … logosuyla işletmecilik yapması için anlaşıldığı, 21.04.2010 tarihinde … Ltd. Şti. ile yapılan sözleşmenin fesih edildiği, davalının fuzuli şagil duruma düştüğünü, fesihten sonra … AŞ ile … satışı için … AŞ ile de akaryakıt ürünü satışı için anlaştığını belirterek taşınmazdan tahliyesini talep ettiği, davalı … Ltd. Şti. vekili davacının dava konusu taşınmazda kira akdinden doğan hakkını 18.09.2010 tarihinde kaybettiği gerekçesi ile bu nedenle davanın reddini talep ettiği, yapılan yargılamada davacının davasının kabulü ile; … … … mah. … ada … parselde bilirkişiler tarafından belirtilen A harfi ile işaretli 3600 metrekarelik alandan davalıların müdahalesinin men ine karar verildiği, … Ltd. Şti. hakkındaki kararın Yargıtay tarafından onandığı, … AŞ yönünden kararın bozulduğu, karar düzeltme yargılaması sonunda karar düzeltme talebinin reddedildiği, böylece davalı … AŞ yönünden 28.03.2012 tarihinde, … Ltd. Şti. yönünden 25.06.2013 tarihinde, … yönünden de 25.06.2013 tarihinde kararın kesinleştiği belirlenmiştir.
…’nın 28.11.2012 tarihli açıklayıcı müzekkere cevabında; … ile … AŞ arasında görülen davada; … … … ada … parselde kayıtlı taşınmaz üzerindeki akaryakıt istasyonuna ilişkin olarak … ve Belediye arasında bir kira akdi bulunmadığını, belediye ile … arasında bu taşınmazın 04.06.1991 tarih 5129 sayılı meclis kararına dayalı olarak kurulan bir kira akdinin bulunduğunu, kiracı … AŞ tarafından bu taşınmazın 3. kişilere devredilememesi ve 10 yıl olarak süresi belirlenmesine rağmen … AŞ tarafından akaryakıt istasyonu işletme hakkının 3. kişilere devredildiği, taşınmaz üzerinde 26.04.1995 tarihli 1923 yevmiye numaralı … ile … arasında kira sözleşmesine ilişkin 16 yıl süreli şerh verildiğini, belediyenin … AŞ ile arasındaki kira sözleşmesinin 13.10.2010 tarihinde fesih edildiği, … lehine verilen şerhin süresinin … ile … AŞ arasında 16 yıl süreli sözleşmesinin sonu olan 25.04.2010 tarihi itibariyle sona erdiğini, belediye ile … Petrol Ltd. Şti. arasında herhangi bir kira sözleşmesi, bayilik sözleşmesi, hissedarlık ilişkisi bulunmadığını, … AŞ ile belediye arasında yapılmış olan yazılı kira sözleşmesinin bulunmayıp 04.06.1995 tarihli 5129 sayılı Meclis Kararına dayalı olarak kira akdinin kurulduğunu, 27.09.2010 tarihli 6112 sayılı başkanlık onayı ile fesih edildiğini, 13.10.2010 tarihinde …’a devredildiğini bildirmiştir.
Davacı tarafın defter ve kayıtlarınin incelemesinde için dosya İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne (2013/12 Talimat) gönderilmiştir. Bilirkişi …’den alınan 31.10.2013 tarihli raporda; davacı şirketin 2005-2006- 2007-2008-2009-2010-2011 ve 2012 yılı defter ve kayıtlarının incelemesinde; 2008-2009- 2010-2011 ve 2012 yılı defter ve kayıtlarının kapanış kaydının bulunduğu, önceki yıllara ait defterlerin kapanış kaydının bulunmadığı, davacının davalıdan toplam 11.668,43-TL alacaklı görüldüğü, davacının yoksun kalınan kazanç tutarının davalının tarihsiz teklifine dayandığı, teklifin dışında yoksun kalınan kazanç tutarına ilişkin herhangi bir belge bulunmadığı, bu teklif yazısının icra takibine dayanak teşkil edip etmeyeceğinin takdirinin mahkemeye ait olduğu belirtilmiştir.
Davacı tarafın defter ve kayıtlarınin incelemesinde için dosya yeniden İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne (2014/6 Talimat) gönderilmiştir. Bilirkişiler …, … ve …’den alınan 02.06.2014 tarihli raporda; davacının 2001-2002-2003-2004-2005-2006-2007-2008-2009-2010-2011-2012- ve 2013 yılı defter ve kayıtlarının incelenmesinde; 2001-2002-2003 yıllarına ait defterlerin kapanış tasdikinin bulunmadığı, davacının sunduğu cari hesap kayıtlarına göre …’nin … Ltd. Şti.’ne 21.04.2010 tarihli ihtarname ile sözleşmenin feshini bildirdiği, muaccel hale gelen 760.107,01-TL’lik borcun tebliğden itibaren 7 günlük süre içerisinde ödenmesini istediği, ayrıca demirbaş ve logoların teslimini talep ettiği, taraflar arsındaki bayilik sözleşmesinin 21.04.2010 tarihli ihtarname ile feshedilmesiyle feshin geçerli olup-olmadığının değerlendirilmesi gerektiği, sürekli borç ilişkilerinin sona erdirilmesinde sebebe bağlı olarak veya olmayarak ileriye etkili fesih yapılabileceği, haklı sebeple fesih halinde; karşı tarafa bildirimle sonuç doğuracağı, davalının başka bir akaryakıt firmasından bayilik sözleşmesi aldığı ve onların ürünlerini satmakta olduğu, davacının kar mahrumiyeti talep etmesinin haklı sebebe dayandığı, davacının vade farkı talebinin ise; taraflar arasındaki sözleşmede yer alması yahut bu hususta uygulanan bir teamülün bulunmasının gerekli olduğu, sözleşmede bu konuda bir hükmün yer aldığını, davacının davalıya sattığı ürün miktarının 2005-2010 seneleri arasında 61.057,603-TL ve toplam satışlar gelirinin 26.547.528 litre olduğunu, en son satışın 21.04.2010 tarihinde gerçekleştiğini, kazanç kaybının 21.04.2010-15.11.2011 tarihleri arasında TL/litre kar oranı 0,1690-TL olmakla; 6 yıllık ortalama satışı biriminin hesaplanmasıyla; 1.300.470,87-TL olduğu, vade farkına ilişkin sözleşme gereğince … ile … arasında 67.485,37-TL vade farkının oluştuğunu, böylece; davacının 1.300.470,87-TL kar kaybını talep edebileceği belirtilmiştir.
