Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2777 E. 2023/941 K. 24.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/2777
KARAR NO : 2023/941

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/10/2019
NUMARASI : 2018/72 Esas 2019/605 Karar
DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 24/05/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 24/05/2023

Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/72 Esas ve 2019/605 Karar sayılı dava dosyasından yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

DAVA:

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin ağır kamyon ve tırların bakım, onarım ve yedek parça bazında müşterilerine hizmet verip faaliyetlerini …’in … ilçesinde gerçekleştirdiğini, müvekkili şirketin davalı … ile 25/09/2013 – 11/10/2015 tarihleri arasında defalarca ticari ilişki de bulunduğunu, davalı tarafın 6.005,00 TL borcu bulunup bu borcu halen ödemediğini, 30/01/2017 faiz başlangıç tarihli 6.005,00 TL tutarındaki müvekkili ile ticari ilişkiden kaynaklı cari hesap borcu için Aliağa İcra Müdürlüğü’nün 2017/787 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, başlatılan icra takibine dair ödeme emrinin davalıya 07/02/2017 tarihinde tebliğ edildiğini, davalı tarafın 13/02/2017 tarihinde takibe itiraz ettiğini, borçlunun borca itirazını kabul etmenin mümkün olmadığını, borçlunun itirazında üzerinde durulması gereken konunun müvekkili ile aralarındaki ticari ilişkinin varlığını kabul ettiğini, davalı müvekkili ile girmiş olduğu ticari ilişkiyi kabul ettiğini ancak “borcum yoktur” demekle yetindiğini, borçlunun bu beyanının ikrar mahiyetinde olduğunu, borçlunun bu beyanının devamında borcunu ödediğini yazılı belgeyle ispat etmesi gerekmekte iken dosya incelendiğinde böyle bir belgenin mevcut olmadığını, davalı yanın itirazlarında müvekkili şirkete herhangi bir borcunun olmadığını belirtmiş ise de sunulu belgeler karşılığında iddialarının haksız ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, takibi sürüncemede bırakmak kastıyla ve kötü niyetle yapılan itirazın iptalinin gerektiğini, açıklanan nedenlerle; Aliağa İcra Müdürlüğü’nün 2017/787 Esas sayılı icra dosyası ile yürütülen takibe ilişkin itirazların tamamen iptaline ve icra takibinin devamına, borçlunun yapmış olduğu itirazın haksız ve kötü niyetli olması, alacağın da likit olması dolayısıyla borçlunun %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP:

Davalı vekili cevap dilekçesi ile; icra takibine itirazda alacaklı ile yapılan işlerin bedelinin 4 yıl önce ödendiği ve borcunun olmadığı yönündeki beyanının müvekkilinin borcunun olduğu ve ödendiği şeklinde yorumlanamayacağını, … plakalı tır yönünden enjeksiyon arızasından dolayı yaptırılan işlere karşılık 2.300.00.TL ve 2.300.00.TL olmak üzere 2 çekle toplam 4.600.00.TL ödediğini, bu işlerden başka borcunun olmadığını, sonraki tatihli faturaların tebliğ edilmediğini, aracın tamirinden sonra uzun yola çıktığını ancak yolda bozulması üzerine tekrar davacı firmaya götürüldüğünü, arızayı onarmak için 2 aya yakın süre aracın davacı firmada bekletilmesine rağmen araçtaki enjeksiyon arızasının giderilemediğini, aracın sonrasında da defalarca yolda kaldığını, faturalandırılan işçilik ve parçaları kabul etmediğini, faturadaki iş ve işlemlere aracın ihtiyacının olmadığını, müvekkilinin verilen hizmeti ve değişen parçaları görmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :

