Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2720 E. 2023/784 K. 27.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/2720
KARAR NO : 2023/784

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/10/2019
NUMARASI : 2018/370 Esas 2019/599 Karar
DAVA : İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ : 27/04/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 27/04/2023

Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/370 Esas ve 2019/599 Karar sayılı dava dosyasından yapılan yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya, Dairemize gönderilmiş olmakla HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan açık yargılama sonucunda; ”…Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin 07.04.2016 tarihinde davalı şirketten “kahve otomatı” makinası satın aldığını, bir süre sonra makinanın “bardakları çift vermesi, çay ve kahvelerin bardaktan taşması veya çok az vermesi, kaşık vermemesi vb.” arıza verdiğini, makinanın bardak veren hareketli mekanizmasının iki defa arıza yaptığını ve Eylül 2016’da bu aparatın kargo edildiğini, ancak sorunun devam etmesinin yanında para mekanizmasının da arıza yaptığını, makine garantili olmasına rağmen servisin sağlanmadığını ve servisin ücretli olduğunun belirtildiğini, makinenin tekrar arızalanması nedeni ile 02.11.2016 tarihinde … kargo aracılığıyla davalıya gönderildiğini ve makinanın iade edilmediğini, daha sonra Denizli 3. Noterliğinin 21.11.2016 tarih 33339 yevmiye nolu ihtarname ile ayıplı ürün nedeni ile sözleşmeden dönme hakkının kullanıldığı ve kahve otomatı değeri olan 10.089,00 TL’nin iadesinin talep edildiğini, bunun üzerine davalı tarafın İzmir 15. Noterliğinin 01.12.2016 tarihli 18236 yevmiye nolu ihtarname ile herhangi bir teknik arıza olmadığını, dönme hakkının kullanılamayacağını, müvekkiline herhangi bir ödeme yapılmayacağını, makinenin mülkiyetinin halen müvekkilinde olduğunu beyan ettiğini, bu durumda Karşıyaka 3. İcra Müdürlüğü’nün 2018/3724 Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, davalının haksız itirazı üzerine takibin durdurulduğunu bildirerek sözü edilen icra takibine vaki itirazın iptali ile takibin devamına ve %20 icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçesi ile; müvekkili şirketin satıp teslim ettiği … modelli kahve otomatlarında herhangi bir sorun ve ayıpla karşılaşılmadığını, sırf müşteri memnuniyeti ve ticari itibarın muhafazası çerçevesinde üretip sattığı tüm ürünler için 1 yıl garanti verdiğini, garanti belgesinde de belirtildiği üzere servisini müvekkili şirketin fabrikasında verildiğini, ancak oluşacak tüm risk ve masrafların alıcıya ait olduğunu; davacının iddia ettiği ayıplarla ilgili olarak TTK.’nun 23.maddesinde öngörülen sürelerde ayıp ihbarında bulunmadığını, makinanın satışının 07.04.2016 tarihinde gerçekleştiğini, müvekkili şirkete yapılan ilk şikayetin ise satım tarihinden üç ay geçtikten sonra gerçekleştiğini, süresinde ve usulüne uygun olmamasına rağmen müvekkili şirket tarafından gerekli kontrollerinin yapıldığını, otomatta sorun olmadığını ve faal olarak ayıpsız şekilde çalıştığının tespit edildiğini, 23.09.2016 tarihinde otomatta arıza olduğunun bildirildiğini, makinanın müvekkili şirket fabrikasına gönderildiğini, kontrollerin yapıldığını ve arıza giderildikten sonra otomatın çalışır vaziyette davacıya teslim edildiğini, davacının makinenin para haznesinde arıza yaşandığını iddia ederek bir kez daha müvekkili şirkete bildirimde bulunduğunu, davacı tarafın iddia ettiğinin aksine 02.11.2016 tarihinde kargo ile müvekkili şirket fabrikasına gönderilen ürünün 10.11.2016 tarihinde incelemeden geçtiğini ve davacının iddiasını haklı kılan herhangi bir teknik bulguya rastlanmadığını, böylece davacı tarafın servis hizmeti almak ve onarım seçimlik hakkından faydalanmak suretiyle TBK.’nun 227.maddesindeki seçimlik hakkını kullandığını, müvekkilinin de bu yönde gerekli analizleri yaptığını ve arızanın bulunmadığını, karşı tarafın kargo ve teslim ücretini ödemeyi kabul etmediği için otomatın fabrikada durmaya devam ettiğini, müvekkilinin otomatı çalışır vaziyette davacıya teslim etmeye hazır olduğunu bildirerek, davanın reddine, %20 kötüniyet tazminatının tahsiline karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
GEREKÇE VE HÜKÜM :
Taraflar delil ve belgelerini ibraz etmişler, Karşıyaka 3. İcra Müdürlüğü’nün 2018/3724 E.sayılı dosyası ve Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.07.2017 gün 2016/1679 E. – 2017/752 K.sayılı dosyası celbedilmiş, taraf tanıkları dinlenmiş, sözleşme konusu kahve otomatı makinasını yerinde inceleyen makina mühendisi bilirkişi … tarafından 14.01.2019 havale tarihli rapor düzenlenmiştir.
