Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/859 E. 2022/1199 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/859
KARAR NO : 2022/1199

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/05/2018
NUMARASI : 2014/783 Esas 2018/684 Karar
DAVA : ALACAK
KARAR TARİHİ : 30/06/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 30/06/2022

Taraflar arasında görülen alacak davasına ilişkin olarak yapılan açık yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen karara karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı şirket arasında 27/12/2012 tarihindeki sözleşme ve eki niteliğindeki protokol gereği taraflar arasında sözleşmelerde yazılı makinelerin satışı teslimi ve kurulumu konusunda anlaşma yaptıklarını, sözleşmeler gereği satıcı davalının müvekkiline bir kısım ham maddeler ve makine sattığını, buna ilişkin davacının 10 adet 92.500,00.TL bedelli çekler verdiğini, bu çeklerden 3 ünün ödendiğini, makinelerin tesliminin geciktiğini, müvekkilinin söz konusu makineler ve hammadde için Adıyaman’da bir şirket kurduğunu, bu şirketin kağıt üretimi yapacak olup tüm türkiye iç pazarından satış yapmayı hedefleyen bir şirket olduğunu, ancak ilgili makinelerin bir kısmının teslim edilmemesinin ve bir kısmının da eksik ve bozuk olarak teslim edilmesinden dolayı bir türlü üretime geçilemediğini, hedeflenen kar oranından ziyada sürekli zarar edildiğini, davalı şirketin makinelerin kurulumu için görevlendirdiği 5-7 personelin tüm barınma, yeme-içme ve maaşının kendileri tarafından karşılanmasına rağmen makinelerin kurulamamasının ve hasarların ayıpların giderilememesinin ayrıca zarara neden olduğunu, satım sözleşmesine güvenerek müvekkili şirkete işçiler aldıklarını, onların maaşlarının, sigortalarının, yeme-içme, servis masraflarının ödendiğini ancak şirketin üretime davalı yüzünden geçememesi üzerine bu yönden de zarara uğradığını, tüm bu hususlara istinaden Adıyaman Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 25/06/2013 havale tarihli 2013/22 D.İş. sayılı dosyasında ilgili işyerinde bu davaya esas olmak üzere hasar ve zarar tespiti istendiğini, verilen raporda ilgili makinelerden dolayı meydana gelen zararlarının 427.680,00.TL olduğunun, ancak işçilik masraflarının hesaplanmadığının bildirildiğini, alacaklarının belirsiz olduğunu, ileri sürerek çekler ile ilgili tedbir kararı verilmesini, müvekkilinin sözleşmede belirtilen hususlar doğrultusunda 50.000,00.TL belirsiz alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Yargılama sırasında davacı tarafından 427.680.00.TL üzerinden harç tamamlanmıştır.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki sözleşme gereğince davacıya teslimi gereken tüm makine ve hammaddelerin davacıya teslim edildiğini, teslim ile birlikte sorumluluğun davacıya geçtiğini, hasarsız teslim edilen makinelerden bir kısmının yolda ve indirilirken zarar gördüğünü, davacı şirkete kurulum için gönderilen personele kötü davranması, kurulum aşamasında davacının binasındaki alt yapı yetersizliği ve davacının acemi personeli nedeniyle kurulumda sorunlar yaşandığını, davacı şirketin elektrik alt yapısının makinelere uymadığını, davacının beyan ettiği miktar üzerinden harcını tamamlaması gerektiğini, kısmi davanın açılamayacağını, eda davası olarak ıslah edilip harçlarının tamamlanması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, ”… KANITLAR: davacı vekili tarafından 27/12/2012 tarihli satış sözleşmesi ve eki, Adıyaman Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/22 D.İş. Sayılı dosyası, bilirkişi raporu, fotoğraflar sunulmuştur.
Dosyanın makine mühendisi ve SMMM bilirkişisine tevdii edildiği, bilirkişi heyetinden ek ve kök rapor alınmıştır. Taraflara ait ticari defter ve kayıtlar incelenmiştir.
GEREKÇE : Dava, satım sözleşmesinden doğan alacağın tahsili talebine ilişkindir.
