Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2783 E. 2023/942 K. 24.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/2783
KARAR NO : 2023/942

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/09/2019
NUMARASI : 2018/1502 Esas 2019/1006 Karar
DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 24/05/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 24/05/2023

İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1502 Esas ve 2019/1006 Karar sayılı dava dosyasından yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”…Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalının müvekkili firmadan güvenlik sistemleri ile çeşitli cihaz, ekipman ve benzeri alımlar yapılması konusunda aralarında ticari ilişki bulunduğunu, bahse konu ticari ilişkiden kaynaklı müvekkilinin davalıdan olan 17.151,45-TL’lik alacağının ödenmesi için borçlu aleyhine İzmir 20. Noterliği 24/10/2018 tarih ve 16317 yevmiye numaralı ihtarnamesinin gönderildiği, ihtarnamenin 25/10/2018 tarihinde borçluya tebliğ edildiği, ancak davalının herhangi bir ödemede bulunmadığını, bunun üzerine davalı aleyhine İzmir 17. İcra Müdürlüğü’nün 2018/13721 E. Sayılı dosyası ile icra takibine girişildiğini ve ödeme emrinin davalı borçluya tebliğ edildiğini, davalı borçlunun yasal süresi içinde kötüniyetli itiraz ederek takibi durdurduğundan bahisle; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalının haksız ve kötüniyetli itirazının iptaline, takibin devamına, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava dilekçesi ile eklerinin davalıya tebliğ edildiği, davalının cevap vermediği görüldü.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
DELİLLER: İzmir 20. Noterliği’nin 24/10/2018 tarih ve 16317 yevmiye numaralı ihtarnamesi, İzmir 17. İcra Müdürlüğü’nün 2018/13721 E. Sayılı takip dosyası, tarafların ticari defter ve kayıtları, mahkememizce aldırılan bilirkişi raporu.
GEREKÇE:
Dava, İİK’nun 67. Maddesi gereğince açılmış icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır.
Davacı ile davalı tarafın İzmir 17. İcra Müdürlüğü’nün 2018/13721 E. Sayılı takibine dayanak cari hesap alacağından dolayı davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı hususlarında uyuşamadıkları görüldü.
İzmir 17. İcra Müdürlüğü’nün 2018/13721 E.; davacı tarafından davalı aleyhine 7 örnek ödeme emri ile 17.151,45-TL asıl alacak, 142,12-TL ihtar gideri ve 131,07-TL işlemiş faiz olmak üzere toplamda 17.424,64-TL üzerinden ilamsız takip başlatıldığı, davalı tarafça takip konusu alacağa, işletilen faize, istenilen faiz oranına ve diğer alacak kalemlerine itiraz edildiği, icra müdürlüğünce karar tensip tutanağı ile takibin durdurulmasına karar verildiği görüldü.
Mahkememiz 11/04/2019 tarihli celsesi ara kararı gereğince tarafların ticari defter ve kayıtları, 2018 yılına ait defteri kebir, envanter, yevmiye ve muavin defter ve vs ispatlarına yarar ticari defter ve kayıtları üzerine inceleme yapılmasına karar verilmiş olup, bilirkişi 16/08/2019 tarihli bilirkişi raporunda; davacı yanın aksi ispatlanamadıkça takip ve dava tarihi itibariyle davacının davalıdan 17.803,96-TL alacaklı olduğunun tespit edildiği, takip ve dava konusu talep edilebilen asıl alacak tutarının 17.151,45-TL olduğu kanaatine varıldığını, davacı yanca İzmir 17. İcra Dairesi’nin 2018/13721 E. Nolu icra takip talebinde 131,07-TL işlemiş faiz talep ettiği, yapılan hesaplamaya göre 147,17-TL işlemiş faiz talep edebilecek olup taleple bağlılık ilkesi gereği 131,07-TL işlemiş faiz ve 142,12-TL ihtarname masrafı ile toplam 273,19-TL tahsil edilebileceği kanaatine vardığını bildirmiştir.
Davalının Tacir olup olmadığı ve dolayısı ile Mahkememizin görevli olup olmadığı yönünde karar vermek üzere Vergi Dairesine, Ticaret Sicil Müdürlüğü ‘ne ve Esnaf Odasına müzekkere yazılmış olup gelen yazı cevaplarından Davalının Bilanço usulüne göre defter tuttuğu ve VUK md. 177’deki hadleri aştığı anlaşılmakla tacir olduğu anlaşılmıştır.
