Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/805 E. 2022/1086 K. 15.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/805
KARAR NO : 2022/1086

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/12/2018
NUMARASI : 2018/64 Esas 2018/1454 Karar
DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 15/06/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 15/06/2022

Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasına ilişkin olarak yapılan açık yargılama sonucunda ön şart yokluğu nedeniyle davanın reddine dair verilen karara karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili ile davalılar vekili tarafından ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

DAVA:
Davacı dava dilekçesinde özetle; davalılar ile müvekkili arasında mal satışından kaynaklanan cari hesaba dayalı ticari bir ilişkinin bulunduğunu, davalıların bu ticari alım satımdan doğan borçlarını ödememesi üzerine davalılar hakkında Torbalı İcra Müd.nün 2017/2337 E. Sayılı icra dosyası ile başlattıkları takibe yetki itirazı nedeniyle gönderme kararı verildiğini, bunun üzerine İzmir 10. İcra Müdürlüğünün 2017/9977 E. Sayılı dosyası ile takibe devam edildiği ve davalıların itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürerek vaki itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP :

Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkillerinin ortağı oldukları adi ortaklık ile davacı arasında ticari ilişkinin bulunduğunu, müvekkillerin ticari kayıtlarındaki ticari işlemlerin müvekkillerin babası muris … ile başladığını ve vefatından sonra davacı ile devam ettiğini,, bu nedenle müvekkillerinin … ve … adına iki ayrı cari hesabı bulunduğunu, müvekkillerinin iddia edildiği üzere 40.876,64-TL borcunun bulunmadığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir, duruşmalardaki beyanında da takip ve davanın … tarafından başlatıldığını oysa alacaklının … Sanayinin önceki sahibi …’ın ölümüyle adi şirket haline geldiğini ve takibin adi şirketi oluşturan muris …’ın mirasçısı olan davacı … ile murisin eşi … tarafından başlatılması gerektiğini, böyle bir takip olmadığını ve sonradan bu taraf değişikliğini sağlamanın mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:

Mahkemece yapılan yargılama sonunda, ”…Mahkememizce İzmir 10.İcra Müdürlüğü’nün 2017/9977 sayılı dosyasının gönderildiği ve dosyamız arasına alındığı anlaşılmıştır.İcra dosyası incelendiğinde; davacı tarafından davalılar aleyhine 40.876,64-TL bedelli alacak için genel haciz yolu ile takip başlatıldığı ve davalıların itirazı üzerine takibin durduğu anlaşılmıştır. Mahkememizce İzmir Vergi Dairesinden celp edilen davalıların mükellefiyet bilgilerinin, İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odasından celp edilen davalılara ait esnaf kayıt belgelerinin gönderildiği ve dosyamız arasına alındıkları görülmüştür.Mahkememizce tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılmak üzere dosya mali müşavir bilirkişiye tevdi edilmiş olup, 31/08/2018 tarihli bilirkişi raporunda; davacı tarafın 2015-2016 ve 2017 yılları ticari defterlerinin usulüne uygun olarak tutulduğu, davacının yevmiye defter kayıtlarında ve muavin defter detaylarında davalı ile ilgili hesap bakiyelerinden tespit edildiği üzere 06/06/2017 icra takip tarihi itibariyle davalının 40.876,52-TL borçlu kaldığının görüldüğü, davalının 2015-2016 ve 2017 yılları ticari defterlerinin usulüne uygun olarak tutulduğu, tarafların muavin hesaplarının 01/01/2017 tarihi itibariyle bire bir mutabık olduğu yani 76.195,22-TL de mutabık kaldıklarının görüldüğü bu nedenle davalı tarafa ait 2015 ve 2016 yılına ait muavin hesaplarının rahora dahil edilmesi gereği görülmediğini, 2017 tarihinden itibaren hesapların incelendiğini, davalının davacı ile olan muavin hesap kayıtlarının icra takip tarihi itibariyle