Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/505 E. 2022/834 K. 06.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/505
KARAR NO : 2022/834

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/07/2018
NUMARASI : 2017/392 Esas 2018/687 Karar
DAVA : MENFİ TESPİT – İSTİRDAT
KARAR TARİHİ : 06/05/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 06/05/2022

İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/392 Esas ve 2018/687 Karar sayılı dava dosyasından yapılan yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

DAVA:

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacının ticari markasının ” … ” olduğunu, davacının faaliyet gösterdiği süpermarketlerde satmakta olduğu pek çok ürünün alımını uzun yıllardır davalı şirketten yapageldiğini, taraflar arasında bu şekilde bir ticari ilişki bulunduğunu, ticari ilişkinin boyutu arttıkça davalı şirkete, talebi üzerine avans niteliğindeki çeklerin keşide edilerek teslim edildiğini, gelinen noktada davalı tarafından davacıya mal gönderiminin gerçekleştirilmediğini, davacının mal alım taleplerinin karşılanmadığını hatta davalı şirkete ulaşabilmenin bile imkansız hale geldiğini, davalı tarafından davacıya gönderilen en son mallara karşılık tanzim edilen faturanın 21/02/2017 tarihli olduğunu, davalı tarafından dava konusu çekler karşılığı mal gönderimi gerçekleşmediğinden ve dava tarihi itibariyle de davacının davalıya başkaca bir borcu bulunmadığından davalı uhdesinde bulunun çeklerin bedelsiz kaldığını, davacının toplam 24 adet avans niteliğindeki çeklerin iadesi için İzmir 20. Noterliği’ nin 20/03/2017 tarih 04276 yevmiye numaralı ihtarnamesinin gönderildiğini ancak ihtarnamenin bila tebliğ iade edildiğini, davacıya tebliğ edilen İzmir 15. İcra Müd’ nün 2017/2495 Esas sayılı dosyasına ait birinci haciz ihbarnamesinden ve Burdur İcra Müd’ nün 2017/1970 Esas sayılı dosyasına ait birinci haciz ihbarnamesinden de davalı şirketin bankalar dahil ticari ilişki içerisinde olduğu firmalara/kişilere borçlanarak bu borçlarını ödemeksizin ortadan kaybolmuş olduğunu düşündürdüğünü, dava konusu haksız durum nedeniyle davacının telafisi imkansız maddi ve manevi zarara uğrayacağının aşikar olup İİK’ nın 72 ve sair ilgili mevzuat hükümleri uyarınca davaya konu 24 adet çekin ödenmelerini/bankaya ibrazını/icra takibine/ihtiyati haciz başvurusuna konu edilmesini engelleyecek mahiyette ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep zorunluluğu doğduğunu ileri sürerek dava konusu 24 adet çekten dolayı davacının davalı şirkete borçlu olmadığının tespitine
karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP:
Davalı şirket usulüne uygun meşruhatlı davetiye tebliğine rağmen cevap dilekçesi vermediği gibi duruşmalara da katılmamıştır.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:

Mahkemece yapılan yargılama sonunda; “…Dava konusu edilen çeklerin tarafların ticari defterlerinde kayıtlı olup olmadığı, kayıtlı ise ne şekilde kayıt altına alındığı ve taraflar arasındaki alacak borç miktarının belirlenmesine yönelik olarak dosya ve taraf ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması için mahkememizce ara karar oluşturulmuş, davalı adına usulüne uygun defter ibraz davetiyesi tebliğ edilmiş ancak davalı taraf inceleme gününde ticari defter ve belgeleri ibraz etmediği gibi bulunduğu yer konusunda da beyanda bulunmamış davacı defterleri üzerinde inceleme yapılarak alınan bilirkişi raporunda: Davacı ile davalı arasında 2016 yılında başlayıp 2017 yılı Şubat ayında sona eren mal alım satımına yönelik ticari bir çalışmanın mevcut olduğu, bu çalışma kapsamında davacı tarafından davalı yana dava konusu çekler de dahil olmak üzere muhtelif çek ve havale mukabili ödemelerde bulunulduğu, dava konusu çeklerin davalı yana verildiği hususunda her hangi bir ihtilafın olmadığı, davacının davalı yana 819.708,00-TL’ lik mal bedellerine karşılık verdiği bu çek bedellerine karşılık olarak miktarda malın dava tarihi itibariyle davalı tarafından davacı yana tesliminin yapılmadığı, söz konusu çeklerden 4 adet toplamda 133.850,00-TL’ lik çekler haricindeki 20 adet 685.858,00-TL’ lik çek bedellerinin davalı yana ödenmiş olduğu, yapılan tespitler kapsamında davacının davalıdan dava konusu 819.708,00-TL’ lik 24 adet çekten 20 adedine isabet eden 685.858,00-TL’ lik çek bedellerinin ödendiğinden hareketle bu tutarın istirdadına, geriye kalan 4 adet çek bedeli olan 133.850,00-TL’ lik çeklerin davacının borçlu olmadığından ve hali hazırda ödenmediğinden iptalinin gerekeceği görüş ve kanaatine varıldığı ayrıntılı ve gerekçeli olarak belirtilmiştir.
