Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/959 E. 2022/599 K. 07.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/959
KARAR NO : 2022/599
KARAR TARİHİ : 07/04/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/11/2018
NUMARASI : 2016/1378 Esas 2018/1207 Karar
DAVANIN KONUSU : Banka Teminat Mektubunun Hükümsüzlüğünün Tespiti
BAM KARAR TARİHİ : 07/04/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 07/04/2022

Davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili; müvekkiline ait taşınmaz kaydına, dava dışı … Şti’nin alacaklısı olan bankaya, borcuna karşılık ipotek tesis ettirdiğini, davalı banka tarafından, 3 borçlu hakkında İzmir 15. İcra Müdürlüğü’nün 2016/16107 sayılı dosyasında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin takipte “ipotek veren taşınmaz sahibi” olduğunu, ancak müvekkilinin bu takibe dayanak borçla ilgili bir ipotek tesis etmediğini, icra takibi borçlularından … Şti’nin alacaklı bankaya olan bir borcuna karşılık ipotek tesis ettiğini, bu borcun da ödendiğini, davalı bankanın ipoteği kaldırmadığını ve söz konusu şirketin icra takibinde borçlu olarak 1. sırada gösterilen …. Şti.’ye olan kefilliği nedeniyle bu davaya konu takipte haksız olarak ipoteği paraya çevirmeye çalıştığını, ipoteğin devamı için yasal bir gerekçenin bulunmadığını, ipoteğin ana para ipoteği olmadığını, üst limit ipoteği olduğunu ve davalı bankanın verdiği kredinin teminatı olarak tesis edildiğini, takibin 9 örnek ilamsız icra takibi olması gerektiğini belirterek, müvekkiline ait taşınmaz/ev üzerinde tesis edilen ipoteğin fekkine, usulüne aykırı olarak 6 örnek ilamlı olarak başlatılan icra takibinin iptaline ve kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; müvekkili bankanın ipotek takibinin taşınmaz üzerinde bulunan 2. ve 3. derece ipoteklerden kaynaklandığını, dava dilekçesinden hangi ipoteğin fekkinin istendiğinin anlaşılmadığını, müvekkili tarafından, dava dışı takip borçlusu … Şti. ile imzalanan kredi sözleşmelerinin kefillerinin dava dışı …. Şti’nin ve … Şti olduğunu, kredi borcu tahsilatı için, İzmir 16. İcra Müdürlüğü’nün 2016/13333 sayılı dosyasında kambiyo takibi başlatıldığını, İzmir 15. İcra Müdürlüğü’nün 2016/16107 sayılı dosyasında ise tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile davamızın konusu olan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibinin başlatıldığını, davacının sahibi olduğu taşınmazın 26/03/2008 tarihli ve 2361 yevmiye numaralı işlem ile dava dışı …. Şti. ile davalı banka arasında düzenlenen ve düzenlenecek tüm kredi sözleşmelerine dayalı olarak asaleten ya da kefaleten açılmış veya açılacak borçların teminatını oluşturmak üzere 900.000,00 TL bedelle ipotek verildiğini ve yine 25/01/2011 tarihli ve 500 yevmiye numaralı işlem ile dava dışı …. Şti. ile davalı banka arasında düzenlenen ve düzenlenecek tüm kredi sözleşmelerine dayalı olarak asaleten ya da kefaleten açılmış veya açılacak borçların teminatını oluşturmak üzere 900.000,00 TL bedelle ipotek verildiğini, müvekkili bankanın dava dışı borçlu şirket ile kefillerden alacaklı olması nedeniyle bu alacağını tahsil etmek amacıyla ipotek limitleri toplamı olan 1.800.000,00 TL bedelle sınırlı olarak icra takibi başlattığını, borç sona ermeden ipoteğin