Çekişme; Taraflar arasında akdedilen protokol gereği makinelerin davacıya eksiksiz teslim edilip edilmediği, edilmemiş ise davacının yaptığı ödemeler ile ilgili bir alacağının doğup doğmadığı ve miktarı hususlarında toplanmaktadır.
Dosyanın makine mühendisi ve SMMM bilirkişisine tevdii edildiği, bilirkişi heyetinden alınan ek ve kök raporda özetle; taraflar arasında akdedilen sözleşmeye konu makinelerin eksik ve arızalı olduğunun tespit edildiği, makinelere karşı verilen 10 adet çekten dolayı davacının davalıdan alacağının olduğu ancak, ek rapor ile makinelerin gerçek değerlerinin tespitinin yapılamadığı görüş olarak açıklanmıştır.
Toplanan delillerden, taraflar arasında 27/12/2012 tarihinde dava konusu makinelerin alımına ilişkin protokol yapıldığı anlaşılmıştır. Satışa konu makinelerin bedeli 925.000,00 TL olup bu bedelin 10 adet çekle yapılacağı kararlaştırılmıştır.
Çek peşin ödeme aracıdır. Peşin satışlarda malın teslim edildiğine karinedir. Malın teslim edilmediğinin veya eksik teslim edildiğinin davacı tarafından ispat edilmesi gerekmektedir. Somut olayda, verilen çeklerin avans çeki olduğuna dair davacı tarafından sunulmuş bir yazılı delil söz konusu değildir. Bu durumda, karine olarak çek karşılığı olan makinelerin davacı tarafından eksiksiz teslim alındığı kabul edilmelidir. Teslim alınmadığı yönünde iddia da ancak yazılı delil ile ispatı mümkün olup davacının bu yönde yazılı delil sunamadığı gibi yemin deliline de dayanmadığı görülmüştür.
Dava konusu yapılan diğer bir husus olan malın ayıplı olduğu yönündeki iddia ile ilgili olarak değerlendirme yapıldığı; Ticari satışlar açısından ayıplı mal iddiasında olan tacirin seçimlik haklarını kullanabilmesi için satıcıya ayıp ihbarında bulunması gerektiği düzenlenmiştir. Ayıp ihbarı alıcının ayıp nedeniyle doğan seçimlik haklarını kullanabilmesi amacıyla yapılması gereken bir bildirimdir. Türk Ticaret Kanununun 23/son maddesine göre alıcının malı teslim alırken kontrol yükümlülüğünün bulunduğu, malda açık ayıp söz konusu olmasa bile malı satım ve teslim alan tacirin 8 gün içinde malı inceleme veya incelettirmekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Nitekim yapılan inceleme neticesinde malın ayıplı olduğunun tespit edilmesi halinde bu ayıbın 8 günlük süre içinde satıcıya bildirilmesi gerekmektedir. Bu süre malın alıcı tarafından satım ve teslim alındığı tarih itibariyle başlamaktadır. Davacı alıcı yasal süre içinde davalıya herhangi bir ayıp ihbarında bulunmadığı, taraflar arasındaki protokol incelendiğinde son teslim tarihinin 15/01/2013 tarihi olduğu ancak, davacının ayıplı mal iddiası ile yapmış olduğu Adıyaman Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/22 D.İş. sayılı tespit talebine konu raporun 25/06/2013 tarihli olduğu görülmüş ayrıca delil tespit talebinin de 18/06/2013 tarihi olduğu dosyadaki suretlerden anlaşılmıştır. Bu durumda tespit tarihi itibariyle bile ayıp ihbar sürelerine uyulmadığı zaten usule uygun ayıp ihbarının da mevcut delil durumuna göre yapılmadığı anlaşıltır.