Davacı tarafa, dava konusu edilen çeklerin gönderilecek mal karşılığı avans olarak verildiği ve malların teslim edilmediği iddiası ile ilgili davalı tarafa yemin teklif edilip edilmeyeceği konusunda beyanda bulunmak üzere süre verilmiş, davacı vekili mahkememize verdiği 10/05/2018 tarihli dilekçesinde; yemin teklifinde bulunmayacaklarını belirtmiştir.
Toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda: Davacı tarafça, davalı tarafa, davacıya gönderilecek mal karşılığı teslim edilen 24 adet çek ile ilgili malların teslim edilmediğinden bahisle çeklerin bedelsiz kaldığı ve söz konusu çekler dolayısıyla davalıya borçlu olunmadığı gerekçesi ile davalı hakkında mahkememize menfi tespit davası açıldığı, davacı tarafça dava konusu edilen çeklerin davalı tarafça teslim edilecek mal bedeline karşılık avans olarak verildiği ve söz konusu malların kendilerine teslim edilmediği iddiasının ileri sürüldüğü, dava konusu edilen çeklerin taraf ticari defterlerinde kayıtlı olup olmadığı, kayıtlı ise ne şekilde kayıtlı olduğu ve taraflar arasındaki borç alacak miktarının belirlenmesine yönelik olarak taraf ticari defterleri ile dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması için mahkememizce ara karar oluşturulduğu, ara karar doğrultusunda davalı adına usulüne uygun defter ibraz davetiyesi tebliğ edildiği, buna rağmen davalı tarafça ticari defter, kayıt ve belgeler ibraz edilmediği gibi defterlerin bulunduğu yer konusunda beyanda da bulunulmadığı , davacının defter, kayıt ve belgelerine göre; dava konusu edilen çekler dolayısıyla davalıya her hangi bir borcun bulunmadığının belirtildiği ancak yalnızca davacı defterlerindeki kaydın davacının iddiasının ispatı için yeterli olmadığı, çeklerin bir ödeme vasıtası olup mevcut bir borcun ödenmesine yönelik verildiğinin kabulünün gerektiği, alım satım ilişkisinde aksine bir adet veya sözleşme bulunmadıkça alıcı ve satıcının edimlerini aynı anda ifa ettiklerinin kabulünün gerektiği, peşin satış karinesinin aksini iddia eden tarafın bu hususu kanıtlamak ile yükümlü olduğu, davacının dava konusu çeklerin taahhüt edilen mal karşılığı avans olarak verildiğini ve malın teslim edilmediğini, kesin deliller ile kanıtlaması gerektiği, davacı tarafça bu hususta ticari defterler dışında başkaca yazılı delil sunulmadığı ve davacının bu konuda yemin deliline de dayanmadığı, davacının bedelsizlik iddiasını ispat edemediği, dava konusu edilen çeklerden 22/04/2017 vadeli 41.000,00-TL bedelli, 06/05/2017 vadeli 33.000,00-TL bedelli ve 17/05/2017 vadeli 20.000,00-TL bedelli 3 adet çek bedelinin mahkememizin tedbir kararı kapsamında davalı tarafa ödenmediği, söz konusu çeklerin toplam bedeli olan 94.000,00-TL üzerinden davalının alacağının geç alınmasına sebebiyet verildiği ve İİK’ nin 72/4. Maddesindeki tazminat koşullarının davalı lehine oluştuğu incelenen tüm dosya kapsamı ile anlaşıldığı…” gerekçesi ile ispat edilemeyen davanın reddine, İİK’ nin 72/4 maddesi gereğince 94.000,00.TL üzerinden hesap ve takdir olunan % 20 tazminat miktarı olan 18.800,00.TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İSTİNAF NEDENLERİ:

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının usul ve yasaya, dosya kapsamına, somut delillere ve fiili gerçek duruma aykırı olduğunu, yerel mahkemenin “peşin satış karinesi” ile ilgili tespiti ve gerekçesinin hatalı olduğunu, bilirkişi tarafından incelenen müvekkili davacı şirket defterlerinde davacı ile davalı arasındaki ticari ilişkide pek çok defa önden avans niteliğinde çek verildikten sonra müvekkiline mal gönderildiğinin sabit olduğundan taraflar arasındaki ticari teamülün “peşin satış karinesi”nin aksini açıkça ortaya koymakta olduğunu, çeklerin vadeli oluşu dahi taraflar arasında bir “peşin satış” ilişkisinin var olmadığını ortaya koyduğunu, delil olarak her iki tarafın ticari defterlerine dayandıklarından davalı tarafça davacı müvekkiline mal teslim edilip edilmediği ve davaya konu çeklerin avans niteliğinde olup olmadığı hususunun her iki tarafın ticari defterlerinin incelenmesi ile kolaylıkla ortaya konulabileceğini, her iki tarafı da tacir olan