Eldeki davada, taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmamaktadır. Ancak, toplanan kanıtlar, taraf defter ve kayıtları ile tüm dosya kapsamından anlaşılacağı üzere taraflar arasında satım sözleşmesinin ve açık hesap ilişkisinin varlığı sabittir. Somut olayda: Her ne kadar; davacı defter ve kayıtlarına göre davacının 17.803,96 TL alacaklı olduğu, davalı defter ve kayıtlarına göre davacının 1.216,02 TL alacaklı olduğu tespit edilmiş ise de; karşılıklı taraf ticari defterlerinin incelenmesi ve celp edilen BA formları ile de yapılan kapsamlı mali inceleme sonunda davacı tarafından davalı adına 2018 yılında toplam 105.198,84 TL bedelli fatura kesildiği ve defterlerine kayıt edildiği, buna karşılık davalı yandan yaptığı tahsilat kayıtlarının toplamı 77.725,00 TL olduğu, davalı yanca davacı adına düzenlenen fatura toplamının 9.669,88 TL olduğu, dolayısıyla takip ve dava konusu talep edilebilen asıl alacak tutarının 17.151,45 TL olduğu bilirkişi tarafından belirlenmiştir. Söz konusu tespitlerin dosya kapsamı ile uyumlu olduğu görülmüştür. Ayrıca, bilirkişi tarafından hesaplanan davacının icra takibinde talep ettiği 131,07 TL (taleple bağlı kalınarak) işlemiş faiz ve 142,12 TL ihtarname masrafının yerinde olduğu anlaşılmakla denetime elverişli bilirkişi raporu mahkememizce de benimsenerek…” gerekçesi ile, 1-Davanın kabulü ile; -Davalının İzmir 17. İcra Dairesi’nin 2018/13721 E. Sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazının iptali ile 17.151,45-TL asıl alacak 142,12-TL ihtar gideri, 131,07-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 17.424,64-TL üzerinden takibin aynen devamına, 2-İİK md. 67 gereğince hüküm altına alınan 17.424,64-TL alacağın %20 si oranında hesaplanan 3.484,80-TL İcra İnkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; eksik inceleme sonucu verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişi raporuna itirazları hiç değerlendirmeden ve itirazları hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden hüküm kurulduğunu, müvekkili davalının defterlerinde kayıtlı olmayan faturaların HMK’nın 222. madde hükmü uyarınca geçerli sayılarak müvekkilinin borçlu kabul edilmesinin yasaya aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, cari hesaba dayalı alacağın tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
”…İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
İii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K.; 25.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-894 E., 2020/942 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Eldeki davada, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgilidir. Bu nedenle fatura, faturaların delil olma niteliği üzerinde de durmakta yarar vardır.
Dava konusu faturanın düzenleme tarihi itibariyle somut olay bakımından uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) fatura tanımlanmamıştır.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdî bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdî ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi akdî ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticarî defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdî ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticarî defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi;
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”.şeklindedir
7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir;“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.
…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun icra takibi ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 222/3 maddesine göre, usulüne uygun tutulan ticarî defter kayıtlarının sahibi lehine delil olabilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticarî defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiğinden mahkemece sadece davalı defterlerine dayalı olarak davanın reddi isabetli değildir.
Davalının açıklanan savunması, borcun kaynağını oluşturan olgunun (satım akdînin) ve bundan doğan borcun varlığının kabulünü içermekle birlikte, bu borcun ödendiği yönündedir. Bu hâlde davalı taraf borcu ödediğine ilişkin savunmasını kanıtlamakla yükümlüdür. Eş söyleyişle, somut olayda ispat külfeti davalıya aittir. Davacı, davalının bu kabul beyanı nedeniyle alacağının varlığını kanıtlamak yükümlülüğünden kurtulmuş; buna karşılık davalı, borcu ödediğini kanıtlamakla yükümlü hâle gelmiştir. Ancak davalı tarafından dosyaya sunulan ödeme belgeleri davacıdan elde edilmiş belgeler değildir. Zira, mahkemece Sosyal Güvenlik Kurumuna yazılan müzekkere cevabında da ödeme belgelerinde adı geçen kişinin davacı şirket çalışanı olmadığı bildirilmiştir. Bu durumda davalı tarafça ödeme savunması kanıtlanamamış olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.2021 tarih ve 2017/(19)11-2742 Esas 2021/853 Karar sayılı Kararı)
İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir.
Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, davalı tarafından ticari defterinde de ve BA formunda kayıtlı davacı alacak miktarının ödendiğinin kesin delillerle ispatlanamamasına, yargılamada eksiklik bulunmamasına, takip konusu alacağın likit ve belirlenebilir olmasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/09/2019 tarih ve 2018/1502 Esas 2019/1006 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 1.190,27.TL nispi ilam harcından peşin olarak alınan 492,57.TL harcın mahsubu ile bakiye 697,70.TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu sırasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 24/05/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.