Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2725 E. 2023/837 K. 04.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/2725
KARAR NO : 2023/837

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/09/2019
NUMARASI : 2018/601 Esas 2019/520 Karar
DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 04/05/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 04/05/2023

Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/601 Esas ve 2019/520 Karar sayılı dava dosyasından yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”…Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili şirketin hazır beton üretimi yaptığını, davalının müvekkili şirketten hazır beton temin ettiğini, davalının ödemelerini vadelerinde yapmaması üzerine Menemen İcra Müdürlüğü’nün 2018/2756 Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalının haksız itirazı üzerine takibin durdurulduğunu bildirerek, sözü edilen icra takibine vaki itirazın iptali ile takibin devamına ve %20 icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçesi ile; taraflar arasındaki anlaşmaya göre müvekkili şirketin davacı şirkete inşaat hizmeti vereceğini ve karşılığında davacı şirketin de müvekkili şirkete beton temin edeceğini, müvekkili şirketin davacıya yaptığı inşaatın karşılığında davacıdan temin ettiği betonun değerinin birbirine denk olduğunu, dolayısıyla davacı tarafın müvekkili hakkında yaptığı icra takibinin ve alacak talebinin yersiz olduğunu bildirerek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
GEREKÇE VE HÜKÜM :
Taraflar delil ve belgelerini ibraz etmişler, Menemen İcra Müdürlüğü’nün 2018/2756 E.sayılı dosyası celbedilmiş, taraflara ait ticari defter kayıt ve belgeleri incelenmek suretiyle muhasebe uzmanı … ve inşaat mühendisi … imzalı 29.05.2019 havale tarihli kök rapor ve 12.07.2019 havale tarihli ek rapor alınmıştır.
Dava, hazır beton satım sözleşmesinden ve inşaat yapım sözleşmesine dayalı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağın tahsili konusundaki icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasında ticari ilişkinin bulunduğu,
Menemen İcra Müdürlüğü’nün 2018/2756 E.sayılı dosyası ile davacı-alacaklı vekili tarafından davalı-borçlu aleyhine 09.10.2018 tarihinde, 32.861,66 TL cari hesap alacağının tahsil tarihine kadar %19,50 faizi ile birlikte tahsili yönünde takip açıldığı, ödeme emrinin davalı borçluya 19.10.2018 tarihinde tebliğ edildiği, davalı-borçlunun Kemalpaşa İcra Müdürlüğü kanalıyla ve vekili aracılığıyla verdiği 23.10.2018 havale tarihli borca itiraz dilekçesi üzerine takibin durduğu, iş bu davanın 1 yıllık yasal süre içerisinde açıldığı,
Hususlarında ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşulmayan noktalar ve çözülmesi gereken sorun; dava ve takip konusu alacağın savunmada belirtildiği üzere inşaat imalatı-beton temini edimleri ile ilgili sözleşmeye mi ilişkin olduğu, yoksa bu ticari ilişki dışında dava dilekçesi ekinde yer alan sözleşmelere ilişkin mi olduğu, bu çerçevede icra takip tarihi itibari ile davacının davalıdan hazır beton bedeli alacağının bulunup bulunmadığı, varsa tutarının ne kadar olduğu noktalarındadır.
Tüm dosya içeriği ve delillerin, özelliklere taraflara ait ticari defter kayıt ve belgeleri, hazır beton sözleşmeleri, iş yapı sözleşmesi, iş yapım sözleşme fesih tutanağı ve bilirkişiler kök rapor ve ek raporunun değerlendirilmesi sonucunda:
Davacının muhtelif tarih ve tutarlı faturalarla hazır betonu davalıya satıp teslim ettiği,
Taraflar arasında … ili, … ilçesi, … mahallesi, … ada, … parsel arsa üzerine “prefabrik depo ve idari bina” işi konulu 06.02.2018 tarihinde inşaat sözleşmesi akdedildiği, bu sözleşme ile davalının belirtilen işi 730.000,00 TL + KDV bedel karşılığında taahhüt ettiği, ödemenin iş süresince yapılacak 4 hakedişte ödeneceği ve hakediş bedellerinin davacı iş sahibi tarafından ödenen malzeme ve işçilik bedelinin düşülerek hesaplanacağı hususunun kararlaştırıldığı; bilahare bu sözleşmenin 08.05.2018 tarihinde karşılıklı feshedildiği,
Fesih tutanağında belirtildiği üzere işin tamamlanmadığı, temel seviyesinde kaldığı ve buna bağlı olarak sözleşme bedeli olan 730.000,00 TL + KDV tutarında iş yapılmadığı, ancak halihazırda söz konusu inşaatın haricen tamamlanmış olduğu ve sözleşme kapsamında yapılan işin de temel seviyesinde, zemin altında kaldığı,
Dosyaya proje ve fesih hak edişi sunulmadığından, yapılan iş bedelinin yerinde yapılacak inceleme ile tespitinin mümkün olmadığı; davacının icra takibine konu alacağın kaynaklandığını iddia ettiği fatura tarihlerinin iş yapım sözleşmesinin fesih tarihinden sonra olduğu, ancak şantiyelere (…, …, …, …) beton sevkiyatının cari hesap ekstre dönemi içerisinde başladığı dikkate alındığında, alacağın kaynağının tam olarak tefriki ve tanımının mümkün olmadığı,
