Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2960 E. 2023/1631 K. 03.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/2960
KARAR NO : 2023/1631
KARAR TARİHİ : 03/10/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/05/2019
NUMARASI : 2018/1083 Esas 2019/626 Karar
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 03/10/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 03/10/2023

Davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılama neticesinde;
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; taraflar arasında 27/02/2013 tarihli bayilik sözleşmesinin imzalandığını, bu sözleşme gereğince müvekkilinin davalıya dava konusu …’a ait 31/05/2015 tarihli 6112731 numaralı 95.000,00 TL bedelli, 30/06/2015 tarihli 6112732 numaralı 95.000,00 TL bedelli, 31/07/2015 tarihli 6112733 numaralı 95.000,00 TL bedelli, 31/08/2015 tarihli 6112734 numaralı 98.000,00 TL bedelli ve 30/06/2015 tarihli 6581310 numaralı 50.000,00 TL bedelli çekleri verdiğini, bu çeklerin bedellerinin ödendiğini, iade edilmesi gerektiği halde çeklerin iade edilmediğini, taraflar arasında imzalanan 09/04/2015 tarihli tediye evrakında “sözleşme gereği alınan çek bedellerinin ödendiğinin ve hangi çeklerin iade edilmesi gerektiğinin” belirtildiğini, müvekkilinin bu çeklerle ilgili olarak davalı tarafa hiçbir borcu bulunmamasına rağmen davalının çekleri iade etmediğini belirterek, müvekkilinin bu çekler nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, çeklerin iptaline ve müvekkiline iadesine karar verilmesini istemiştir.
CEVAP ;
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; müvekkilinin yerleşim yerinin İzmir ili Torbalı ilçesinde olduğunu, davanın İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi’nde gerektiğini, yetki itirazlarının bulunduğunu, müvekkilinin … marka mobilya ürünlerinin üreticisi olduğunu, davacının da 2010 yılından bu yana Mersin merkez ve Erdemli ilçesinde müvekkilinin bayiliğini yürüttüğünü, taraflar arasında karşılıklı cari hesap şeklinde işleyen bir ticari ilişkinin olduğunu, yani davacının çeşitli tarihlerdeki ürün siparişlerine karşılık yine çeşitli tarihlerde çek ödemeleri yaptığını, davaya konu çek ödemelerinin 2 adet tahsilat makbuzu ile alındığını, davacının müvekkiline 15/07/2015 tarihi itibariyle 1.072.085,50 TL tutarında cari borcunun bulunduğunu, çekte olağan olan ödeme şeklinin keşide tarihinde muhatap bankaya yapılması olduğunu, davacının ödemeleri muhatap bankaya değil de nakit olarak yapmış olduğu hususunu yazılı belgeyle ispatlaması gerektiğini, olayda böyle bir ödemenin bulunmadığını, dava dilekçesi ekinde olduğu bildirilen 09/04/2015 tarihli evrakın tebligat zarfı içerisinden çıkmadığını, bu nedenle incelenemediğini, bu evraka ilişkin savunma haklarını saklı tuttuklarını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE ;
Dava; ödeme nedeniyle bedelsizlik hukuki sebebine dayalı menfi tespit davasıdır.
Dava dosyası, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 28/03/2017 tarihli, 2016/7700 Esas ve 2017/2493 Karar sayılı kararı ile onanan Erdemli 2. Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi’nin 29/12/2015 tarihli, 2015/453 Esas ve 2015/760 Karar sayılı yetkisizlik kararı ile birlikte Torbalı Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmiştir. Torbalı 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14/11/2017 tarihli 2017/141 Esas ve 2017/147 Karar sayılı görevsizlik kararı ile birlikte de mahkememize gönderilmiştir.