ve ticari dava olduğu sabit olan işbu davada ticari defterlerin kesin delil niteliğinde olduğunu ve davalı tarafın kendisine verilen süreye rağmen ticari defterlerini ibraz etmemesi halinde, davacının kendi defterlerinin kendi lehine delil olacağı yönündeki Yargıtay uygulamasının da kökleştiğini, yerel mahkemece 10.05.2018 tarihli dilekçelerinin dikkate alınmadığını, davalı tarafın usulüne uygun ihtaratlı davetiye tebliğine rağmen ticari defterlerini sunmaktan kaçınmış olmakla, müvekkili davacının iddiasının ispat edildiğini şayet mahkemece gerekli görür ise davalı tarafa kesin süre verilerek ticari defterlerin ibrazı için davalı tarafa yeniden meşruhatlı davetiye tebliğ edilmesi taleplerinin ve ıslah taleplerinin dikkate alınmadığını, davalı tarafça ticari defterlerinin ibraz edilmemesinin davacı müvekkilinin değil davalının aleyhine değerlendirilmesi gerektiğini, gerektiğinde isticvap hükümlerinin uygulanmamasının da hatalı olduğunu, Kanun Koyucunun TTK ve HMK düzenlemelerinde, ticari defterlerle ispat sistemine verdiği önemi dile getirdiğini ve eski kanun döneminde mevcut olan tamamlayıcı yemine dahi gerek görmemiş olduğunu, mahkemeye 10.05.2018 tarihli dilekçe ile, başkaca delillerinin bulunduğunu ve davalı tarafın ticari defterlerine delil olarak dayandıklarını bildirdikleri halde ve yine, “diğer delillerinden vazgeçmiş olmamak adına” o aşamada/şimdilik yemin teklif etmediklerini bildirdikleri halde, yerel mahkemece bu dilekçe hiç dikkate alınmadan apar topar ve sanki hiç yemin teklif etmeyecekler gibi yargılamanın sonlandırılması ve hüküm tesis edilmesinin hatalı olduğunu, davalı tarafça talep edilmediği halde resen tazminata hükmolunmasının da hatalı olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:

Dava, çeklerden dolayı çeklerin avans çeki olarak verilmesi ve karşılığında mal teslim edilmemesi nedenine dayalı borçlu olmadığının tespiti, istirdat istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
”…Denizli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 04.06.2014 tarihli ve 2013/296 E., 2014/130 K. sayılı kararı ile; taraflar arasındaki uyuşmazlığın, dava konusu çeklerin davacı tarafından davalıya sipariş edilen malların karşılığı avans olarak verilen çeklerden olup olmadığı, ya da davalı tarafından teslim edilen malların karşılığı ödeme olarak davalıya verilen çeklerden olup olmadığı noktasında toplandığı, tarafların ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi için taraf vekillerine kesin süre verildiği, davalının ticari defter ibrazından kaçındığı, davacının ticari defter ve kayıtlarını inceleyen bilirkişinin raporuna göre, davacının resmî defterleri “işletme defteri” şeklinde olduğundan işletme defterine cari kayıtların işlenemediği, bu nedenle davalıya verilen on iki adet çekin kaydının olmadığı, davacının 2011, 2012 ve 2013 resmî kayıtlarında davalıdan satın aldığı herhangi bir mal veya hizmet kaydının bulunmadığının belirlendiği, davacı tarafından davalıya gönderilen 26.11.2012 tarihli ihtarname ile davaya konu on iki adet toplam 93.500TL bedelli çeklerin anlaşma konusu çoraplar teslim edilmediğinden iadesinin istendiği, akabinde on iki adet çekten beş adet toplam 37.500TL bedelli çeklerin davacıya teslim edildiği, her ne kadar çek bir ödeme vasıtası olup, teslim edilen malın karşılığı olarak verildiğine karine teşkil etmekte ve bunun aksinin yazılı delil ve belge ile ispat edilmesi gerekmekte ise de; davacının davalıya gönderdiği ihtarnameye istinaden on iki adet çekten beş adedinin davalı tarafça; “çeklerin bedelsiz olduğu” belirtilerek davacıya teslim edildiği, ayrıca davalının defter ibrazından kaçındığı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 222. maddesi uyarınca; davacı tarafın iddialarına itibar edilerek dava konusu çeklerin bedelsiz olduğunun ve bu çeklerden dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile toplam 56.000TL bedelli yedi adet çekten dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, dava konusu çeklerden 05.09.2012 keşide tarihli ve 4.000TL bedelli 28.02.2013 keşide tarihli ve 6.500TL bedelli, 30.01.2013 keşide tarihli ve 10.000TL bedelli çeklerin davacı tarafça karşılığının ödendiği dikkate alınarak toplam 20.500TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
