Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/270 E. 2023/1830 K. 24.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/270
KARAR NO : 2023/1830
KARAR TARİHİ : 24/10/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/11/2019
NUMARASI : 2019/17 Esas 2019/688 Karar
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
BAM KARAR TARİHİ : 24/10/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 25/10/2023

Davacı vekili ve davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı-borçlunun önceden işletmekte olduğu moda evinde kullanmak üzere 2008 yılı başı ve 2010 yılı sonuna kadar müvekkilinden kumaş aldığını, bu malların faturalandırıldığını ve borçluya gönderildiğini, davalının faturaların içeriğine herhangi bir itirazının bulunmadığını, fatura içeriği malların sevk irsaliyelerinden de görüleceği üzere kendisi, eşi … ve arasıra da diğer çalışanları tarafından teslim alındığını, ancak davalının mal bedellerinin bir kısmını ödemediğini, bakiye mal bedeline ilişkin bu alacağın tahsili için Karşıyaka 3. İcra Müdürlüğü’nün 2015/9 E.sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının haksız ve yersiz itirazı üzerine takibin durdurulduğunu bildirerek, sözü edilen icra takibine vaki itirazın iptali ile takibin devamına, %20 icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; alacak tarihi 03/11/2015 olarak belirtilmiş ise de sunulan fatura ve sevk irsaliyelerinin en son 2009 yılına ait olduklarını, kendisinin 04/04/2000 tarihinde başlayan ticari faaliyetinin 10/03/2009 tarihinde terkettiğini, 5 yıllık zamanaşımı süresinin sona erdiğini; öte yandan ticari faaliyetini sürdürdüğü dönemde eşi …’ın, 2005 yılında …, 2008 yıllarında … ve … isimli personel dışında iş yerinde çalışan başka bir kimse olmadığını, bu itibarla sunulan sevk irsaliyelerinde başka isim altındaki mal teslimatlarını kabul etmediğini 2009 yılında işi terkettiği tarihe kadar davacı taraf ile yaptığı mal alışverişi sebebiyle tüm mal bedellerini nakit ve çek ile ödediğini, işlemiş faiz talebinin yersiz olduğunu bildirerek davanın reddine, %20 kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmesini savunmuştur.
MAHKEMECE: “..Dava, satım sözleşmesinden doğan bakiye semenin tahsili konusundaki icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Toplanan deliller doğrultusunda mahkememizce 21.09.2017 gün 2015/464 E. – 2017/494 K.ile “…Davanın KISMEN KABULÜNE,
Davalının Karşıyaka 3. İcra Müdürlüğünün 2015/9 E.sayılı dosyası ile yapılan takibin 41.465,07 TL’lik kısmına yönelik haksız itirazının İPTALİNE,
Takibin bu miktar üzerinden ve takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülerek DEVAMINA,
Fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
İİK’nun 67/2 maddesi gereğince, % 20 icra-inkar tazminatı 8.293,01 TL’nin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine,
Davalının kötü niyet tazminatı isteminin REDDİNE…” karar verildiği,
Taraf vekillerinin istinaf isteği üzerine İzmir BAM 17. Hukuk Dairesinin 20.11.2018 gün 2017/2009 E. – 2018/1605 K.ile “…davalı tarafın ticari defterlerini ibraz etmediği için davalının tacir sıfatını haiz olup olmadığı, bina göre istinaf denetlemesine imkan kılar şekilde mahkememizin görevli olup olmadığı hususlarının araştırılması gerektiği…” düşüncesiyle mahkememiz kararı kaldırılmıştır.
İstinaf kararı sonrasında dosya yeniden esasa kaydedilmiş ve davalının bağlı olduğu vergi dairesinden vergi kayıtları, ticaret sicil müdürlüğü ve esnaf odasından yazılar ve kayıtlar celbedilmiş, önceki bilirkişi kurulundan 09.09.2019 havale tarihli ek rapor alınmıştır. Ek raporda, davalının İzmir Tuafiye Manifatura ve Benzerleri Esnaf Odasında kayıtlı olduğu, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2003 yılında başlayıp 2010 yılının Nisan ayına kadar sürdüğü, davacı tarafından davalıya 02.02.2010 tarihli fatura düzenlendiği, bundan sonra davalı tarafından 30.04.2010 tarihinde davacıya ödeme yapıldığı, taraflar arasındaki ticari ilişkinin çoğunlukla 2010 yılı öncesindeki mal alışverişine dayandığı açıklanmıştır.