Taraflar arasında; “27/02/2013 tarihli bayilik sözleşmesi kapsamında cari hesap şeklinde yürüyen bir ticari ilişkinin bulunduğu, dava konusu edilen toplam 433.000,00 TL bedelli çeklerin bu ilişki kapsamında davacı tarafından düzenlenerek davalıya verildiği” konularında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık; “davacının, dava konusu çeklerle ilgili olarak davalıya ödeme yapıp yapmadığı, taraflar arasında imzalandığı ileri sürülen 09/04/2015 tarihli belgenin davalı yönünden bağlayıcılığının bulunup bulunmadığı, bu belge kapsamında dava konusu çeklerin davacıya iadesi koşullarının oluşup oluşmadığı ve bu çekler nedeniyle davacının davalıya borcunun bulunup bulunmadığı” konularındadır.
Taraflar arasında 27/02/2013 tarihli bayilik sözleşmesi imzalanmıştır. Bu sözleşmeyle birlikte davacı şirket (bayi), davalı şirkete (üretici) ait “…” marka ürünleri sözleşme şartlarına uygun olarak satın alıp bu sözleşmede yazılı adresinde sözleşme koşullarına ve davalı şirketin talimat ve önerilerine uygun olarak satmayı kabul ve taahhüt etmiştir. “Ödeme ve teminat” konusu sözleşmenin 7. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede taraflar arasındaki ticari ilişkinin cari hesap şeklinde yürütüleceği, bayinin cari hesap dönemi bitmesine rağmen fatura kesim tarihinden itibaren 10 gün içerisinde gecikme faizi ile birlikte borcunu kapatmaması veya kendisinin veya herhangi bir müşteri çekinin karşılıksız çıkması veya herhangi bir poliçe veya bononun vadesinde ödenmemesi halinde yine 10 gün içinde karşılıksız çıkan çek bedeli veya poliçe, bono borcunu ödememesi halinde mütemerrit duruma düşeceği düzenlenmiştir. Sözleşme, imza tarihinden itibaren 5 yıl için geçerli olacak şekilde düzenlenmiştir.
Taraflar arasında ayrıca 09/04/2015 tarihli “sözleşme ve tediye evrakı” başlıklı belge düzenlenmiştir. Bu belgede “tahsilatı yapan taraf” davalı şirket, “ödemeyi yapan taraf” ise davacı şirket olarak gösterilmiştir. Belgede çek ile ödeme miktarının 100.000,00 TL olduğu belirtilmiş, bunun haricinde tablo şeklinde gösterilen bölümde “iade edilecek çekler” başlığı altında davamızın konusu olan çek bilgilerine yer verilmiş ve iade çekler toplamı 433.000,00 TL olarak belirlenmiştir. Tablonun alt kısmında bulunan ve “kabul edilen şartlar” başlığı altında yer alan kısımda ise 4 numaralı başlık altında “27/02/2013 tarihinden sonra … A.Ş.’nin …’ya kestiği faturalarda fatura altı iskonto % 23 olarak geriye dönük kesilecek ve bu miktar nakit olarak …’ya ödenecektir. Aşağıda belirtilen çekler …’ya iade edilecektir. (Çek vade ve miktarları yukarıdadır.) İade edilen çekler alacağından düşülecektir.” ifadelerinin yazılı olduğu görülmüştür.
…’a yazılan yazıya verilen cevapta; 6112731 numaralı çekin takastan … A.Ş. … Şubesi tarafından sorulduğu, karşılıksız kodu gördüğü, diğer çekler için ibraz bilgisi belirlenemediği, 6112731 numaralı çek için taahhüt bedelinin ödenmediği bildirilmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinin ekinde 03/06/2014 tarihli tahsilat tediye makbuzu örneği ile 14/11/2014 tarihli tahsilat tediye makbuzu örneğini sunmuştur. Bunlardan 03/06/2014 tarihli makbuzda … … Şubesi’nin 31/08/2015 tarihli 98.000,00 TL bedelli, 31/07/2015 tarihli 95.000,00 TL bedelli, 31/06/2015 tarihli 95.000,00 TL bedelli, 31/05/2015 tarihli 95.000,00 TL bedelli, 30/04/2015 tarihli 95.000,00 TL bedelli, 31/03/2015 tarihli 95.000,00 TL bedelli, 28/02/2015 tarihli 95.000,00 TL bedelli, 31/01/2015 tarihli 95.000,00 TL bedelli ve 31/12/2014 tarihli 95.000,00 TL bedelli çeklerle ilgili toplam 858.000,00 TL ödeme; 14/11/2014 tarihli makbuzda … Şubesi’nin 30/06/2015 tarihli 50.000,00 TL bedelli 31/07/2015 tarihli 50.000,00 TL bedelli ve 31/08/2015 tarihli 50.000,00 TL bedelli çekleriyle ilgili olarak toplam 150.000,00 TL tutarında ödemenin olduğu görülmüştür.