Denizli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 22.10.2015 tarihli ve 2014/15954 E., 2015/13466 K. sayılı kararı ile;“…Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre her ne kadar çek ödeme vasıtası olup teslim edilen mal karşılığı verildiğine dair karinenin aksinin yazılı delille ispatı gerekmekte ise de davacının ihtarı üzerine davalının 12 adet çekten 5 tanesinin ”çeklerin bedelsiz olduğu” belirtilerek davacıya teslim edildiği, davalının defter ibrazından kaçındığı, HMK’nun 222. maddesi uyarınca davacı iddialarına itibar edildiği, buna göre dava konusu çeklerin bedelsiz kaldığı gerekçeleriyle davanın kabulüne, davaya konu çeklerden dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, ödenen üç adet çek bedeli 20.500 TL’nin davalıdan istirdatına karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava yedi adet çek nedeniyle menfi tespit ve istirdat istemine ilişkindir. Davacı, davalıya sipariş ettiği mallara karşılık on iki adet çek verildiğini, mal teslim edilmemesi üzerine davalıya çekilen ihtarname üzerine bu çeklerden beş adedinin bedelsiz olarak iade edildiğini, ancak kalan yedi adet çekin bedelsiz kaldığı halde iade edilmediğini, bunlardan üçünün dava dışı yetkili hamiller tarafından ibraz edilmesi üzerine ödenmek zorunda kaldığını iddia ederek, menfi tespit ve istirdat talebinde bulunmuştur. Davalı vekili ise çekin kural olarak ödeme vasıtası olduğunu ve bu nedenle davacının avans iddiasını kanıtlaması gerektiğini bildirerek, davanın reddini istemiştir.
Bu durumda somut olay bakımından ispat külfeti çeklerin avans olarak verildiğini iddia eden davacıda olup davacının bu yöndeki iddiasını 6100 sayılı HMK 201. maddesi uyarınca yazılı delille ispatı gerekir. Çeklerden beşinin iade edilmiş olması tek başına dava konusu çeklerin karşılıksız olduğunu göstermez. Dosyada dava konusu çeklerin avans çeki olduğunu gösterir yazılı bir delile rastlanmadığı gibi bedelsiz kaldığına dair bir delil de bulunmamaktadır. Mahkemece, bu yönler gözetilmeden delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.10.2016 tarihli ve 2016/1093 E., 2016/760 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, her iki tarafın kendi ellerindeki vesikaları mahkemeye ibraz etmek zorunda olduğu, bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği durumlarda karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi gerektiği ya da bundan kaçınması hâlinde bağlanması gereken hukuksal sonuçların HMK’nın 220 ve devamı maddelerindeki konuya ilişkin düzenlemelere tabi olduğu, HMK’nın 220/3. maddesinin, bir tarafın mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi hâlinde, mahkemenin o tarafın maksadını gözeterek diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngördüğü, bu hükmün taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hâllerde ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulandığı, taraflar arasındaki hukukî uyuşmazlığın doğduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan ve ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 82. maddesindeki hüküm birlikte değerlendirildiğinde, ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydı ile kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngördüğü, bu nedenle davacının iddialarına itibar edilerek dava konusu çeklerin bedelsiz olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II.UYUŞMAZLIK
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının davalı şirkete verdiği ve mal bedeline ilişkin olduğunu iddia ettiği çekler nedeniyle borçlu olup olmadığının tespitine ilişkin olarak, davalı alacaklının ticari defterlerini ibraz etmemesi hâlinde, mahkemece HMK’nın 220/3. maddesi uyarınca davacı borçlunun beyanına itibar edilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III.GEREKÇE

Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelere ve “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre
“(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir.