Tüm dosya içeriği ve delillerin, özellikle tanık anlatımları, davacıya ait ticari defter ve kayıtlar, davalıya ait vergi kayıtları, bilirkişiler kök rapor ve ek raporlarının değerlendirilmesi sonucunda:
I – Bakanlar Kurulunun 2007/12362 sayılı kararına göre davalı …’ın: 2007-2008-2009 yıllarında VUK 177/1.bendine göre yıllık açıklanan hadlerin (sırasıyla Bakanlar Kurulu kararına göre: 2007 yılı için alış tutarı 50.000,00 TL, satış tutarı 70.000,00 TL iken davalının alış tutarının 160.677,00 TL, satış tutarının 201.811,00 TL olduğu; 2008 yılı için alış tutarı 53.500,00 TL, satış tutarı 75.000,00 TL iken davalının alış tutarının 294.581,00 TL, satış tutarının 338.769,00 TL olduğu; 2009 yılı için alış tutarı 59.500,00 TL, satış tutarı 84.000,00 TL iken davalının alış tutarının 130.480,00 TL, satış tutarının 172.339,00 TL olduğu) %50’sini aşarak tacir şartlarını taşıdığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar 2010, 2011, 2012 yıllarında VUK 177/1.bendine göre yıllık açıklanan hadlerin %50’sini aşmadığı ve esnaf şartlarını taşıdığı açık ise de, dava tarihi 2015 yılından önce davalının 18.02.2012 tarihi itibariyle faaliyetine son verdiği, ayrıca davanın tarafları arasındaki ticari ilişkinin 2007 yılından öncesinden itibaren başladığı ve mal satımının ve tesliminin esas itibariyle 2009 yılı sonuna kadar devam ettiği, 2010 yılı içerisinde taraflar arasında bir iki işlem gerçekleştiği, taraflar arasındaki ticari ilişkinin çoğunlukla 2010 yılı öncesindeki mal alışverişine dayandığı, bu olgular ışığında davalının tacir olup olmadığının tespitinin dava tarihi itibariyle değil, 2010 yılı öncesindeki verilere göre yapılması gerektiği, esasen işin mahiyeti ve kapsamı ile tarafların durumları ve hakkaniyet ilkesinin böyle bir tespiti zorunlu kıldığı, bu durumda ticari ilişkinin devam ettiği süreç göz önünde tutulduğunda iki tarafın tacir sıfatıyla hareket ettiği ve bu ilişkinin ticari işletmeyle ilgili olduğu, işbu davanın TTK.’nun 4.maddesi anlamında her iki tarafın ticari işletmesinden doğan nisbi ticari dava niteliğinde olduğu ve böylece davaya bakma görevinin mahkememize ait olduğu anlaşılmıştır.
II – Taraflar arasındaki ticari ilişkinin niteliğinin cari hesap sözleşmesi şeklinde değil, olağan bir satım sözleşmesi olduğu ve satım sözleşmesi için TBK.’nun 146.maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin -taraflar arasındaki son işlem tarihi 03.11.2010’dan icra takip tarihi 02.12.2014’e kadar olan dönemde- dolmadığı anlaşıldığından, davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı def’i yerinde görülmemiştir.
III – Davacı-satıcı ile davalı-alıcı arasında kumaş satımı konusunda 2007 yılından öncesinde ticari ilişkinin kurulduğu ve 2010 yılına kadar devam ettiği belirgindir. Ne var ki, davacı taraf 2006 yılına ilişkin ticari defter belge ve kayıtlarını hukuki neden bulunmaksızın ibraz edemediği, dolayısıyla ticari delil sistemi içerisinde bu yıla ilişkin bilirkişi kurulu raporunda belirtilen 2006 yılından devreden 26.855,76 TL alacağa ilişkin mal teslimini ve alacağın varlığını ispatlayamadığı aşikârdır. Nitekim, mahkememizce hatırlatılmasına rağmen davacı vekili tarafından yemin deliline başvurulmayacağı bildirilmiştir. Buna karşılık, 2007 – 2008 – 2009 ve 2010 yıllarında gerçekleştirilen mal ve para mübadelesi sonucunda icra takip tarihi itibari ile davacının davalıdan 41.465,07 TL (=68.320,83 TL 2010 yılı sonu bakiye – 26.855,76 TL 2006 yılından devreden tutar) alacağının bulunduğu, bu tutara tekabül eden ürünler ile davalı ödemelerine tekabül eden tüm ürünlerin davacı tarafından davalıya satılıp teslim edildiği kanaatine varılmıştır.
İcra takip tarihinden önce davalının TBK.’nun 117.madde hükmü çerçevesinde ihtarname gönderilmesi ve sair şekilde temerrüde düşürülmediği, mütemerrit olmayan borçludan işlemiş faiz istenemeyeceği anlaşıldığından, davacı tarafın işlemiş faize ilişkin talebi hukuki dayanaktan yoksun bulunmuştur.
Bu açıklamalar ışığında, alacağın likit oluşu, reddedilen bölüm yönünden davacının davalı hakkında kötüniyetli olarak icra takibi yaptığının ispatlanamadığı hususları da dikkate alınarak aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. ” gerekçesi ile;
“Davanın KISMEN KABULÜNE,
Davalının Karşıyaka 3. İcra Müdürlüğünün 2015/9 E.sayılı dosyası ile yapılan takibin 41.465,07 TL’lik kısmına yönelik haksız itirazının İPTALİNE,
Takibin bu miktar üzerinden ve takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülerek DEVAMINA,
Fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
İİK’nun 67/2 maddesi gereğince, % 20 icra-inkar tazminatı 8.293,01 TL’nin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine,
