Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2020/247 E. 2023/1902 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/247
KARAR NO : 2023/1902

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/11/2019
NUMARASI : 2018/729 Esas 2019/748 Karar
DAVA : MENFİ TESPİT
KARAR TARİHİ : 26/10/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 26/10/2023

İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/729 Esas ve 2019/748 Karar sayılı dava dosyasından yapılan yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”…Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davanın kabulü ile 2010 yılı kasım ayında ödeme tarihi 26/01/2011 olan 12.000 TL meblağlı 3 adet senedin bedelsiz olması ve hile ile alınıp bedeli ödenmemiş bulunmasına rağmen iade edilmemesi nedeni ile borçlu olmadığının tespitine, İzmir 15. İ.D.’nin 2014/1305 esas sayılı icra takibinin iptaline, delil listesinin 4. Sırasında bulunan Bodrum 1. İ.D.’nin 2014/360 talimat sayılı dosyasında 04/11/2014 tarihinde satış yapılacağından satışın durdurulması için tedbiren takibin durdurulmasına, gayrimenkul değerinin 350.000 TL olup borcu fazlasıyla karşılayacağından alacaklının hakları korunmuş olacağından teminatsız olarak takibin durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı ile davalının 10-15 yıldır tanıştığı, 05.11.2010 tarihinde Karşıyaka 6. Noterliği’nin 18397 yevmiye nolu vekaletnamesi ile davalının davacı tarafından vekil olarak teyin edildiği ve hukuki işlemlerinin, davalarının davalı tarafından takip edildiği, 2010 yılının sonlarına doğru davacının davalının yanına gelerek uzun süredir satmak istediği taşınmazı satamadığı için borçlandığı, çok acil ödemesi gereken borçları olduğu, taşınmazını 2011 yılı Ocak ayında satacağını belirterek davalıdan borç para istediği, davalının da o dönemde para durumu uygun olması ve davacıya güvenmesi nedeni ile 36.000,00 TL elden nakit olarak verdiği, davacının da bu borç paraların karşılığı olarak 3 adet bono düzenlediği ve davalıya verdiği, 2011 Ocak ayına geldiklerinde davacının satıştan vazgeçtiğini söyleyerek davalıyı beklettiği, davacı tarafından verilen bonoların vadelerinde ödenmediği, davalının uzun süre beklediği ve üç yıllık zamanaşımı süresinin dolmasından sonra icra takibi başlattığı, icra takibi konulu bonoların davacı tarafından davalıya elden nakit olarak almış olduğu borç para karşılığında verildiği, davacı tarafından düzenlenen söz konusu bonoların ihdas hanesinde “nakden” ibaresinin yer aldığı, İzmir 15. İ.D.’nin 2014/1305 esas sayılı dosyasında icra takibinde söz konusu dosyadan düzenlenen ödeme emri, takibe konu senetlerde görünen ve borçlunun fiilen ikamet ettiği adresi olarak görünen adrese 03.02.2014 tarihinde tebliğ edildiği, bilahane 16.04.2014 tarihinde icra dosyasına hitaben dilekçe yazarak icra dosyasının fotokopisinin aldığı, sonuç olarak takibin her aşamasından davacının haberdar olduğu, davacının bu yönde yapmış olduğu itirazının İzmir 8. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2014/602-2015/561 E-K sayılı dosyasında incelendiği ve reddedildiği, davacının amacının takibi sürümcemede bırakmak ve borcunu hiç ödememek yada geciktirmek olduğunu, tüm bu nedenlerle açılan davanın reddine, kötüniyetle takip ve dava açıldığından davacının %50’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine, ayrıca ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İzmir 13. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama sonunda 04/05/2017 tarih ve 2015/428 esas 2017/187 sayılı davanın reddine ilişkin hükmün istinaf edilmesi üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 2017/1815 esas 2018/1621 karar sayılı kararı ile davanın görev yönünden usulden reddine dosyada İzmir Ticaret Mahkemelerin görevli olduğuna karar verilmesi sonrasında dosya mahkememize tevzii edilerek yukarıda belirtilen esas sırasına kaydının yapıldığı anlaşılmıştır.
İzmir 15. İcra Müdürlüğünün2014/1305 esas sayılı dosyası celbedilmiş incelenmesinde alacaklı … tarafından borçlu … aleyhine dayanak 26/01/2011 tarihli 12000 YTL bedelli 3 adet senet alacağı toplam 36000 TL asıl alacak için yapılmış icra takibi olduğu anlaşılmıştır.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/8733 soruşturma sayılı dosyası celbedilmiş incelenmesinde ; müşteki … tarafından şüpheli … aliyhine tefecilik yapmak ve bedelsiz senedi takibe koymak suçlamaları ile suç duruyusunda bulunulduğu, yapılan soruşturma sonucu sanık hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği anlaşılmıştır.
Davaya dayanak 26/01/2011 ödeme tarihli 12000 YTL bedelli 3 adet senet üzerinde ” nakden ” kaydı bulunduğu anlaşılmıştır.
İspat hukuku hükümleri gereğince davacı tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatılmış, davacı taraf davalı tarafa yemin teklif etmekle ; duruşmada hazır bulunan davalı imzası ile onayladığı ve sebat ettiği yeminli beyanında :”Dava konusu senetleri davacıya vermiş olduğum toplam 36000 TL nakit para nedeniyle tarafıma verildiğine ve bedelleri tarafıma ödenmemiştir ” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde taraflar arasındaki uyuşmazlığın davacının icra takibine konu 26/01/2011 tarihli 12000 YTL bedelli 3 adet senet nedeniyle davalıya borçlu olup olmadığının tespiti noktasında toplandığı anlaşılmakla ; İzmir 15. İcra Müdürlüğünün 2014/1305 esas sayılı dosyası ,İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/8733 soruşturma sayılı dosyası, davaya dayanak senetler birlikte değerlendirildiğinde,
Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan, davacı tarafın keşide ettiği bonoların ihdas hanesinde “nakden” ibaresinin bulunduğu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12/12/2007 tarih, 2007/19-918 esas, 2007/960 karar sayılı kararında da “davacı icra takibine konan bonolar nedeni ile borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Dava konusu bonoların ihdas hanesinde “nakden” kelimesinin bulunduğu, davalının da bononun alınan borç karşılığında düzenlendiğini savunmuştur. Bonoların bedelsiz olduğunu iddia eden davacı bu iddiasını yazılı delille kanıtlamak zorundadır.” şeklinde belirtildiği, davacı taraf mahkememiz dosyasına konu bonoların bedelsiz olduğunu belirttiği, Yargıtay 11.HD’nin 2015/14502 E. 2017/832 K sayılı ilamında;” …Bono, esasen bağımsız borç ikrarı içeren bir senettir. Bu nedenle ispat yükü, kural olarak, senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir… Bir alacak borç ilişkisine dayandığı “nakden” kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulması gerekir…” hükmünün bulunduğu, yine Yargıtay Genel Hukuk Kurulu’nun 14.05.2014 tarih, 2013/19-1155-2014/660 E-K sayılı ilamında: “dava bono sebebiyle borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. 6100 Sayılı HMK’nun 201. Maddesi gereğince yazılı bir belgeye (kambiyo senedine) bağlanmış olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen hususların tanıkla ispatlanması mümkün değildir. Somut olayda davacı/borçlu emre yazılı borçlu, emre yazılı bonoda yer alan imzasını inkar etmiş değildir. Kambiyo senedi sebepten mücerret olmakla davacının ileri sürdüğü iddiaların varlığını yazılı delille ispat yükü altında olduğunun kabulü gerekir.” denildiği, dolayısıyla mahkememize konu davada davacının takip konusu kambiyo senetlerinin bedelsiz kaldığı yönündeki iddiasını yazılı belge ile ispat etmesi gerektiği, bu ispatın somut olaya konu 6100 sayılı HMK’nun 203 maddesinde belirtilen senetle ispat zorunluluğunun istisnalarına girmediği, 6100 sayılı HMK’nun 201 maddesi uyarınca senetle olması gerektiği ve davacının iddiasına ilişkin bu yönde bir ispat yapamadığı anlaşıldığından dava dilekçesinde delil olarak bildirmesi nedeniyle davacı tarafa yemin teklifi etme hakkının hatırlatıldığı, davalının yemin teklifini kabul ederek yemin ettiği ve “Dava konusu senetleri davacıya vermiş olduğum toplam 36000 TL nakit para nedeniyle tarafıma verildiğine ve bedelleri tarafıma ödenmemiştir” şeklinde beyanda bulunduğu, bu bakımdan davacı tarafın davasını ispat edemediği anlaşılmakla davacının davasının reddine ve dosya borcunun %20’si oranında tazminata hükmedilmesi…” gerekçesi ile, davacı tarafından açılan davanın REDDİNE, davacı tarafından dava konusu alacağın %20’si oranında tazminatın davalıya ödenmesine karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; icra takibinin yetkisiz vekaletname ile açıldığını ve senetlerin zamanaşımına uğradığını, ödeme emrinin usulüne aykırı tebliğ edildiğini, davalının senedin düzenlenme sebebi olarak gösterdiği parayı elden ödeme iddiasını ispatlayamadığını, müvekkili davacı ile dava dışı ,,, San. Tur. Ve Tic. Ltd. Şti arasında yapılan daire satış sözleşmesi incelendiğinde senedin bedelsiz kaldığının anlaşılacağını, çünkü evin tesliminin yapılmamasından dolayı senedin bedelsiz kaldığını, dava dışı şirket yetkilisi ile davalı arasındaki akrabalık ilişkisinin araştırılmadığını, davalının güveni kötüye kullandığını ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:

Dava, bedelsizlikten kaynaklanan kambiyo senedine dayalı icra takibinden dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre “(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle somut olaya uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nın 201. maddesi uyarınca senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler tanıkla ispat olunamayacağına, elinde kayıtsız şartsız borç ikrarını içerir bir bono bulunan davalının ayrıca alacağının nereden kaynaklandığını açıklama mecburiyeti bulunmadığı gibi bonoda yazılı miktarda alacaklı olduğunu kanıtlama yükümlülüğünün de bulunmamasına, davacının bononun bedelsiz olduğu iddiasını geçerli yazılı delillerle ispatlayamamasına, yargılamada eksiklik bulunmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/11/2019 tarih ve 2018/729 Esas 2019/748 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 269,85.TL maktu karar harcından peşin olarak alınan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 215,45.TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf kanun yolu başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadan karar verildiğinden davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 26.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.