Dava, satım sözleşmesinden kaynaklanan ayıplı mal iddiasına dayalı mal bedelinin iadesi konusundaki icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacının 07.04.2016 tarihinde davalı şirketten “kahve otomatı” makinasını satın aldığı, 14.07.2016 ve 23.09.2016 tarihlerinde iki ayrı şikayet nedeni ile makinanın davalıya gönderilip onarım yapıldığı ve tekrar davacıya iade edildiği, en son makinanın arızalandığından bahisle 02.11.2016 tarihinde kargo ile davalı şirkete gönderildiği ve halen makinanın davalı şirket fabrikasında bulunduğu, satış bedeli 10.089,00 TL’nin davacı tarafından davalıya ödenmiş olduğu,
Karşıyaka 3. İcra Müdürlüğü’nün 2018/3724 E. (yetkisizlik öncesi Denizli 8. İcra Müdürlüğünün 2016/7342 E.) sayılı dosyası ile davacı-alacaklı vekili tarafından davalı-borçlu aleyhine 01.12.2016 tarihinde, 10.089,00 TL iade edilen makine bedeli, 96,88 TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 10.185,88 TL alacağın, asıl alacağa işleyecek yıllık %10.50 avans faizi (fazlaya dair ve faiz oranlarındaki artıştan doğan talep hakkı saklı olmak üzere) ile birlikte tahsili yönünde takip açıldığı, ödeme emrinin davalı borçluya 05.06.2018 tarihinde tebliğ edildiği, davalı-borçlunun vekili aracılığıyla verdiği 08.06.2018 Uyap tanzim tarihli borca itiraz dilekçesi üzerine takibin durduğu, iş bu davanın 1 yıllık yasal süre içerisinde açıldığı,
Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.07.2017 gün 2016/1679 E. – 2017/752 K.sayılı kararı ile taraflar arasındaki aynı dava sebebi ile ve konusuna ilişkin görülen dava ile ilgili olarak yetkisizlik kararı verildiği, Antalya BAM 11. Hukuk Dairesinin 05.03.2018 gün 2017/1465 E. – 2018/311 K.ile yetkisizlik kararının kaldırılmasına ve “icra takibinin yetkili icra dairesinde yapılmadığı anlaşıldığından, davanın …usulden reddine” kesin şekilde karar verildiği,
Hususlarında ihtilaf bulunmamaktadır.
Uyuşulmayan noktalar ve çözülmesi gereken sorun; dava ve sözleşme konusu kahve makinasının sözleşmeye ve fenne uygun olup olmadığı, ayıplı bir durumunun bulunup bulunmadığı, ayıp ihbarının süresinde gerçekleşip gerçekleşmediği, şayet makina ayıplı ve ayıp ihbarı süresinde gerçekleşmiş ise bu arızanın makinanın kullanımına engel olup olmadığı, makinanın mevcut durumuna ve objektif şartlara göre davacıdan makinayı kabul etmesinin beklenip beklenemeyeceği noktalarındadır.