Çek, 6102 sayılı TTK’nın üçüncü kitabı ile 5941 sayılı Çek Kanunu ve bu Kanun uyarınca çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. 6102 sayılı TTK’nın 670 vd. düzenlemelerine göre çek de poliçe ve bono gibi bir kambiyo senedidir ve 780-823. maddeleri arasında düzenlenen çeke 818. maddenin yaptığı atıflar çerçevesinde poliçeye ilişkin hükümlerin uygulanması kabul edilmiştir (Bozer, Ali /Göle, Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2018, s. 221).
Çek, 6102 sayılı TTK’da tanımlanmamıştır. Çeke ait hükümler göz önüne tutularak çek şöyle tarif edilebilir: Çek, Kanun’un öngördüğü belirli şekil şartlarına bağlı, soyut ve kayıtsız şartsız bir bedelin ödenmesi konusunda sadece bankalar üzerine düzenlenebilen, kıymetli evraktan sayılan özel bir havaledir (Tuna., Ergun/ Göç Gürbüz, Diğdem:Ticaret Hukuku Prensipleri Kıymetli Evrak, Ankara 2018, s. 268).
Bu havalenin yazılı şekilde yapılması, belli şekil şartlarını içermesi ve kayıtsız şartsız bir ödeme yetkisi biçiminde olması gerekir. Çek düzenleyen, muhataba belirli bir bedeli lehtara ödeme, lehtara da tahsil yetkisi veren bir kambiyo senedidir. Çek bir ödeme aracıdır. Ancak poliçe ve bonodaki gibi kredi işlevine haiz değildir. Ticari hayatta yaygın olarak ileri tarihli çek düzenlenerek çekin kredi veya teminat aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu kullanım şeklinin dahi çekin ödeme aracı olma özelliğini ortadan kaldıramayacağı unutulmamalıdır. Çek muhatap banka tarafından görüldüğünde meşru hamil olan kişiye nakden ödenir.
Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi;
(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.
(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” Hükmünü içermektedir.
“Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi ise;
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”. Şeklinde düzenlenmiştir.
7251 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile HMK’nın 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir: “Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64/1. maddesinde, her tacirin, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanun’a göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu düzenlenmiş, aynı Kanun’un 64/3. maddesinde de, tacirlerin tuttuğu yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterinin açılış onaylarının, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce yapılacağı, yevmiye defterinin kapanış onayının ise, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yaptırılması gerektiği belirtilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davacı tarafından, davalının teslim edeceği 14400 adet çoraba karşılık on iki adet çekin davalıya avans olarak verildiği, ancak çorapların teslim edilmemesi nedeniyle beş adet çekin iade edildiği, dört adet çekin ise iade edilmediği, ödenen üç adet çek bedelinin de geri verilmediği, çorapların teslim edilmemesi nedeniyle çeklerin bedelsiz kaldığı ileri sürülmüş; davalı tarafça ise, dava konusu çeklerin bir malın sipariş avansı olarak verilmediği, davacının çeklerin avans olarak verildiği iddiasının yazılı belge ile ispatlanması gerektiği savunulmuştur.
Davacı tarafından davalıya gönderilen 26.11.2012 tarihli ihtarnamede, taraflar arasında alım satım sözleşmesi gereğince teslimi gereken 14400 adet çorabın teslim edilmediği, çorap bedeli olarak toplam 93.500TL bedelli on iki adet çekin verildiği, çorapların teslim edilmediği gibi çeklerin de iade edilmediği belirtilerek sözleşme konusu çorapların ihtarın tebliğinden itibaren 7 gün içinde teslimi, olmadığı takdirde keşide edilen çeklerin iadesi ihtar edilmiştir.
Davalı tarafından davacıya gönderilen cevabi ihtarnamede ise, söz konusu çeklerin sipariş avansı olarak verilmediği ve ödemeye ilişkin olduğu belirtilerek davacı tarafından gönderilen ihtarname içeriğine itiraz edilmiştir.
