Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/479 E. 2022/467 K. 10.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/479
KARAR NO : 2022/467

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/11/2017
NUMARASI : 2016/1348 Esas 2017/1341 Karar
DAVA : MENFİ TESPİT
KARAR TARİHİ : 10.03.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 10.03.2022
Taraflar arasında görülen menfi tespit davasına ilişkin olarak yapılan açık yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen karara karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … şirketinin müvekkili şirketle ticari ilişkisi olduğunu, ticari ilişki gereği ve bir çoğu teminat olarak verilen çeklerden … Pınarbaşı-İzmir Şubesinin 7042208 numaralı 66.000,00-TL bedelli çekin, müvekkilinin iş bu çek nedeniyle borçlu olmadığını bilen davalılardan … tarafından İzmir 8. İcra Müdürlüğü’nün 2014/15821 Esas sayılı dosyasıyla takibe konulduğunu, müvekkili şirket tarafından, davalı … şirketle olan ticari ilişkisine istinaden ve 2012 yılının Kasım ayında bir çoğu teminat olmak üzre seri halinde çeklerin davalılardan … ‘ ne teslim edildiğini, davalılardan … tarafından çekin 03.03.2014 tarihliymiş gibi takibe konu edildiğini, çekte iki tarihin ancak tek parafın olduğunu, çekte tahrifat yapıldığını ancak icra merciine yaptıkları şikayetin reddedildiğini, takip tarihi itibariyle müvekkilinin iş bu çekle ilgili olarak davalılara herhangi bir borcunun bulunmadığının taraf ticari defterleri ve tüm kayıtları incelendiğinde açık ve net olarak anlaşılacağını, teminat olarak verilen çek nedeniyle borçlu olmadığının bilinmesine rağmen menfaat birliği içinde kötüniyetli olarak icra takibinin yapıldığını ileri sürerek müvekkilinin İzmir 8. İcra Müdürlüğü’nün 2014/15821 Esas sayılı takip dosyasıyla ve takibe konu çekten dolayı davalılara borçlu olmadığının tespitine ve haksız ve kötüniyetli olarak icra takibi yapıldığından %20 oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalılar usulüne uygun olarak meşruhatlı davetiye tebliğine rağmen cevap dilekçesi vermedikleri gibi duruşmalara da katılmamışlardır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece yapılan açık yargılama sonunda, ”…İzmir 8. İcra Müdürlüğünün 2014/15821 Esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; Alacaklı … tarafından, borçlular …. , … Ve …. aleyhine … Pınarbaşı Şubesine ait keşidecisi … Olan 7042208 çek nolu 03/07/2014 vade tarihli 66.000,00-TL bedelli çeke dayanılarak ferileri ile birlikte toplam 77.644,93-TL alacağın tahsili için 18/11/2014 tarihinde başlatılan icra takibine ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, İİK nun 72.maddesi uyarınca, İzmir 8.İcra Dairesi’nin 2014/15821 Esas sayılı takibine dayanak çeke ve bu takip nedeni ile davacının davalılara borçlu olmadığının tespiti (menfi tespit) ve takibin iptali istemine ilişkindir.
Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispat etmekle yükümlüdür.
Davacı, eldeki dava ile davalı … ile arasında ticari ilişki bulunduğunu, ancak bir çoğu teminat olarak verilen çeklerden dava konusu çekin diğer davalı … tarafından icra takibine konulduğunu, davalılarla arasında ticari ilişki bulunmadığını beyanla, takibe konulan çek dolayısıyla davalılara borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Davalılar davaya cevap vermeyerek davayı inkar etmişlerdir.
Uyuşmazlık, davacının söz konusu çeke dayanak yapılan icra takibi nedeniyle davalılara borçlu bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dava konusu, … Pınarbaşı Şubesine ait 7042208 çek nolu 03/07/2014 vade tarihli 66.000,00-TL bedelli çekin keşidecisi, davacı … , keşideci, davalılar … ve … ‘ nin ciranta, dava dışı … aval veren, davalı …. ise lehtar durumundadır.
Somut olayda, davacı, dava konusu çekin teminat olarak davalılardan ….’ne verildiği, davalılar ile aralarında ticari ilişki olmadığı iddiasında bulunduğuna göre, tüm iddialarını yazıllı delille ispatla yükümlüdür. Ancak davacı tarafından mahkememize bu yönde herhangi bir yazılı delil sunulmadığı nazara alınarak yazılı delil ile ispatlanamadığı…” gerekçesi ile Davanın REDDİNE, koşulları oluşmayan icra inkar ve kötüniyet tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki ticari ilişkinin ispatı için ticari defterler delil olarak gösterilmesine karşın yerel mahkeme tarafından gerekli incelemeler yapılmaksızın eksik inceleme ile verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davaya konu çekin usulüne uygun karşılıksız işlemi yapılmadığını, çekte tahrifat yapıldığına ilişkin itirazlarının yeterince aydınlatılmadığını ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, icra takibine dayanak çekten dolayı çekin teminat olarak verilmesi ve kötüniyet nedenine dayalı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
”…Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelere ve “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre “(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir.
