Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/569 E. 2022/1050 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/569
KARAR NO : 2022/1050

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/12/2018
NUMARASI : 2014/449 Esas 2018/550 Karar
DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 09/06/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 09/06/2022

Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/449 Esas ve 2018/550 Karar sayılı dava dosyasından yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketten gelen sipariş formları üzerine müvekkili şirket tarafından imalatlar yapıldığını, malların … kargo aracılığıyla faturası ile birlikte davalı şirketin şubelerine imza karşılığında teslim edildiğini, ihtarname gönderilmesi üzerine davalı tarafın faturaların birer nüshalarının yeniden teslimini istediğini ve bu çerçevede müvekkili şirketin 21/01/2013 tarihinde faturaların listesini Excel tablosu halinde davalı şirket çalışanı …’e teslim ettiğini, buna rağmen davalı tarafın müvekkilini oyalamaya başladığını, alacağın tahsili için davalı hakkında Karşıyaka 1.İcra Müdürlüğü’nün 2013/4517 Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalı borçlunun vadesi gelmiş 1.395,06.TL dışında bir borcunun bulunmadığını belirterek icra takibine haksız itiraz ettiğini, müvekkilinin davalı şirketten 342.043,42.TL cari hesaptan kaynaklanan alacağının mevcut olduğunu ileri sürerek icra takibine vaki itirazın iptali ile takibin devamına, % 40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davacıya hiçbir borcu bulunmadığını, müvekkili şirketin ticari kayıtlarının incelenmesi gerektiğini, borcu kabul anlamına gelmemek kaydı ile % 40 icra inkar tazminatı istenmesinin hukuka açıkça aykırı olduğunu bildirerek, davanın reddine, %20 kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; “…Dava, satım ilişkisine dayalı mal teslimine rağmen ödenmeyen fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Harçlandırılan dava değeri:342.043,42 TL dir.
Davacı satıcı ile davalı alıcı arasında mal tedariki sözleşmesi ilişkisinin bulunduğu, Karşıyaka 1.İcra Müdürlüğünün 2013/4517 E.sayılı dosyası ile, davacı alacaklı tarafından davalı borçlu aleyhine 375.337,67 TL asıl alacak, 15.910,72 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 391.248,39 TL alacağın, asıl alacak için değişen oranlarda avans faizi yürütülerek tahsili yönünde icra takibi açıldığı, süresinde yapılan kısmi itiraz üzerine takibin durduğu, işbu davanın icra takibine konu edilen tutarın 342.043,42 TL’lik bölümüne ilişkin olduğu ve 1 yıllık yasal süresi içerisinde açıldığı hususlarında ihtilaf bulunmadığı,
Uyuşmazlık ve çözülmesi gereken sorunun, icra takip tarihi itibariyle davacı satıcının mal tedariki sözleşmesi çerçevesinde davalı alıcıdan alacağının bulunup bulunmadığı varsa alacağın miktarı noktalarında olduğu tespit edilmiştir.
Davanın niteliği gereği davacı alacaklı icra takip konusu yapmış olduğu alacağının varlığını ve miktarını ispatlamak durumundadır. Bu kapsamda delil olarak Karşıyaka 1.İcra Müdürlüğünün 2013/4517 E.sayılı dosyası, bilirkişi incelemesi, ticari defter ve belgeler, … kargo kayıtları, cari hesap ekstresi, noter ihtarnamelerine dayanmış, dayanak belgelerini dosyaya sunmuştur.
Davalı vekili karşı delil olarak, icra takip dosyası, tanık, keşif, bilirkişi incelemesi, ticari defter ve kayıtlar, fatura, hukuki mütala taraflar arasındaki yazışmalara dayanmıştır.
Taraf delilleri toplanmış, bilirkişi raporları alınmıştır.
… ve Yard. Doç. Dr. … tarafından hazırlanan 02/09/2015 tarihli rapor ve 25/01/2016 tarihli ek raporda, her iki firmanın kayıtlarının incelemeye müsait olmaması sebebiyle borç alacak ilişkisinin tespit edilemediği, davalı kayıtlarının kanıt olarak kabul edilmesi halinde 8.600,05 TL davalının davacıya borcunun olduğu, tarafların defter kayıtlarının birbirlerini doğrulamadığı bildirilmiştir.