Dosya kapsamı taraflar arasındaki protokol delil tespit dosyası, çeklerin aradaki ticari ilişki sebebiyle ve vade uygulanmak suretiyle verildiğine dair protokol kapsamı birlikte değerlendirilerek davacının malı tam olarak teslim almadığı yönündeki iddiasının çeklerin avans çeki olduğuna dair yazılı delil sunamaması ayıp ihbarı yönündeki iddiasında tacirler arasındaki işbu satış sözleşmesinde, sözleşmeye konu malın ayıplı olduğuna dair süresinde yapılmış bir tespit ve usulüne uygun olarak diğer tacir davalıya ayıp ihbarının yapıldığına dair delil sunulmadığı …” gerekçesi ile davanın REDDİNE karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu arızalı ve eksik teslim edilen makinelerden dolayı müvekkilin uğradığı zararın tespiti Adıyaman Sulh Hukuk Mahkemesi2013/22 D. İş sayılı dosyası ile hesaplanıldığını ancak tespit edilen değerin yalnızca makinelerden doğan zarar olduğunu, işçi alacakları, işyeri kirası ve giderlerinin hesaplanılmadığını, sunulan raporda ve kök raporda makinelerin süresinde teslim edilmesi gerektiği halde 6 adet makinenin mevcut olmadığı ve 6 adet makinenin ise çalışmadığı dolayısıyla davalı yanın taahhüdünü yerine getirmediğinin tespit edildiğini, davalı yan dilekçe beyanları ile duruşmada dinlenen davalı yan tanıkların da çelişkili beyanların mevcut olduğunu, davalı yanın eksik makine teslimi yaparak müvekkilini geçen süre içerisinde altından kalkamayacağı mağduriyetlere uğramasına yol açtığını, eksik edim ve arızadan dolayı ihbarın yapılmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesinin de açıkça hakkaniyete aykırı olduğunu, müvekkilinin her eksik edimi davalı yan ile sürekli iletişim halinde olarak ilettiğini, buna ilişkin e-mail çıktıları olduğunu, müvekkili şirketin arzılanan ve eksik olan ürünler için sürekli olarak davalı yanı aradığını ihbarın sözlü olarak yapıldığını, davalı yanca sürekli olarak ertelendiğini, müvekkilinin kendisine en son muhattap bulamadığından son çare olarak Adıyaman Sulh Hukuk Mahkemesi’nde 2013/33 D.İş sayılı dosyası ile 18/06/2018 tarihinde tespit talebinde bulunduğunu, satın alınan makinelerin ikinci el ürünler olduğunu ve ikinci el ürünlerde arıza gideriminin ise davalı yana ait olduğunu, iş yerinde 1-2 saatlik işin durması bile o ayki ödemelerinin artmasına gelirinin azalmasına sebep olduğunu, müvekkilinin işyerinde işin öğrenilmesi açısından davalı yan çalışanları tarafından müvekkili işyeri çalışanlarına üretim konusunda eğitim verildiğini, müvekkilinin kiralamış olduğu işyerinin organize sanayi bölgesinde yer aldığından elektrik dağıtımının yüksek koruma altında olduğunu, davalının iddiasına karşı bu konuda eksikliklerinin olmadığını, mahkemenin davanın reddi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, ticari satım sözleşmesine konu makineler ile ham maddelerin eksik, geç, ayıplı ve hasarlı teslimi iddiasına dayalı zararın tazmini istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Tarafların tacir olduğu, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığı hususu tartışmasızdır.
Tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya dava tarihi itibariyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK m. 23/1, a-c). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Türk Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 23/1, a-c hükmü de uygulanacaktır.
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karşı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:
Satıcının ayıptan sorumluluğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 219-231. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayıp kavramının tanımı kanunda tam olarak bulunmamakla birlikte, ayıptan sorumluluk halleri bu maddelerde hüküm altına alınmıştır. Ayıp kavramı hakkındaki genel tanım, sözleşme gereği edimin taşıması gereken nitelik ile mevcut nitelik arasındaki fark şeklindedir.
TBK. m. 219’da sözleşmeye aykırılık halinde iki ayrı durum mevcuttur. Bunların ilki, satıcının alıcıya birtakım nitelikler bildirmesi ve bu niteliklerin söz konusu şeyde bulunmamasıdır. İkincisi ise sözleşme konusu şeyden beklenen faydayı azaltan veya ortadan kaldıran durumların mevcut olmasıdır. Buna dürüstlük kuralı çerçevesinde karar verilmektedir. Alıcının beklediği faydanın dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada objektif değer baz alınır.