davacının icra takibi itibariyle alacak tutarının 8.296,62-TL olduğu, davalı vekilince dosyaya sunulan 15/02/2018 tarihli dilekçe ekinde sunulan dekontlarda pra havalesini gösteren şahsi hesabından, alacaklı davacı şahsi hesabına gönderildiği, firma isimlerinin yer almadığı, havalenin ne için gönderildiği gibi bilgilerin bulunmadığı hatta bu havale işlem kaydının davalının ticari defterlerinde mevcut olmadığının tespit edilerek taktirin mahkememize bırakıldığı, davalı tarafça 11/05/2017 tarihli olarak A-210786 nolu davacı adına düzenlenen iade faturası ile ilgili yapılan incelemede, davalı tarafça iade faturasında belirtilen ticari mallar ile ilgili irsaliye düzenlenmediği, herhangi bir teslim belgesinin kendisine sunulmadığı, hatta malların davacıya teslim edilmediği ve davacının teslim almadığı davalının deposunda bekletildiği şeklinde kendisine bilgi verilidğini, söz konusu iade malların iade nedeni hakkında herhangi bir tespitinin bulunmadığını ve davalının en son 2-3-4/01/2017 tarihlerinde davacıdan mal alışı yaptığı dikkate alındığında 4 aydan fazla bir süre geçtikten sonra 06/06/2017 tarihli icra takibi ile yakın bir tarihte iade faturasının düzenlenmesinin dikkat çektiği ve taktirin mahkemeze ait olduğu hususları belirtilmiştir. Mahkememizce dosya tarafların beyanları doğrultusunda yeniden bilirkişiye tevdi edilmiş ve bilirkişi 22/10/2018 tarihli ek raporunda; adi ortaklığın temsili ile ilgili olarak zikredilen hususların hukuki konular olması nedeniyle uzmanlık konusuna girmediğini, tescil sonrası Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ticaret ünvanının … Plastik-… olduğu ve taktirin mahkememize ait olduğu bunun dışındaki hususların kök raporda belirtildiği ve ek rapor ile birlikte herhangi bir değişiklik olmadığı tespit edilmiştir.
Dosyamız içerisinde bulunan tüm mevcut deliller birlikte değerlendirildiğinde; alacağın kaynağının … Sanayi ile davalı Adi ortaklık arasındaki ticari ilişkiden kaynaklandığı ve asıl alacaklı olan davacının murisi …’ın ölümü ile tüm alacak, hak , menkul ve gayrimenkullerinin miras şirketine dahil olduğu ve miras şirketi adına yapılacak hukuki işlemlerin murisinin mirasçıları tarafından yapılması gerektiği dolayısıyla İzmir 10. İcra Müdürlüğünün 2017/9977 Esas sayılı dosyası ile başlatılan takibin de alacaklı ölen muris …’ın mirasçısı olan oğlu … ile sağ kalan eşi ve sonradan davaya muvafakat eden … tarafından başlatılması gerektiği, itirazın iptali davası aşamasında mirasçı …’ın davaya muvafakat etmesi başlangıçtaki sakat takibi geçerli hale getirmeyeceği dolayısıyla davalılar hakkında usulüne uygun bir icra takibi başlatılmadığı ve usulüne uygun icra takibinin itirazın iptali davasının ön koşulu olduğu, takibin usulüne uygun olup olmadığının mahkememizce resen nazara alınması gerektiği…” gerekçesi ile davalılar hakkında usulüne uygun bir icra takibi başlatılmadığından ön şart yokluğu nedeniyle davanın REDDİNE, Davacının kötü niyeti ispatlanamadığından kötü niyet tazminat talebinin reddine, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacı vekili ile davalılar vekili tarafından ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İSTİNAF NEDENLERİ:

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; verilen kararın Yargıtay içtihatları ile açıkça çelişmekte olduğunu, Yargıtay içtihatlarına göre itirazın iptali davası görülürken adi ortak/lar tarafından icra takibine ve açılan itirazın iptali davasına muvafakat verilmesi halinde davanın görülmesi gerektiğini, müvekkili … ile annesi … arasında yapılan İzmir 2. Noterliği’nin 02.02.2017 tarih ve 1931 yevmiye sayılı adi ortaklık sözleşmesi’nde ortaklığı idare ve temsil yetkisinin davayı açan müvekkili …’a verildiğini, adi ortaklık, iştirak kurallarına tabi olduğu için tek ortak tarafından açılan dava ve icra takibine diğer