Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2019/2518 E. 2023/932 K. 11.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/2518
KARAR NO : 2023/932
KARAR TARİHİ : 11/05/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/06/2019
NUMARASI : 2017/773 Esas 2019/725 Karar
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 11/05/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 11/05/2023

Davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen karara karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucu eksiklik bulunmadığı anlaşılmakla; inceleme aşamasına geçildi. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda ” Davacı vekili 11/07/2017 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı şirketin alacaklı olduğundan bahisle müvekkili şirket aleyhine İzmir 26. İcra Müdürlüğünün 2017/3292 esas sayılı dosyası ile 38.940,00 TL. üzerinden icra takibi başlattığını, icra takip dosyasının tetkikinde borcun sebebinin 31.12.2016 tarihli satış sözleşmesi olduğunu, bu sözleşme karşılığı borcun müvekkili tarafından 2.120,20 TL. dışındaki kısmının ödendiğinin tespitine rağmen, alacaklı tarafından sözleşme konusu ürünlerin bir kısmının ayıplı olduğunun gerekçe gösterildiğini, sözleşme gereği bitki sarım, taşıma, işçilik vs. hizmetlerin alıcıya ait olduğunu, taşıma ve nakliye hizmetinin bizzat alıcı tarafından yerine getirildiğini, sözleşme tarihinden aylar sonra aleyhe takip yapılmasının kötü niyet göstergesi olduğunu, üzerine haciz konulan gayrımenkullerin satılması halinde telafisi güç zararla karşı karşıya kalacağından borçlu olunmadığının tespitine, takibin teminatsız olarak tedbiren durdurulmasına , yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkememiz 24/07/2017 tarihli kararı ile davacı vekilinin tedbir talebine ilişkin ” İİK 72/3.maddesi gereğince %15 oranında teminatın mahkememiz veznesine yatırılması halinde veya kesin ve süresiz teminat mektubu sunulması halinde İzmir 26. İcra Müdürlüğünün 2017/3292 Esas sayılı icra dosyasından icra veznesine girecek paranın alacaklıya ödenmesinin tedbiren durdurulmasına” karar verilmiştir.
Davalı vekili 30/07/2017 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin davalı şirketi ile 07.10.2016 başlangıç tarihli satış sözleşmesi gereği toplam 150.000 adet süs bitkisi alım satımı hususunda anlaştığını, sözleşmenin bir kısım konusu 30.000 adet bodur ateş dikeni 30-40 cm şeklinde düzenleme içerdiğini, fakat müvekkili şirkete teslim edilen satıma konu malların sözleşmede belirlenen nitelikte olmadığını, ürünün boyunun 120- 150- 250 cm. boyunda olduğunu, müvekkilin davacıdan temin ettiği ürünleri Ankara’da başka bir alıcıya gönderdiğini, alıcının taahhüde uygun olmadığı için malları kabul etmediğini, bunun üzerine davacı şirket yetkililerine durumun bildirilip iade faturası kesilmesine rağmen iade kabul edilmediğini, davalının sözlü ve mail yoluyla durumdan haberdar edildiğini, mallardaki ayıp nedeni ile toplamda 53.940,00 TL zarara uğranmasına rağmen, icra takibinde sadece hatalı ürünlerin değerinin talep edildiğini, müvekkilin ürünleri bizzat teslim almadığından ve teslim sırasında hazır bulunmadığından faydalanılarak ayıplı ürünlerin teslim edildiğini,bu sebeplerle davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Taraflar arasında uyuşmazlık bulunan hususların: taraflar arasında düzenlenen davaya konu sözleşme gereği tarafların edimlerini yerine getirip getirmedikleri, davacının davalıya teslim ettiği malların bir kısmının ayıplı olup olmadığı, ayıplı ise ayıbın açık ayıp mı, gizli ayıp mı olduğu , ayıp ihbarının süresinde olup olmadığı, davacının davalıya sözleşme gereği ayıp nedeniyle borcu olup olmadığı, borçlu ise miktarı noktalarında toplandığı tespit edilmiştir.