Davacı vekili; taraflar arasında 27/02/2013 tarihli bayilik sözleşmesinin bulunduğunu, dava dilekçesinde belirttikleri çeklerin müvekkili tarafından davalıya verildiğini ve karşılıklarının ödendiğini belirtmiştir.
Davalı vekili; her ne kadar cevap dilekçesinde belirtmemiş iseler de 09/04/2015 tarihli belge taraflarına ulaştırıldıktan ve bu belgeyi inceledikten sonra belge altında müvekkili adına atılan imzanın çalışanların imzalarıyla örtüşmediğini belirlediklerini ve bu yöndeki itirazlarını ikinci cevap dilekçesinde ileri sürdüklerini, bu konuyla ilgili olarak Erdemli Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayet dilekçesi verdiklerini, soruşturma başlatıldığını ve bilirkişi incelemesi yaptırıldığını, ancak raporun aleyhe çıktığını, “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verildiğini, bu karara yaptıkları itirazın reddedildiğini, bu belgedeki imzalar müvekkili şirketin çalışanlarına ait bile olsa imzalayan kişiler müvekkili şirketin temsilcileri olmadığı için belgenin müvekkili yönünden herhangi bir bağlayıcılığının bulunmadığını, diğer yandan davacı ile düzenlenen tüm sözleşmeler yetkili temsilciler arasında yapılmış olup, davacı tarafın söz konusu 09/04/2015 tarihli belgeyi imzalayan kişilerin müvekkili şirket yetkilisi olmadıklarını bilmekte olduğunu belirtmiş, bilirkişi incelemesi yaptırılmasını istemiştir.
İmza sirkülerinden davalı şirketin 03/04/2014 tarihinden itibaren münferiden yetkilisinin … olduğu görülmüştür.
Davacı vekili cevaba cevap dilekçesi ile; evraktaki …’ın davalı şirketin bölge satış müdürü, …’in de Türkiye satış müdürü olduğunu bildirmiştir.
Erdemli Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/4956 Soruşturma ve 2016/635 Karar sayılı soruşturma dosyası incelendiğinde; müştekilerinin … San. ve Tic. A.Ş., …, müşteki-şüphelilerinin …, …, şüphelisinin … olduğu, suç tarihinin 19/08/2015 olduğu, Erdemli 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/433 Esas sayılı dosyasında açılan menfi tespit davasına delil olarak sunulan 09/04/2015 tarihli “sözleşme ve tediye evrakı” başlıklı belgenin sahte olduğunun, bu belgeyi şirket çalışanlarının imzalamadığının ileri sürüldüğü, soruşturma kapsamında sahteciliği ileri sürülen belge üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, Adana Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nden bilirkişi raporu aldırıldığı, bilirkişi raporunda belgedeki yazı ve imzanın …’ın elinden çıktığı, belgenin “tahsilatı yapan ve şartları kabul eden taraf” bölümündeki “…” ibaresi ve atılı bulunan imzanın …’in elinden çıktığı, belgenin “ödemeyi yapan taraf” bölümündeki “…” içerikli kaşe üzerinde atılı bulunan imzanın …’in elinden çıktığı, diğer yazıların ise …’in elinden çıktığı hususlarının bildirildiği ve “taraflar arasında çok sayıda davanın bulunduğu, şüphelilerin atılı dolandırıcılık suçunu işledikleri yönünde yeterli delil elde edilemediği” gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu karara karşı itiraz yoluna gidildiği, itirazın Mersin 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin 05/04/2016 tarihli 2016/2342 D.İş sayılı kararı ile reddedildiği görülmüştür.