ortakların katılmak veya muvafakat vermek sureti ile taraf teşkilinin sağlanmasının mümkün olduğunun öğretide ve yargıtay içtihatlarında kabul gördüğünü, Mahkemeye dava dışı ortak olan davacının annesi … tarafından dosyaya sunulan 12.10.2018 tarihli dilekçede davaya ve icra takibine muvafakat ettiğine dair beyanda bulunduğunu, dolayısı ile hem yapılan icra takibine hemde açılan davaya diğer ortağın muvafakatı sağlandığından HMK 115.maddesi gereğince davanın esasına girilerek bir karar verilmesi gerektiğini, mahkemenin kabulüne göre ise mahkemece, icra takibinin usulüne uygun yapılmadığından ön şart yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesine rağmen mahkemece davanın esasına girilmiş gibi kötüniyet tazminatının reddine karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu yine kabule göre, davanın dava şartı yokluğu sebebiyle reddedilmesine rağmen mahkemece Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/2.maddesine aykırı olacak şekilde Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarı geçecek şekilde nispi vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının adi ortaklık hususunu özellikle gizleyerek ortağı olduğu bir ortaklığın alacağını şahsi alacağı gibi göstererek müvekkillerine karşı şahsi takip yapması ve dava açmasında davacının açıkça kötü niyetli olduğunun göstergesi olduğunu bu nedenle davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerekirken bu yöndeki talebin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:

Dava, cari hesap ve ticari kayıtlara istinaden alacağın tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
”…Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir (TBK 620/1. madde). Ortaklığın kararları, bütün ortakların oybirliğiyle alınır. Sözleşmede kararların oy çokluğuyla alınacağı belirtilmişse çoğunluk, ortak sayısına göre belirlenir (TBK 624. madde). Ortaklık için edinilen veya ortaklığa devredilen şeyler, alacaklar ve ayni haklar, ortaklık sözleşmesi çerçevesinde elbirliği hâlinde bütün ortaklara ait olur. Ortaklık sözleşmesinde aksine bir hüküm bulunmadıkça, bir ortağın alacaklıları, haklarını ancak o ortağın tasfiyedeki payı üzerinde kullanabilirler. Ortaklar, birlikte veya bir temsilci aracılığı ile, bir üçüncü kişiye karşı, ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri borçlardan, aksi kararlaştırılmamışsa müteselsilen sorumlu olurlar (TBK 638. madde). Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir. Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır (TMK 701. madde). Elbirliği mülkiyetinde, ortakların hakları ve yükümlülükleri, topluluğu doğuran kanun veya sözleşme hükümleri ile belirlenir. Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir. Sözleşmeden doğan topluluk devam ettiği sürece, paylaşma yapılamaz ve bir pay üzerinde tasarrufta bulunulamaz. Ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır (TMK 702. madde). Mecburi dava arkadaşları, ancak birlikte dava açabilir veya aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu tür dava arkadaşlığında, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır. Ancak, duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları usul işlemleri, usulüne uygun olarak davet edildiği hâlde duruşmaya gelmemiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade eder (HMK 60/1).
Belirtilen bu hükümlerin sonucu olarak dava açan adi ortaklar elbirliği mülkiyeti hükümlerine göre davada mecburi dava arkadaşı durumundadır. Adi ortaklıkta davanın tüm ortaklar tarafından açılması gereklidir. Birlikte dava açılmadığı takdirde diğer ortaktan davaya muvafakat alınması, muvafakat vermeyen ortak olursa onun hakkında da dava açılması ve bu suretle taraf teşkilinin tamamlanması gerekir. Aksi takdirde davanın dinlenme imkanı yoktur (YHGK’nın 17.01.1990 gün Esas 3-457, Karar 2 sayılı kararı).