DELİLLER:
İzmir 26. İcra Müdürlüğü’nün 2017/3292 esas sayılı dosyası getirtilerek dosyamız arasına alınmış, söz konusu dosyanın incelenmesinde; alacaklısının dosyamız davalısı … San.ve Tic. Ltd. Şti., borçlusunun dosyamız davacısı … San. Ve Tic. Ltd. Şti. Olduğu, 31/12/2016 bitiş tarihli satış sözleşmesi nedeniyle alacaklı tarafça 38.940,00.-TL asıl alacak 749,73-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 39.689,73-TL üzerinden icra takibi başlatıldığı, İcra takibinin borçluya 28.04.2017 tarihinde tebliğ edildiği ve takibin kesinleştiği, takip üzerine borçlunun … … İlçesi … mah. … Mevkii, … Ada … parselde kayıtlı … nolu bağımsız bölüm ile … … İlçesi … Mevkii … Ada … Parselde kayıtlı taşınmaz üzerine haciz konulduğu, borçlu … San.ve Tic.Ltd.Şti. tarafından alacaklı aleyhine 11.07.2017 tarihinde, yapılan takibin teminatsız olarak durdurulması ve iptaline, borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesi talepli Mahkememizde iş bu menfi tespit davasının açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce … … Şubesine müzekkere yazılarak; keşidecisi davacı olan 31/12/2016 keşide tarihli 0510351 nolu çekin ödenip ödenmediği, ödenmiş ise buna ilişkin belgenin mahkememize gönderilmesi istenilmiş, bankaca cevabi yazısına ekli söz konusu çeke ilişkin ödeme dekontunun gönderildiği görülmüştür.
İzmir 16. Noterliğine müzekkere yazılarak celp edilen 28/02/2017 tarih 3985 yevmiye numaralı ihtarnamenin karşı tarafa tebliğine ilişkin tebligat parçası dosyamız arasına alınmıştır.
İzmir PTT İl Müdürlüğüne müzekkere yazılarak celp edilen KP00849700789 barkod no ve KP00849769403 barkod nolu tebligatların karşı tarafa tebliğine ilişkin belgeler dosyamız arasına alınmıştır.
Davalı şirkete müzekkere yazılarak davacı şirket ile aralarındaki kısa mesaj içeriklerinin ve davacı tarafından teslim edilen ürünün boyunu gösterir ürün resimlerinin, taraflar arasındaki satıma ilişkin fatura, iade faturası,sevk irsaliyesi ve ürünün döndüğünü gösterir irsaliyelerin mahkememize gönderilmesi istenilmiş, ilgili müzekkere cevabı dosyamız arasına alınmıştır.
… A.Ş.’ ne müzekkere yazılarak celp edilen … ve … nolu hatların 07/10/2016 ile 10/02/2017 tarihleri arasındaki arayan aranan numara kayıtları dosyamız arasına alınmıştır.
Mahkememizce Ankara Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne talimat yazılarak; davacı şirkete ilişkin ticari defter ve kayıtlarının bir mali müşavir marifetiyle bulunduğu yerin bildirilmesi halinde bilirkişiye yerinde inceleme yetkisi de tanınarak, takibe konu sözleşme nedeniyle davacının davalıya borçlu olup olmadığı, borçlu ise miktarı, hususlarında rapor tanzimi istenmiş, SMMM bilirkişisinin talimat mahkemesine sunmuş olduğu 08/08/2018 havale tarihli raporda özetle; Dosya içeriğinde ve yerinde inceleme sonucu davacı ve davalı arasında Satış Sözleşmesi karşılığında sözleşme şartları belirlenen 150.000 adet bitki 1.10 TL birim bedelli akit olduğu, söz konusu sözleşmede bitki sarım, taşıma, vesair işçilik malı satın alan kişi tarafından üstlenileceği, ödemenin 60.000 TL. nakit kalanının 90 günlük çek ile olacağı, sözleşme başlangıç tarihinin 07.10.2016, sona erme tarihinin 31.12.2016 olarak belirlendiği, sözleşme şartlarına mukabil 137.390,00 TL bedel 24.730,20 TL KDV olmak üzere toplam 162.120,20 TL fatura düzenlendiğinin tespit edildiği, bu ticari alışverişten kaynaklı olarak cari hesap dökümünün tetkiki sonucunda da; 2016 yılı içinde ve dönem sonunda davacının davalı şirketten 162.120,20 TL alacaklı göründüğünün tespit edildiği,