Tüm dosya içeriği ve delillerin, özellikle olaya ve dosya içeriğine uygun düşen davalı tanıklarının anlatımları, bilirkişi raporunun değerlendirilmesi sonucunda:
Dava konusu makinanın satın alındığı 07.04.2016 tarihinden en son servise gönderildiği 02.11.2016 tarihine kadar 7 ay içinde 4 kez arıza şikayetinde bulunulduğu, garanti kapsamında müdahale edildiği, 2 kez parça değişikliği yapıldığı, 2 kez arıza bulunmadığının tespit edildiği, her servise gönderilişte farklı konularda şikayetlerde bulunulduğu, 21.11.2016 tarihindeki ihtarnameye kadar şikayetlerin giderilmediği yönünde davacı tarafın herhangi bir belge sunmadığı, sözleşme konusu kahve otomatı makinasının yargılama sırasında faal durumda olduğu, test ve denemeler sonucu herhangi bir arızasının bulunmadığı, böylece davalı satıcının, malı sözleşmeye uygun ve ayıpsız şekilde davacı-alıcıya teslim borcunu yerine getirmiş olduğu, servis için davalı-satıcıya gönderilen makinenin iade alınmamasında davalının bir kusurunun bulunmadığı, dolayısıyla davacının makine bedelinin iadesi konusundaki icra takibinin ve iş bu davanın yersiz olduğu anlaşılmıştır.
Olayın özellikleri ve şartlara, bilirkişinin görüşüne göre davalı tanıklarının anlatımları esasa etkili görülmemiş ve itibar edilmemiştir.
Bu açıklamalar ışığında, haklılık durumunun yargılamadan önce belirlenebilmesinin mümkün olmadığı ve davacının icra takibi yapmakta kötüniyetli olmadığı…” gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, Davalının kötüniyet tazminatı isteminin REDDİNE, karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, satılan malın ayıplı olduğunu, davalının müvekkili tarafından dava konusu makinedeki kısa bir süre sonra oluşan ayıbın, davalı tarafa süresinde bildirilmiş olmasına rağmen davalı taraf kanunen kendisine düşen yükümlülükleri yerine getirmediğini, satın alınan kahve otomatından 7 ay içinde 4 kez arıza yapmasından dolayı müvekkilinin beklediği faydayı alamadığını ve kanuni hakkı olan malın bedelinin iadesini istediğini, bilirkişi raporunun hükme esas alınamayacağını, mahkemece kahve otomatının şu an çalışıyor olmasının bedel iadesi için şartların oluşmadığı sonucunun çıkarılmış olmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:

Dava, satın alınan malın ayıplı olduğu iddiasına dayalı ödenen bedelin iadesi için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Tarafların tacir olduğu, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığı hususu tartışmasızdır.
Tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya dava tarihi itibariyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK m. 23/1, a-c). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Türk Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 23/1, a-c hükmü de uygulanacaktır.
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karşı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:
Satıcının ayıptan sorumluluğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 219-231. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayıp kavramının tanımı kanunda tam olarak bulunmamakla birlikte, ayıptan sorumluluk halleri bu maddelerde hüküm altına alınmıştır. Ayıp kavramı hakkındaki genel tanım, sözleşme gereği edimin taşıması gereken nitelik ile mevcut nitelik arasındaki fark şeklindedir.
TBK. m. 219’da sözleşmeye aykırılık halinde iki ayrı durum mevcuttur. Bunların ilki, satıcının alıcıya birtakım nitelikler bildirmesi ve bu niteliklerin söz konusu şeyde bulunmamasıdır. İkincisi ise sözleşme konusu şeyden beklenen faydayı azaltan veya ortadan kaldıran durumların mevcut olmasıdır. Buna dürüstlük kuralı çerçevesinde karar verilmektedir. Alıcının beklediği faydanın dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada objektif değer baz alınır.
Satıcının ayıptan sorumluluğunun doğması için aranan şartlar:
a) Ortada bir ayıp bulunmalıdır
Ayıp; maddi, ekonomik veya hukuki olabilir. Satılanın yırtık, bozuk, kırık, lekeli olması gibi haller maddi ayıp teşkil eder. Hukuki ayıp ise, satılanın değerini ve ondan beklenen faydaları etkileyen eksikliklerdir. Satıcının bildirimi yoksa fakat eşyanın niteliği gereği, eşyadan beklenen bir fayda varsa, dürüstlük kuralı çerçevesinde beklenen bu faydanın sağlanamaması durumunda ayıptan bahsedilebilir.
b) Satılandaki ayıp önemli olmalıdır.