kaldırılamayacağını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ipoteğin fekki davasında, ipotek takibindeki 1.800.000,00 TL üzerinden eksik harç tamamlatılmış, davaya heyetçe bakılmış, tapu kaydının incelenmesinde, davacıya ait taşınmaz üzerinde davalı banka lehine 3. kişiler tarafından tevdi edilmiş veya edilecek kredi sözleşmelerindeki kefaletinden doğmuş veya doğacak borçlar vs’nin teminatını oluşturmak üzere 900.000,00 TL bedelli ipotekler kurulduğunun görüldüğü, davalı banka kayıtları üzerinde bankacı bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonunda, dosya kapsamına göre, davalı banka ile dava dışı … Şti. arasında toplam 15.500,00 TL limitli 6 adet genel kredi sözleşmesinin imzalandığını, dava dışı … Şti. ile … Şti.’nin kredilerin dayanağı genel kredi sözleşmesinde müşterek-borçlu müteselsil kefil olarak yer aldıkları, bu şirketler ile davacı banka arasında da yine ayrı ayrı genel kredi sözleşmeleri imzalandığı, davacı tarafın ipoteği bu şirketler için verdiği, ipotek senedinin 1. maddesine göre; verilen ipotek teminatının lehine ipotek verilen dava dışı şirketlerin kefaletlerini de kapsadığı, bu düzenlemeden yola çıkıldığında ve ipotek verilen dava dışı şirketlerin dava dışı …. Şti. İle davacı banka arasında imzalanan sözleşmede müşterek borçlu-müteselsil kefil sıfatıyla yer almaları karşısında davacıya ait taşınmaz üzerindeki ipotek teminatınını lehine ipotek verilen dava dışı şirketlerin kefaletlerini de kapsadığı, kaldı ki genel kredi sözleşmesinin 3.2.1. maddesi gereğince de; de aksine bir düzenleme olmadığı sürece ipoteğin borçlu müşterinin davalı bankaya olan borçlarının tamamı için teminat oluşturduğu, bilirkişi raporuna göre ipotek takibine konu borcun nakit ve gayri nakit toplamının 13.790.693,63 TL olduğu, davacının ipotek nedeniyle davalı bankaya borcunun bulunduğu, ipoteğin fekki koşullarının da bulunmadığı gerekçesi ile, davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararına karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davacı vekili; mahkemenin icra takibenin usulsüzlüğüne ilişkin itirazlarını değerlendirmediğini, dava dilekçesinin 3. Maddesinde ana para ipoteği olmayan eldeki takibe dayalı ödeme emrinin örnek 9 a göre ilamsız takibe konu olması gerekirken ilamlı icraya başvurulmasının hatalı olduğunu belirttiklerini, bu hususun değerlendirilmediğini, müvekkilinin tacir sıfatına sahip olmadığından genel işlem şartlarına aykırı düzenlemeler ile borçlandırılmasının hatalı olduğunu, müvekkilinin lehine ipotek verdiği iki şirketin bankaya borcu olmamasına rağmen takip başlatılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, resmi senedin 1. ve 13. Maddeleri arasında çelişki bulunması ve bu çelişkinin müvekkili lehine yorumlanması gerekmesine rağmen değerlendirilmediğini, tüm bu nedenlerle davanın kabulü gerektiğini ve yerel mahkeme kararının kaldırılmasını istinaf başvuru sebebi olarak ileri sürmüştür.
Dava, dava dışı asıl borçluların davalı bankaya olan borçların ödenmesi nedeni ile, başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız icra takibinin iptali ve takibin fekki istemine ilişkindir.
HMK’nın 355. maddesi gereği istinaf incelemesi davacı vekilinin istinaf başvuru dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlar re’sen gözetilerek yapılmıştır.