Çek, 6102 sayılı TTK’nın üçüncü kitabı ile 5941 sayılı Çek Kanunu ve bu Kanun uyarınca çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. 6102 sayılı TTK’nın 670 vd. düzenlemelerine göre çek de poliçe ve bono gibi bir kambiyo senedidir ve 780-823. maddeleri arasında düzenlenen çeke 818. maddenin yaptığı atıflar çerçevesinde poliçeye ilişkin hükümlerin uygulanması kabul edilmiştir (Bozer, Ali /Göle, Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2018, s. 221).
Çek, 6102 sayılı TTK’da tanımlanmamıştır. Çeke ait hükümler göz önüne tutularak çek şöyle tarif edilebilir: Çek, Kanun’un öngördüğü belirli şekil şartlarına bağlı, soyut ve kayıtsız şartsız bir bedelin ödenmesi konusunda sadece bankalar üzerine düzenlenebilen, kıymetli evraktan sayılan özel bir havaledir (Tuna., Ergun/ Göç Gürbüz, Diğdem:Ticaret Hukuku Prensipleri Kıymetli Evrak, Ankara 2018, s. 268).
Bu havalenin yazılı şekilde yapılması, belli şekil şartlarını içermesi ve kayıtsız şartsız bir ödeme yetkisi biçiminde olması gerekir. Çek düzenleyen, muhataba belirli bir bedeli lehtara ödeme, lehtara da tahsil yetkisi veren bir kambiyo senedidir. Çek bir ödeme aracıdır. Ancak poliçe ve bonodaki gibi kredi işlevine haiz değildir. Ticari hayatta yaygın olarak ileri tarihli çek düzenlenerek çekin kredi veya teminat aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu kullanım şeklinin dahi çekin ödeme aracı olma özelliğini ortadan kaldıramayacağı unutulmamalıdır. Çek muhatap banka tarafından görüldüğünde meşru hamil olan kişiye nakden ödenir.
Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesi;
(1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.
(2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
(3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” Hükmünü içermektedir.
“Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi ise;
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”. Şeklinde düzenlenmiştir.
7251 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile HMK’nın 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir: “Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64/1. maddesinde, her tacirin, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanun’a göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğu düzenlenmiş, aynı Kanun’un 64/3. maddesinde de, tacirlerin tuttuğu yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterinin açılış onaylarının, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce yapılacağı, yevmiye defterinin kapanış onayının ise, izleyen faaliyet döneminin altıncı ayının sonuna kadar yaptırılması gerektiği belirtilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davacı tarafından, davalının teslim edeceği 14400 adet çoraba karşılık on iki adet çekin davalıya avans olarak verildiği, ancak çorapların teslim edilmemesi nedeniyle beş adet çekin iade edildiği, dört adet çekin ise iade edilmediği, ödenen üç adet çek bedelinin de geri verilmediği, çorapların teslim edilmemesi nedeniyle çeklerin bedelsiz kaldığı ileri sürülmüş; davalı tarafça ise, dava konusu çeklerin bir malın sipariş avansı olarak verilmediği, davacının çeklerin avans olarak verildiği iddiasının yazılı belge ile ispatlanması gerektiği savunulmuştur.
Davacı tarafından davalıya gönderilen 26.11.2012 tarihli ihtarnamede, taraflar arasında alım satım sözleşmesi gereğince teslimi gereken 14400 adet çorabın teslim edilmediği, çorap bedeli olarak toplam 93.500TL bedelli on iki adet çekin verildiği, çorapların teslim edilmediği gibi çeklerin de iade edilmediği belirtilerek sözleşme konusu çorapların ihtarın tebliğinden itibaren 7 gün içinde teslimi, olmadığı takdirde keşide edilen çeklerin iadesi ihtar edilmiştir.
Davalı tarafından davacıya gönderilen cevabi ihtarnamede ise, söz konusu çeklerin sipariş avansı olarak verilmediği ve ödemeye ilişkin olduğu belirtilerek davacı tarafından gönderilen ihtarname içeriğine itiraz edilmiştir.
Dosya içerisinde yer alan ve tarafların imzasını taşıyan tarihsiz teslim belgesinde ise, davacı tarafından gönderilen 26.11.2012 tarihli ihtarnameye konu olan on iki adet çekin beş adedinin davacıya iade edildiği belirtilmiştir.
Davacının defter ve kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 02.10.2013 tarihli bilirkişi raporunda, davacının resmî kayıtlarının “işletme defteri” şeklinde olduğu, işletme defterine alınan mallar, emtia, belge ile yapılan masrafların gider olarak, yapılan satışların da gelir olarak kaydedildiği, işletme defterinin tek taraflı kayıt sistemine göre tutulduğu, ödemelerin ve tahsilatların deftere işlenmediği, bu nedenle davacının davalıya verdiği çeklerle ilgili kayda rastlanmadığı, davacının 2011-2012-2013 yılı defterlerinde davalıdan herhangi bir mal alımına rastlanmadığı belirtilmiş, mahkemece, davalıya verilen kesin süreye rağmen davalının ticari defterleri ibraz edilmemiştir.