Hal böyle olunca, taraflar arasındaki sorunun ticari defter kayıtlarının içeriğine göre çözümlenmesi gerektiği; bu bağlamda, tarafların e-deftere tâbi olduğu, davacının davalı adına tanzim ettiği faturalar bakımından taraf defterlerinin birbirini teyit ettiği, faturaların sevk irsaliyeleri dayanak yapılmak suretiyle tanzim edildiği, sevk irsaliyelerinin otomasyon olarak tanzim edildiği ve taraflarca imza altına alındığı, ödemeler bakımından taraf defterlerinin birbirini teyit etmediği, davacı defterlerinde 31.12.2018 tarihi itibari ile 35.395,22 TL davacının davalıdan alacaklı gözüktüğü, davalı defterlerinde ise davalının davacıya 269.598,28 TL borçlu göründüğü, bir kısım ödemelerin defterlerine kaydedilmediği; icra takip tarihi itibariyle ise davacının davalıdan 32.861,66 TL alacağının bulunduğu, bu durumda kanuna ve usule uygun tutulan davacıya ait ticari defter kayıtlarının ve usule uygun olmasa da aleyhine olan hususlara ilişkin davalı defter kayıtlarının kesin delil niteliğinde olduğu ve tarafları bağladığı anlaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında, inşaat yapım sözleşmesinden dolayı icra takip tarihi itibari ile davacının davalıdan 32.861,66 TL bakiye iş bedeli alacağının bulunduğu anlaşıldığından, alacağın likit oluşu…” gerekçesi ile, I – Davanın KABULÜNE, Davalının Menemen İcra Müdürlüğünün 2018/2756 E.sayılı dosyası ile yapılan 32.861,66.TL’lik takibe yönelik haksız itirazının İPTALİNE, Takibin bu miktar üzerinden ve takip tarihinden itibaren artan ve eksilen oranlarda -%19,50 oranını aşmamak koşuluyla- avans faizi yürütülerek DEVAMINA, İİK’nun 67/2 maddesi gereğince, % 20 icra-inkar tazminatı 6.572,33.TL’nin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişi rapor ve ek raporuna yönelik itirazlarının dikkate alınmamasının hukuka aykırı olduğunu, ticari defterlerde alacak kaydı mevcut olsa da mezkur faturaların vergisel yükümlülükten kaynaklı kesilmiş olduğunu, davacı tarafın sadece sevke ilişkin mali değer içermeyen faturalarının hesaba katılmasının, sözleşme fesih tarihinden sonra tanzim edilen faturaların usulsüz olmasına rağmen usulüne uygun tutulan ticari defter vasfıyla esas alındığı bilirkişi raporunun aynı şekilde hükme esas alınmasının kabulünün mümkün olmadığını, alacağın likit olmamasına rağmen icra inkar tazminatına hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, cari hesap alacağının tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
”…İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
İii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K.; 25.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-894 E., 2020/942 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Eldeki davada, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgilidir. Bu nedenle fatura, faturaların delil olma niteliği üzerinde de durmakta yarar vardır.
Dava konusu faturanın düzenleme tarihi itibariyle somut olay bakımından uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) fatura tanımlanmamıştır.
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21. maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdî bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdî ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi akdî ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticarî defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdî ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticarî defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Davanın açıldığı tarihte ve yargılama sırasında yürürlükte bulunan HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesi;
“(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır”.şeklindedir
7251 sayılı Kanunu’nun 23. maddesi ile yapılan değişiklik ile 6100 sayılı Kanun’un 222. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi” ibaresi “diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir;“Diğer tarafın ikinci fıkrada yazılan şartlara uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterler, sahibi lehine delil olarak kullanılamaz”.
…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun icra takibi ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 222/3 maddesine göre, usulüne uygun tutulan ticarî defter kayıtlarının sahibi lehine delil olabilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticarî defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerektiğinden mahkemece sadece davalı defterlerine dayalı olarak davanın reddi isabetli değildir.
Davalının açıklanan savunması, borcun kaynağını oluşturan olgunun (satım akdînin) ve bundan doğan borcun varlığının kabulünü içermekle birlikte, bu borcun ödendiği yönündedir. Bu hâlde davalı taraf borcu ödediğine ilişkin savunmasını kanıtlamakla yükümlüdür. Eş söyleyişle, somut olayda ispat külfeti davalıya aittir. Davacı, davalının bu kabul beyanı nedeniyle alacağının varlığını kanıtlamak yükümlülüğünden kurtulmuş; buna karşılık davalı, borcu ödediğini kanıtlamakla yükümlü hâle gelmiştir. Ancak davalı tarafından dosyaya sunulan ödeme belgeleri davacıdan elde edilmiş belgeler değildir. Zira, mahkemece Sosyal Güvenlik Kurumuna yazılan müzekkere cevabında da ödeme belgelerinde adı geçen kişinin davacı şirket çalışanı olmadığı bildirilmiştir. Bu durumda davalı tarafça ödeme savunması kanıtlanamamış olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekir…” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.2021 tarih ve 2017/(19)11-2742 Esas 2021/853 Karar sayılı Kararı)
İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir.
Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi rapor ve ek raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, davalı tarafından ticari defterinde de kayıtlı davacı alacak miktarının ödendiğinin kesin delillerle ispatlanamamasına, yargılamada eksiklik bulunmamasına, takip konusu alacağın likit ve belirlenebilir olmasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/09/2019 tarih ve 2018/601 Esas 2019/520 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 2.244,77.TL nispi ilam harcından peşin olarak alınan 420,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 1.823,87.TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu sırasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 04/05/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.