Bu rapora karşı davalı vekili 15.07.2014 tarihli beyanında; müvekkilinin defterlerinin incelenmediğini, bilirkişilerin taleplerin birçoğunu incelemediğini, kiracılık sıfatının rekabet kurulunun dikey anlaşmalarının tebliği gereğince 18.09.2010 tarihinde sona erdiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşme gereğince; müvekkili şirketin alması gereken vade farkından daha fazla vade farkı alarak sözleşmeye aykırı hareket ettiği, davacı tarafın talep etmesi gereken karın net kar olması gerektiği, bunun için giderlerin mahsup edilerek net karın bulunması gerektiği, İzmir 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/146 E. – 2012/705 K. Sayılı kararında da yapılan tespitin doğru olmadığını, bu tespitin … AŞ ile ilgili olduğunu, davacının sözleşmeyi haksız olarak feshinden sonra dava dışı … AŞ ile anlaştığını, anlaşmanın EPDK tarafından da kabul edildiğini, ayrıca davacının muvafakati olmaksızın … AŞ ile sözleşme yapıldığının kabulünün de yanlış olduğunu, zira likit gaz satışı konusunda davacı şirketle bir sözleşmesinin bulunmadığını, 18.09.2010 tarihli EPDK dikey anlaşmalarına göre … ile … arasında akdin fesih olmasının müvekkilini etkilediğini, … ile … arasındaki sözleşmenin hasılat kirası olması nedeniyle bu sözleşmenin feshedildiğini, 16.02.2011 tarihi itibarı ile davacının … ile imzaladığı sözleşmenin kendiliğinden fesholmadığını, ayrıca … ile … arasındaki akdin hasılat kirasından kaynaklanması nedeniyle … ile … arasında sözleşmenin sona erdiği tarih olan 26.04.2011 tarihinde bu sözleşmenin de sona erip-ermediğinin incelenmediğini, davacının sözleşmenin feshinde haklı olsa bile kar mahrumiyeti isteyemeyeceğini, kar mahrumiyetinin müspet zarar olduğunu, bu nedenle sözleşmenin feshinde sadece menfi zarar istenebileceğini belirtmiştir.
Bu rapora karşı davacı vekili 18.07.2014 tarihli beyanında; belirlenen kar kaybının miktarına itiraz ettiklerini, taşınmazı kiraya veren …’ın taşınmazın … amblemi ile çalıştırılması için kiraya verdiğini, buna karşılık işyerinin başka amblemle çalıştırılınca akdin feshi ve mecurun tahliyesi davası açtığını, İzmir 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/369 Esas 2013/479 Sayılı karar ile müvekkilinin sözleşmesinin feshine, ancak tahliye isteminin reddine karar verildiğini, bu sözleşmenin davalının haksız fiili/akde aykırılığı nedeniyle müvekkilinin … ile olan sözleşmesinin sona ermesine sebebiyet verdiğini, davalının akaryakıt bayilik anlaşmasına aykırı davranması nedeniyle sözleşmenin haklı nedenle fesih edildiğini, bu nedenle kar oranının ticari defterlerin incelenmesiyle ortaya çıkacağını, müvekkili şirketin … fiyatları, maliyetler, satış belgeleri de dahil olmak üzere tüm bilgi ve belgeleri bilirkişilere sunduğunu, … Ltd. Şti. nin … ile imzaladığı anlaşmalarla protokoller gereğince; 520.735,93 TL borcu bulunduğu, ancak ödeme yapmadığını, bu nedenle sözleşmenin haklı nedenle fesih edildiği, davalının akaryakıt bayilik anlaşmasına aykırı davrandığını, taraflar arasındaki sözleşmenin 21.04.2010 tarihli ihtarname ile fesih edilerek, taşınmazın ihtar edilmesine rağmen teslim etmediğini, vade farkı uygulamasının taraflar arasındaki sözleşmede yer aldığını, belirtmiştir.
