Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2019/2747
KARAR NO : 2023/918
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/07/2019
NUMARASI : 2017/1066 Esas 2019/786 Karar
DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 11/05/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 11/05/2023
İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1066 Esas ve 2019/786 Karar sayılı dava dosyasından yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”…dava dilekçesinde özetle; davacı … Tic. Ltd. Şti.’nin davalı şirket aleyhine İzmir 15. İcra Dairesinin 2016/6043 esas sayılı dosyasından icra takibi başlattığını, davanın takibe, borca ve ferilerine haksız itirazla bulunduğunu, davalı verilen hizmet karşılığında borcun ödenmediğini, firma yetkilileri tarafından e-posta yolu ile borcun varlığının kabul edildiğini ancak kötüniyetli icra takibine itiraz edildiğini, çekle ödeme teklifinin davacı tarafından kabul edilmediğini, davalının posta yolu …’na ait 0332280 nolu 05/08/2016 vadeli 5.000,00 TL bedelli çekin ve yine aynı bankaya ait 0332281 nolu 05/09/2016 vadeli 5.620,00 TL bedelli çeki davacıya gönderdiğini, aynı kargo içerisinde davalının kaşe ve imzasının bulunduğu 10.620,00 TL tutarındaki borç çeki çıkışına ilişkin belgenin de gönderildiğini, telefon görüşmelerinde muaccel hale gelen borcun derhal ve nakden ödenmesi gerektiğini, vadelendirme seçeneğinin kabul edilmesi hususunun davalıya bildirildiği ve çekler kargo ile davalıya iade edildiğini, icra takibi tutarındaki borcun kanıtının söz konusu çekler olup itirazın haksız ve kötüniyetli olduğunu, davalı şirketin borca itiraz dilekçesinde İzmir 2. İcra Dairesinin 2016/4325 esas sayılı dosyası ile başlatılan ve mükerrer olan icra takibini ileri sürdüğünü, üçüncü bir kişi tarafından başlatılan takibin mükerrerliğinin söz konusu olamayacağını, itirazın kötüniyetli olduğunu bildirerek İzmir 15. İcra Dairesinin 2016/6043 nolu dosyasına yapılan itirazın iptaline ve dava değeri üzerinden %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili aracılığı ile sunduğu cevap dilekçesinde özetle; her iki tarafın tacir olduğunu, uyuşmazlığın Asliye Ticaret Mahkemesinde çözümlenmesi gerektiğini, İzmir 2. İcra Dairesinin 2016/4325 esas sayılı dosyasından başlatılan icra takibine itiraz üzerine durduğunu, takibi yapanın üçüncü kişi olmayıp davacı şirketin ortağı ve yetkili müdürü olduğunu, karşılıklı anlaşma kapsamında davacı firmaya sosyal medya yönetim hizmeti verildiği ve bu iş karşılığı 10.620,00 TL bedelin ödenmediği iddiasının bulunduğu, iddianın aksine taraflar arasında sözleşme olmadığı, davanın davacı tarafa 2.655,00 TL 18/08/2015 tarihinde ödeme yaptığı, dava konusu borcun kabul edildiği iddasının gerçek dışı olduğunu, 2016 Şubat ayı içerisinde davalı şirketin 10.620,00 TL borcunun iki taksit halinde ödemeyi teklif ettiğini ve davacının bu teklifi kabul etmediği iddasının da gerçekdışı ve kötüniyetli olduğunu, söz konusu çeklerin alınması planlanan çekler için gönderildiği ancak ifanın gerçekleşmemesi nedeni ile karşılıklı mutabakat sonucu davalıya iade edildiğini, borcun derhal ve nakden ödenmesi gerektiğinin ve çeklerin iade edildiğinin bildirilmesinin anlamının bu olduğunu bildirilmiş ve davanın reddine, haksız ve kötüniyetli alacaklı davacı hakkında kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVABA CEVAP: Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; İzmir 2. İcra Dairesinin 2016/4325 esas sayılı dosyasından başlatılan icra takibinin alacaklısı …’nin davacı şirket yetkilisi olduğu hususunun kendilerince kabul edildiğini, davalı yanın savunma yönteminin samimi olmadığını, … tarafından itirazın kaldırılması hususunda girişimde bulunulmadığı, taraf şirketlerin sözleşme imzalamamış olmasının anlaşmanın sözlü yapıldığı hususunun bertaraf etmeyeceğini, yazılı şekil şartı bulunmadığı bildirmiş ve davanın kabulü ile kötüniyet tazminatına ilişkin talebin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE : İzmir 15. İcra Dairesinin 2016/6043 esas sayılı dosyası celbedilmiş, yapılan incelemede alacaklısının davacı, borçlusunun davalı olduğu, ödeme emrinin 7 örnek olarak 10.620,00 TL asıl alacak, 517.73 TL faiz olmak üzere toplam 11.137,73 TL talep edildiği, 14/06/2016 tarihinde davalı borçluya tebliğ edildiğini, aynı tarihli dilekçe ile mükerrer takip yapıldığı belirtilerek borca itiraz edildiğini ve takibin durdurulmasına karar verildiği ve bu davanın süresinde açıldığı anlaşılmıştır.
Celbedilen İzmir 2. İcra Dairesinin 2016/4325 esas sayılı dosyasının incelenmesinde alacaklısının …, borçlusunun … Ltd. Şti. Olduğu, 10.620,00 TL asıl alacak, 586,00 TL faiz alacağı olmak üzere toplam 11.206,00 TL için takip yapıldığı, takibe … Ltd Şti tarafından süresinde itiraz edildiği ve takibin durduğu anlaşılmıştır.
İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/952 esas sayılı dosyasından davanın usulden reddi ve mahkememizin görevli olduğuna ilişkin karar verilmiş ve dosya süresinde ve usulünce mahkememize gönderilmiştir.
Taraflar delil olarak ticari defterleri, icra takibine dayanmıştır.
İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi aracılığı ile alınan bilirkişi raporunda her iki icra dosyası incelenmiş ve davacı dafterleri üzerinde yapılan inceleme sonunda İzmir 15. İcra Dairesinin 2016/6043 esas sayılı dosyasındaki itirazın iptali gerektiği, davacının davalıdan 10.620,00 TL alacaklı olduğu, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %9 yasal faiz işletilebileceği, faizin infaz aşamasında hesaplanması gerektiği bildirilmiştir.
Mahkememizin 20/05/2019 tarihli aldığı bilirkişi raporunda ise davalının ticari defterleri incelenmiş ve talep edilen miktarın İzmir 2. İcra Dairesinin 2016/4325 esas sayılı dosyasının tarafları aynı olmadığı, mükerrerlik arzetmediği, davacının söz konusu takibi dava konusu yapmadığı belirlenerek davacının davalıdan İzmir 15. İcra Dairesinin 2016/6043 esas sayılı dosyası ile takip tarihinde 10.620,00 TL alacaklı olduğu rapor edilmiştir.
Alınan her iki bilirkişi raporu birbirini teyit etmiş ve taraf defterleri inceleme sonucuna göre davacının davası sübut bulduğu…” gerekçesi ile, Davanın KABULÜ (Tahsilde tekerrür olmamasının infazda dikkate alınmasına) ile İzmir 15. İcra Dairesinin 2016/6043 esas sayılı dosyasına vaki itirazın iptali ile takibin devamına, Asıl alacak miktarı olan 10.620,00 TL üzerinden %20 icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı şirketin hem müvekkili şirkete İzmir 15. İcra Dairesi 2016/6043 Esas sayılı dosyası ile hem de müvekkili şirket ortağı ve yetkili müdürü …’ye İzmir 2. İcra Dairesi 2016/4325 Esas sayılı dosyası ile aynı alacak kalemine dayanarak icra takibi başlattığını, icra takiplerinin mükerrer olduğu savunmalarının bilirkişi raporunda yer alan “icra dosyalarının taraflarının aynı olmadığı, mükerrerlik arz etmediği ” şeklindeki hatalı gerekçeye dayanılarak reddedilmesinin yanlış olduğunu, davacının takibe konu alacak ile ilgili hizmeti tam ve gereği gibi vermediğini, daha önce görevsizlik kararı verildiğinden müvekkili lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, cari hesaba dayalı fatura bakiyesinden kaynaklanan alacağın tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
”…İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
İii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K.; 25.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-894 E., 2020/942 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Eldeki davada, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgilidir. Bu nedenle fatura, faturaların delil olma niteliği üzerinde de durmakta yarar vardır.
Dava konusu faturanın düzenleme tarihi itibariyle somut olay bakımından uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) fatura tanımlanmamıştır.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdî bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdî ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi akdî ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticarî defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdî ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticarî defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi;
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”.şeklindedir
7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir;“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.
…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun icra takibi ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 222/3 maddesine göre, usulüne uygun tutulan ticarî defter kayıtlarının sahibi lehine delil olabilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticarî defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiğinden mahkemece sadece davalı defterlerine dayalı olarak davanın reddi isabetli değildir.
Davalının açıklanan savunması, borcun kaynağını oluşturan olgunun (satım akdînin) ve bundan doğan borcun varlığının kabulünü içermekle birlikte, bu borcun ödendiği yönündedir. Bu hâlde davalı taraf borcu ödediğine ilişkin savunmasını kanıtlamakla yükümlüdür. Eş söyleyişle, somut olayda ispat külfeti davalıya aittir. Davacı, davalının bu kabul beyanı nedeniyle alacağının varlığını kanıtlamak yükümlülüğünden kurtulmuş; buna karşılık davalı, borcu ödediğini kanıtlamakla yükümlü hâle gelmiştir. Ancak davalı tarafından dosyaya sunulan ödeme belgeleri davacıdan elde edilmiş belgeler değildir. Zira, mahkemece Sosyal Güvenlik Kurumuna yazılan müzekkere cevabında da ödeme belgelerinde adı geçen kişinin davacı şirket çalışanı olmadığı bildirilmiştir. Bu durumda davalı tarafça ödeme savunması kanıtlanamamış olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.2021 tarih ve 2017/(19)11-2742 Esas 2021/853 Karar sayılı Kararı)
İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir.
Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, davalı tarafından ticari defterinde de kayıtlı davacı alacak miktarının ödendiğinin kesin delillerle ispatlanamamasına, yargılamada eksiklik bulunmamasına, takip konusu alacağın likit ve belirlenebilir olmasına, görevsizlik kararı ile ilgili olarak ayrıca vekalet ücretine hükmedilemeyecek olmasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/07/2019 tarih ve 2017/1066 Esas 2019/786 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 725,45.TL nispi ilam harcından peşin olarak alınan 181,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 544,05.TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu sırasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 11/05/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.