… isimli kişi Erdemli Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/4956 Soruşturma ve 2016/635 Karar sayılı soruşturma dosyasındaki 05/11/2015 tarihli ifadesinde; davalı şirketin Türkiye satış müdürü olarak görev yaptığını, ancak imza yetkisinin bulunmadığını, sözleşme ve tediye evrakı başlıklı belge altındaki imzanın kendisine ait olmadığını, imzanın sahte olarak atıldığını bildirdiği görülmüştür. Aynı soruşturma dosyasında davalı şirketin temsilcisi … da 11/11/2015 tarihli ifadesinde; … ve …’ın kendi firmasında çalışan elemanlar olduğunu, bu kişilerin şirketi borçlandırma ve imza yetkilerinin bulunmadığını, şirketin rutin işlemleri ve ürünlerin satış ve pazarlaması ile uğraştıklarını, 09/04/2015 tarihli evrakın sahte olduğunu bildirmiştir.
… … Şubesi’ne yazılan yazıya verilen 02/07/2015 tarihli cevapta; çek hesabının davacı şirkete ait olduğu, 6112731 numaralı çekin takastan sorulduğu, karşılıksız kaydı gördüğünü, ödenmediği, diğer çekler için ibraz bilgisi belirlenemediği bildirilmiştir.
Davalı vekilinin cevap dilekçesi ekinde sunduğu iki adet tahsilat makbuzu incelendiğinde; 23/06/2014 ve 14/11/2014 tarihli iki adet halindeki makbuzların toplam 12 adet çekin teslim alındığına ilişkin olduğu, bu çekler arasında davamızın konusu olan 5 adet çekin de bulunduğu görülmüştür.

6102 sayılı TTK’nın 727. maddesi uyarınca kendisine başvurulan veya başvurulması mümkün olan borçlunun, başvuru konusu olan bedeli ödeyince poliçe ve protesto belgesinin ayrıca doldurulacak bir makbuz ile birlikte kendisine verilmesini istemek hakkı bulunmaktadır.
Somut olay bakımından; davacı vekili dava dilekçesi ile birlikte dava konusu çeklerin ödendiğini ileri sürmüş ancak ödemeye ilişkin olarak 6102 sayılı TTK’nın 727. maddesi kapsamında bir belgeyi dosyaya sunmamıştır. Dava konusu çeklerin davalı elinde olması, davacı tarafın ödeme konusunda ayrıca açık bir şekilde yemin deliline dayanmamış bulunması karşısında ödeme yapıldığı yönündeki davacı iddiasına itibar edilmemiştir. Diğer yandan; davacı vekili her ne kadar 09/04/2015 tarihli belgeye dayanarak çeklerin iade edilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de; bu belgenin ibra niteliğinde bir belge olması ve içeriği itibariyle davalı tarafı borç yükü altına sokan bir niteliğinin bulunması nedeniyle olağan olan uygulamanın bu belgenin şirket yetkilisi tarafından verilmiş ve imzalanmış olması olduğu, oysa ;belgenin davalı şirketin yetkilisi tarafından değil, çalışanları tarafından imzalandığı, bu haliyle de belgenin davalı şirketi borç altına sokacak yani bağlayacak niteliğinin olmadığı kabul edilmiş, ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle davanın reddine, dair karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkeme kararının usul ve yasalara aykırı olduğunu, davalarının dayanağı olan 09/04/2015 tarihli sözleşme ve tediye başlıklı belgenin davalı tarafı borç yükü altına sokan bir belge olduğu ve bu belgenin şirket yetkilisi tarafından imzalanarak verilmiş olmasına rağmen yerel mahkemece bu belgenin şirketin yetkilisi tarafından değil, çalışanları tarafından imzalandığı gerekçesiyle davalarının reddedildiğini, bu belgede belirtilen çeklerin davalı tarafından alınıp piyasada kullanılırken iade edilecek çekler yönünden itirazın kabul edilemeyeceğini, bu belgede imzaları bulunan kişilerin davalı şirketin bölge satış müdürü ve Türkiye satış