Davalı tarafın defter ve kayıtları üzerinde Bilirkişiler …, … ve … tarafından inceleme yapılmıştır. Bilirkişilerden alınan 26.01.2016 tarihli raporda; davalı şirketin 2008, 2009, 2010, 2011 yılı defter ve kayıtlarının incelendiğinde; defterlerin açılış tarihinin bulunup kapanış tasdikinin bulunmadığı, sadece 2011 yılı yevmiye defterinin kapanış kaydının bulunması nedeniyle lehe delil olma özelliği taşıdığı, davalının ticari defterleriyle uyumlu muavin kayıtlarına göre davacının davalıdan 21.04.2010 tarihi itibariyle 752.912,23 TL alacağının olduğu, 2010 sene sonu bakiyesinde ise davalının davacıdan 20.628,36 TL alacaklı olduğu, davanın 01.01.2008-31.12.2009 tarihleri arasında sadece … ürünlerini sattığı, 22.04.2010-31.12.2010 tarihleri arasında ise … ürünü harici … ürünü sattığı, davacının davalıya tahakkuk ettirmiş olduğu alacakların (2008-2009-2010) toplam 336.549,22 TL lik vade farkı faturası olduğu, fesih tarihinden evvel davalının … dışında başka bir akaryakıt ürünü satmadığı, 21.04.2010-15.11.2011 tarihleri arasında 7.258.980 litre … ürünü sattığı, davacının icra takibine ve davasına dayanak yaptığı 700.000,00 TL lik alacağın davalı … Ltd. Şti. nin düzenlediği “teklifimizdir” başlıklı belgeyle davalı şirketin söz konusu belge içeriğinde belirtilen çalışma koşullarının … tarafından sağlanması ve … Anonim Şirketinin hukuki süresi sonlandırması şartlarıyla 700.000,00 TL ödemeyi kabul ettiği, bu teklifin icap mahiyetinde olup davacı … tarafından kabul edildiğine ilişkin bir beyanın olmadığı, bu nedenle … Ltd. Şti. nin bu teklifle bağlı olduğunun kabul edilemeyeceğini, davaya konu uyuşmazlığın davacı … ile davalı … Ltd. Şti. arasında akaryakıt servis istasyonu ve satış işletilmesine dair akdedilen “… Ortaklığı İşleticilik Anlaşması” uyarınca davacı şirketin kullanımı davalı şirkete bıraktığı taşınmaz üzerinde davacının sahip olduğu tasarruf hakkının dayanağını teşkil eden sözleşmelerin irdelenmesi olup bu taşınmazın dava dışı … ye ait olduğu … nin bu taşınmazı dava dışı … a 26.04.1995 tarihli kira sözleşmesi ile kiraladığını, … ın ise alt kiracı olarak 26.04.1995 tarihli kira sözleşmesi ile … ye kiraladığı, … nin de davalı … Ltd. Şti. ile akaryakıt satış ve servis istasyonu işletilmesine dair “… Ortaklığı İşleticilik Antlaşması” yaptığı, davacı … nin taşınmaz yolundaki tasarruf hakkının belediyeyle kira sözleşmesi akit eden birinci alt kiracı dava dışı … ile yaptığı kira sözleşmesinden doğan alt kiracılık sıfatına dayandığı ve davacının davalı şirket ile yaptığı … Ortaklığı İşleticilik Antlaşması’nı bu alt kiracılıktan dolayı akaryakıt istasyonunun bulunduğu taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisine istinaden yaptığı, dava tarafları ve dava dışı … arasında daha önceden açılan davalar bulunduğu, davacı … nin davalı … Ltd. Şti. ile birlikte … AŞ ve … AŞ aleyhine davaya konu taşınmaza el atmanın önlenmesi davasını açtığı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/229 Esas 2012/17 Karar sayılı 13.02.2012 tarihli kararla davalı … Ltd. Şti. nin sözleşmeye aykırı davranmasıyla fuzuli şagil durumuna düştüğü ve taşınmaza yaptığı müdahaleye son vermesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği, … nin sözleşmeye istinaden kiralanan yeri … a iade etmesi gerekeceğinden taşınmazda … Ltd. Şti. nin faaliyetine devam etmesi halinde bu şirketin fuzuli şagil olacağından taşınmaza müdahalesine son vermesi gerektiği, belirlenerek meni müdahaleye karar verildiği ve bu kararın Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiği, İzmir 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/369 Esas 2013/479 Karar sayılı 21.05.2013 tarihli kararıyla da dava konusu taşınmazın tahliyesi talebiyle … AŞ tarafından … aleyhine dava açıldığı, bu kararla davalı … nin sözleşmesinin feshinde … nin haklı olduğu, ancak tahliye talebinin reddine karar verildiği, bu kararın da Yargıtay 6. Hukuk Dairesince onanarak 26.11.2012 tarihli ilamıyla kesinleştiği, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/643 Esas 2014/650 Karar sayılı kararla davacı … Ltd. Şti. nin davalı … ye karşı açtığı muarazanın giderilmesi ve davalının bu taşınmazda tasarruf hakkının kalmadığının tespiti davasının yargılanmasıyla davacı … Ltd. Şti. nin davasının kabulüne davalı … nin … ile olan sözleşmesinin 26.04.2011 tarihi itibariyle sona erdiğinin tespiti ve bu taşınmazın trampa yoluyla 05.11.2013 tarihinde TCDD ye geçmesi nedeniyle, TCDD nin de davacı … Ltd. Şti. ile arasında 16.12.2013 tarihli kira sözleşmesi düzenlediği, buna göre … nin söz konusu yerde kiracılık sıfatının kalmadığı, tasarruf hakkının kalktığının tespitine ve davanın kabulüne karar verildiği, bu kararlara göre İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/229 Esas 2012/17 Karar sayılı kararla davalı … Ltd. Şti. nin fuzuli şagil durumunda olduğu ve … nin sözleşmeyi haklı sebeple feshettiği kabul edilerek bu hükmün kesinleştiği tespit edilmekle davacı … nin sözleşmeyi feshinin haklı sebepe dayandığının kabul edilmesi gerektiği, sözleşmeyi fesih eden tarafın müspet zarar niteliğindeki kazanç kaybını talep edemeyeceği, menfi zararları talep edebileceği, ilkesinin aksinin sözleşmeyle kararlaştırabileceği, taraflar arasındaki sözleşmenin 14. maddesinde 3. fıkrasında buna ilişkin hüküm bulunduğu, davacı şirketin dava konusu mecurdaki kiracılık hakkının en geç 18.09.2010 tarihinde sona erdiği, iddiasının rekabet kurulunun dikey