Davalının kötü niyet tazminatı isteminin REDDİNE, ” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURU SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkeme tarafından verilen kararın gerekçe kısmının III numaralı bölümünde; “Davacı-satıcı ile davalı-alıcı arasında kumaş satımı konusunda 2007 yılından öncesinde ticari ilişkinin kurulduğu ve 2010 yılına kadar devam ettiği belirgindir. Ne var ki davacı taraf 2006 yılına ilişkin ticari defter belge ve kayıtlarını hukuki neden bulunmaksızın ibraz edemediği, dolayısıyla ticari delil sistemi içerisinde bu yıla ilişkin bilirkişi kurulu raporunda belirtilen 2006 yılından devreden 26.855,76 TL alacağa ilişkin mal teslimini ve alacağın varlığını ispatlayamadığı aşikardır.” şeklinde karar verildiğini, mahkeme kararındaki bu çelişkili gerekçeyi kabul etmenin mümkün olmadığını, yerel mahkeme tarafından 2006 yılına ait belge ve kayıtlar sunulmadığı belirtilse de; bilirkişinin 18.05.2016 tarihli ek raporunda 2006 yılından devreden bakiyeye ilişkin bilgi ve belgeleri istediğini, 23.06.2016 tarihli ek rapora beyan dilekçesi ekinde; 2003-2004-2005-2006 yıllarına ait faturalar sunulduğunu, 18.08.2016 tarihli ek raporda da “…23.06.2016 tarihli dilekçesi ekinde sunulan ve 2003 yılından itibaren düzenlendiği anlaşılan çok sayıda fatura ibraz etmiştir. Bu faturaların toplamı 2006 yılından davacı lehine devir olan 26.855,76 TL den çok fazladır…” şeklinde görüş bildirildiğini, aynı zamanda 08.05.2017 tarihli bilirkişi kurulu raporunda da;” davalının çalışma yaptığı dönem içerisinde (2003 yılından itibaren) kullandığı kumaş tipleri ve özelliklerinin benzerlik gösterdiğini, bu sebeple davalının çeşitli irsaliyelerde belirtilen kumaşlar ile irsaliyeleri olmayan (ancak sunulan 2003-2004-2005-2006 tarihli faturalarda irsaliye numaraları olan) faturalarda belirtilen kumaşların da kendisinin devamlı olarak kullandığı kumaşların cinsinde ve özelliğinde olması nedeniyle bu kumaşları almış-kullanmış olabileceği kanaatine varıldığını, yani bilirkişilerin 2006 yılından kalma bakiyeyi de kabul etmiş ve buna göre görüş bildirdiklerini, ayrıca yerel mahkeme kararının III nolu bendinde; “İcra takip tarihinden önce davalının TBK.’nun 117.madde hükmü çerçevesinde ihtarname gönderilmesi ve sair şekilde temerrüde düşürülmediği, mütemerrit olmayan borçludan işlemiş faiz istenemeyeceği anlaşıldığından, davacı tarafın işlemiş faize ilişkin talebi hukuki dayanaktan yoksun bulunmuştur. ” şeklinde karar verildiğini, ancak TTK md. 1530 4/A bendinde açıkça belirtildiği üzere; “…borçlu aşağıdaki sürelerin sonunda ihtara gerek kalmaksızın mütemerrit sayılır ve alacaklı faize hak kazanır: a) Faturanın veya eş değer ödeme talebinin borçlu tarafından alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda…” Mal ve hizmet tedarikinde para borcunun ödenmesine ilişkin olarak; sözleşmede ödeme günü veya süresi kararlaştırılmamışsa TTK md 1530/4 uyarınca borçlu fatura veya eşdeğer ödeme talebini almasından 30 gün sonra temerrüde düştüğünü, dava dosyasında bulunan ve davalı tarafa sunulan faturalara ilişkin sevk irsaliyeleri ile faturaların davalıya ulaştırıldığında ve yasada belirtilen 30 günün sonunda davalı yanın mütemerrit olduğu noktasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmazken; mahkemece bu hususta hesaplama yaptırılmadan işlemiş faiz kaleminin istenemeyeceğine karar verildiğini, yasa maddesinin açık olup davalıya ulaştırılan faturalar için fatura tarihinden itibaren 30 günlük sürenin dolmasının ardından faiz hesaplamasının yaptırılması gerektiğini, dosyadaki tüm faturalar için işlemiş faiz hesaplaması yapılmayacak olması halinde ise sevk irsaliyeleri bulunan faturalar yönünden faiz hesaplamasına gidilmesi gerekirken eksik inceleme ve değerlendirme ile işlemiş faiz isteminin reddine karar verildiğini, tüm bu açıklamalar ve değerlendirmeler ışığında yerel mahkemenin gerekçeli kararında açık çelişkiler ve eksiklikler bulunduğunu, dosyada alınan 08.05.2017 tarihli bilirkişi heyeti raporu mahkeme kararında değerlendirmeye alınmadığını bu sebeple eksik gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, bu nedenlerle usul ve yasaya aykırı Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/17 E. ve 2019/688 K. sayılı kararının itirazlarımız doğrultusunda kaldırılmasına, işlemiş faiz talebinin TTK m. 1530 gereği kabulü ile davanın kabulüne karar verilmesini istinaf başvuru sebebi olarak ileri sürmüştür.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının tacir sıfatı bulunmadığından asliye ticaret mahkemelerinin yetkili ve görevli olduğunu, davalı asilin cevap dilekçesi ile süresinde ileri sürmüş olduğu zamanaşımı def’inin yerel mahkemece usul ve yasaya aykırı bir şekilde reddedildiğini, davacı yanca talep olmaması ve ileri sürülmemesine rağmen usul ve yasaya aykırı olarak talep dışında başka bir karar verildiğini, bu hükmün usul, yasa ve içtihatlara aykırı olduğunu, davalının tüm itiraz ve beyanlarına rağmen davacı tarafından dosyaya ibraz edilen faturaların kim tarafından teslim alındığı hususlarının irdelenmediğini, yerel mahkeme kararının hüküm kısmının 1. maddesi 5. paragrafında davalı aleyhine %20 icra-inkar tazminatına hükmedildiğini, buna karşılık hüküm kısmının 1. maddesi 6. paragrafında davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verildiğini, açıklanan nedenlerle öncelikle tehiri icra taleplerinin kabul edilerek istinaf incelemesi sonuçlanıncaya kadar geri bırakılmasına, istinaf taleplerinin kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini istinaf sebebi olarak ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; İİK 67. maddesi gereğince faturaya dayalı alacağın tahsili için davacı tarafça davalı hakkında başlatılan icra takibine vaki davalının itirazının iptali istemine ilişkindir.