2017 yılı için yapılan incelemede 2016 yılından devreden 162.120,20 TL olduğu, dönem sonu itibariyle herhangi bir ödeme bulunmadığından, davalı şirketten 31.12.2017 tarihi itibarıyla 162.120,20 TL alacaklı göründüğünün tespit edildiği,
Ancak dava dosyasında mevcut … …/… Şubesi tarafından İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesine hitaben yazılan 08.08.2017 tarih ve 160 sayılı yazı ile; 31.12.2016 keşide tarihli 0510351 seri nolu çek, şube müşterisi …’nun şubedeki mevcut şahıs şirketi hesabından keşide edilmiş olduğu, bu hesap üzerinden … San.ve Tic.Ltd.Şti. firmasına 100.000,00 TL.ödeme yapıldığı, bu ödemenin satış sözleşmesinde yer alan çekle 100.000 TL ödeme yapılacağı hükmüne rağmen, önceki yıldan başka bir ticari alışverişten kaynaklı olabileceği ihtimaline karşı davalının 2015, 2016 ve 2017 takvim yıllan mizanlan tetkik edildiği, 2015 yılında 120-Alıcılar hesabında davalı firma … Ltd.Şti.nin yer almadığının tespit edildiği,
Buna göre defter kayıtlarında yer almamasına rağmen, sözü edilen bu ödeme de dikkate alındığında; davacı firma …’un 162.120,20 TL-100.000,00 TL= 62.120,20 TL davalı şirketten alacaklı göründüğünün tespit edildiği belirtilmiştir.
Mahkememizce davalı ticari defterlerinin incelenmesi için dosyanın SMMM bilirkişisi …na tevdi ile taraflar arasında yapılan sözleşme gereği davalının davacıdan alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise miktarı hususunda rapor düzenlenmesi istenilmiş, SMMM bilirkişisi tarafından tanzim edilen 12/03/2019 havale tarihli raporda özetle; Davalının incelemeye konu 2016 ve 2017 yılma ait yukarıda listelenen ticari defterlerinin 6102 sayılı TTK’nun 64/3. maddesi uyarınca yapılması gereken noter açılış ve kapanış tasdikinin süresinde yaptırıldığı, inceleme kapsamı ile sınırlı olmak üzere defterlerin usulüne uygun tutulduğu ve birbirini doğruladığı,
13/03/2017 icra takip tarihi itibariyle davalı defter kayıtlarında davacının davalıdan 125.386,80 TL cari hesap alacağının kayıtlı olduğu,
Davacı vekili dava dilekçesinde 31/12/2016 bitiş tarihli sözleşme bedelinin 2.120,20 TL’lik kısmı dışında kalan bedelin davalı yandan; 60.000,00 TL sinin davacının garanti bankası hesabına ödendiğini, 100.000 TL sinin ise … hesabına gönderildiği beyan ettiği, söz konusu ödeme tutarlarının davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı, bu tutarların davalı defterlerinde görünen alacak tutarından düşülmesi sonucu icra takip tarihi itibariyle davacının davalıya 34.613,20 TL borçlu olduğu hesaplandığı, bu borcun kaynağının ise davalının davacıya düzenlediği 07/11/2016 tarihli 36.733,40 TL lik bitki faturasının olduğu, taraflar arsındaki uyuşmazlık konusu olan bu fatura dolayısı davacının davalıya borçlu olup olmadığının takdirinin Mahkemeye ait olduğu belirtilmştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; tarafların iddia ve savunmaları, deliller ve tüm dosya kapsamına göre;
Dava menfi tespit davasıdır.