anlaşmalara ilişkin gurup muafiyeti tebliği 5-a maddesine göre geçerli olmadığı, bu sürenin davacı … için bağlayıcı olmadığı, … ile yapılan sözleşme kapsamında şahsi hakka dayandığı, davaya konu taşınmazın … tarafından … ile yapılan bu kira sözleşmesinin 29.09.2010 tarihinde feshedilmesiyle asıl kiracı olan … ile alt kiracı olan … arasındaki kira sözleşmesinin sona erdiğinin kabul edilmesi gerektiği, buna göre 29.09.2010 tarihinin … Ortaklığı İşleticilik Anlaşması’nı 29.09.2010 tarihinde sona ermiş olarak kabul edilmesi gerektiği, taraflar arasındaki kira sözleşmesinin haklı olarak 21.04.2010 tarihinde fesih edilmesiyle her halde sona ermesi gerekecek tarih olan 29.09.2010 tarihleri arasında davacı şirketin uğradığı kazanç kaybının esas alınıp incelenebileceği, buna göre davacı şirketin 21.04.2010-29.09.2010 tarihleri arasındaki 161 günlük dönemde, günlük 2.305,79 TL X 161=371.232,19 TL kazanç kaybının bulunduğu, davacının işlemiş faiz talep edemeyeceği, davacının kazanç kaybını esas alınan TL/LT kar oranının defterlerin yeniden incelenmesiyle tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Bu rapora karşı davacı vekili 22.02.2016 tarihli beyan dilekçesinde; Bilirkişi raporunda belirlendiği üzere davalının bayilik anlaşmasını ihlal ettiği, müvekkili … A.Ş tarafından davalı aleyhine İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/229 Esas sayılı el atmanın önlenmesi davasında davanın kabulüne karar verilip kararın kesinleştiğinin tespit edilmesiyle birlikte bilirkişi heyetinin davalının sözleşmeye aykırı ve kötü niyetli davrandığını ve bu nedenle sözleşmenin feshedilerek müvekkilinin zararının doğduğunu tespit etmediklerini, davalının aradaki sözleşmeye aykırı olan başka firmaya ait ürünleri sattığını, müvekkilinin 752.912,23 TL alacağının olduğunun tespit edildiğini, oysa 26.05.2014 tarihli raporda 21.04.2010 tarihi itibariyle müvekkilinin alacağının 810.592,77 TL olduğunun belirlendiğini, bilirkişi raporunda TL/L kar oranının esas alınarak 0,1690 oranına ilişkin belgelerin müvekkilden istenilmesine rağmen bu belgelerin ibraz edilmediğinin bildirildiği, kar oranını gösteren bir belgenin bulunmadığını, kar oranının müvekkili şirketin defter ve kayıtlarının incelenerek belirlenebileceğini, kar yoksunluğunun farazi bir hesaba dayandığını, müvekkili şirketin defter ve kayıtlarının incelenmesi yoluyla kar yoksunluğunun belirlenebileceğini, bilirkişi raporunda müvekkili şirketin bayilik sözleşmesinin haklı nedeniyle feshi sonrası … Ltd.Şti ‘nin taşınmazı teslim etmemesi ve haksız işgalci olması nedeniyle kazanç kaybına sebebiyet verdiğini, zararın başlangıç tarihinin 29.09.2010 olarak kabul edilemeyeceğini, müvekkili hakkında uygulanmış bir tahliye kararı bulunmadığını, bilirkişinin İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/643 Esas sayılı dosyasındaki asıl kira sözleşmesinin feshi ile alt kira sözleşmesinin de fesih edilmiş sayılacağı görüşünün aksine İzmir 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/369 Esas 479 Karar sayılı kararında 16.12.2013 tarihinde taşınmazdan tasarruf hakkının sona erdiğinin kabul edildiğini, haksız işgalin haksız eylem niteliğinde olup ecrimisil sebebi oluşturduğunu belirterek bilirkişi raporuna itiraz etmiş ve İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesinde rapor veren bilirkişi heyetinden rapor alınmasını talep etmiştir.
Bu rapora karşı Davalı … Ltd. Şti. vekili 22.02.2016 tarihli beyan dilekçesi ve dilekçe ekinde sunduğu uzman görüşü ile; Bilirkişilerin … A.Ş ‘nin haklı sebeplerle sözleşmeyi feshettiklerine ilişkin tespitlerine katılmadıklarını, bilirkişi raporunda müvekkilinin sözleşmesinin feshi üzerine taşınmazı tahliye etmesinde dahi davacının taşınmazı kiraya verip veremeyeceğinin irdelenmediğini, inşaat ruhsatının müvekkili şirkete ait olması ve istasyon ruhsatı almasının mümkün olmadığını, bu nedenle yeniden kiraya vermenin belli bir süre alacağını ve diğer eksiklikleri belirterek ek rapor alınmasını talep etmiştir.
Davalı … Ltd. Şti. vekili 21.03.2016 tarihli beyan dilekçesinde; TCDD ile … arasında yapılan kira sözleşmesinin iptaline ilişkin davanın reddine karar verildiğini belirterek İzmir 4. İdare Mahkemesinin 2015/173 Esas 2015/1738 Karar sayılı kararını ibraz etmiştir.
Bu rapora karşı tarafların itirazı gözetilerek Bilirkişiler …, … ve …’den alınan 17.04.2017 tarihli ek raporda; Davalı tarafın itirazları değerlendirildiğinde; İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin vermiş olduğu ve kesinleşen kararda davalı şirketin haksız işgalci olduğunun tespit edildiği, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği, davalı şirketin davacı şirket dışında başka bir şirketten akaryakıt ürünü almadığı, ancak haksız işgalci olduğunun sabit hale geldiği, …’nin kiralanan yeri sözleşme bitiminde …’a iade etmesi gerektiğinden davalı … Ltd. Şti.’nin taşınmazdaki kullanımına devam etmesi için fuzuli işgal vasfında olduğu, davacı …’nin sözleşmeyi haklı nedenle feshettiği, davacı … ile davalı … Ltd arasında akaryakıt satış ve servis istasyonu işletilmesine dair “… ortaklık işleticilik anlaşması”nın 21.04.2010 tarihinde davacı şirket tarafından feshine dayalı olarak davalının başka şirket ürünlerini almak ve satmak suretiyle sözleşmeyi ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak davanın açıldığı, sözleşmenin davacı tarafından feshinin haklı olup olmadığının değerlendirilmesiyle İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/229 Esas 2012/17 Karar sayılı kararı ile davalının sözleşmeye aykırı davrandığından davacının (…’nin) sözleşmeyi feshetmekte haklı olduğunun tespit ve kabul edildiğini ve bu kararın Yargıtay incelemesi ile kesinleştiği, davalı …’ın ticari defterleri üzerinde yapılan incelemede sözleşmenin feshedildiği tarihten önce başka bir şirketten akaryakıt ürünü almadığının belirlendiği, İzmir Asliye Ticaret Mahkemesinin verdiği meni müdahale kararının Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, bu hükmün tarafları bağladığı, yine itiraza konu olan taraflar arasındaki sözleşmenin m.14/3 fıkrasına göre davalının sözleşmenin feshine rağmen taşınmazı tahliye etmezse davacının fuzuli işgalden dolayı uğrayacağı kar mahrumiyetini talep edilme hakkının yer aldığı, buna göre yoksun kalınan karın menfi zarar olmasına rağmen bu menfi zararın istenip istenmeyeceği yönündeki itirazda da Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2010/14-244 Esas ve 2010/260 Karar sayılı kararında yer aldığı üzere kar kaybının sözleşmeyi kusurla fesheden taraftan istendiği, müspet zarar kapsamında bulunduğu, bu zararın talep edilemeyeceği, ancak buna ilişkin taraflar arasında aksine bir düzenlemenin yapılabileceği sözleşmede de bu hükmün yer alması nedeniyle bu zarar kaleminin de davalıdan istenebileceği, bu zararın hesaplanmasında kök raporda yer alan … ile … arasındaki kira sözleşmesinin 29.09.2010 tarihinde feshedilmesi nedeniyle … ile alt kiracı … arasındaki alt kira sözleşmesinin de sona ereceğinden … Ltd. Şti.’nin de bu tarih itibariyle sözleşmesi feshedildiği kabul edilmekle 21.04.2010- 29.09.2010 tarihleri arasındaki 5 aylık dönem için kazanç kaybının hesaplanabileceği, yine itiraz edilen diğer bir husus olan davaya konu taşınmazın ihale yoluyla kiralanmasına ilişkin TCDD’ye yapılan başvurunun reddi işleminin iptaline ilişkin İzmir 4. İdare Mahkemesince yapılan tespitte bu tarih itibariyle işletme ruhsatı verilemeyeceğinden … ‘nin kazanç kaybının oluşmadığı iddiasının değerlendirilmesinde de sözleşmenin 14/3. fıkrası gereğince taraflar arasında …’nin davalıdan bu zararı talep etme hakkının doğduğu, mahkemenin bu kararının sonucu değiştirmeyeceği, davacı tarafın sözleşmenin 29.09.2010 tarihinde sona ermesine ilişkin tespitin yerinde olmadığına ilişkin itirazı ise kabul edilemeyeceği, alt kiracının kiracılık ilişkisinin her halükarda asıl kiracının sözleşmesinin feshine kadar devam edebileceği, davacı şirketin uğradığı kazanç kaybının ise davacı şirketin ticari defterleri incelenerek günlük kazanç kaybının belirlenmesi ile tespit edilebileceği, TL/LT kar oranının yapılacak inceleme ile belirleneceğini bildirmiştir.
Bu rapor üzerine asıl ve ek raporlar üzerinden davacının kazanç kaybının hesaplanması için TL/LT kar oranının belirlenmesi için İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesine (2017/57 Talimat) talimat yazılarak Bilirkişiler …, … Ve …’den alınan 29.11.2017 tarihli ek raporda; tarafların taleplerinin ve itirazlarının incelendiği, kendilerine ibraz edilen belgeler yeterli olmadığından değerlendirme yapamadıkları belirlenmiştir.
Mahkememizce bilirkişi raporunda gerekli tespitler yapılmadığı ve yeniden inceleme yapılması gerektiği belirlenmekle akaryakıt uzmanı bilirkişide eklenerek İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesine (2018/65 Talimat) alınan 22.02.2019 tarihli ek raporda; davacı şirketin uğrayacağı zararın 21.04.2010-18.09.2010 tarihleri arasında 237.266,76 TL 18.09.2010 – 16.02.2010 tarihleri arasında 238.880,82 TL olduğu, bu hesaplama yapılırken dağıtıcı firmanın karlılığının belirtilmesinde dağıtım gider ve masraflarını %30 olarak net karlılığının tespit edildiği belirtilmiştir.
Bu rapora karşı davacı vekili 05.03.2018 tarihli beyan dilekçesinde; bilirkişilerin kendilerinden gerekli belgeleri istemediklerini, yapılacak inceleme ile müvekkiline ait defter ve kayıtların incelenmesi ile kar yoksunluğunun belirlenebileceğini belirtmiştir.
Bu rapora karşı davacı vekili 18.03.2019 tarihli dilekçesinde; kar kaybının doğru hesaplandığını beyan etmiştir.
Mahkememizce bu bilirkişi raporu kabul edilmiştir.
Dosyada toplanan deliller ve yapılan bilirkişi incelemelerine göre; Taraflar arasında yapılan sözleşme kapsamında dava konusu taşınmazın 04.06.1991 tarih 5129 sayılı … meclis kararına dayalı olarak kurulan bir kira akdi ile … nin kiracı … AŞ tarafından bu taşınmazın 3. kişilere devredilememesi ve 10 yıl olarak süresiyle kiralandığı (asıl kira sözleşmesi) bu kira sözleşmesinde şartlara rağmen … AŞ tarafından akaryakıt istasyonu işletme hakkının 3. kişilere devredildiği, taşınmaz üzerinde 26.04.1995 tarihli 1923 yevmiye numaralı … ile … arasında kira sözleşmesine ilişkin 16 yıl süreli şerh verildiği, belediyenin … AŞ ile arasındaki kira sözleşmesinin 13.10.2010 tarihinde fesih edildiği, … lehine verilen şerhin süresinin … ile … AŞ arasında 16 yıl süreli sözleşmesinin sonu olan 25.04.2010 tarihi itibariyle sona erdiği, belediye ile … Petrol Ltd. Şti. arasında herhangi bir kira sözleşmesi, bayilik sözleşmesi, hissedarlık ilişkisi bulunmadığı, … AŞ ile belediye arasında yapılmış olan yazılı kira sözleşmesinin bulunmayıp 04.06.1995 tarihli 5129 sayılı meclis kararına dayalı olarak kira akdinin kurulduğu, 27.09.2010 tarihli 6112 sayılı başkanlık onayı ile fesih edildiği, 13.10.2010 tarihinde …’a devredildiği belirlenmiştir.