HMK’nun 355. maddesi gereğince istinaf incelemesi istinafa başvuran vekilinin dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlarda res’en gözetilerek yapılmıştır.
Davacı vekili, taraflar arasındaki ticari ilişki sırasında davalının davacıdan kumaş satın aldığı, davacı tarafça davalıya satılıp teslim edilen malların faturalandırıldığı ve davalı borçluya gönderildiği, ancak düzenlenen faturalardan bir kısmının bedelinin davalı tarafça ödenmediğinden davalı hakkında Karşıyaka 3. İcra Müdürlüğü’nün 2015/9 Esas sayılı dosyasıyla icra takibi başlatıldığından bahisle davalının icra takibine vaki haksız itirazının iptali ile %20 den aşağı olmamak kaydıyla davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı asil sunmuş olduğu cevap dilekçesiyle; öncelikle işbu davanın 5 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığı, davacı tarafça iddia edildiği şekilde davacıya hiçbir borcunun bulunmadığı, ticari faaliyetlerine 04/04/2000 tarihinde başlayıp 10/03/2009 tarihinde son verdiği, bu zaman diliminde eşi olan …, 2005 yılında …, 2008 yılında … ve … isimli personel dışında iş yerinde çalışan başka bir personelinin bulunmadı, bu nedenle ismini bildirdiği kişiler dışında sevk irsaliyelerinde başka isim altındaki mal teslimlerini kabul etmediği, 2009 yılı işi terk ettiği tarihe kadar ki dönemde davacı taraf ile yapılan mal alışverişi sebebiyle ödenmesi gereken meblağların bazen nakit bazen de kendisine ait veya müşterilerden aldığı çeklerle ödendiği, adres değişikliği nedeni ile o döneme ait ticari defter ve kayıtlarına uluşmasının şu an için mümkün olmadığından bahisle açılan davanın reddine, %20 kötüniyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “Davanın kısmen kabulüne, Davalının Karşıyaka 3. İcra Müdürlüğü’nün 2015/9 E.sayılı dosyası ile yapılan takibin 41.465,07 TL’lik kısmına yönelik haksız itirazının iptaline, takibin bu miktar üzerinden ve takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülerek devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, İİK’nun 67/2 maddesi gereğince, % 20 icra-inkar tazminatı 8.293,01 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalının kötü niyet tazminatı isteminin reddine” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İlk Derece Mahkemesince verilen işbu karar davacı ve davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Davaya konu Karşıyaka 3. İcra Müdürlüğü’nün 2015/9 Esas sayılı icra takip dosyasının incelenmesinden; davacı tarafça ilk olarak İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2014/15933 Esas sayılı icra takip dosyası üzerinden davacı alacaklı tarafından davalı borçlu aleyhinde 02/12/2014 tarihinde “03/11/2010 tarih ve 68.320,83 TL bir adet cari hesap” dayanak gösterilmek kaydıyla 68.320,83 TL asıl alacak, 25.100,89 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 93.421,72 TL üzerinden ilamsız icra takibinin başlatıldığı, davalı borçlunun süresi içerisinde sunmuş olduğu itiraz dilekçesindeki yetki itirazının alacaklı vekili tarafından kabul edilmesi üzerine dosyanın Karşıyaka 3. İcra Müdürlüğü’nün 2015/9 Esas sayısına kaydedildiği ve bu dosya üzerinden davalı borçluya çıkartılan 06/01/2015 tarihli ödeme emrinin tebliği üzerine süresi içerisinde icra takip dosyasına sunulan itiraz dilekçesi kapsamında takibin durduğu anlaşılmıştır.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sırasında, tarafların iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi açısından, mali müşavir bilirkişi marifetiyle bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup Mali Müşavir … tarafından düzenlenen 27/01/2016 tarihli bilirkişi raporunda; taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2008 yılı öncesinden başladığı, incelenen davacı şirket ticari defterlerine göre 2007 yılında davacı lehine devir olunan borç bakiyesinin 48.511,73 TL olduğu ve 2007 yılı ve öncesine ait ticari defterler ibraz edilmediği için devir bakiyesinin ayrıntılarının incelenemediği, bilirkişi raporunda davacı tarafça davalı adına 2008 yılında toplam 78.938,56 TL bedelli 39 adet fatura düzenlendiğinin belirtildiği ve rapor içeriğinde tablo halinde gösterildiği, 2008 yılında düzenlenen 39 adet faturadan toplam 5.753,58 TL bedelli 8 adet faturanın bağlı olduğu sevk irsaliyesinde teslim alınan kısımda isim ve imzanın bulunmadığının tespit edildiği ve tablo halinde raporda gösterildiği, yine 2008 yılında davalı