Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2682 E. 2023/834 K. 26.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/2682
KARAR NO : 2023/834

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/09/2019
NUMARASI : 2019/233 Esas – 2019/1024 Karar
DAVA KONUSU : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 26.04.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 26.04.2023

Davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, takipte alacaklı olarak görünen kişinin müvekkili ile …’de tanıştığını ve müvekkilinin elektrik ustası olması ve işsiz olması nedeniyle …’de şirkette iş bulacağını söyleyerek müvekkilinin kimlik fotokopisini istediğini, müvekkilinin alacaklının kötü niyetli olduğunu bilmeden kimlik fotokopisini davalı alacaklıya verdiğini, daha sonra ise müvekkilinin adresine icra takibi geldiğinde müvekkilinin alacaklıyı arayıp bu takibin sebebini sorduğu zaman davalının müvekkilinin kendisine borçlu olduğunu söylediğini, oysa ki müvekkili ile davalı alacaklı arasında hiçbir şekilde ticari bir ilişkiye girmedikleri gibi müvekkilinin alacaklıya herhangi bir borcunun da bulunmadığını, dolandırma ve kötüniyetle hareket eden alacaklının bu saikleri sebebiyle savcılık şikayeti yapıldığını, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/24689 soruşturma sayılı dosyası üzerinden devam ettiğini, davalı alacaklı tarafından düzenlenen bonodaki imzanın müvekkiline ait olmadığını, bonodaki imza ile müvekkilinin imzası arasındaki farkın çıplak gözle dahi fark edilebilecek durumda olduğunu, müvekkiline ödeme emri ekinde takibe konu bononun tebliğ edilmediğini, daha sonra farklı bir tarihte sunulan bononun tebliğ edildiğini, fakat ödeme emrinde belirtilen bonoya ait bilgiler ile müvekkiline tebliğ edilen bonodaki bilgilerin farklı olduğunu belirterek İzmir 27. İcra Müdürlüğünün 2016/15684 Esas sayılı dosyasında müvekkilinin borçlu olmadığınında tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı adına yapılan usulüne uygun tebliğine rağmen, davalı duruşmalara katılmadığı gibi herhangi bir cevap da bildirmemiştir.
MAHKEMECE : “…Tüm dosya kapsamına göre, dava İzmir 27. İcra Müdürlüğüne ait 2016/15684 Esas sayılı dosyanın dayanağı bonodaki imzanın davacıya ait olmadığı iddiasıyla açılmış menfi tespit davasıdır. Belge aslı davacıya ait usulüne uygun alınmış imza örnekleri ve vekaletname örneği üzerinde imza incelemesi yaptırılmış, gerek C.Savcılığında alınan raporda gerekse Asliye Hukuk Mahkemesinde aldırılan raporlarda senetteki borçluya ait imzanın, davacıya ait olmadığının belirlendiği, aynı konu ile ilgili ayrı ayrı iki rapor bulunduğundan davanın bu zamana kadar geldiği süreç ve duruşma ekonomisi gözetilerek yeniden rapor aldırılmasına gerek görülmemiş ve senetteki imzanın davacıya ait olmadığı sabit olmakla davanın kabulüne karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılmıştır.” gerekçesi ile
“Davacının davasının KABULÜ ile, davacının İzmir 27. İcra Müd’nün 2016/15684 E sayılı takip dosyasına konu edilen 13.10.2016 tanzim tarihli, 13.10.2016 ödeme tarihli, 18.000 TL bedelli çek nedeniyle borçlu olmadığının tespitine,
Takip konusu senet ve dava değeri olan 18.000 TL’nin %20’si oranındaki tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURU SEBEPLERİ :
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin menfi tespit davasının kabulüne ilişkin tek dayanak olarak eski ve yetkisiz mahkemenin bilirkişi raporuna dayandığını, davacının dava konusu senedi borcuna karşılık müvekkiline verdiğini, tanıkların dinlenilmesine karar verilmesini, senet üzerindeki mevcut imza incelemesinin daha kapsamlı uzman bilirkişilerden oluşacak heyetten rapor alınmasını, yerel mahkemenin yargılamanın esasına girdiği durumlarda kötü niyet tazminatına hükmetmesinin hukuka aykırı olduğunu beyanla yerel mahkeme kararının kaldırılması talebini istinaf başvuru sebebi olarak ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; icra takibine konu bonodan kaynaklı açılan menfi tespit davasıdır.
HMK’nun 355. maddesi gereğince istinaf incelemesi istinafa başvuran vekilinin dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlarda res’en gözetilerek yapılmıştır.
Davacının Uyap’tan çıkartılan nüfus kayıt örneğine göre 26/07/2018 tarihinde öldüğü, davalının ise 01/05/2020 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır.
Yargıtay 1. HD nin 2016/16922 esas, 2019/6305 karar sayılı ilamında; “…Her gerçek kişi, yaşadığı sürece taraf ehliyetine sahiptir. Dava devam ederken taraflardan birinin ölmesi halinde, ölen kişinin taraf ehliyeti son bulur. Genel olarak mirasbırakanın alacakları, hakları ve malları mirasçıya geçer. Bu nedenle dava sırasında taraflardan birisi ölürse, istek şahsa bağlı bir hak değilse dava mirasçılar tarafından yürütülür.
Dava, devam ederken davacının ölmesi halinde mirasçıları arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan mirasçıların tümünün davayı birlikte yürütmeleri gerektiği HMK’nın 60. maddesi gereğidir.
HMK’nun 55.maddesine göre de, taraflardan birinin ölümü halinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunda belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Mirasçılardan bazısı duruşmaya gelmezse, gelen mirasçıya, gelmeyen mirasçıların olurlarının alınması ya da TMK’nın 640. maddesi uyarınca terekeye temsilci atanması için süre verilir. Temsilci atanırsa davaya temsilci huzuru ile davaya devam edilir…” şeklinde karar verilmiştir.
Somut olayımızda; davacı, dava devam ederken ilk derece mahkemesi yargılaması sırasında ölmüştür. Dolayısıyla davacının taraf ehliyeti son bulmuştur. Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince taraf teşkilinin sağlanması zorunlu bulunduğundan, davacı yönünden taraf teşkili sağlanmadan yazılı şekilde karar verilmesi ve yargılamanın da vekalet yetkisi son bulan davacı vekili ile sürdürülmesi doğru olmamıştır.
Tüm bu bilgiler ışığında; davalının da karar tarihinden sonra öldüğü de gözetilerek her iki taraf yönünden taraf teşkili sağlanarak bir karar verilmesi gerektiğinden ilk derece mahkemesi kararının HMK nın 353/1-a-4 maddesi ve 355. Maddesi gereğince esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24.09.2019 tarih ve 2019/233 Esas – 2019/1024 Karar sayılı kararının sair hususlar incelenmeksizin HMK’nın 353/1-a-4 maddesi ve 355. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Yukarıda yapılan açıklamalara göre davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
5-İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde davalıya iadesine,
6-Davalı vekilinin yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a bendi gereğince kesin olmak üzere 26.04.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.