Satıcının ayıptan sorumluluğunun doğması için aranan şartlar:
a) Ortada bir ayıp bulunmalıdır
Ayıp; maddi, ekonomik veya hukuki olabilir. Satılanın yırtık, bozuk, kırık, lekeli olması gibi haller maddi ayıp teşkil eder. Hukuki ayıp ise, satılanın değerini ve ondan beklenen faydaları etkileyen eksikliklerdir. Satıcının bildirimi yoksa fakat eşyanın niteliği gereği, eşyadan beklenen bir fayda varsa, dürüstlük kuralı çerçevesinde beklenen bu faydanın sağlanamaması durumunda ayıptan bahsedilebilir.
b) Satılandaki ayıp önemli olmalıdır.
Ayıp sonucunda, söz konusu şeyin değerinin veya elverişliliğinin önemli şekilde azalması veya tamamen ortadan kalkması gereklidir. Bu gibi durumlarda, satılan şeydeki ayıp önem kazanmış olur. Önemsiz ayıplardan dolayı satıcı sorumlu tutulamaz.
c) Alıcı malın ayıplı olduğunu bilmiyor olmalıdır.
Bu konu, TBK. m. 222’de düzenlenmiştir. Buna göre, “Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse olur.” Böylece alıcı, sözleşmenin kurulması esnasında ayıpları biliyorsa, bunları kabul etmiş sayılır ve satıcı ayıptan sorumlu olmaz. Ancak bunların gerçekleşebilmesi için, alıcının sözleşmeden önce, satın aldığı şeyi gözden geçirme imkânını bulabilmesi gereklidir . Burada gözden geçirmeden kasıt, olağan bir muayenedir.
Alıcının satın aldığı şeyde, dikkatli özeni gösterseydi fark edebileceği ayıplardan da satıcı sorumlu değildir. Alıcının, malın ayıplı olduğunu bilmiyor olması gerekmektedir. Gizli ayıplarda, alıcının malın ayıplı olduğunu bilmesi mümkün değildir. Olağan gözden geçirme, malın alınırken kabaca gözden geçirilmesidir. İlk bakışta görülebilecek olan ayıplar mevcutsa, satıcının ayrıca bunu üstlenmesine gerek yoktur. Bu gibi durumlarda, sorumluluk aranmaz.
d) Ayıptan sorumluluk sözleşme ile kaldırılmıyor olmalıdır
e) Alıcı ayıbı kabul etmemiş olmalıdır
f) Alıcı ayıptan doğan sorumluluk hükümlerinden yararlanabilmek için kanunun kendisine yüklediği külfetleri yerine getirmiş olmalıdır
Alıcıya kanunen yüklenen külfetler, satılanı gözden geçirme ve varlığı iddia edilen ayıpları satıcıya bildirme külfetleridir. Alıcı, satın aldığı malı gözden geçirmek ve herhangi bir ayıp halinde de bunu satıcıya bildirmek zorundadır . Bu zorunluluklar TBK. m. 223’te düzenlenmiştir. TBK. 223’e göre, “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.” Burada kesin bir süre belirlenmemiştir, ancak alıcı ayıbı en kısa sürede bildirmekle yükümlüdür.
Tacirler arası ticari satımlarda, satılanın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli değilse, alıcı teslimden itibaren 8 gün, diğer hallerde ise 2 gün içinde satılanın gözden geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu hüküm 6102 Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. TTK. m. 23/1.c’ye göre, “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanunu’nun 223’üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” Bu durumda, TBK. m. 223 burada da uygulama alanı bulacaktır. TBK. m. 225’e göre, satıcının ağır kusurlu olması halinde ayıbın kendisine zamanında bildirilmediğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Aynı hüküm, satıcılığı meslek edinmiş kişiler için de geçerlidir.
Alıcı, satılanın durumunu gecikmeksizin usulüne göre tespit ettirmekle yükümlüdür. Bunu yaptırmazsa, ileri sürdüğü ayıbın, satılanın kendisine ulaştığı zamanda var olduğunu ispat yükü alıcıya düşer.