Taraflar arasında İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/229 Esas 2012/17 Karar sayılı kararla görülen davada davalı … Ltd. Şti. nin sözleşmeye aykırı davranmasıyla fuzuli şagil durumuna düştüğü ve taşınmaza yaptığı müdahaleye son vermesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne kabul verildiği, … nin sözleşmeye istinaden kiralanan yeri … a iade etmesi gerekeceğinden taşınmazda … Ltd. Şti. nin faaliyetine devam etmesi halinde bu şirketin fuzuli şagil olacağından taşınmaza müdahalesine son vermesi gerektiği, belirlenerek meni müdahaleye karar verildiği ve bu kararın Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiği, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/643 Esas 2014/650 Karar sayılı kararla davacı … Ltd. Şti. nin davalı … ye karşı açtığı muarazanın giderilmesi ve davalının bu taşınmazda tasarruf hakkının kalmadığının tespiti davasının yargılanmasıyla davacı … Ltd. Şti. nin davasının kabulüne davalı … nin … ile olan sözleşmesinin 26.04.2011 tarihi itibariyle sona erdiğinin tespit edildiği, bu kararlara göre İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/229 Esas 2012/17 Karar sayılı kararla davalı … Ltd. Şti. nin fuzuli şagil durumunda olduğu ve … nin sözleşmeyi haklı sebeple feshettiği kabul edilerek bu hükmün kesinleştiği tespit edilmekle davacı … nin sözleşmeyi feshinin haklı sebebe dayandığının kabul edilmesi gerektiği, sözleşmeyi fesih eden tarafın müspet zarar niteliğindeki kazanç kaybını talep edemeyeceği, menfi zararları talep edebileceği, ilkesinin aksinin sözleşmeyle kararlaştırabileceği, taraflar arasındaki sözleşmenin 14. maddesinde 3. fıkrasında buna ilişkin hüküm bulunduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin 14. maddesinde 3. fıkrasında kazanç kaybını talep edebileceğinin belirlendiği, davalı tarafın cevaplarında yer alan davacı şirketin dava konusu mecurdaki kiracılık hakkının en geç 18.09.2010 tarihinde sona erdiği iddiasının Rekabet Kurulu Kararlarına göre davacı şirketin mecurdaki kiracılık hakkının en geç 18.09.2010 tarihinde sona erdiği iddiasının yerinde olmadığı, Rekabet Kurulu tarafından verilen 2011-1-80 sayılı ve 04.05.2011 tarihli kararında ve 2002/2 sayılı Dikey Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyet Tebliği m. 5-a ya göre rekabet etmeme yükümlülüğünün tesisin alıcı tarafından kullanıldığı süreye bağlanabileceği belirtildiğinden dikey anlaşmaların 5 yıllık süreden fazla süre ile kararlaştırılmasına ilişkin imkan tanındığından dava konusu olayda sağlayıcı konumundaki … A.Ş.’nin kiralanan yerdeki tasarrufunun … Ltd. Şti. ile bağlantısı olmayan … dan elde ettiği şahsi hakka dayanması nedeniyle 5 yılı aşacak sürede istasyon işleticiliğine dair sözleşmenin uygulanabileceği, buna göre davacı şirketin kiracılık hakkının 18.09.2010 tarihinde sona ermediğinin tespit edildiği, davaya konu taşınmazın … tarafından … ile yapılan bu kira sözleşmesinin 29.09.2010 tarihinde feshedilmesiyle asıl kiracı olan … ile alt kiracı olan … arasındaki kira sözleşmesinin sona erdiğinin kabul edilmesi gerektiği, buna göre 29.09.2010 tarihinin … Ortaklığı İşleticilik Anlaşmasını 29.09.2010 tarihinde sona ermiş olarak kabul edilmesi gerektiği, taraflar arasındaki kira sözleşmesinin haklı olarak 21.04.2010 tarihinde fesih edilmesiyle her halde sona ermesi gerekecek tarih olan 29.09.2010 tarihleri arasında davacı şirketin uğradığı kazanç kaybının gerek asıl ve gerekse ek raporlarla belirlendiği üzere ve en son alınan 22.02.2019 tarihli bilirkişi …, … ve … ın ek raporunda yer alan 21.04.2010 – 29.09.2010 tarihleri arasında ki 161 günlük sürenin hesaplanması ile geçmiş 6 yılın ortalama satış tutarı olan 11.232.173,34 TL ve bu sürede satılan miktar olan 4.911.762,08 lt. ile 564 güne tekabül eden tahmini litre satışının 2.166.558,07 lt. olduğu, … karının ( TL/ lt) 0,1690 olarak belirlendiği, buna göre toplam 161 günlük süre içerisinde kar kaybının (2.166.558,07 lt. x 0,1690 = ) 366.148,31 TL olarak belirlendiği, bu kar kaybının %30 masraf olarak mahsup edilmesiyle (109.844,49 TL) davacının zararının 256.303,82 TL olduğu, böylece takibin bu miktar üzerinden devamına fazlaya ilişkin talebin reddi..” gerekçesi ile davanın KISMEN KABULÜ ile; Davacının, Davalı … aleyhine İzmir 13. İcra Müdürlüğü’nün 2012/5218 Esas sayılı dosyasıyla yapmış olduğu takibe itirazın kısmen iptaliyle 256.303,82.TL asıl alacağı, takip tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle devamına, Fazlaya ilişkin talebin ve işlemiş faiz talebinin reddine, Alacak likit olup itiraz haksız olmakla %40 icra inkar tazminatı tutarı olan 102.521,53.TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İSTİNAF NEDENLERİ:

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı … Tic. Ltd. Şti. nin taraflar arasında akdedilen Bayilik Anlaşmasının hükümlerini ihlal ettiği ve müvekkilin taşınmazdaki kiracılık hak ve yetkisinin dayanağı olan kira sözleşmesinin davalının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle fesih edildiğinin Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiş iki ayrı Mahkeme kararı ile sabit olduğunu, istasyonu kiraya veren …’ın, mecurun “… amblemi ile çalıştırılması” amacı ile … A.Ş. ye kiraya verildiğini ancak istasyonun … amblemi ile çalıştırılmadığını ve başka bir marka ile satış yapıldığından bahisle kiracı müvekkili … A.Ş. aleyhine İzmir 1.Sulh Hukuk Mahkemesi 2012/146 E. sayılı dava dosyasında akdin feshi ile mecurun tahliyesi davası açıldığını ve müvekkili … A.Ş.’nin, bayisi … Tic. Ltd.Şti.’nin sözleşmeye aykırı davranışlarına dava açmış olmasına rağmen engel olamadığı açıklanarak bu durumun kira sözleşme hükmünün ihlali kabul edilerek kira sözleşmenin feshine karar verilmiş olup müvekkili şirketin mecurdan tahliyesi talebinin ise reddedildiğini ve verilen kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, davalı … Tic. Ltd. Şti.nin taşınmazı teslim etmemesi ve haksız işgalci olarak taşınmazı kullanmaya devamı dolayısıyla sözleşme hükümlerine göre kazanç kaybını talep edebileceği dönemin 21.04.2010 fesih tarihinden sözleşmenin her halde sona ermesi gerekeceği tarih olan 29.09.2010 tarihleri arasındaki döneme ilişkin olabileceği yönündeki mahkeme tespitinin hukuka ve dosya münderecatına aykırı olduğunu, müvekkilinin tarafı olduğu kira sözleşmesinin 29.09.2010 tarihi itibariyle sona ermediğinin kesin delilleri kiraya veren … tarafından müvekkil … A.Ş. aleyhine keşide edilen İzmir 26.Noterliği 22.10.2010 tarihli 24001 yevmiye numaralı ihtarname ve İzmir 1.Sulh Hukuk Mahkemesi 2013/369E. 2013/479K. sayılı kesinleşmiş ilamı olduğunu, Kiraya veren … tarafından müvekkil … A.Ş. aleyhine keşide edilen İzmir 26.Noterliği 22.10.2010 tarihli 24001 yevmiye numaralı ihtarnamede müvekkil … A.Ş. nin tarafı olduğu kira sözleşmesinin 26.04.2011 tarihi itibariyle fesih edildiğini bu tarihte istasyonun teslim edilmesini ihtar ettiğini, keşide edilen bu ihtarname sonrası kiraya veren …’ın, müvekkili … A.Ş. aleyhine İzmir 1.Sulh Hukuk Mahkemesi dosyasında kira sözleşmesinin feshi ve tahliye konulu dava açtığını, kira sözleşmesi kendiliğinden fesih olmuş olsa idi bu yönde dava açılmasına gerek olmayacağının açık olduğunu, İzmir 1.Sulh Hukuk Mahkemesi 2013/369E. 2013/479K. sayılı 21.05.2013 tarihli ilamı ile kira sözleşmesinin feshine ve fakat tahliye talebinin reddine karar verildiğini, müvekkili şirketin taşınmazdan tahliye edileceği tarihe kadar olan dönem için taşınmazdan faydalanarak gelir elde edeceğinin sabit olduğunu, taraflar arasında akdedilen İşleticilik Anlaşmasının 14.maddesinde “… bu anlaşmanın herhangi bir hükmünün , İşletici tarafından ihlali halinde veya dilediği anda ve hiçbir sebep göstermeye mecbur olmaksızın ve keza süre sonunu beklemeksizin iş bu anlaşmayı feshetmek yetkisine haizdir. İşletici … nin bu hakkını peşinen kabul etmiştir. Anlaşmanın bu madde hükümleri uyarınca feshi halinde işletici zarar ziyan ve tazminat gibi herhangi bir hak ve talepte bulunamaz. İşletici … nin feshi ihbarında tayin edeceği süre içinde akaryakıt satış yeri ve müştemilatını tahliye ederek ve normal yıpranma hariç teslim aldığı gibi mükemmel şekilde … ye iade ve teslim ile mükelleftir. İşletici bu vecibesini yerine getirmez ,satış yerini terk etmeyerek fuzuli nitelik kazanacak işgaline devam ederse … bu konudaki diğer dava hakları saklı kalmak kaydıyla işleticinin bu gayrımenkuldeki fuzuli işgaline son verilerek çıkarılması için açılacak dava kesinleşinceye kadar satış yerinin bir yeddi adle tevdini talep etmek hakkını haizdir. İşletici … nin bu talep hakkını böyle bir talep vukuunda derhal satış yerini … tarafından tayin ve tespit edilecek bir yediadle teslimini kabul ve taahhüt etmiştir. İşletici bu madde hükmüne aykırı hareket edere ve satış yerini terk tahliye etmezse fesih tarihinden itibaren geç tahliye ettiği her gün için … ye ödeme gününde uygulanmakta olan Merkez Bankası Döviz Satış kuru üzerinden hesaplanacak USD …(Amerikan Doları) tutarında Türk Lirası ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. … nin ayrıca devam eden bu fuzuli işgal nedeni ile zarar ziyan ve kar mahrumiyetinden mütevellit tazminat hakları mahfuzdur”. denilerek davalı tarafın taşınmazı tahliye ederek müvekkiline teslim etmemesi halinde müvekkili şirketin zararını tazmin edeceğinin sözleşmede açık bir şekilde kabul edildiğini, yine 14.06.2006 tarihinde Damga Vergisi ödenip … A.Ş./… A.Ş./… LTD.ŞTİ arasında yapılan anlaşmada; “ Sözleşmenin … Mahallesi … pafta … ada,… parsel sayılı arsa üzerinde kurulu otogaz satış ve servis istasyonunda otogaz satışı yapılması için düzenlendiği, otogazın bayie … tarafından verileceği ,satış yerinde tesis edilecek otogaz satış ünitesinde kullanılmak üzere … ve/veya … tarafından bayie gerekli görülen malzeme ve teçhizatın verileceği,”“ Sözleşmenin süresinin 5 yıllık olduğu,”, ” İş bu anlaşmaya veya bayilik anlaşmasının herhangi bir nedenle sona ermesi veya herhangibi nedenle fesih edilmesi halinde … ve/veya … tarafından bayie iraten verilmiş olan tüm malzeme ve teçhizatın mutad kullanımdan kaynaklana yıpranmalar ile derhal kullanılır vaziyette … ve /veya …’a iade edileceği”, “ Bayi iş bu anlaşmanın herhangibir hükmünü kısmen veya tamamen ihlal ettiği veya borç ve taahhütlerini yerine getirmediği takdirde veya mubayaa edeceği otogaz bedellerini ödemediği takdirde … nin iş bu anlaşma ile bayilik anlaşmasını, … ise yalnızca iş bu anlaşmayı feshetme hakkını haiz olduğu…, “… ve … bayinin iş bu anlaşma hükümlerinden berhangi bir tanesini kısmen veya tamamen ihlal etmesi durumunda veya dilediği takdirde herhangi bir sebep göstermek zorunda olmaksızın iş bu anlaşmayı feshetme hakkını haiz oldukları” kabul edildiğini, kiraya veren …’ın, müvekkili … A.