Davalı tarafça davacı aleyhine İzmir 26. İcra Müdürlüğü’nün 2017/3292 esas sayılı icra takip sayılı dosyasında taraflar arasında düzenlenen 31/12/2016 bitiş tarihli sözleşme nedeniyle 38.940,00-TL asıl alacak 749,73-TL işlemiş faiz ve masrafları olmak üzere toplam 39.689,73-TL üzerinden takip yapıldığı, davacının ise davalıya (alacaklıya) borçlu olmadığının tespitini mahkememizden talep ettiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce taraf defterleri üzerinde ayrı ayrı SMMM bilirkişiler marifetiyle inceleme yaptırılmış, düzenlenen raporların denetime elverişli ve açık olması nedeniyle mahkememizce raporlara itibar edilmiş, buna göre taraflar arasındaki ticari ilişkiye istinaden davacı tarafından davalıya canlı bitki satıldığı, bu satışlara istinaden davacı tarafından düzenlenen tüm faturaların taraf defterlerinde kayıtlı olduğu, davacı defterlerine göre davacının davalıdan 62.120,20 TL alacaklı göründüğü, davalı defterlerine göre de davacının davalıya 34.613,20 TL borçlu olduğu, bu borcun kaynağının ise davalının davacıya düzenlediği 07/11/2016 tarihli 36.733,40 TL lik bitki faturası olduğu, bu faturanın davacı defterlerinde kayıtlı olmadığı, dolayısıyla bu faturaya ilişkin ispat yükünün davalı tarafta olduğu kanaatine varılmıştır.
Davalı taraf davacı tarafından kendisine gönderilen bir kısım ürünlerin ayıplı olduğunu iddia etmektedir.
Taraflar arasındaki sözleşme bir satım sözleşmesi olduğundan ve taraflar tacir olduğundan somut olayda TTK nun 23/c. Maddesi hükümleri uygulanacaktır.
Taraflar tacir olup, TTK 23/c bendi uyarınca malın ayıplı olduğunu teslim sırasında açıkça belli olması halinde alıcının 2 gün içinde, açıkça belli olmaması halinde 8 gün içinde incelemek veya incelettirmek suretiyle, TBK 223 madde uyarınca da uygun bir süre içerisinde gözden geçirerek, yine uygun bir süre içerisinde ayıp ihbarında bulunması gerekmektedir.
TBK nun 223. Maddesinde ;” Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.
    Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmis sayılır. Ancak, satılanda olagan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulundugu sonradan anlasılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmis sayılır.” şeklinde düzenleme bulunmakta,
TTK nın 18. Maddesinde; Tacirler arasında, diger tarafı temerrüde düsürmeye, sözlesmeyi feshe, sözlesmeden dönmeye iliskin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılıgıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Tüm bu bilgiler ışığında; somut olayımızda davacı tarafça ayıp ihbarının TTK 18/3 maddesinde belirtilen vasıtalarla ve süresinde yapılmadığı, davalı tarafça düzenlenen 07/11/2016 tarihli 36.733,40 TL bedelli faturadan çok sonra 20.02.2017 tarihinde davalının noter aracılığıyla ayıp ihtarında bulunduğu, dolayısıyla ayıp ihbarının TTK nın 23/c maddesinde belirtilen sürede yapılmamış olduğu vicdani kanaatine varılarak davanın kabulüne karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” şeklinde davanın kabulü ile; davacının İzmir 26.İcra Dairesi’nin 2017/3292 E.sayılı dosyasına konu takip nedeniyle davalıya 38.940,00-TL borçlu olmadığının tespitine, şartları oluşmadığından kötü niyet tazminatının reddine, dair karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURU :
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin bilirkişi raporuna aykırı şekilde karar verdiğini, yerel mahkemenin yetersiz bilirkişi raporunu hükme esas aldığını, karşı tarafın ödemelerinin yer almadığı ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulmadığını, belirli bedelin üzerindeki çeklerin muhasebe kayıtlarına geçirilmesinin zorunlu olduğunu, bu usulsüzlüklere rağmen müvekkilinin ticari defterlerine itibar edilmeyerek ispat yükünü üzerilerine bırakılmasının hatalı olduğunu, müvekkilinin tanıklarının dinlenmeyerek ispat fırsatı verilmediğini beyanla yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE
Dava, taraflar arısndaki ticari satım ilişkisinde borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
HMK’nun 355. maddesi gereğince istinaf incelemesi istinafa başvuran vekilinin dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin hususlarda res’en gözetilerek yapılmıştır.