Taraf vekillerinin talebi de gözetilerek yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılması kararlaştırılmış olup, Yard. Doç. Dr. … ve … tarafından hazırlanan 25/11/2016 tarihli raporda ve 11/10/2017 tarihli ek raporda, davacı tarafın hazırlamış olduğu 3 ayrı listedeki fatura toplam bedeli 212.065,71 TL olup, davalı şirket çalışanı …’e teslim edilmiş olduğu belirtilmekte ise de, fatura içeriği malların teslimine dair sevk irsaliyesi ya da başkaca bir belgenin olmadığı, BA ve BS belgeleri ile … yazısı çerçevesinde davalının defterinde kayıtlı olanların dışında başka malların da teslim edildiği hususu ispatlanamadığından davalı defterlerine göre davacının davalıdan 8.600,05 TL alacağının bulunduğu bildirilmiştir.
Teslime ilişkin olarak faturalar içeriğinin teslim edilip edilmediğine dair araştırma yapılmış, ilgili … Şubelerine yazılar yazılmış, cevabi yazılan ile birlikte mali yönden yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılması kararlaştırılmıştır.
Bilirkişi … tarafından hazırlanan 01/11/2018 tarihli raporda, teslimler nedeniyle düzenlenen faturaların noter aracılığıyla ve elden davalıya teslim edilen cari hesap ekstresi ve fatura listelerine davalının bir itirazı olmadığı, bunun kabul anlamına geleceği şeklinde bir sonuca varılır ise takip tarihi itibariyle davacının davalı şirketten cari hesap ekstresinde görüldüğü üzere toplamda 342.043,42 TL alacağının olacağı, defter kayıtlarının esas alınması halinde ise davacının davalı şirketten kalan alacak bakiyesinin 8.600,05 TL olduğu bildirilmiştir.
Tüm dosya içeriği ve delillerin, özellikle önceki bilirkişiler raporlarını irdeleyen ve olaya uygun düşen … imzalı bilirkişi raporunun değerlendirilmesi sonucunda:
Dava ve takip konusu alacak dayanağı faturaların davalı tarafa noter aracılığıyla ve elden tesliminden sonra davalının faturalara itiraz süresi içerisinde itirazını yapmamasına, sözleşme ilişkisindeki tarafların durumlarına, olayın özelliği ve şartlarına göre, bakiye 342.043,42 TL tutarlı malların davacı tarafından davalıya teslim edildiği, böylece davacının cari hesaptan kaynaklı olarak toplamda 342.043,42 TL alacağının bulunduğu, bu miktarı takip konusu yapmakta haklı olduğu, alacak likit olduğundan İİK’nun 67.maddesi uyarınca davacı yararına %20 tazminat verilmesi gerektiği…” gerekçesi ile, davanın KABULÜ ile, davalının Karşıyaka 1.İcra Müdürlüğü’nün 2013/4517 Esas sayılı dosyası ile yapılan takibin dava konusu edilen 342.043,42.TL’lik bölümüne yönelik haksız itirazının İPTALİNE, takibin bu miktar (342.043,42.TL) üzerinden ve takip tarihinden itibaren artan ve eksilen oranlarda avans faizi yürütülerek DEVAMINA, İİK’nun 67/2 maddesi gereğince % 20 icra-inkar tazminatı 68.408,68 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemece, itirazları dikkate alınmadan ve eksik inceleme ve araştırma neticesinde usul ve yasaya aykırı hüküm tesis edildiğini, yerel mahkeme kararının gerekçesinde yer alan, sözleşme ilişkisindeki tarafların durumlarına, olayın özelliği ve şartlarına göre, bakiye 342.043,42.TL tutarlı malların davacı tarafından davalıya teslim edildiği yönündeki tespitin hatalı ve dayanaksız olduğunu, davaya konu alacağın dayanağı malların teslimine dair dosyada herhangi somut bir delilin mevcut olmadığını, davacının sunduğu kargo kayıtları ve fatura listelerinin davacının alacağının tespitinde yeterli olmadığını, faturalara konu malların teslim edildiğinin sevk irsaliyesi ve benzeri bir belge ile ispatlanması gerektiğini, davalı müvekkili şirket defterlerine kayıtlı olanlar dışında, başka malların teslim edildiği hususunun davacı tarafından ispatlanamadığını, dosyada mevcut ilk iki bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere, davacının dosyaya sunmuş olduğu kargo kayıtları ve fatura listelerinin davaya konu malların davalı müvekkili şirkete teslim edildiğinin ispatına yeterli olmadığını, yine BA, BS formları belgeleri ile hangi malların ne miktarda alındığının tespitinin de mümkün olmadığını, davacı şirket defterlerinin usulüne uygun tutulmamış ollduğundan