tarafından davacıya 7 defa değişik tarihlerde ve tutarda çek, senet ve nakit olarak toplam 52.722,58 TL lik ödeme yapıldığı, ancak 2008 yılı öncesinden davalı tarafından verilen toplam 7.195,81 TL lik 2 adet çek ve 1 adet senedin vadesinde ödenmediği, bu senet ve çeklerin haricen davalı tarafından ödendiğine dair herhangi bir belgenin ibraz edilmediği, bu nedenle evvelden davalı lehine toplam borcundan düşülen bu senet ve çek bedellerinin davalı aleyhine borcuna ilavesinin gerektiği, yine 2009 yılında davacı tarafça davalı adına toplam 26.403,30 TL bedelli 12 adet faturanın düzenlendiği ve raporda tablo halinde gösterildiği, işbu faturalardan toplam 15.583,10 TL bedelli 3 adet faturaya bağlı sevk irsaliyesinin teslim alınan kısımdaki isim ve imzanın boş olduğu, 2009 yılında davalı tarafça 10 defa değişik tarihlerde ve tutarda çek ve nakit olarak toplamda 48.058,00 TL ödeme yapıldığı, ancak davalı tarafından verilen toplam 22.609,90 TL 8 adet senedin vadesinde ödenmediği, senet bedellerinin davalı tarafından haricen ödendiğine dair herhangi bir belgeye rastlanılmadığı, davacı kayıtlarında evvelden davalı lehine alacak kaydı yapılan toplam borcundan düşülen bu senetlerin protesto olmasıyla bu defa davalı aleyhine borç kaydı yapılarak toplam borcuna ilave edildiği, yine 2010 yılında davacı tarafça davalıya 1 adet fatura düzenlendiği, bu faturaya bağlı sevk irsaliyesinin teslim alan kısmında isim ve imzanın bulunmadığı, yine davalı tarafça 30/04/2010 tarihinde davacıya 2.160,00 TL 1 adet senet verildiği, başkaca herhangi bir ödeme belgesine rastlanılmadığı, evvelden davalı tarafından davacıya verilen 10/11/2010 tarihli vade tarihli 1.450,00 TL bedelli senedin vadesinde ödenmediği, bu senedin protesto olduğu, davacı kayıtlarında davalı lehine alacak kaydı yapılarak toplam borcundan düşülen senet bedelin senedin protesto olmasıyla bu defa senet bedeli kadar davalı aleyhine borç kaydı yapılarak toplam borcuna ilave edildiği, tüm bu incelemeler neticesinde davacı kayıtlarına göre takip tarihi itibariyle davacının davalıdan kalan alacak toplamının 68.320,83 TL olarak gözükmekte ise de, 2008 yılı öncesinden davacı lehine devrolunan 48.511,73 TL alacak dayanaklarının ortaya konulmadığı, sonuç olarak taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2008 yılı öncesinden başladığı, davacı şirketin defter kayıtlarına göre 2007 yılından davacı lehine devir olunan borç bakiyesinin 48.511,73 TL olduğu, 2007 ve öncesine ait ticari defter kayıt ve belgeler ibraz edilmediği için devir bakiyesinin ayrıntılarının incelenemediği, davacı tarafın 2008 yılında düzenlediği 8 adet, 2009 yılında düzenlediği 3 adet ve 2010 yılında düzenlediği 1 adet fatura konusu emtianın ne şekilde davalıya teslim edildiği konusunda somut herhangi bir delil ibraz etmediği, Mahkemece 2007 yılından davacı lehine devir olunan 48.511,73TL bakiye borcun varlığının kabulü, 2008 yılında davacı tatafından düzenlenen 8 adet, 2009 yılında davacı tarafından düzenlenen 3 adet ve 2010 yılında davacı tarafından düzenlenen 1 adet fatura konusu emtianın davalıya teslim edildiği şeklinde bir sonuca varır ise, takip tarihi itibariyle davacının davalı şirketten kalan alacak bakiyesinin 68.320,83TL olacağı, aksi taktirde, takip tarihi itibariyle davatının davalıdan herhangi bir alacağının bulunmayacağı, tam tersine davalının 68.320,83 – (48.511,73+5.753,58+15.583,10 +168,70) = 1.696,28 TL fazla ödemesinin bulunacağı, Mahkeme birinci durumu kabul etmesi halinde bile, takip tarihinden önce davacının davalıyı temerrüde düşürdüğüne ilişkin) herhangi bir belge bulunmadığı, taraflar arasında faiz konusunda yazılı yapılmış bir sözleşmeye rastlanmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Yine İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sırasında, 11/02/2016 tarihli duruşmada raporda belirtilen 2007 yılından davacı lehine devrolunan 48.511,73 TL bakiye alacağın dayanağı faturalar, sevk irsaliyeleri vs.belgeler, deliller ile bu belgelerin işli olduğu davacıya ait yevmiye defterinin ilgili bölümleri ile açılış kapanış tasdikine ilişkin sayfaları ibraz etmek üzere 2 haftalık kesin süre verilmiş olup davacı vekili tarafından oluşturulan bu ara kararı kapsamında 26/02/2016 tarihli dilekçesi ekinde 2007 yılına ait yevmiye defterinin ilgili sayfaları ve davacı tarafça davalı adına düzenlenen bir kısım fatuların suretlerinin sunulmuş olduğu görülmüştür.