Davacı tarafça, davalı tarafından aralarındaki sözleşmeye göre teslim edilen ürünlerin bir kısmının ayıplı olduğu iddiası ile aleyhlerine ayıplı ürün bedelinin tahsili için takip başlatıldığı beyanı ile ayıp iddiası kabul edilmeyerek davalı tarafından yapılan takipte borçlu olunmadığının tespiti talep edilmiştir.
Davalı tarafça, taraflar arasındaki bitki alımına ilişkin sözleşmeye istinaden davacı taraftan bitki alımı yapıldığı ve bedellerinin ödendiği, sözleşmeye göre ateş bitkilerinin boyu 30-40 cm ve 80-100 cm aralığında olması gerekmesine rağmen bu boydan yüksek bitki teslimi yapıldığı, ayıp ihbarının telefonla karşı tarafa bildirildiği, ayıplı ürün bedellerinin tahsili için icra takibi başlattıkları beyanıyla davanın reddi talep edilmiştir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Tarafların tacir olduğu, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığı hususu tartışmasızdır.
Tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya dava tarihi itibariyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK m. 23/1, a-c). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Türk Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 23/1, a-c hükmü de uygulanacaktır.
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karşı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:
Satıcının ayıptan sorumluluğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 219-231. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayıp kavramının tanımı kanunda tam olarak bulunmamakla birlikte, ayıptan sorumluluk halleri bu maddelerde hüküm altına alınmıştır. Ayıp kavramı hakkındaki genel tanım, sözleşme gereği edimin taşıması gereken nitelik ile mevcut nitelik arasındaki fark şeklindedir.
TBK. m. 219’da sözleşmeye aykırılık halinde iki ayrı durum mevcuttur. Bunların ilki, satıcının alıcıya birtakım nitelikler bildirmesi ve bu niteliklerin söz konusu şeyde bulunmamasıdır. İkincisi ise sözleşme konusu şeyden beklenen faydayı azaltan veya ortadan kaldıran durumların mevcut olmasıdır. Buna dürüstlük kuralı çerçevesinde karar verilmektedir. Alıcının beklediği faydanın dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada objektif değer baz alınır.
Satıcının ayıptan sorumluluğunun doğması için aranan şartlar:
a) Ortada bir ayıp bulunmalıdır
Ayıp; maddi, ekonomik veya hukuki olabilir. Satılanın yırtık, bozuk, kırık, lekeli olması gibi haller maddi ayıp teşkil eder. Hukuki ayıp ise, satılanın değerini ve ondan beklenen faydaları etkileyen eksikliklerdir. Satıcının bildirimi yoksa fakat eşyanın niteliği gereği, eşyadan beklenen bir fayda varsa, dürüstlük kuralı çerçevesinde beklenen bu faydanın sağlanamaması durumunda ayıptan bahsedilebilir.
b) Satılandaki ayıp önemli olmalıdır.
Ayıp sonucunda, söz konusu şeyin değerinin veya elverişliliğinin önemli şekilde azalması veya tamamen ortadan kalkması gereklidir. Bu gibi durumlarda, satılan şeydeki ayıp önem kazanmış olur. Önemsiz ayıplardan dolayı satıcı sorumlu tutulamaz.
c) Alıcı malın ayıplı olduğunu bilmiyor olmalıdır.
Bu konu, TBK. m. 222’de düzenlenmiştir. Buna göre, “Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse olur.” Böylece alıcı, sözleşmenin kurulması esnasında ayıpları biliyorsa, bunları kabul etmiş sayılır ve satıcı ayıptan sorumlu olmaz. Ancak bunların gerçekleşebilmesi için, alıcının sözleşmeden önce, satın aldığı şeyi gözden geçirme imkânını bulabilmesi gereklidir . Burada gözden geçirmeden kasıt, olağan bir muayenedir.