kayıtların sahibi lehine delil olamayacağını, davalı müvekkili şirket kayıtlarının usulüne uygun olarak tutulmuş olduğundan sahibi lehine delil teşkil eder nitelikte olduğunu, davalı müvekkili şirket defter ve kayıtlarına göre hüküm kurulması gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi … tarafından düzenlenen 01.11.2018 tarihli rapordaki 342.043,42:TL alacak tesbitinin kabul edilemez nitelikte olduğunu, bilirkişi görevini aşarak hatalı bir hukuki yorumda bulunduğunu, önceki bilirkişi raporları ile son bilirkişi raporundaki çelişkinin öncelikle giderilmesi gerekirken hüküm tesisinin de hatalı olduğunu, likit olmayan ve varlığı ve/veya miktarı yapılan yargılama sonucu bilirkişi incelemesi gerektiren alacaklarda icra inkar tazminatına hükmedilmesinin de hatalı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, cari hesap alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
”…İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
İii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K.; 25.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-894 E., 2020/942 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Eldeki davada, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgilidir. Bu nedenle fatura, faturaların delil olma niteliği üzerinde de durmakta yarar vardır.
Dava konusu faturanın düzenleme tarihi itibariyle somut olay bakımından uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) fatura tanımlanmamıştır.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdî bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdî ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi akdî ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticarî defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdî ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticarî defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi;
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”.şeklindedir
7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir;“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.2021 tarih ve 2017/(19)11-2742 Esas 2021/853 Karar sayılı Kararı)
İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle tacir olan taraflar arasında uzun yıllardır devam eden ticari ilişkide davacı tarafından ürün, malzeme, hizmet ve bunlarla ilgili faturaların … kargo ile tesliminin yapılmasına ve bu işleyişin taraflar arasında mutad hal almasına ancak davacı tarafından düzenlenen faturaların düzenleme tarihlerinden çok sonra davalı tarafından kayıtlarına işlenmesine ve bu durumun süreklilik arzetmesine ayrıca tacir olan taraflarla ilgili BA, BS belgeleri çerçevesinde davalı şirketin davacı şirketten 2011 yılında 2.975 belge karşılığı 1.062.672.00.TL ve 2012 yılında 2.724 belge karşılığı 1.254.124.00.TLtutarında mal ve hizmet alımı yaptığının beyan edilmesine ve davalı şirketin resmi bir kuruma bu malları teslim aldığı yönündeki beyanının kendisini bağlayacağına (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 17.11.2016 tarih ve 2016/4326 Esas 2016/14860 Karar sayılı ilamı), davacı tarafından alacağın ödenmesi için noterden gönderilen ihtarname ve ekindeki 51 sayfalık cari hesap ekstresi ile sonrasında dayanak olarak gönderilen faturalar ve fatura listesi, davalı şirkete tebliğ ve teslim edilmesine rağmen davalı şirket tarafından yasal süresi içerisinde herhangi bir itirazda bulunulmamasına, hükme esas alınan bilirkişi raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, takip konusu alacağın likit ve belirlenebilir olmasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/12/2018 tarih ve 2014/449 Esas 2018/550 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 23.364,98.TL nispi harçtan peşin olarak alınan 5.885,65.TL harcın mahsubu ile bakiye 17.479,33.TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu sırasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
6-Kararın Dairemizce taraf vekillerine tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere 09/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.