Bir sözleşmede ayıbın şartları mevcut ise ve alıcı da kendisinden beklenen külfetleri yerine getirmişse, bu durumda alıcı TBK. m. 227’de kendisine tanınan haklardan birini kullanabilir. Bu haklar;
-Sözleşmeden dönme, bedelde indirim talebi, satılanın ücretsiz onarımı talebi, imkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesi talebi (Kaynakça: ARAL, Fahrettin, Borçlar Hukuku (Özel Borç İlişkileri), 8. Baskı, Ankara, 2009- AVUZ, Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri (Özel H, 9. Baskı, İstanbul, 2011)
Satım sözleşmesine konu makineler ile ham maddelerin teslimi ile ayıplı, hasarlı olup olmadığı ve ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre
“(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; Taraflar arasında imzalanan 27.12.2012 tarihli ”Protokoldür” başlıklı sözleşme gereğince bu protokolün eki ve ayrılmaz parçası olduğu belirtilen ”27.12.2012 tarihli protokolün ek’idir” başlıklı belgede ve bu belgelerle bağlantılı olan belgelerde belirtilen makineler ile ham maddelerin 27.12.2012 tarihli protokol hükümlerine uygun olarak süresi içinde teslim edildiğini kanıtlama yükümlülüğü satıcı davalı da; kendisine teslim edilen makinelerin hasarlı veya ayıplı olup olmadığı, varsa ayıpların niteliğinin (açık ayıp mı, gizli ayıp mı) ne olduğu ve tespit edilecek ayıpların niteliğine göre ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığını, zararın miktarını kanıtlama yükümlülüğü davacı alıcı da olmasına ve teslim ile ilgili olarak davalı satıcı tarafından dosyada sunulan CD ve sunulan deliller ile satım sözleşmesine konu makinelerin mevcut olması halinde hasarlı, ayıplı olup olmadıklarının, varsa ayıpların niteliklerinin yerinde inceleme yaptırılarak, mevcut değilse dosyaya sunulmuş bulunan ve toplanmayan delil var ise toplanacak deliller ile taraflar arasında imzalanan 27.12.2012 tarihli ”Protokoldür” başlıklı sözleşme gereğince bu protokolün eki ve ayrılmaz parçası olduğu belirtilen ”27.12.2012 tarihli protokolün ek’idir” başlıklı belgede ve bu belgelerle bağlantılı olan belgelerde belirtilen makineler ile ham maddelerin eksiksiz olarak teslim edilip edilmediği, teslimin süresinde olup olmadığı, teslim edilen makinelerin hasarlı ve ayıplı olup olmadıkları, ayıplı iseler niteliklerinin ne olduğu ve ayıpların niteliğine göre ayıp ihbarının süresinde olup olmadığı ve davacının talep ettiği zarar kalemleri yönünden ticari defter ve kayıtlar, belgeler ile daha önce alınan rapor ve ek rapor ile tespit raporu ile tüm dosya münderecatında bulunan deliller incelenip irdelenerek alanında uzman makine mühendisi, sözleşme alanında uzman ve hesap uzmanından oluşacak üç kişilik bilirkişi heyetinden taraf ve yargı denetimine esas, gerekçeli ve ayrıntılı bilirkişi heyet raporu alınarak hasıl olacak sonucunda uygun bir karar verilmesi gerekirken mahkemece eksik inceleme ve yanlış gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, doğru görülmemiştir.
Bu itibarla, davacının istinaf kanun yolu başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/(1).a.6 maddesi gereğince kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının istinaf kanun yolu başvurusunun KABULÜ ile, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/05/2018 tarih ve 2014/783 Esas, 2018/684 Karar sayılı hükmünün HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın HMK 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-Kararın kaldırılması nedeniyle başvuru sırasında alınan peşin harcın başvuru sahibi davacıya iadesine,
4-İstinaf başvurusu aşamasında başvuru sahibi davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,
5-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme ve harç iadesine ilişkin işlemlerin yerel mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 30/06/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.