Dosya içerisinde yer alan ve tarafların imzasını taşıyan tarihsiz teslim belgesinde ise, davacı tarafından gönderilen 26.11.2012 tarihli ihtarnameye konu olan on iki adet çekin beş adedinin davacıya iade edildiği belirtilmiştir.
Davacının defter ve kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 02.10.2013 tarihli bilirkişi raporunda, davacının resmî kayıtlarının “işletme defteri” şeklinde olduğu, işletme defterine alınan mallar, emtia, belge ile yapılan masrafların gider olarak, yapılan satışların da gelir olarak kaydedildiği, işletme defterinin tek taraflı kayıt sistemine göre tutulduğu, ödemelerin ve tahsilatların deftere işlenmediği, bu nedenle davacının davalıya verdiği çeklerle ilgili kayda rastlanmadığı, davacının 2011-2012-2013 yılı defterlerinde davalıdan herhangi bir mal alımına rastlanmadığı belirtilmiş, mahkemece, davalıya verilen kesin süreye rağmen davalının ticari defterleri ibraz edilmemiştir.
Bilindiği gibi, kural olarak çek bir ödeme aracı olup, mevcut bir borcun tasfiyesi amacıyla verilmektedir. Çekin ödeme dışında başka bir amaçla (örneğin avans olarak) verildiğini iddiasının davacı tarafça (HMK’nın 200. maddesi gözetilerek) ispatlanması gerekmektedir. Somut olayda, taraflar arasında imzalanan teslim belgesi ile beş adet çekin davacıya iade edilmesinin, davalının diğer yedi adet çekin avans olarak verildiğini kabul ettiği anlamına gelmemektedir.
Menfi tespit ve istirdat talebine konu çeklerin ticari defterlere kaydedilmesi zorunluluğu bulunmadığı gibi, davacının defter ve kayıtları “işletme defteri” şeklinde olup, 6102 sayılı TTK’nın 64. maddesinde belirtilen defterler tutulmadığından somut olaya HMK’nın 220/3. maddesinin uygulanması da mümkün değildir. Bu nedenle mahkemece verilen kesin süreye rağmen davalının ticari defter ve kayıtlarını ibraz etmemesi nedeniyle HMK’nın 220/3. maddesi uyarınca davacının beyanlarına itibar edilerek davanın kabulüne karar verilmesi yerinde değildir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.11.2021 tarih ve 2017/(19)11-1662 Esas 2021/1357 Karar sayılı İlamı)
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle somut olaya uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nın 201. maddesi uyarınca çeke bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve çekin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler tanıkla ispat olunamaz. Davalı taraf, takibe dayanak çekin avans çeki olduğunu davaya cevap vermeyerek kabul etmediğine göre davacı şirket işbu çekin avans olarak verildiğini yukarıda açıklandığı şekilde geçerli delillerle ispat etmek zorundadır. Bunun dışında elinde kayıtsız şartsız borç ikrarını içerir çek bulunan davalı tarafın ayrıca alacağının nereden kaynaklandığını açıklama mecburiyeti bulunmadığı gibi çekte yazılı miktarda alacaklı olduğunu kanıtlama yükümlülüğü de bulunmamaktadır. O halde, davacı taraf, dava konusu çekin iddia edildiği şekilde avans olarak verildiğini geçerli başka yazılı delillerle ispatlayamamasına (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 21.04.2021 tarih ve 2020/5900 Esas 2021/3916 Karar sayılı İlamı), davacının HMK’nun 222/5. maddesi gereği münhasıran davalı şirketin defterlerine dayanması için davacının delil listesinde karşı tarafın defterlerine münhasıran dayandığını açıkça belirtip başka bir delile de dayanmaması gerekmesine (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 23.06.2020 tarh ve 2019/2622 Esas 2020/1203 Karar sayılı İlamı), çekin ticari defterlere kaydedilmesi zorunluluğunun bulunmamasına, delil listesinde açıkça yemin deliline dayanan davacıya mahkemece yemin teklif hakkı hatırlatılmasına rağmen davacının yemin deliline başvurmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/07/2018 tarih ve 2017/392 Esas 2018/687 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 80,70.TL maktu karar harçtan peşin olarak alınan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30.TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf kanun yolu başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadan karar verildiğinden davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
6-Kararın Dairemizce taraflara/vekillerine tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere 06/05/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.