Ş. aleyhine kira sözleşmesinin feshi ve tahliye konulu İzmir 1.Sulh Hukuk Mahkemesi 2013/369E. 2013/479K. sayılı 21.05.2013 tarihli ilamı ile kira sözleşmesinin feshine ve fakat tahliye talebinin reddi kararı verildiği 21.05.2013 tarihine kadar en azından gelir ve kar elde etmeye devam edeceğinin açık olduğunu, dava dosyasında sunulu bulunan 26.05.2014 tarihli Bilirkişi Raporunda iddia ve taleplerinin haklılığı açıklanarak 21.04.2010 – 15.11.2011 döneminde müvekkili … A.Ş. nin kar kaybının 1.300.470,87TL. olduğunu ve 22.02.2019 tarihli Bilirkişi Heyeti Ek Raporunda ise aynı dönem için müvekkili … A.Ş. nin kar kaybının 910.329,61TL. olarak hesaplandığını, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken kısmen kabul kararıverilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere herhangi belgeye dayanmaksızın davacı beyanları esas alınarak neye göre belirlendiği anlaşılamayan birim miktarlar üzerinden hesaplama yapılmasının kabul edilemeyeceğini, iddialarını ispat yükümlüğü bulunan davacının kar kaybı iddiasına dayanak hiçbir kanıt sunmadığını, soyut iddialar dikkate alınarak hesaplama yapılarak hüküm kurulduğunu, alacak iddiasının likit olmadığı gözardı edilerek hüküm kurulan inkar tazminatı ve hiçbir temerrüd bulunmaksızın fahiş oran ve miktarlarla talep olunan faiz istekleri de nazara alındığında, icra takibinin iyiniyetli olmadığı gibi soyut kar iddiası ve dosya kapsamına uygun olmayan sözleşmeye aykırılık iddiaları ile ileri sürülen yasal dayanaktan yoksun ve ispat olunamayan davanın reddi gerektiğinin açıkça ortada olduğunu, yerel mahkemece dosyasında gerekçeli kararda gerekçelendirilmeden, alacağın likit olmaması, alacağın yargılama gerektirmesi ve aleyhte kabul anlamına gelmemekle yerel mahkemenin davayı kısmen kabul etmiş olmasına rağmen müvekkili şirketin %40 icra inkar tazminatına mahkum edilmesinin ayrıca davanın reddedilen bölümü yönünden müvekkili şirket lehine davacının tazminata mahkum edilmemesinin hukuk ve hakkaniyetle bağdaşmadığını, ayrıca taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklanan kar kaybı bulunup bulunmadığının bilimsel, yasal belge ve kayıtlar üzerinde yapılacak inceleme ile belirlenmesi gerektiğini davacının dava tarihi itibariyle taraf sıfatının bulunmadığını, kar kaybından sadece %30 masraf indirilmesinin de az olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, bayilik sözleşmesinin haklı feshine rağmen kiralanan taşınmazın tahliye edilmemesinden doğan kar kaybının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
”…İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
İii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K.; 25.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-894 E., 2020/942 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Eldeki davada, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgilidir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.2021 tarih ve 2017/(19)11-2742 Esas 2021/853 Karar sayılı kararı)
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre
“(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir.
Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi heyet ek raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, davacının teslimini kanıtlayabildiği organik tarım ürünlerinin bedelinin ödendiğinin davalı tarafından kesin delillerle ispatlanamamasına, yargılamada eksiklik bulunmamasına, sözleşmeyi fesih eden tarafın müspet zarar niteliğindeki kazanç kaybını talep edemeyeceği, menfi zararları talep edebileceği ilkesinin aksinin sözleşmeyle kararlaştırabileceğine, taraflar arasındaki sözleşmenin 14. maddesinde 3. fıkrası gereğince davacı şirketin kazanç kaybı talebinde bulunabileceğine, taraflar arasındaki kira sözleşmesinin 21.04.2010 tarihinde feshedilmesi ile davaya konu taşınmazın … tarafından … ile yapılan bu kira sözleşmesinin 29.09.2010 tarihinde feshedilmesiyle asıl kiracı olan … ile alt kiracı olan … arasındaki kira sözleşmesinin de sona ermesine ve buna göre davacı şirketin davalı şirketten 21.04.2010 – 29.09.2010 tarihleri arasında kazanç kaybını isteyebileceğine, yargılamada eksiklik bulunmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacı vekili ile davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/10/2019 tarih ve 2012/132 Esas 2019/976 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekili ile davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 269,85.TL maktu karar harcından peşin olarak alınan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 225,45.TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 17.508,11.TL nispi karar harcından peşin olarak alınan 4.332,60.TL harcın mahsubu ile bakiye 13.175,51.TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf başvurusu sırasında davacı ve davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadan karar verildiğinden taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kararın kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
7-Kararın Dairemizce taraf vekillerine tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere 09/11/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.