Mahkemece yapılan açık yargılama sonunda; ”…Dava, İİK.nun 67.maddesinde açılmış olup, ticari ilişki kapsamında faturaya dayalı cari hesap alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine yöneliktir.
Harçlandırılan dava değeri; 6.005,00-TL’dir.
Aliağa İcra Müdürlüğü’nün 2017/787 Esas sayılı icra takip dosyasının incelenmesinde; alacaklısının davacı, borçlusunun davalı olduğu, takibin 6.005,00-TL asıl alacak üzerinden yapılan ilamsız icra takibi olduğu, takibin dayanağının 30/01/2017 tarihli bariye cari hesap alacağı olarak gösterildiği, ödeme emrinin davalı-borçluya 07/02/2017 tarihinde tebliğ edildiği, takibe davalı-borçlu tarafından 1302/2017 tarihinde borcu bulunmadığından ödeme emrine, yetkiye, takibe, borca, faize ve tüm fer’ilerine itiraz edildiği, takibin durduğu görülmüş, İİK 67. Madde uyarınca davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açıldığı tespit edilmiştir.
Taraflar arasında davaya konu olan iş ilişkisinin kurulduğu konusunda uyuşmazlık bulunmadığı, uyuşmazlığın bu iş kapsamında davalının ödeme yapıp yapmadığı, davacının icra ve davaya konu miktar kadar alacağının olup olmadığı yönünde uyuşmazlık bulunduğu tespit edilmiştir.
Davanın niteliği gereği davacı alacaklının, davanın ve takibin dayanağı olan alacağın varlığı ve miktarını ispatlamak durumundadır. Bu kapsamda davacı vekili delil olarak; Aliağa İcra Müdürlüğü’nün 2017/787 Esas sayılı dosyası, takibe konu faturalar, ticari defter ve belgeler, tanık beyanı ve bilirkişi incelemesine dayanmış ve dayanak belgelerini dosyaya sunmuştur.
Davalı vekili karşı delil olarak; Aliağa İcra Müdürlüğü’nün 2017/587 Esas sayılı dosyası, ticari defter ve belgeleri, tanık anlatımları ve bilirkişi incelemesine dayanmış, dayanak belgelerini dosyaya sunmuştur.
Mahkememizin 19/10/2018 tarihli celsesinde verilen ara kararı gereğince; muhasebe uzmanı ve mali müşavir muhasebe uzmanı bilirkişi tarafından davalı tarafın ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılarak söz konusu uyuşmazlık konusunda rapor düzenlenmesine karar verilmiştir.
Talimat yoluyla alınan 09/04/2019 havale tarihli raporda; davalı tarafından ibraz edilen ticari defterlerin açılış tasdiklerinin yasal sürelerinde yaptırıldığı, bu defterlere yapılması gereken muhasebe kayıtlarının usulüne uygun olarak yapıldığı, bu defterlerden kapanış tasdiki yaptırılması gereken yevmiye defterine kapanış tasdikin yasal süresinde yaptırıldığı, diğer bir ifade ile davalının yasal ticari defterlerinin lehine delil olmasına engel bir durumun bulunmadığı,
Davacı tarafından dava dilekçesi ekinde dava dosyasına fotokopisi sunulu bulunan 14/10/2013 tarih ve 58573 nolu KDV’si dahil 4.389,26-TL’lik fatura ile ilgili olarak davalı kayıtlarında herhangi bir kayda rastlanılamadığı, davacının bu fatura ile ilgili olarak alacak talebinde bulunabilmesi için, takibe konu bu fatura muhteviyatı malların/ işlerin/ hizmetlerin davalıya yapıldığını ve fatura aslının süresinde davalıya tebliğ edildiğini kanıtlaması gerektiğini, aksi takdirde davacının bu fatura ile ilgili olarak davalıdan alacak talebinde bulunamayacağı,
Davalının yasal defter kayıtlarına göre takip tarihi itibariyle davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığı, ancak davalı tarafından kendi yasal defter kayıtlarına 31/12/2013 tarihinde davacışa ödeme şeklinde kaydettiği 1.615,74-TL’lik ödemeye ilişkin herhangi bir belge ibraz edemediği, bu durumda davalı tarafından bu ödemeye ilişkin belgenin ibraz edilmemesi durumunda takip tarihi itibari ile davacıya 1.615,74-TL borcunun olduğunun kabul edilmesi gerektiği,
İcra takip dosyasının dava dosyası içerisinde bulunmaması nedeniyle, gecikme faizi ile ilgili bir tespitin yapılamadığı, takip dosyasında davacının gecikme faizi var ise takip tarihinden önce davacının davalıyı temerrüde düşürdüğüne dair bir tespitin yapılamadığı bildirilmiştir.
Mahkememizce 17/05/2019 tarihli celsesinde verilen ara kararı gereğince; muhasebe uzmanı ve mali müşavir muhasebe uzmanı bilirkişi tarafından davacı tarafın ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapılarak söz konusu uyuşmazlık konusunda rapor düzenlenmesine karar verilmiştir.
Bilirkişi … tarafından mahkememize sunulan 05/08/2019 havale tarihli raporda; ilgili mevzuat gereği, davacı yan tarafından sunulan 2013 yılına ait yevmiye defteri, defter-i kebir ve envanter defterlerinin kanuni süresi içinde açılış ve yevmiye defterinin kapanış tasdiklerinin yapıldığı,
Taraflar arasında 2013 döneminde ticari bir ilişkinin var olduğu, davacı yana ait 2013 dönemi resmi defter kayıtları incelendiğinde; 11.10.2013 tarihi itibariyle davalının davacıya 6.005,00.-TL borçlu olduğu, dosya içeriğinde taraflar arasında düzenlenen sözleşme ve davacının davalıyı temerrüde düşürdüğüne ilişkin noter ihtarnamesi görülmediğinden faiz hesabı yapılmadığı,
Davacının davalıya düzenlediği 10.09.2013 – 11.10.2013 tarihleri arasında 4 adet KDV dahil 10.605,00.-TL toplam tutarındaki irsaliyeli faturaların içeriklerinin muhtelif otomotiv yedek parçaları vb ve mekanik işçilik açıklamalı malzemeli işçilik geliri olduğu, irsaliyeli faturaların teslim alan hanelerinde isim ve imzaların olmadığı gibi, taraflar arasında düzenlenmiş iş emri vb. sözleşmenin dosya içeriğinde olmadığı görüldüğünden, davacının, davalıya irsaliyeli faturaların ve içeriklerinin teslim edildiğinin tespit edilemediği bildirilmiştir.
Dosya içerisine alınan deliller birlikte değerlendirildiğinde gerçeğe ve hukuka uygun görülerek hükme esas alınan bilirkişi raporlarıyla da belirtiği üzere, taraflar arasında ticari ilişkinin bulunduğu, davacı tarafından davalıya düzenlenen faturalar üzerinde isim ve imzaların bulunmadığı anlaşılmıştır. Davacının davalıya araç onarım ve bakım hizmeti sunduğu tespit edilmiştir. Davalı tarafça bu hizmetin verildiği kabul edilmiş ancak, hizmetin ayıplı sunulduğu ve aracın tekrar davacıya teslim edilerek onarımın istendiği ve onarımın yapılmayarak kendisine iade edildiği yönündeki savunmasının ispatlanamamış olması karşısında davacının araç bakım ve tamir hizmeti bedelini isteyebileceği, davacının defter ve kayıtlarının incelenmesinde davacının davalıdan 6.005,00-TL alacağının bulunduğunun tespit edildiği, davacının 6.005,00-TL alacağını davalıdan isteyebileceği, davalının Aliağa İcra Müdürlüğü’nün 2017/787 Esas sayılı icra takip dosyasında talep konusu ve dava konusu yaptığı miktarın belirlenen bu tutar içinde kaldığı anlaşılmakla, bu miktara yapmış olduğu itirazın iptali gerektiği, iptal edilen miktar üzerinden alacak likit olduğundan İİK.nun 67.maddesi uyarınca % 20 tazminat verilmesi gerektiği…” gerekçesi ile Davanın KABULÜNE, Davalının Aliağa İcra Müdürlüğü’nün 2017/787 Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın iptaline, Davacı yararına %20 (1.201,00-TL) icra inkar tazminatı verilmesine, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İSTİNAF NEDENLERİ:

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; alacağın dayanağının müvekkiline ait … plakalı araç için davacı tarafça 25.09.2013-11.10.2015 tarihleri arasında yapılan servis hizmetine karşılık toplam 6.005,00-TL. bedelli 5 faturanın ödenmediği yönünde olduğunu, mahkeme gerekçeli kararın cevap bölümüne itiraz ettiklerini, davacı tarafça ödenmediği iddia edilen 14.10.2013 tarih ve 58573 nolu KDV dahil 4.389,26-TL. bedelli fatura ile ilgili olarak müvekkiline ait ticari defterlerde herhangi bir kayda rastlanmadığını, davacının fatura ile ilgili olarak alacak talebinde bulunabilmesi için, takibe konu bu fatura ve muhteviyatı malların/işlerin/hizmetlerin davalıya yapıldığını ve fatura aslını süresi içinde davalıya tebliğ ettiğini kanıtlaması gerektiğini aksi takdirde davacının bu fatura ile ilgili olarak davalıdan alacak talebinde bulunamayacağını, yerel mahkemece bilirkişi incelemesi ve tanık dinlenmesi delillerinin dikkate alınmayacağını belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:

Dava, araç tamir hizmetinden kaynaklanan cari hesap alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
”…İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
İii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K.; 25.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-894 E., 2020/942 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Eldeki davada, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgilidir. Bu nedenle fatura, faturaların delil olma niteliği üzerinde de durmakta yarar vardır.
Dava konusu faturanın düzenleme tarihi itibariyle somut olay bakımından uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) fatura tanımlanmamıştır.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdî bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdî ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi akdî ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticarî defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdî ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticarî defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi;
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”.şeklindedir
7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir;“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”…
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun icra takibi ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 222/3 maddesine göre, usulüne uygun tutulan ticarî defter kayıtlarının sahibi lehine delil olabilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticarî defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiğinden mahkemece sadece davalı defterlerine dayalı olarak davanın reddi isabetli değildir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.2021 tarih ve 2017/(19)11-2742 Esas 2021/853 Karar sayılı Kararı)
İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir.
Bu açıklamalar ışığında, dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, davalıya ait araç ile ilgili olarak davacı tarafından verilen araç tamir hizmetinin ayıplı yapıldığı iddiasının ve ödeme iddiasının davalı tarafından yasal delillerle kanıtlanamamasına, alacağın likit ve belirlenebilir olmasına, yargılamada eksiklik bulunmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/10/2019 tarih ve 2018/72 Esas 2019/605 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 410,20.TL nispi ilam harcından peşin olarak alınan 146,96.TL harcın mahsubu ile bakiye 263,24.TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu sırasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 24/05/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.