Uyuşmazlık, dava dışı şirketlere kullandırılan kredi alacağının ödenip ödenmediği, takip tarihi itibarıyla davalının alacağının bulunup bulunmadığı ve ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile başlatılan takipten dolayı davacının borçlu olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Dava dışı borçlu şirketlerin asıl borçlu olarak, davalı bankaya yapılan ödemelerden sonra taşınmaz üzerindeki ipoteğin devam edip etmediğinin tespiti; ancak, dava konusu tesis edilen ipoteğin türü ile sorumluluğun miktarını belirlemek açısından önemlidir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 881/1. maddesi hükmüne göre; “Halen mevcut olan veya henüz doğmamış olmakla beraber doğması kesin veya olası bulunan herhangi bir alacak, ipotekle güvence altına alınabilir.” Aynı Kanun’un 851/1. maddesi gereğince, “ Taşınmaz rehni, miktarı Türk parası ile gösterilen belli bir alacak için kurulabilir. Alacağın miktarının belli olmaması halinde, alacaklının bütün istemlerini karşılayacak şekilde taşınmazın güvence altına alacağı üst sınır taraflarca belirtilir.”Kesin borç ve üst sınır ipoteği ayrımı, ipotekle alacak arasındaki ilişkinin yoğunluğu esas alınmak suretiyle yapılmıştır.
İpotek tesis edilirken alacağın miktarının belirli ve borcun mevcut olması kaydıyla ipotek miktarı dışında faiz ve takip giderlerinin de rehin teminatından yararlanacağının öngörülmüş olması halinde, tarafların anapara ipoteği kurmak istedikleri kabul edilebilir. Rehin sözleşmesinde ipoteğin alacağa bağlı olarak limitli tesis edildiği hallerde üst sınır ipoteği olduğu kabul edilmelidir.
Üst sınır ipoteği, ileride doğacak veya doğması muhtemel olan bir alacağın teminatı olarak tesis edildiği için bu belirsizliğin ileride getireceği sorunları önlemek amacıyla taşınmazın bu belirsiz borca azami ne miktar için teminat teşkil edeceği ipotek akit tablosunda bir limitle belirlenir.
Eldeki İzmir 15 İcra müdürlüğünün 2016/16107 sayılı takip dosyası takip dayanağı 26/03/2008 tarihli ve 25/01/2011 tarihli ipotek akit tablolarında; davacı taşınmaz maliki tarafından doğmuş doğacak borçların teminatını teşkil etmek üzere davalı banka lehine ipotek tesis edildiği, ipotek akit tablosundaki bu ifadeden ipotek işleminin doğmuş ve doğacak tüm borçlar için limit belirtilmek suretiyle üst sınır ipoteği olarak tesis edildiğinin anlaşıldığı, ipotek akit tablosu uyarınca, davalıya ait taşınmaz üzerinde tesis edilen ipoteğin üst sınır ipoteği olup davacının sorumluluğun ipotek miktarı ile sınırlı olduğu anlaşılmış, somut olayda, bankacı bilirkişisinden alınan rapor ve dosya kapsamına göre, davacının asaleten ve kefaleten ipotek tesis edilen taşınmazlarda, borçlu şirketlerin halen borçlarının devam ettiği, takip talebinde ipotek miktarını aşmayacak şekilde 1.800.000 TL asıl alacak talep edildiği, alınan bilirkişi raporunun dosya kapsamına uygun olduğu, yine somut olayda üst sınır ipoteğinin söz konusu olup İİK150/ı maddesi gereğince ipotek belgesinin kayıtsız şartsız para borcu ikrarı içerdiği, akit tablosu ilam mahiyetine haiz bir belge olup, hesap kat ihtarı ve eklerine göre, örnek 6 icra emri gönderilerek, ilamlı takip başlatılmasında, ayrıca ipotek borçlusunun tacir sıfatına haiz olup olmamasının önem taşımadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, verilen kararda, usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan, yerel mahkeme kararına karşı yerinde olmayan istinaf isteminin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23/11/2018 tarih ve 2016/1378 Esas 2018/1207 Karar sayılı kararına karşı davacının istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvuran davacı taraftan alınması gereken 80,70 TL istinaf harcından başlangıçta alınan 44,40 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 36,30 TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan istinaf masrafının üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-İstinaf yargılamasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca yapılan inceleme sonucunda; HMK’nın 361/1. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 07/04/2022