Açılan davaya muvafakatın sağlanması, olmadığı takdirde taraf teşkili için diğer adi ortağın davalı olarak davada yer almasının sağlanması yoluyla davanın görülebilir hale gelmesi şeklinde bir uygulamanın benimsenmesi, Anayasanın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesine uygun yorumla, hukukun ve adaletin amacını sağlamaya yönelik olan temel hukuk ilkeleri yönünden de bir zorunluluktur. Muvafakat etmeyen adi ortak aleyhine husumet yöneltilmesine imkan tanınmaksızın davanın reddi gerektiğinin kabulü; ortaklardan bir kısmının hak arama özgürlüğünün, diğer bazı ortakların insiyatif ve vicdanına bırakılması yanında, ortaklığın ve bu kapsamda ortaklardan bir kısmının haklarının hukuk önünde korunamayarak, uyuşmazlığın çözümsüz ve ortada bırakılabileceği anlamına gelir ki, bu da hukukun adaleti sağlama amacıyla hiçbir şekilde bağdaşmaz…
…Adi ortaklığın tüzel kişiliği olmadığı gibi taraf ehliyeti de bulunmamaktadır. Adi ortaklığın taraf olduğu işlemlerden doğan davaların tüm ortaklar tarafından açılması gerekir. Ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı mevcuttur. Bu halde adi ortaklık ile sözleşme yapılarak bu sözleşmeden kaynaklanan bedel talep edildiğinde davanın adi ortaklığı oluşturan tüm gerçek ya da tüzel kişiler tarafından açılması veya dava açmayan ortağın sözleşmeden doğan haklarını dava açan ortağa temlik etmesi ya da açılan davaya muvafakatinin sağlanması gerekir. İtirazın iptâli davaları da itiraz üzerine duran takibin devamı için açılan davalar olduğundan itirazın iptâli davası için geçerli olan muvafakat, icra takibine muvafakatı da kapsar. Muvafakatın temin edilememesi halinde ise taraf teşkili bakımından muvafakat vermeyen diğer ortak ya da ortaklar aleyhine asıl dava ile birleştirilmek üzere dava açtırılıp, açılacak davanın bu davayla birleştirilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra için esasının incelenmesi gerektiği kabul edilmektedir…” (Bknz. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 01.03.2022 tarih ve 2021/3455 Esas 2022/1085 Karar, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 21.09.2020 tarih ve 2019/3674 Esas 2020/2487 Karar, Yargıtay 23.Hukuk Dairesi’nin 27.02.2014 tarih ve 2013/8432 Esas 2014/1407 Karar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.10.2003 tarih ve 2003/12-574 Esas 2003/564 Karar sayılı ilamları)
“…Adi ortaklık 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 620 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre “Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir.
Adi ortaklık, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) kapsamında yer alan ortaklıklardan farklı olarak tüzel kişiliği haiz değildir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 51. maddesinde dava ehliyetinin medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirleneceği düzenlenmiştir. Adi ortaklıkların, tüzel kişilikleri bulunmadığı için fiil ehliyeti ve taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Bu nedenle adi ortaklık halinde yönetici ortağa dava açmaya özel yetki verilmesi halleri dışında adi ortaklığın fiil ve taraf ehliyetleri bulunmamaktadır.
HMK’nun “Mecburi dava arkadaşlığı” başlıklı 59. maddesinde ise; “Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır.” hükmü düzenlenmiş bulunmaktadır.
Mecburi dava arkadaşları, ancak birlikte dava açabilir veya aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu tür dava arkadaşlığında, dava arkadaşları birlikte hareket etmek zorundadır. Ancak, duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları usul işlemleri, usulüne uygun olarak davet edildiği halde duruşmaya gelmemiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade eder (HMK’md. 60/1).
Adi ortaklığın, tüzel kişiliği bulunmadığı için fiil ehliyeti ve taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Adi ortaklık tarafından açılacak davalar bakımından, adi ortaklığı oluşturan kişilerin TBK’nun 638. maddesi uyarınca taraf olarak birlikte hareket etmeleri gerekmektedir. Diğer bir ifade ile adi ortaklığa ilişkin davaların ortakların hepsi tarafından birlikte ikame edilmesi veya açılan davada ortakların tamamının taraf olarak yer alması gerekir. Kısaca adi ortaklığın taraf olduğu hukuki işlem ve eylemlerde dava açma ehliyeti elbirliği mülkiyeti kuralları gereğince (6098 Sayılı TBK’nun 638., 818 Sayılı BK’nun 534., TMK’nun 702. maddeleri) mecburi dava arkadaşı olarak bütün ortaklar tarafından birlikte kullanılması gerekir.