Alıcının satın aldığı şeyde, dikkatli özeni gösterseydi fark edebileceği ayıplardan da satıcı sorumlu değildir. Alıcının, malın ayıplı olduğunu bilmiyor olması gerekmektedir. Gizli ayıplarda, alıcının malın ayıplı olduğunu bilmesi mümkün değildir. Olağan gözden geçirme, malın alınırken kabaca gözden geçirilmesidir. İlk bakışta görülebilecek olan ayıplar mevcutsa, satıcının ayrıca bunu üstlenmesine gerek yoktur. Bu gibi durumlarda, sorumluluk aranmaz.
d) Ayıptan sorumluluk sözleşme ile kaldırılmıyor olmalıdır
e) Alıcı ayıbı kabul etmemiş olmalıdır
f) Alıcı ayıptan doğan sorumluluk hükümlerinden yararlanabilmek için kanunun kendisine yüklediği külfetleri yerine getirmiş olmalıdır
Alıcıya kanunen yüklenen külfetler, satılanı gözden geçirme ve varlığı iddia edilen ayıpları satıcıya bildirme külfetleridir. Alıcı, satın aldığı malı gözden geçirmek ve herhangi bir ayıp halinde de bunu satıcıya bildirmek zorundadır . Bu zorunluluklar TBK. m. 223’te düzenlenmiştir. TBK. 223’e göre, “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.” Burada kesin bir süre belirlenmemiştir, ancak alıcı ayıbı en kısa sürede bildirmekle yükümlüdür.
Tacirler arası ticari satımlarda, satılanın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli değilse, alıcı teslimden itibaren 8 gün, diğer hallerde ise 2 gün içinde satılanın gözden geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu hüküm 6102 Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. TTK. m. 23/1.c’ye göre, “Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanunu’nun 223’üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.” Bu durumda, TBK. m. 223 burada da uygulama alanı bulacaktır. TBK. m. 225’e göre, satıcının ağır kusurlu olması halinde ayıbın kendisine zamanında bildirilmediğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Aynı hüküm, satıcılığı meslek edinmiş kişiler için de geçerlidir.
Alıcı, satılanın durumunu gecikmeksizin usulüne göre tespit ettirmekle yükümlüdür. Bunu yaptırmazsa, ileri sürdüğü ayıbın, satılanın kendisine ulaştığı zamanda var olduğunu ispat yükü alıcıya düşer.
Bir sözleşmede ayıbın şartları mevcut ise ve alıcı da kendisinden beklenen külfetleri yerine getirmişse, bu durumda alıcı TBK. m. 227’de kendisine tanınan haklardan birini kullanabilir. Bu haklar;
-Sözleşmeden dönme, bedelde indirim talebi, satılanın ücretsiz onarımı talebi, imkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesi talebi (Kaynakça: ARAL, Fahrettin, Borçlar Hukuku (Özel Borç İlişkileri), 8. Baskı, Ankara, 2009- AVUZ, Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri (Özel H, 9. Baskı, İstanbul, 2011)
Satım sözleşmesine konu bitkilerin ayıplı, hasarlı olup olmadığı ve ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre
“(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-936 E., 2021/1090 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Menfi tespit davasında ispat yükü ilk önce kural olarak davalıya düşer; yani davalı ayıp iddiasına dayanmasına göre satın aldığı bitkilerin boylarının sözleşmedekinden uzun olduğu iddiasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Bu açıklamalar ışığında; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan bilirkişi raporunun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına, satıma konu bitkilerdeki ayıp iddiasının ispat edilememesine, ayıplı olduğu iddia edilen ürünlerin davacıya iade edildiğinin ispat olunamamasına, yargılamada eksiklik bulunmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/06/2019 tarih, 2017/773 Esas ve 2019/725 Karar sayılı kararına karşı davalı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
İstinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan alınması gereken 2.659,99 TL istinaf nispi karar harcından başlangıçta alınan 665,00 TL’nin mahsubu ile eksik yatırılan 1.994,99 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Davalı tarafından yapılan istinaf masrafının üzerinde bırakılmasına,
Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
İstinaf yargılamasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ikmali ve gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinde HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca yapılan inceleme sonucunda; HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince oy birliği ile kesin olmak üzere karar verildi. 11/05/2023