Bilindiği gibi, kural olarak çek bir ödeme aracı olup, mevcut bir borcun tasfiyesi amacıyla verilmektedir. Çekin ödeme dışında başka bir amaçla (örneğin avans olarak) verildiğini iddiasının davacı tarafça (HMK’nın 200. maddesi gözetilerek) ispatlanması gerekmektedir. Somut olayda, taraflar arasında imzalanan teslim belgesi ile beş adet çekin davacıya iade edilmesinin, davalının diğer yedi adet çekin avans olarak verildiğini kabul ettiği anlamına gelmemektedir.
Menfi tespit ve istirdat talebine konu çeklerin ticari defterlere kaydedilmesi zorunluluğu bulunmadığı gibi, davacının defter ve kayıtları “işletme defteri” şeklinde olup, 6102 sayılı TTK’nın 64. maddesinde belirtilen defterler tutulmadığından somut olaya HMK’nın 220/3. maddesinin uygulanması da mümkün değildir. Bu nedenle mahkemece verilen kesin süreye rağmen davalının ticari defter ve kayıtlarını ibraz etmemesi nedeniyle HMK’nın 220/3. maddesi uyarınca davacının beyanlarına itibar edilerek davanın kabulüne karar verilmesi yerinde değildir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.11.2021 tarih ve 2017/(19)11-1662 Esas 2021/1357 Karar sayılı İlamı)
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle somut olaya uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nın 201. maddesi uyarınca çeke bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve çekin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler tanıkla ispat olunamaz. Davalı taraf, takibe dayanak çekin teminat çeki olduğunu davaya cevap vermeyerek kabul etmediğine göre davacı yan işbu çekin teminat amacıyla verildiğini yukarıda açıklandığı şekilde geçerli delillerle ispat etmek zorundadır. Bunun dışında elinde kayıtsız şartsız borç ikrarını içerir bir çek bulunan davalı tarafın ayrıca alacağının nereden kaynaklandığını açıklama mecburiyeti bulunmadığı gibi çekte yazılı miktarda alacaklı olduğunu kanıtlama yükümlülüğü de bulunmamaktadır. O halde, davacı taraf, dava konusu çekin iddia edildiği şekilde teminat olarak verildiğini geçerli başka yazılı delillerle ispatlayamamasına (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 21.04.2021 tarih ve 2020/5900 Esas 2021/3916 Karar sayılı İlamı), çekin ticari defterlere kaydedilmesi zorunluluğunun bulunmamasına göre; davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde değildir.
Ancak; yemin delili, HMK’nın 225. ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olup yemin kesin delil niteliğindedir. Bir vakıayı ispat yükü kendisine düşen taraf, o vakıayı başka delillerle ispat edemezse, diğer tarafa yemin teklifinde bulunabilir. Yemin, iddianın ispatı yönünden başvurulacak son bir ispat vasıtasıdır. Yemin deliline dayanan taraf, iddia veya savunmasının diğer delillerle ispatlanmamış olması nedeniyle bu delile sıra gelmiş olduğunu başka türlü bilemeyeceğinden; Hakim, ispat yükü üzerine düşen tarafın, iddiasını yazılı delillerle ispat edemediği kanaatine vardığı takdirde, ispat yükü üzerine düşen tarafa, dava ya da cevap dilekçesinde dayandığı yemin delilini de resen hatırlatmalıdır. Aksi halde, ispat yükü üzerine düşen tarafın tüm delilleri toplanıp, değerlendirilmemiş olacağından, yemin teklifi hakkı kullandırılmadan karar verilemez. Bununla birlikte iddia veya savunmasını ispat edemeyen tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatılabilmesi için yemin deliline açıkça dayanılmış olması zorunludur.
Bu açıklamalar uyarınca mahkemece; davacı vekilince dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanıldığı, ispat yükü kendisinde olan davacının iddialarını yazılı delille ispat edilemediği gözetilerek, davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılıp sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve hatalı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla; mahkemece verilen hükmün 6100 sayılı HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-6. maddeleri uyarınca re’sen kaldırılmasına dair aşağıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/11/2017 tarih ve 2016/1348 Esas, 2017/1341 Karar sayılı hükmünün 6100 sayılı HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-6. maddeleri gereğince RE’SEN KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın HMK 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-Davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının REDDİNE,
4-Kararın kaldırılması nedeniyle başvuru sırasında alınan peşin harcın başvuru sahibi davacıya iadesine,
5-İstinaf başvurusu aşamasında başvuru sahibi davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin mahkemesince verilecek nihai kararla hüküm altına alınmasına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme ve harç iadesine ilişkin işlemlerin yerel mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 353/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 10.03.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.