Taraf ehliyeti 6100 sayılı HMK ‘nun 114/ 1-d maddesi uyarınca dava şartlarından olup yine aynı yasanın 115/1 maddesi gereğincede kamu düzenine ilişkin olduğundan taraflarca ileri sürülmese dahi kendiliğinden gözönüne alınmalıdır. Ancak yine aynı yasanın 115/2 maddesi gereğince dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verilmeli, bu süre içinde bu dava şartı noksanlığının giderilmemesi halinde davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmelidir.
Adi ortaklık tarafından açılacak davaların, el birliği mülkiyeti kuralları gereğince bütün ortaklar tarafından birlikte açılması gerekir. Bütün ortaklar tarafından açılacak dava, adi ortaklık adına değil, bütün ortaklar adına açılır ve hüküm de ortaklar hakkında verilir. Aktif ve pasif taraf ehliyeti tüm ortaklara aittir. Adi şirket ortakları arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmaktadır.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi adi ortaklık alacaklısına karşı açılacak davaya tüm ortakların katılımının sağlanması şarttır. Ortaklarca birlikte dava açılmadığı takdirde adi ortaklardan bir kısmınca açılan davaya dava açmayan diğer ortakların davaya katılımının ya da muvafakatlerinin sağlanması, olmadığı takdirde davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmektedir…” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 17.02.2020 tarih ve 2019/6074 Esas 2020/1331 Karar sayılı ilamı)
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; … Plastik, dava dışı … adına kayıtlı iken …’ın 05.01.2017 tarihinde vefat etmesi üzerine 02.02.2017 tarihinde Noterde düzenlenen Adi ortaklık sözleşmesi ile … Plastik yönünden davacı … ve dava dışı … arasında %50, %50 hisseli adi ortaklık kurulduğu ve adi ortaklığı temsile münferiden …’ın atandığı, 31.08.2017 tarihli cari hesaba ve ticari kayıtlara istinaden alacaklı … Sanayi – … tarafından borçlular …, … ve … Ortaklığı aleyhine ilamsız icra takibinde bulunulduğu, davalılar tarafından süresi içerisinde icra takibine itiraz edilmesi üzerine davacı … tarafından davalılar aleyhine iş bu itirazın iptali davasının açıldığı, yerel mahkemece yapılan yargılama sırasında icra takibini yapan … Sanayi adi ortaklığının ortağı … tarafından yazılı olarak diğer ortak davacı … tarafından açılan itirazın iptali davasına ve icra takibine muvafakat ettiği böylece yargılama sırasında taraf ehliyetine ilişkin dava şartının gerçekleştirildiği, dava şartı sonradan gerçekleştiğine göre HMK 115/3 maddesi uyarınca davanın usulden reddi yoluna gidilmeden işin esasına girilerek hasıl olacak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken mahkemece yukarıda yazılı yanlış gerekçe ile ön şart yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, doğru görülmemiştir.
Bu itibarla, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf kanun yolu başvurusunun kabulü ile istinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-4. maddeleri gereğince kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kararı veren mahkemeye gönderilmesine, kararın kaldırılma sebep ve şekline göre istinaf kanun yoluna başvuran davacı vekilinin sair, davalılar vekilinin tüm, istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun KABULÜ ile İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/12/2018 tarih ve 2018/64 Esas 2018/1454 Karar sayılı hükmünün, HMK’nın 355 ve 353/(1).a.4. maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın HMK 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-Kararın kaldırılma sebep ve şekline göre davacı vekilinin sair, davalılar vekilinin tüm, istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına
4-İstinaf başvurusuna konu kararın kaldırılması nedeniyle başvuru sırasında alınan peşin harcın başvuru sahibi taraflara iadesine,
5-İstinaf başvurusu aşamasında başvuru sahibi taraflar tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından istinaf kanun yoluna başvuran taraflar yararına vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, harç ve gider/delil avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 353/(1)-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 15/06/2022
tarihinde oy birliğiyle karar verildi.