müdürü olduğunu, ayrıca davalı tarafça yapılan şikayet sonucunda Erdemli Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/4956 soruşturma sayılı dosyası ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, böylelikle davalı tarafın şikayetinde haksız olduğunun ortaya çıktığını, soruşturma dosyasında aldırılan uzmanlık raporu ile sözleşme ve tediye başlıklı evraktaki imzaların … ve …’in elinden çıktığının tespit edildiğini, … 6112731 nolu 31.05.2015 vade tarihli 95.000,00 TL bedelli, … 6112732 nolu 30.06.2015 vade tarihli 95.000,00 TL bedelli, … 6112733 nolu 31.07.2015 vade tarihli 95.000,00 TL bedelli, … 6112734 nolu 31.08.2015 vade tarihli 98.000,00 TL bedelli, … 6581310 nolu 30.06.2015 vade tarihli 50.000,00 TL bedelli ve toplam 433.000,00 TL bedelli çekler sebebiyle davacı müvekkil şirketin davalı şirkete borcunun olmadığının, çeklerin bedelsiz olduğunun sabit olduğunu, davalı tarafa hiç bir borcu olmadığını, sundukları tediye evrakı kabul edilmese dahi ticari defterlerin incelenmesi gerektiğini, ayrıca başkaca açılan menfi tespit davaları olduğunu, bunların birlikte değerlendirilmesi gerektiğini beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan 9/4/2015 tarihli tediye evrakında sözleşme gereği alınan çek bedellerinin ödendiği, hangi çeklerin iade edilmesi gerektiğinin belirtildiğini, taraflarca kararlaştırılmasına bu çeklerle ilgili müvekkilinin borcu bulunmamasına rağmen çeklerin iade edilmediğini beyanla sözleşme ve tediye belgesi başlıklı belgedeki çekler nedeniyle borçlu olunmadığının tespitini talep etmiştir.
Davalı vekili sözleşmede imza koyanların şirketi temsile yetkili olmadığı, bu kişilerin şirket adına böyle bir tasarruf yapma yetkisi bulunmadığı beyanıyla davanın reddini talep etmiştir.
HMK’nın 222.maddesi gereğince mahkemenin ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebileceği, davacı ve davalı tarafından delil olarak ticari defterlere dayanıldığının anlaşıldığı, buna göre , her iki tarafa ait ticari defter ve belgeler incelenmek suretiyle dava konusu çekler ile ilgili kayıtların bulunup bulunmadığı, defterlerde kayıtlı ise ne şekilde kaydedildiği hususları alanında uzman serbest mali müşavir bilirkişi aracılığı ile incelenip denetime ve hüküm kurmaya elverişli rapor alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi yerinde olmamıştır.
O halde, yukarıda yapılan açıklamalara göre, delillerin toplanarak sonuca varılması için yargılamaya devam edilmesi gerektiğinden, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, HMK nun 353/1-a-6 maddesi gereğince yerel mahkeme kararının kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE,
İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/05/2019 Tarih, 2018/1083 Esas ve 2019/626 Karar sayılı hükmünün 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Dosyanın HMK 353/(1)-a maddesi gereğince Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından, davacı yararına istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
İstinaf yoluna başvuran davacıdan alınan 44,40 TL istinaf maktu karar harcının istek halinde İADESİNE,
İstinaf yoluna başvuran davacıdan alınan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
İstinaf yargılama giderlerinin esas kararla birlikte ilk derece mahkemesince değerlendirilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince oybirliğiyle kesin olarak karar verildi. 03.10.2023