Mahkemece oluşturulan arar kararı kapsamında davacı tarafça 26/02/2016 tarihli dilekçe ekinde sunulan bu belgelerde değerlendirilmek suretiyle daha önce rapor düzenleyen bilirkişiden ek rapor alınmış olup, Mali Müşavir … tarafından düzenlenen 18/05/2016 tarihli ek raporda, davacı vekili tarafından 26/02/2016 havale tarihli dilekçe ekinde sunulan 2007 yılına ilişkin yevmiye defter sayfa fotokopileri ve 2007 yılında davalıya düzenlenen faturaların suretlerinin incelenmesi neticesinde, davacı tarafça davalıya 2007 yılında toplam 63.078,28 TL bedelli 26 adet fatura düzenlendiği, 2006 yılından davacı lehine devrolunan 26.855,76 TL borç bakiyesi ile birlikte davalı aleyhine oluşan borç bakiyesinin 89.934,04 TL olduğu, 2007 yılı kayıtlarına göre davalı tarafından davacıya çek ve senet olarak toplamda 55.460,34 TL ödeme yapıldığı, evvelden davacıya verilen toplam 14.038,03 TL lik 1 adet çek ve 4 adet senedin ödenmediği gerekçesiyle davacı kayıtlarında tekrar davalı aleyhine borç kaydı yapılarak işlendiği, karşılıksız çıkan çek ve protesto olan senetlerin davalıya iade edilip edilmediği konusunda bir belgenin ibraz edilmediği, 2006 yılında davalı aleyhine devir olunan borç bakiyesi, davacının 2007 yılında davalıya düzenlediği fatura bedelliri, davalının yaptığı ödemeler ve ödemediği gerekçesiyle davalı aleyhine borç kaydı yapılan çek ve senetlerle birlikte 2007 yılında devir olunan borç bakiyesinin (26.855,76 TL + 63.078,28 TL + 14.038,03 TL) – 55.460,34 TL ) = 48.511,73 TL olduğu sonuç ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sırasında bu kez 09/06/2016 tarihli duruşmada “Ek raporda belirtilen 2006 yılından davacı lehine devrolunan 26.855,76 TL bakiye alacağın ve şayet taraflar arasındaki ticari ilişki 2006 yılından öncesinde başlamışsa 2006 yılı da dahil olmak üzere tüm yıllara dair ticari ilişkinin dayanağı faturalar, sevk irsaliyeleri vs. belgeler, deliller ile bu belgelerin işli olduğu davacıya ait yevmiye defterinin ilgili bölümleri ile açılış kapanış tasdikine ilişkin sayfalarını ibraz etmek üzere 2 haftalık kesin süre verilmiş olup, bu arakararı kapsamında davacı vekilince sunulan 23/06/2016 tarihli dilekçede 2006 yılı ticari defter ve kayıtlarının TTK 82 maddesi gereğince saklama yükümlülüğü olan 10 yıllık sürenin geçmiş olması nedeni ile ibraz edilemediği belirtilerek dilekçe ekinde 2003-2004-2005 ve 2006 yıllarında davacı tarafça davalı taraf adına düzenlendiği belirtilen bir kısım faturaların sunulduğu görülmüştür.
Sunulan bu belgeler kapsamında daha önce rapor düzenleyen bilirkişiden ikinci kez ek rapor alınmış olup, düzenlenen 18/08/2016 tarihli raporda daha önceki raporlardaki kanaatin değişmediği bildirilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sırasında, tekstil mühendisi, mali müşavir ve hukukçu bilirkişiden oluşan 3 kişilik bilirkişi marifetiyle yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş olup, bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 08/05/2017 tarihli raporda, davalının, teslim alanın imzasının olmadığı belirtilerek itiraz ettiği çeşitli irsaliyelerde belirtilen kumaşlar ile irsaliyeleri olmayan ancak irsaliye numaraları olan faturalarda belirtilen kumaşların da kendisinin devamlı olarak kullandığı kumaşların cinsinden olması nedeniyle teslimi kabul edilmeyen kumaşları davalının alıp kullanmış olabileceği, davacının 2008-2009-2010 yılına ait yevmiye defterlerinin açılış onaylarının yasal süresinde yaptırıldığı, ancak 2008 yılına ait yevmiye defterinin yıl sonu kapanış tasdikinin yaptırılmadığı, böylece bu yıla ait defterin kesin delil vasfına sahip olmadığı, 2009 ve 2010 yılma ait yevmiye defterlerinin ise yıl sonu kapanış tasdikinin yasal süresi için yaptırıldığı ve kesin delil vasfi taşıdığı, taraflar arasındaki ticari ilişkiye ait dosyaya ibraz edilen faturaların ilk 2003 yılına ait olduğu ve sonraki yıllarda devam ettiği, davacı tarafından davalı adına düzenlenen son faturanın 02.02.2010 tarihli olduğu, davalının son yaptığı ödemenin ise 30.04.2010 tarihinde olduğu, davalının 10.03.2009 tarihinde vergi dairesi ile ilişiğini kestiği anlaşılmakla birlikte bu tarihlen sonra davacıya ödemeler yaptığı, yinç bu tarihten sonra davacının düzenlediği bir kısım faturaların irsaliyesinde malların teslim alındığının görülmesi nedeniyle davalının 10.03.2009 tarihinden sonra da faaliyetini gayri resmi olarak sürdürmüş olduğu, davacının takip tarihi 02.12.2014 itibariyle davalıdan 68.320.,83 TL alacaklı olduğu, dosya ve eklerinde davacının davalıya bir ihtarname göndermediği anlaşılmakta olup, davalının temerrüde düşürülmediği