Ayıp sonucunda, söz konusu şeyin değerinin veya elverişliliğinin önemli şekilde azalması veya tamamen ortadan kalkması gereklidir. Bu gibi durumlarda, satılan şeydeki ayıp önem kazanmış olur. Önemsiz ayıplardan dolayı satıcı sorumlu tutulamaz.
c) Alıcı malın ayıplı olduğunu bilmiyor olmalıdır.
Bu konu, TBK. m. 222’de düzenlenmiştir. Buna göre, “Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse olur.” Böylece alıcı, sözleşmenin kurulması esnasında ayıpları biliyorsa, bunları kabul etmiş sayılır ve satıcı ayıptan sorumlu olmaz. Ancak bunların gerçekleşebilmesi için, alıcının sözleşmeden önce, satın aldığı şeyi gözden geçirme imkânını bulabilmesi gereklidir . Burada gözden geçirmeden kasıt, olağan bir muayenedir.
Alıcının satın aldığı şeyde, dikkatli özeni gösterseydi fark edebileceği ayıplardan da satıcı sorumlu değildir. Alıcının, malın ayıplı olduğunu bilmiyor olması gerekmektedir. Gizli ayıplarda, alıcının malın ayıplı olduğunu bilmesi mümkün değildir. Olağan gözden geçirme, malın alınırken kabaca gözden geçirilmesidir. İlk bakışta görülebilecek olan ayıplar mevcutsa, satıcının ayrıca bunu üstlenmesine gerek yoktur. Bu gibi durumlarda, sorumluluk aranmaz.
d) Ayıptan sorumluluk sözleşme ile kaldırılmıyor olmalıdır
e) Alıcı ayıbı kabul etmemiş olmalıdır
f) Alıcı ayıptan doğan sorumluluk hükümlerinden yararlanabilmek için kanunun kendisine yüklediği külfetleri yerine getirmiş olmalıdır
Alıcıya kanunen yüklenen külfetler, satılanı gözden geçirme ve varlığı iddia edilen ayıpları satıcıya bildirme külfetleridir. Alıcı, satın aldığı malı gözden geçirmek ve herhangi bir ayıp halinde de bunu satıcıya bildirmek zorundadır . Bu zorunluluklar TBK. m. 223’te düzenlenmiştir. TBK. 223’e göre, “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.” Burada kesin bir süre belirlenmemiştir, ancak alıcı ayıbı en kısa sürede bildirmekle yükümlüdür.
Tacirler arası ticari satımlarda, satılanın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli değilse, alıcı teslimden itibaren 8 gün, diğer hallerde ise 2 gün içinde satılanın gözden geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu hüküm 6102 Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. TTK. m. 23/1.c’ye göre, “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanunu’nun 223’üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” Bu durumda, TBK. m. 223 burada da uygulama alanı bulacaktır. TBK. m. 225’e göre, satıcının ağır kusurlu olması halinde ayıbın kendisine zamanında bildirilmediğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Aynı hüküm, satıcılığı meslek edinmiş kişiler için de geçerlidir.
Alıcı, satılanın durumunu gecikmeksizin usulüne göre tespit ettirmekle yükümlüdür. Bunu yaptırmazsa, ileri sürdüğü ayıbın, satılanın kendisine ulaştığı zamanda var olduğunu ispat yükü alıcıya düşer.
Bir sözleşmede ayıbın şartları mevcut ise ve alıcı da kendisinden beklenen külfetleri yerine getirmişse, bu durumda alıcı TBK. m. 227’de kendisine tanınan haklardan birini kullanabilir. Bu haklar;
-Sözleşmeden dönme, bedelde indirim talebi, satılanın ücretsiz onarımı talebi, imkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesi talebi (Kaynakça: ARAL, Fahrettin, Borçlar Hukuku (Özel Borç İlişkileri), 8. Baskı, Ankara, 2009- AVUZ, Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri (Özel H, 9. Baskı, İstanbul, 2011)
Satım sözleşmesine konu makinenin ayıplı, hasarlı olup olmadığı ve ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre
“(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Bu açıklamalar ışığında; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi rapor ve ek raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, satıma konu malın ayıplı olduğunun davacı tarafından kesin delillerle ispatlanamamasına, yargılamada eksiklik bulunmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/10/2019 tarih ve 2018/370 Esas 2019/599 Karar sayılı hükmü usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında alınması gereken 179,90.TL maktu karar harcından peşin olarak alınan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50.TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf kanun yolu başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadan karar verildiğinden davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere 27/04/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.