görüşü ile işlemiş faiz hesaplaması yapılmadığı, olayda taraflar arasında cari hesap sözleşmesi bulunmadığı, sadece, muhasebecilik uygulamasında kullanıları cari hesap yöntemine tabi bir alım-satım ilişkisinin bulunduğu, taraflar arasındaki bu ilişkide geçerli olan zamanaşımının olağan ve genel zamanaşımı olan TBK 146. maddesindeki 10 yıl olduğu, davada henüz zamanaşımı süresinin dolmamış olduğu, davayı ispat bakımından davacının cari defterlerini delil olarak kullanamayacağı, HMK. M. 222/V uyarınca, davacı delilleri arasında davalının ticari defter kayıtlarını belirttiğini, ancak bunu kabul edeceğini belirten bir ibare kullanmadığı, bu sebeple sadece davalının ibrazdan kaçınmasının, ispatın kabulü için yeterli olmadığı, kaldı ki davacının ticari defterlerinden 2008 yılı defterlerinin kapanış tasdikinin yaptırılmadığı ve böylece defterin usulüne uygun tutulmadığını göstermesine göre, HMK. m. 222/11’ye ticari defterlerin davacı lehine delil olarak kabul edilemeyeceği, dava konusu fanıralardaki emtiaların davalıya teslim edilmiş sayılmasında, emtianın, daha önce teslim edilmiş malların cinsinden olduğu ve tanık anlatımı göz önünde tutulduğunda, itiraz gören fatura konusu malların davalı yanca teslim alınmış olduğunun kabul edilebileceği, bu konuda 2010 yılına kadar süregelen ilişkide, davalı tarafından birtakım ödemeler yapılıp da, mal ve fatura teslimlerine hiçbir itirazda bulunulmamış olması da bu kanaati güçlendirdiği, davalının defterlerini ibraz etmekten kaçınması sebebiyle, TTK. m. 21/11 çerçevesinde fatura teslimi hususunda herhangi bir değerlendirme yapılamıyor olmasının da davalı aleyhine ortaya konulan bu kanaatin kabulünde başka bir gerekçe olarak gösterilebileceği, davacının icra takip tarihi itibariyle bakiye alacak olan 68.320,83 TL’yi isteyebileceği sonuç ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Davalı vekili tarafından sunulan istinaf dilekçesindeki istinaf sebepleri arasında her ne kadar davalının tacir sıfatına haiz olmadığından bahisle işbu davada asliye ticaret mahkemelerinin görevli olmadığı belirtilerek görev İlk Derece Mahkemesince verilen kararın bu nedenle kaldırılması talep edilmiş ise de, mahkemesince yapılan yargılama sırasında davalının bağlı olduğu Çiğli Vergi Dairesi’ne yazılan yazıya verilen 27/03/2019 tarihli cevabi yazı eklerinin incelenmesinden, davalının 10/03/2009 tarihinde Konak Vergi Dairesi Müdürlüğünden nakil geldiği ve 17/02/2012 tarihinde faaliyetine son verildiği belirtilerek 2008-2012 yılı dönemine ait yıllık gelir vergisi beyannamelerinin ve davalının tarh dosyasında yer alan belgelerinin örnekleri gönderilmiş olup incelenmesinde, davalının 2008-2009 ve 2010 yıllarında bilanço esasına göre defter tuttuğu ve bu nedenle 1. sınıf tacir olduğu anlaşılmıştır. Bu kapsamda taraflar arasındaki ihtilafın bulunduğu dönemde davalının 1. sınıf tacir olduğu dikkate alındığında ihtilaflı dönem açısından her iki taraf tacir olduğundan TTK 4. maddesi gereğince işbu davanın ticari dava niteliğinde bulunduğunun kabulü gerekmiş olup bu nedenle davalı vekilinin mahkemenin görevine ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sırasında, taraflar arasındaki ticari ilişkinin niteliğinin cari hesap sözleşmesi şeklinde olmadığı, alım satım sözleşmesi niteliğinde olduğu, bu nedenle dava konusu somut olaya TBK 146.maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiği sonucuna varılarak, taraflar arasındaki son işlem tarihi olan 03/11/2010 tarihinden takip tarihi olan 02/12/2014 tarihine kadar olan dönemde zamanaşımı süresi dolmadığından davalının zamanaşımı def’inin reddine karar verildiği görülmüştür. Dava konusu somut olayda taraflar arasında TTK 89. maddesi kapsamında kalan yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmamakta olup icra takibi de yazılı bir cari hesap sözleşmesine dayalı olarak başlatılmış bir takip değildir. Taraflar arasındaki ilişki alım satıma dayalı sözleşmesel ilişkidir. İcra takibi de taraflar arasındaki açık hesaba dayalı olarak başlatılmıştır. Bu nedenle dava konusu somut olaya TBK’nun 146 maddesindeki 10 yıllık genel zamanaşımının uygulanması gerekmektedir. İşbu dava itirazın iptali davası olup takip tarihi olan 02/12/2014 tarihinde geriye doğru 10 yıl gidildiği takdirde icra takibine konu taraflar arasındaki ihtilaflı dönemin de bu 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde kalmış olması nedeniyle İlk Derece Mahkemesince davalının zamanaşımı def’inin reddine karar verilmesi de bir usulsüzlük bulunmadığından davalı tarafın bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.

İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, taraflar arasında kumaş alım satımı konusunda 2007 yılı öncesinden ticari ilişkinin kurulduğu ve 2010 yılına kadar devam ettiği, davacı tarafça 2006 yılına ticari defter ve kayıtların hukuki neden bulunmaksızın ibraz edilmediği, bu nedenle 2006 yılından devreden 26.855,76 TL alacağa ilişkin mal teslimi ve alacağın varlığını ispatlayamadığından ve bu hususta davacı vekiline yemin deliline başvurulmayacağı da bildirilmiş olduğundan 2007-2008-2009 ve 2010 yıllarında gerçekleştirilen mal ve para mübadelesi sonucunda icra takip tarihi itibariyle davacıdan davalıdan 41.465,07 TL = (68.320,83 TL – 26.855,76 TL 2006 yılından devreden tutar) alacaklı olduğu ve icra takibinden önce davalının TBK 117 mad gereğince temerrüde düşürülmediğinden işlemiş faize ilişkin isteminin yerinde olmadığı sonucuna varılarak 41.465,07 TL lik asıl alacak üzerinden davalının itirazının iptaline karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan 2007 yılına ilişkin olarak davacı vekili tarafından mahkemece yapılan yargılama sırasında oluşturulan ara kararı kapsamında dosyaya sunulan 26/02/2016 tarihli dilekçe ekinde, 2007 yılı yevmiye defterlerinin ilgili sayfalarının fotokopilerinin ve yine 2007 yılında davacı tarafça davalı adına düzenlenen bir kısım faturaların suretlerinin sunulduğu, ancak 2007 yılında davacı tarafça davalı adına düzenlenen faturaların bağlı olduğu sevk irsaliyelerinin suretlerinin dosyaya sunulmamış olduğu gibi 2. bilirkişi heyetinden alınan 08/05/2017 tarihli bilirkişi raporunda davacı tarafça sunulan 2008-2009-2010 yılı ticari defter ve kayıtlarının açılış kapanış tasdik durumunun raporun 6. sayfasındaki tabloda gösterildiği, ancak 2007 yılına ait işlemlerin bilgisayar ortamındaki yevmiye defterleri kayıtlarından görüldüğü ve rapora ek olarak sunulduğunun belirtildiği ve açılış kapanış tastikleri ile ilgili bir bilginin raporda yer almadığı görülmüştür.
Davalı tarafça dosyaya sunulan cevap dilekçesinde ise ticari faaliyette bulunduğu 2000-2009 yılları arasında eşi olan …, 2005 yılında …, 2008 yılında … ve … dışında başkaca çalışanının bulunmadığı, bu kişiler haricindeki mal teslimatlarını kabul etmediğinin belirtildiği ve mahkemece yapılan yargılama sırasında SGK’dan davalının çalışanlar listesinin getirtildiği görülmüştür. Bu kapsamda 2007 yılında davacı tarafça davalı adına düzenlenen fatura muhteviyatı malların davalıya teslim hususunda, düzenlenen her bir fatura açısından cevap dilekçesinde davalının isimlerini bildirdiği çalışanlar ve yine SGK’dan davalı çalışanları ile ilgili olarak getirtilen kayıtlar ve dosya kapsamı tüm belgeler birlikte değerlendirilmek suretiyle 2007 yılında davacı tarafça davalı adına düzenelen faturalar açısından sonuca gidilmesi gerekirken bu yönde bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın 2007 yılında davacı tarafça davalı adına düzenlenen faturaların hükme esas alınması doğru görülmemiştir. Yine Mali Müşavir … tarafından düzenlenen kök ve ek raporlarda tablo halinde gösterildiği üzere davacı tarafça davalı adına 2008 yılında düzenlenen faturalara bağlı sevk irsaliyelerinin bir kısmında teslim alan kısmında imza ve ismin bulunmadığı, bir kısmının …, bir kısmının …, bir kısmının … ve bir kısmının da … isimli kişilere teslim edildiği, yine aynı şekilde 2009 yılında düzenlenen faturalar içeriği malların sevk irsaliyelerine göre bir kısmını … ve … ve 1 tanesinin de … isimli kişiye teslim edildiği, bir kısım sevk irsaliyelerinde ise isim ve imzanın bulunmadığının bildirildiği, yine 2010 yılına gelindiğinde davacı tarafça davalı adına bir adet fatura düzenlendiği ve sevk irsaliyesinde teslim alan kısmında isim ve imzanın bulunmadığının raporda bildirilmiş olmasına ve yine davalı tarafça cevap dilekçesinde isimleri bildirilen çalışanlar dışındaki kişilere yapılan teslimatların kabul edilmediği bildirilmiş olmasına rağmen davalı tarafın bu savunması üzerinde durularak hükme esas alınan 2008, 2009 ve 2010 yıllarında davacı tarafça davalı adına düzenlenen faturalar açısından sevk irsaliyelerinde teslim alan kısmında isim ve imza bulunanlar açısından, teslim hususu da yukarıda belirtildiği şekilde düzenlenen her bir fatura açısından cevap dilekçesinde davalının isimlerini bildirdiği çalışanlar ve yine SGK’dan davalı çalışanları ile ilgili olarak getirtilen kayıtlar incelenmek ve değerlendirilmek suretiyle ve yine gerektiğinde ek rapor alınmak ve bu kapsamda davacının itirazın iptali isteminin yerinde olup olmadığı hususu gerekçeleri ile birlikte hükümde tartışılmak suretiyle sonuca gidilmesi gerekirken bu yönde inceleme ve değlendirme yapılmadan mahkemece sonuca gidilmesi olması doğru görülmemiştir. Bu kapsamda davalı tarafın bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmüştür.
Sonuç olarak yukarıda anlatılan gerekçelerle yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek derecede önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması nedeniyle HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının diğer istinaf nedenleri incelenmeksizin kaldırılmasına ve dava dosyasının kararı veren ilk derece mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin ve Davalı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE,
2-Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/11/2019 tarih, 2019/17 Esas ve 2019/688 Karar sayılı hükmünün 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın HMK 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından, taraf vekilleri yararına istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yoluna başvuran davacıdan alınan 44,40 TL istinaf maktu karar harcının istek halinde İADESİNE,
6-İstinaf yoluna başvuran davacıdan alınan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
7-İstinaf yoluna başvuran davalıdan alınan 708,12 TL istinaf nispi karar harcının istek halinde İADESİNE,
8-İstinaf yoluna başvuran davalıdan alınan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
9-İstinaf yargılama giderlerinin esas kararla birlikte ilk derece mahkemesince değerlendirilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince oybirliğiyle kesin olarak karar verildi. 24/10/2023